1 Aralık 2020 Salı

Türk Tiyatrosu'nda Çürüme

İzmir Tiyatro Günleri programında yer alan Aziz Nesin Kabare oyununun ilk 20 dakikasını ‘online’ yayından izledim. Sonuna kadar dayanamadım. Oyunla ilgili yazmaya değer bir eleştiri olmadığını düşündüm ve aşağıdaki yazıyı sosyal medyada paylaştım: 

 İzmir Tiyatro Günleri programında yer alan Aziz Nesin Kabare'ye 20 dakika dayanabildim. İzmir Halk Tiyatrosu ile Levent Üzümcü Tiyatrosu'nun ortak yapımı imiş. Dört erkek oynuyor. Kadın oyuncu bulamamışlar herhalde. Kadınsız kabare 'sobalık odun' gibi olmuş. Birbirine uymayan dört erkek sesi bir de detone olunca grubun resitatifleri kulak tırmalıyor. Girişten itibaren 'iktidara çakarak alkış almak' hedefi ile sakız olmuş olaylar ve söylemleri mizah eleğinden geçirmeden kabaca sahnenin ortasına fırlatırken sanki balta ile yakılacak odun doğranıyor. Bilekten yalayarak 'nah' çekmeyi bacak arasından sopa çıkarmayı ne Aziz Nesin ne de seyirci hak ediyor. Dördü de belli bir sahne tecrübesine sahip ve tanınan bilinen oyuncuların bu düzeyde bir oyun(!) çıkarmış olmalarına üzüldüm doğrusu. Program yapanların seçtikleri oyunlara dikkat etmelerini beklerim. Aksi durumda yandaşa yardım edeyim derken Türk Tiyatrosu'na yazık olur. 

 Oyunun ‘uyarlayan ve yöneteni’ Cengiz Toraman’ın yazdıklarından da bir arkadaşım ekran resmini alıp göndermiş de oradan haberim oldu. Aşağıda verdim. Cengiz Toraman’ı daha iyi tanımak için internette biraz dolaştım. Tiyatro eğitimli. Dizilerde rol almış. İzmir Halk Tiyatrosu’ndanmış. Aziz Nesin Kabare’yi uyarlamış yönetmiş. Daha önce de Levent Üzümcü ile çalışmışlar: Anlatılan Senin Hikayendir’in yönetmeni. Ortak çalışmaları İBBŞT’nda da devam ediyor. Toraman ‘ Minimal Sezon’da sahnelenen Rüstemoğlu Cemal’in Tuhaf Hikayesi oyununun yazarı ve yönetmeni. Oyunda Levent Üzümcü oynuyor. Ben bu ortaklığa bakarak İBBŞT’nın(Mehmet Ergen’in) oyun seçimleri konusunda tereddütte kaldım doğrusu. Yorumu okura bırakıyorum. 

Aziz Nesin Kabare Levent Üzümcü Tiyatrosu yapımı olarak başlamış. Sonradan İzmir Halk Tiyatrosu ve Levent Üzümcü Tiyatrosu yapımı olarak İzmir Tiyatro Günleri Programında yerini almış. Levent Üzümcü Şişli Belediyesi’nde CHP’den Meclis Üyesi, İzmir Şehir Tiyatroları kuruluşu çalışmalarında danışman. Politik kimliği var. CHPli belediyelerin tiyatro programlarında yer alıyor. Bu konudaki yorum da okura kalsın. 

 Benim yazı yazmaktaki ilk amacım geleceğe bir şeyler bırakmak. Bir nevi vaka-i nüvislik yapmak. Tiyatro alanında tarih kayıtçılığı yâni. Bu yazım da o kapsamda. Kişilerle işim yok. Türk Tiyatrosu’nu kaydetmek istiyorum. Bu yazı Toraman’a değil tarihe not düşmektir. 

 Toraman paylaşımımı beş kişinin beğendiğini söylemiş. Yazıyı yazarken baktım onun rakamı aldığı facebook’da altı kişi olmuş. Aynı yazı instragram ve twitter’da da var. İnstagram’da 35 kişi beğenmiş. Twitter’da 16 beğenme 5 rt var. Twitter’da görüntülenme sayısı 2344 toplam etkileşim 419. ‘Beğenme’ ‘rt’leme vb sayılara bakarak ahkam kesmemek gerekiyor. ‘Beğeni’ beğenme değil ‘gördüm’ anlamına geliyor çoğunlukla. Ben genellikle o anlamda kullanıyorum. Beni takip ettiği, yazılarımı okuduğu belli olmasın benimle ilişkileri görünsün istemeyenler var. Sadece benim ile değil başkaları için de aynı şekilde davranıyorlar. Zira tiyatro ‘cemaati’nde böyle bir korku hâkim. Mahalle baskısı yâni. Herkes yarından korkuyor. İzi kalmasın istiyor. Bence bırakın o sayıları oyunun uyarlayanı ve yönetmeni (benim için hiçbir şekilde anlamı yok ama) yazdığımı görmüş ve cevap vermiş. Görmezden gelememiş. Benim yorumum şudur: Tarafımdan beğenilmemek ‘acıtmış’.

 Sobalık odun ve baltadan bahsettiğim için ‘Fırın bulsa yakacakmış’ demiş. Benim fırınım ateşsizdir. Ama kafalarında fırın taşıyan insanlar yazılanı da öyle anlar. 

 Kadın oyuncu bulamadınız mı soruma Toraman’ın verdiği cevap vahim. ‘Seksüel doyum’dan bahsediyor. Utanmazlıkta edepsizlikte seviyesini ortaya koymuş. Oyunu yirmi dakikada bırakmamın asıl nedeni bu seviyesizlik. İlk yirmi dakikada neler oluyor özetleyeyim. Aziz Nesin’in bir şiiri ile başlanıyor. Berbat bir grup performansı var. Kötü tiyatro basbayağı. Arkasından gündem olan ‘18 yıl önce araba yoktu’ konusu bıktıracak kadar uzatılıyor. Akıllarınca iktidara vurarak alkış alma çabasını izliyorsunuz. Sonra kollar bilekten yalanarak yumruklar ‘nah’ yapılarak ileriye uzatılıyor. Önce baston olan sopalar bacak arasından ileri doğru uzatılıyor. Toraman’ın cevabındaki ‘seksüel doyum’u okuduğum zaman oyundaki o davranışları anlayabildim. Ekşi Sözlük’te biri “oyunda güldüren öğesi olarak bolca ‘göt’ küfür ve cinsiyetçi şakalar mevcut” demiş. Ben ilk yirmi dakikada gidişatı görmüştüm. Sonra Sülün Osman çıkarılıyor. Bu zamanda hâlâ Sülün Osman’dan bahseden bir tiyatro yapıcının vizyonundan kuşku duyarım. Benim oyundan koptuğum an o andır. 

 Kadınsızlık ‘leitmotif’miş. Ben anlamadım. Kabare türü bir oyunu kadınsız erkek erkeğe yapmanın anlamını çözemedim. Sahne erkek pavyonu mu? Ülkede kadınların aşağılandığı bir ortamda ülke gündeminin mizah yoluyla eleştirildiği bir oyunda kadın olmaması ne demek? Kadınların söyleyecekleri yok mu? Ben ancak kadın yanında küfür ve sekse yönelik mizah yapacaklarına karar verdikleri için oyuna kadın oyuncu almadılar dedim. İyi de salondaki kadın seyirciler ne olacak? Hem bu oyun +18 olmalıydı. Bunu kendi youtube hesabında yayımlayan İzmir BB aldırmıyor mu? 

 Kadınsız bir oyun Testosteron Oyun Atölyesi’nde oynandı birkaç yıl önce. Orada da salondaki kadınlar sahnedeki erkek erkeğe yapılan ve çoğu kadınlara yönelik esprilere(!) gülüyordu. O oyunda oyun ilanlarında +18 yazıyor olmasına karşın 10 yaşlarında bir çocuk Oyun Atölyesi’ndeki ağabeylerinin izniyle en ön sıradan her gece oyunu izliyormuş. Benim seyrettiğim akşam çocuk yanımda idi. Ben oyun arasında çocukla konuştuğum ve onun o salonda olmasına karşı çıktığım için(çocuğu benim gözümün önünden kaldırdılar, meğerse ikinci perdede arkalarda bir yerde oturtmuşlar) oyunun tüm kadrosu ve onların yanaşmaları Kemal Aydoğan liderliğinde bana ‘sübyancı’ diye yazıp çizdiler utanmadan. Bu tiyatro âleminde tanık olduğum seviyesizliğin tavan yaptığı ilk çürümeydi. O oyunun sonuna kadar kaldım. Yâni ben salondaysam oyunu yarıda bırakmam. Ama oyun devam ederken salondan paldır küldür çıkmak da bir eleştiridir ve tarihte çok örneği vardır. Online izlediğim bir oyunda nereye gideceğini gördüğüm bir oyundan ayrılmama hiç kimse bir şey diyemez. Tiyatro ile ilgisi, bilgisi ve birikimi olan birinin oyun hakkında karar vermesi için oyunun tümünü seyretmesi gerekmez. İlk yirmi dakikadaki reji ve oyunculuk düzeyi oyunun geri kalanı için yeterli bilgiyi vermiştir. Bu oyunda seviyesizlik çekilmez boyutta idi.

 İzmir Tiyatro Günleri’nin seçimleri kendi yandaşlarına yönelik olmuş. Ben olsam Aziz Nesin Kabare dahil pek çok oyuna programda yer vermezdim. Ancak ülkemizde festivaller ödüller gibi ahbap çavuş işlikleri içinde şekilleniyor. Levent Üzümcü’nün CHP’li kimliği CHP’li belediyenin festivalinde pasaport niteliği taşıyor sanırım. 

 Çok önemli değil ama oyun iki saat değil. Bir saat 29 dakika. Bunu abartmanın ne alemi var. Bu bile Toraman’ın saptırmadaki hünerini gösteriyor. Eleştiri değerini bilene ‘yaşam koçu’ olur. İstese de istemese de Toraman eleştiriden dersini alacaktır. 

 Malzemeye gelince. Bana ‘malzeme’yi önce Aziz Nesin Kabare sonra bana cevabıyla Toraman verdi. ‘Seksüel doyum’ demeseydi cevap yazmazdım. Ama çizmeyi aştı. Kişisel sınırlarımı zorladı. Türk Tiyatrosu'nda çürümeye üzülüyorum. 

 Melih Anık

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Genco Erkal’a Açık Mektup

Sizinle tanışıklığımız 50 seneyi buldu. 70’li yıllarda benim sizi oyunumuza davet etmek için  kulisinize geldiğim günü hatırlamazsınız. Bana cevaben gönderdiğiniz oyunumuza gelemeyeceğinizi bildiren mektubunuzu çoktan unutmuşsunuzdur ama ben saklıyorum. Beyoğlu Karaca Tiyatro’da oynarken size yazdığım mesajı da hatırlamazsınız. Size Beyoğlu o kadar kalabalıkken sizi seyretmeye neden o kadar az insan geliyor diye yazmıştım. Bir de Karaca Tiyatrosu’nun tuvaletlerinin neden o kadar pis olduğunu yazdım size. Cevap verdiniz ama ben de cevaplarınızı net olarak hatırlamıyorum. Galiba elimden ne gelir tarzı bir şeylerdi. Biz Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları olarak sizin de bir zamanlar geçtiğiniz sahnede oyunlar yaparken davetimize olumsuz cevap veren bir tek siz oldunuz. Haldun Taner, Ali Yalaz, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Ali Taygun, Yavuzer Çetinkaya bizleri seyretmeye gelen tiyatro insanları idi. Siz gelmediniz. Çok meşguldünüz galiba. Belki de önemsemediniz.

Sizin tiyatro oyunları tarihinize baktım. Sizi hatırladığım ilk oyun AST’ın İstanbul turnesinde (1967?) seyrettiğim Durdurun Dünyayı İnecek Var isimli oyundu. Ne kadar genç ne kadar enerjiktiniz. İyi oyuncu olduğunuz o kadar belliydi ki.  Sizden en son seyrettiğim oyun Oyun Sonu(2006- Beckett) oldu. Aradaki TÜM oyunlarınızı seyrettim. Hayatımda dönüm noktası oyunlarınız var. Mesela Kerem Gibi sonradan  eşim olacak sevgilimle seyrettiğimiz ilk oyundu. O oyunun bir arkadaşımdan aldığım kötü de olsa kaset kaydını hâlâ saklarım. Çok nostaljiktir. Ama zaman içinde sizin oyunculuğunuzun  nasıl değiştiğini anlamama yardım eder.  1983’de eşimle seyrettiğimiz Galileo Galilei de bir dönüm noktasıdır. Eşim hâmile idi. Beyoğlu Baro Han’ın bodrumundaki salon o kadar dar basık boğucu  sıkıntılı idi ki eşim oyunun sonunu zor getirdi. Ben oyun boyunca onu kolladım. Baro Han belki de alternatif tiyatroların ilk örneklerindendir. Biz siz neredeysiniz oradaydık.

Oyun Sonu’nda ben sizi zihnimde sonlandırdım. Benim bildiğim Genco Erkal  yoktu artık. Zaten o tarihten sonraki oyunlar benim için tekrar olacaktı. Ben anılarımdakilerle yaşamayı onları korumayı tercih ettim. Neler yaptığınızı takip ettim elbet. Kayıtlarınızı izledim. Oyunculuğunuzu izledim. Seyredersem kendimi tutamam sizi üzecek şeyler yazarım diye korktum. Sizi üzmek istemedim. Zira diğer tiyatro yapıcı Usta’lara olduğu gibi size de borçlu olduğum şeyler  var. Bizim neslimiz mücadeleyi, isyanı sizlerin oyunlarınızla öğrendik. Aşkı  gördük  o oyunlarda. Devrimci, muhalif sesimizi o oyunlarda bulduk.  Siz zaman içinde kendi seyircinizi yarattınız.  Bir kesim halkı defterinizden sildiniz. Mesela bir kurban bayramında yazdığınız twit bu durumunuzu ortaya koydu. Ben sizin çok etkili oyunculuğunuzun karşı partilere oy veren seçmenleri de etkilemesini çok isterdim. Siz o insanları oy verdikleri partilerle yargıladınız. Siz sonuçta salonlarda kendi yandaşlarınızla baş başa kaldınız. Çok hayıflandım.  Keşke o karşıdaki insanları etkilemeye değiştirmeye çalışsaydınız. Empati yapsaydınız. Olmadı. Tonlamanıza öfke alay sızdı.  Nâzım sizin için artık ‘70’lerdeki Kerem Gibi’deki Nâzım değildi. ‘İnsan Nâzım’ sizin dilinizde, yorumunuzda siyasallaştı bir cephenin adamı oldu. Bizim çocukluğumuzda Nâzım şiirleri saklı okunurdu. Zira o zaman Nâzım komünistti. Nâzım dünyada ‘insan manzaralarının duygularının duyarlıklarının şairi’ olurken siz ona parka giydirdiniz ve parkasının yakalarından tuttunuz bırakmadınız. Aynı şiirleri farklı şekillerde kolajlayıp yeni(!) oyunlar yaptınız. Sizden beklendiğini  sandığınız şeyi verdiniz seyircinize. Ne yazık ki tiyatro sanatı yok oldu sahnenizde. Bu arada Dostlar Tiyatrosu Genco Erkal’in tek başına oynadığı tiyatro oldu. Şimdi yanınızda çok iyi bir bir şarkıcı ve kadın oyuncu var: Tülay Günal.  Daha önce de Zeliha Berksoy vardı. Sağlıkla yaşayın.

Ama yeter mi? Yaşamaya Dair’i sizden sevdik. Sizin tonlamanızla gümbür gümbür söyledik o şiiri. Ne yaptınız siz?!

‘4 Ağustos 2020 Kadıköy Belediyesi Sanat Parkta’ etkinliğine davet mi edildiniz yoksa başvurdunuz da mı sizi seçtiler bilmiyorum ama etkinliğin açılışı oyunu sizin Yaşamaya Dair idi. Aynı etkinliğe üç sene önce de aynı oyunla katılmışsınız.  Keşke yeni bir oyun yapsaydınız. Daha da doğrusu keşke yerinizi genç bir topluluğa bıraksaydınız. Keşke etkinlik hakkında TİYAP’ın sorduğu soruların cevaplarını  merak etseydiniz. Sizi etiketlediğim twitlere bir baksaydınız. Siz de sorsaydınız. Keşke bedava seyredilen oyunların neden bilet satın alınarak seyredileceğini merak etseydiniz. Halk şenliği neden bu hâle geldi sorgulasaydınız. Benim Genco Erkal’im öyle yapardı çünkü. Biz ondan öyle öğrendik çünkü. Bir video izledim.  Siz yeni sahneye çıkan bir oyuncu gibi heyecanınızı dillendiriyorsunuz.  Bildiğim kadarıyla oradan alacağınız paraya ihtiyacınız da yok. Dedim de bir anımı hatırladım. Galiba 70’li yıllardı. Bir gün vapurla Adalar’a giderken sizi surf yaparken gördüm. Surf o tarihlerde herkeste yok. O tarihlerde bir romandaki  devrimcinin sevgilisine gül vermesi olay olmuştu hatırlarsınız. Ben de şaşırdım. Bize Nâzım okuyan bir oyuncu surf yapıyor ha! Yanımdaki arkadaş ‘Genco Erkal çok zengin’ demişti. İkinci soru taş gibi düşmüştü kafama: Zengin biri neden devrimden bahseder?  Benim cahilliğimdi elbet. Zamanla bunların normal olduğunu anladım. Hatta en ünlü komünistler kapital sahibi ailelerden geliyordu. Bizim okulda devrim hazırlığı yapanlar sonradan reklam şirketlerinde metin yazarı , şirket sahibi oldu. Kapitalin ürünlerini pazarladı. Kapitalistlere tur rehberliği yapıp paralarını alıp kapitalist oldular.  Artık tuhaf değil böyle şeyler.  Hatta espriyle ‘böyle hınç alıyorlar’ diyorum kendime. Benim zenginliğimde sizin katkınız çok. Benim zenginliğim entelektüel  zenginlik. O nedenle son günlerde yaptığınızı(yapmadığınızı) kabullenmem çok zor.

Bu mektubu bir sevgiliye yazılan veda mektubu sayın.

Sayın Genco Erkal,

Hoşça kalın.

Melih Anık

 


3 Ağustos 2020 Pazartesi

1 Ağustos 2020 Cumartesi

Mert Fırat’a Açık Mektup : DAYANIŞMAYA DAVET

Beni hatırlıyor musunuz?

Testosteron için yazdığım yazının altına (2008 yılında)

 11 yaşında bir çocuğu , tiyatronun tuvaletinde kıstırıp (ki oyundaki +18 ibaresi sizin o pek bir babacan ,muhafazakar-yani muhafazadan-kar amaçlı- ruhunuzdaki gibi’

ve

Oyunun arasında Melih Amcası 11 yaşındaki çocuğu ‘erkekler’ tuvaletinin kapısında sıkıştırıp

gibi onlarca hakaret içeren yaratıcılıkları(!) ile hizmet eden ve bana hakaret etmekte birbirileri ile ve  Kemal Aydoğan’a yaranmak için yarışan  oyun arkadaşlarınıza ‘ne yapıyorsunuz’ dememiştiniz. Hatta siz de o koroya katılıp “Kraldan çok kralcıların kendilerini tatmin edecekleri başka alanlara yönelmeleri tavsiye edilir ve bu ‘yorum’ diye adlandırdıkları saçmalıkları tekrar tekrar okuyarak nasıl bir şeyi desteklediklerinin ayırdına varmaları kendileri için yararlı olacaktır. Sözde hassas yaklaşımılarınızı ve yalandan duyarlılığınızın hizmet ettiği çevrelere selam olsun...” ifadelerini içeren benim bazı çevrelere hizmet ettiğimi ima eden yersiz ve haksız ve de önyargılı bir yorum yazmıştınız.  Bugünü değerlendirirken geçmişi hatırlamanızı isterim.

İşte o Melih Anık benim. Ama tanımadığınız tarafım meslek hayatımın tümünün(45 yıl) yerli ve uluslararası ihalelerde geçtiğidir. Hayatım kamu ile ilişkiler, teklif, ihale dosyası hazırlamak, ihalelere katılmak ve sözleşmeler yapmak ile geçti. İstanbul BB ve İzmir BB ile çeşitli belediyelerle ‘işbirlikleri’ içinde oldum. ‘Yaşadıklarımdan bir şeyler öğrendim’ yâni. Bu arada iş yaptığımız kamu idarelerine Ankara’dan açılmış sorgulamalara kamu adına savunmalar hazırladım. İnsan bazen kamuyu korumak adına açıklamalar savunmalar yapmak zorunda kalıyor.  Kurduğum derneklerde kamu özel sektör iş birliği fikrini ortaya atmış çalışma prensipleri önermiş bir kişi olarak kamu ile olan iş birliklerinde kamuya yapışmamak gerekliliğine inanırım.  Kamu ile ilişkiler dikkatle sürdürülmelidir. Meslektaşlar  birbirilerine dayanmalı ve kendi içlerinde cephelerin ve ayrışmaların oluşmasına izin vermemelidir. En sonunda onlar baş başa kalır. Ayrıca dernek yöneticileri üyelerinin dernek kimliğine zarar veren davranışlarını engellemelidir. Bunları da bir hatırlatma olarak bu mektupta olsun istediğim için yazdım.

2008 yılından bu yana (12 yıl olmuş) bini aşan yazı yazdım. Amacım Türk Tiyatrosu’nu kayıt eden yazılar yazmak. Birkaç gün önce Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na bir açık mektup yazdım. Ondan ses seda çıkmadı. Ardından sizin ‘elzem’ açıklamanız geldi. Size bu mektubumu da o mektubun tamamlayıcısı olarak yazdım.

Başkan’a yazdığım yazıyı okumuş olduğunuzu kendi hesabınızdan yaptığınız ‘elzem açıklama’yı okuduğum zaman anladım. Küçük bir ayrıntı ama Belediye açıklamasında ‘sahne sanatları öğrencilerine bağışlayacağını beyan etti’ denmişken siz ‘bilet satış operasyonu üzerinden alınan pay e-bursum aracılığıyla sahne sanatları öğrencilerine verilecektir’ diyerek adresi kesinleştirdiniz. Hangi sahne sanatları öğrencilerine verilecek sorusunu ben sormuştum.

Açıklamanızda ‘Günlerdir bitmeyen bir polemiğin içine çekilmek isteniyoruz’ diyorsunuz. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Ben sosyal medyadaki onlarca şikayeti bir kenara bırakıp size iki örnek vereyim:

Kemal Aydoğan ‘Ayrımcılık kokan herhangi bir tercih infial yaratıyor. Kimseye haksız diyemeyiz’ demiş.

Fırat Tanış ‘Belli ki Kadıköy Belediye bu üslubun sahibi çapsızı bir şekilde besleyip kol kanat geriyor. Bir Kadıköylü olarak çok utandığımı ifade edeyim. (tiyatromuz bu festivale zaten başvurmamıştı, başvursaydı ve dahil olsaydı tercihi oyunu iptal etmek yönünde olurdu diye düşünüyorum)’ demiş.   

Bu iki isim önemli. Zira Kemal Aydoğan ile Moda Sahnesi’ni ortak kurdunuz.  Fırat Tanış ile birlikte Testosteron’da oyun arkadaşlığı yaptınız. Bana hakaret eden yorumların altında beraberdiniz. Sizin kader arkadaşlarınız.  

Kadıköy Tiyatroları Platformu üyesi Entropi Sahne’nin açıklaması da önemli:  Pandemi sürecinin ilk aylarında Kadıköy Tiyatrolar Platformu adına Başkan Şerdil Dara Odabaşı ve Kültür Sosyal İşler Müdürü Alişan Çapan ile bir yapılan toplantıda dayanışma şenliği önerisi yapıldığı belirtiliyor. Etkinliğe kabul edilmeyen Entropi Sahne ‘Kira stopaj personel gideri ve vergi yükümlülüğü olan kaç tiyatro desteklenmiştir? Hangileri Kadıköy sınırları içindedir?’ diye soruyor.  

Bahtiyar Engin ‘Kişisel olarak aldığım kötü kokulardan son derece rahatsızım ve bunu bazı yakın arkadaşlarım ile paylaştım’ dedi ve Sanat Parkta etkinliğinden çekildi. Bahtiyar Engin’in arkadaşları Levent Ülgen ve Galip Erdal idi.

TİYAP adına açıklama yapan Ali Poyrazoğlu Kadıköy Belediyesi’ne kapsamlı bir mektup yazarak bazı sorular sordu. TİYAP Ali Poyrazoğlu, Nilgün Belgün, Cem Davran, Hakan Gerçek, İlyas İlbey, Volkan Severcan, Onur Şenya, Ferhan Şensoy, Dilek Türker, Metin Uca, Nazif Uslu, Behzat Uygur, Süha Uygur, Yasemin Yalçın, Metin Zakoğlu  gibi Türk Tiyatrosu’na iz bırakmış tiyatro yapıcılardan oluşuyor. Bu sorulara Belediye cevap vermedi.

Ali Poyrazoğlu ile Süheyl ve Behzat Uygur Tiyatrosu etkinlikten çekildiklerini açıkladılar.

 Sizin için bu tiyatro yapıcıların meslek büyüğü olarak anlamı yok mu? Tiyatro Kooperatifi yönetim kurul üyesi olarak bu insanlara yapılan saldırılara karşı çıktınız mı? Oysa bir dernek yöneticisi olarak hem sorumluluğunuz hem de tiyatro yapıcı olarak Türk Tiyatrosu’na borcunuz var.

Sanat Parkta etkinliği için açıklanan ilk listede 15 Tiyatro Kooperatifi 1 Kadıköy Tiyatroları Platformu üyesi vardı. (15’in içinde 2 Platform üyesi vardı.) Çekilmelerden sonra yeni açıklanan listeye iki Kooperatif bir Platform üyesi daha katıldı. 33 gösterinin 17’si Kooperatif 2’si Platform üyesinden. Bunların dışında kalanlar Mehmet Ergen, Genco Erkal, Rutkay Aziz, Murat Daltaban, Berna Laçin, Laçin Ceylan  gibi siyasetin de içinde olan ve/veya fikirleri CHP’ne yakın ünlüler var. Yâni Sanat Parkta etkinliği Kooperatif Belediye ortak yapımı gibi görünüyor. Siz ‘yerel yönetim üzerinde karar aşamasına dahil olacak bir durum hiçbir zaman olmamıştır’ demişsiniz. Bazen dahil olmamak dahil olmaktır. Kooperatifin 59 platformun pek çoğu kooperatifle ortak 30 üyesi var. Yâni Kooperatif Platform toplamı yaklaşık 70 topluluk var. Kadıköy Belediyesi’nin açıklamasına göre 152 başvuru içinden Kooperatif ve Platformdan 19 topluluğun seçilmesi sizi rahatsız etmedi mi? Ben Kooperatif yönetiminde olsam itiraz ederdim. Kooperatif ve Platform dışında yaklaşık 75 topluluk var. Kooperatif olarak onların hakkını da savunmak sorumluluğunu hissetmiyor musunuz? Onlar da sizin üyeniz olsun istemiyor musunuz? Çekilmelerden sonra 2 kooperatif bir platform üyesinin daha seçilmesine müdahale etmeniz gerekmez miydi? Bazen dahil olmamak dahil olmaktır.  Entropi’nin sorusunu sorayım: Sanat Parkta etkinliği içinde yer alan Kooperatif ve Platform üyelerinden kaçının ‘Kira stopaj personel gideri ve vergi yükümlülüğü’ vardır? Sizin için bunun bir önemi var mı?

 Tiyatro Kooperatifi’nin twitter’dan yaptığı açıklamada ‘Özellikle kamu kurumları ve yerel yönetimlerle iş birliği yapmak üzere düzenlenen tüm etkinliklerde…’ denmiş.

Siz ‘elzem açıklamanız’da ‘Hangi tiyatro oyun oynamaya hazır hangisinin şartları müsait öğrenmek için kurum içi bilgilendirme formları hazırlanmıştır. Belediye de formu dolduran tiyatrolar arasından seçim yapmıştır’ ve   Kooperatif adına belediyeye ilettiğimiz başvuru dosyasında yer alan ..’ ifadelerini kullanmışsınız.

Kamu ile ‘işbirlikleri’ yapmış bir kişi olarak merak ettiğim birkaç soruyu size sormak istiyorum. (Umarım cevap vermeyi polemik saymazsınız):

1-      Kadıköy Belediyesi ile de bir iş birliği yapılmış olduğu açık. Bu iş birliği nasıl başladı? Yâni Belediye mi sizi çağırdı yoksa siz elinizde dosya ile Belediye’ye mi müracaat ettiniz? Bu ilişki ne zaman başladı? Entropi’nin bahsettiği toplantıda Kooperatif de var  mıydı?

2-      Kadıköy Belediyesi’nin Sanat Parkta 2020 etkinliğinin fikirsel temeline katkınız ne? Bunca yıldır bedava olan şenliğin biletliye çevrilmesi fikri kimden çıktı? Böylelikle bilet satış ihtiyacı nasıl doğdu? Bilet satışının Belediye dışından bir şirkete ihale edilmesini kim önerdi? Kadıköy Belediyesi’nin bu konu ile ilgili açık duyurusu var mı?

3-      Bilet satış şirketinin seçilmesi için ihale duyurusu yapıldı mı? Yoksa ihale davet usülü mu oldu?  İhale duyurusu yapıldıysa onu, davet olduysa size gelen daveti tarihiyle paylaşır mısınız? Sizden başka kimler katıldı? Katılan firmalarla açık pazarlık yapıldı mı?

4-      Sizin kurum içi bilgilendirme formunu dolduran tiyatrolar(yâni üyeleriniz) arasından belediye seçim yapmış. Üyeniz olmayan tiyatroların nasıl başvurduğu hususunda bilginiz ne? Yâni siz ne zaman başvuru dosyanızı verdiniz? Başvurular için son tarih neydi? Sizin dışınızdaki tiyatro toplulukları ne zaman öğrendi ve  başvuru yaptı?

 ‘Elzem açıklama’nızda ‘yasal sürecin başlatılmış olduğunu’ belirtmişsiniz. Ben tiyatro içinde ‘yasal süreçlere’ karşıyım. Öyle olmasaydı Testosteron yazımın altına siz dahil yorum yapmış olanlar ile davalarım devam ediyor olurdu. Bunun Türk Tiyatrosu’na zararı olur. Ben tarihe bıraktım. Yasal süreçler tiyatroyu değil ticareti düşünenler için bir yoldur. Sizin öyle düşünmeyeceğinize inanmak istiyorum. Bakın sanata önem verdiğiniz için  kazancınızı sahne sanatları öğrencilerine bağışladığınızı ilan ettiniz. Kadıköy Belediyesi Sanat Parkta etkinlikleri bir nevi turnusol kağıdı oldu. Umudum ve dileğim öğretici olmasıdır. Tiyatroya tiyatro yapıcıdan başka dost yoktur. Ağzını tutamayan küstah gençler, türlü hesaplar peşindeki orta yaşlı tiyatro yapıcılar olayları siyasal alana taşımaya çalışan siyasetçiler  bu dalaşın kendilerini de içine alacak bir rip olduğunu anlarlar umarım.

Ama zararın neresinden dönülse kârdır. Kadıköy Belediyesi hiç değilse hemen biletsiz etkinliğe dönmelidir. Belediye ayırdığı tahsisatı katılımcılara geçmiş yıllarda olduğu gibi eşit dağıtmalıdır. Şu ana kadar satılan bilet paraları bir tiyatro fonunda toplanmalıdır.  (Bilet satışı devam edecekse hasılat bir tiyatro fonunda toplanır. Bu katılmayanları içine alan bir sistemle kullanılır. Yani etkinliğe katılanlar meslektaşlarına hizmet etme şansı yakalamış olur.  Bildiğiniz gibi pek çok tiyatro emekçisi zor durumda. Onları düşünerek başka etkinlikler de duyuruldu.) İnanıyorum ki katılımcılar buna itiraz etmeyeceklerdir. Seyirciler de tiyatroya katkı verdikleri için  mutlu olur. İŞTE BU DAYANIŞMADIR. Böylelikle 17 yıldır bilet satışı olmadan yapılan bir festival gerçek kimliğine geri döndürülmüş ve  hayırlı bir iş yapılmış olacaktır.

Saygılarımla.

Melih Anık


29 Temmuz 2020 Çarşamba

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na Açık Mektup


Sayın Başkan,

Kadıköy Belediyesi Sanat Parkta adıyla bir etkinlik düzenledi. Tiyatro Yapımcıları Derneği(TİYAP) Ali Poyrazoğlu imzalı bir bildiri yayımladı ve bazı konuların açıklanmasını istedi. Sanatçıların isteği şaibe karışmış bir organizasyonun üzerindeki bulutların dağıtılmasına yönelik bir açıklama duymaktı. Şeffaf olmayan kapalı kapılar arkasında ‘kotarılan’ işlerle ilgili bilginin toplumla paylaşılmasını temin etmekti. Maalesef Belediye sorulara cevap vermek yerine suçlayıcı bir açıklama yayımladı. Kadıköy Belediyesi’nin açıklaması durumun ortaya çıkarılmasından duyulan tedirginlik ve suçluluk duygusu içinde yazılmış gibiydi. Bu yazının tarihine kadar Ali Poyrazoğlu, Süheyl ve Behzat Uygur ile KomediaTürk(Bahtiyar Engin) etkinlikten çekildi. Ben bu açıklamanın satır aralarına gireceğim ve de olayın tarihe kayıt edilmesi amacıyla düşüncelerimi paylaşacağım.

21 Temmuz 2020 Salı

İBB'nin Vizyonsuzluğu ve Kenter Tiyatrosu'nun Satın Alınması



Konu ortaya atıldığından beri bir yazı yazmayı düşünüyor ama tereddüt ediyordum. Zira bu konu kolaylıkla başka noktalara çekilmeye müsait. En kolay suçlama ‘Ne yani sen sanata mı karşısın? Kenter Tiyatrosu bu kentin zenginliğidir. İBB alıp sahip çıkmasın mı?’ gibi atıp tutmalar olabilecekti. Arada Kenter ailesinden sevdiğim insanlar var. Onları incitmek istemem. Ama bugün Dikmen Gürün’ün Cumhuriyet’teki yazısını görünce dayanamadım yazıyorum. Dikmen Hanım konuya klişe bir noktadan girmiş. Akademik bir hocanın bakışını tribünler oynamak olarak gördüm. Bu Ekrem İmamoğlu’nun tribüne oynamasına benziyor.

16 Mayıs 2020 Cumartesi

Berber Hikâyeleri ve Mehmet Ergen



adresindeki blogumda  National Theatre ve Berber Hikâyeleri başlığı ile bir yazı yazdım. Yazının içindeki aşağıdaki paragraf Mehmet Ergen’i rahatsız etmiş olmalı ki instagramda yaptığım paylaşımın altına düşüncelerini yazmış. Mehmet Ergen’in yazdıklarını instagramdaki sayfamda bulabilirsiniz. 

15 Mayıs 2020 Cuma

National Theatre ve Berber Hikayeleri

Dün akşamın highlight’ı(önemli olayı) National Theatre, Fuel ve Leeds Playhouse’un ortak yapımı Barber Shop Chronicles(Berber Hikâyeleri) idi. Nijerya kökenli ama Londra’da yerleşmiş bir yazar Inua Ellams(1984) bu oyun araştırmaları için Afrika’da sekiz hafta geçirmiş ve 60 saat kayıt yapmış ve ortaya iki buçuk saatlik oyun çıkarmış. Altı şehirdeki(Peckham(Londra), Johannesburg(Güney Afrika Cumhuriyeti), Harare(Zimbabme), Kompala(Uganda), Logos(Nijerya), Accra(Gana)) berberlerde geçen konuşmaları içeren oyun şehirden şehire geçerken yöresel müzik ve danslarla birbirine bağlanan sahnelerden oluşuyor. Baba oğul hikâyeleri sahneleri birbirine bağlıyor. Afrikalılar berberlerde çok konuşurmuş. (Bizde de yazılabilir böyle bir oyun.) Peckham Londra’da Afrikalıların oturduğu bir semt. Dilleri ve farklı dinleri ile varlıklarını sürdüren ve İngiliz yaşamının ‘rengi’ olan bu insanlar aslında İngiliz sömürgeciliğinin ödediği bir bedel.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Karantina Günlerinde Türk Tiyatrosu’nun 'Yaşaması'(?) İçin Öneriler


Türk Tiyatrosu korona ile birdenbire çok zor duruma düştü. Ondan önce sorun yoktu(!) Yeni mekânlara yatırımlar yapılıyordu.  Pek çok tiyatro mekânı  ‘bu akşam doluyuz’  ilanları veriyordu. Türk Tiyatrosu ‘altın yılını’ yaşıyordu.  Meğerse vergi sorunu varmış, tiyatro yasası yokmuş. Betona sanattan fazla yatırım yapılıyormuş.  Hatta dahada fenası ‘bok içindeymiş sektör’ Bakın şu paylaşım ne diyor:

16 Mart 2020 Pazartesi

Müzikli Oyun İzmir'in Kızları Seyirciyi Mutlu Ediyor


İzmir’in Kızları metninin yolculuğu yaklaşık iki yıl sürmüş:

Yıl 2015: Serdar Saatman ve Yarkın Ünsal ellerindeki o zamanki adıyla Gülümse metnini Sezen Aksu’ya ulaştırması için Yonca Evcimik’e vermiş. Ses seda çıkmamış.

Yıl 2018 başları:  Serdar Saatman teksti Gaye Çankaya’ya verir. Gaye Çankaya ekibi kurar:

Gaye Cankaya Proje tasarımcısı ve Yönetmen
Serdar Saatman: Yazar
Sevi Yılmaz: Yrd. Yönetmen
Yarkın Ünsal: Yrd. Yönetmen & Dramaturg
Ömer Karasu: Dramaturg
Damla Develi : Müzik yerleştirme
Yapım: Most Production 

8 Mart 2020 Pazar

Bir ‘GARİP’ Orhan Veli (Reha Özcan)


Reha Özcan’ın Bir Garip Orhan Veli’yi çalışmaya başladığını duyduğumda çekincelerim vardı. Hocasının(Müşfik Kenter) oynadığı oyundu. Hakan Gerçek,  hocasının oynadığı Van Gogh’u oynarken hissetmiştim o duyguyu. Bizim neslimiz de oyunu hocadan seyretmişti. Bizim için bir karşılaştırma olacaktı ister istemez.

3 Mart 2020 Salı

Ali Poyrazoğlu’nun Hayatı(m) Roman (‘autofiction’)


Tek kişilik son oyunu Hayatım Roman için salona gittiğimde içeri girmeden akın akın gelen seyircilere baktım. Birinin kolunda zorlukla yürüyen yaşlılar da vardı arkadaş grubu içinde çevreye aldırmadan yüksek sesle birbirleriyle şakalaşan gençler de. Oturduğum koltukta komşum  ailesiyle gelmiş 12 yaşlarında bir kız çocuğu idi. Poyrazoğlu’nun her oyununda son koltuğuna kadar dolu bir salon her oyundan sonra fuayede kitaplarını imzalatmak için bekleşen seyirciler gördüm. Ali Poyrazoğlu’nun etrafında yarattığı ve yıllardır süren bu ilgiyi anlamaya çalışıyorum. Radyo programları, tv dizileri, filmler, kitaplar, gazete yazıları, yazılı ve sahnelenmiş oyunlar, çeviriler, konferans ve eğitimler  değişik çevreler içinde olmasını ve onlardan beslenmesini sağlamış. Ama ben onun özellikle son yıllarda modern meddah olarak adlandırdığım özelliğinin öne çıktığını düşünüyorum.  Zaman onun lehine çalışıyor.  Poyrazoğlu geçen zamandan çok şey öğrenmiş şimdi öğretiyor;  ağzına baktıran bir konuşma uzmanı. Seyirciler onun söylediklerini bir terapisti dinler gibi dinliyor.

20 Şubat 2020 Perşembe

Antre Sahne'den İyi Bir Oyun: BABA




Antre Sahne Antalyalı bir topluluk. Ayşe Sinem Korola ve Çağdaş Çobanoğlu  Antalya BB Şehir Tiyatroları(AŞT)  kadrosunda imiş. Şimdi değiller. Zira Muhittin Böcek Beyefendi AŞT’ı darma duman etti. Sinem ile Çağdaş bu durum ortaya çıkınca kendi sahnelerine odaklanmış. Birlikte yazmakta oldukları oyunu tamamlayıp oynamaya başlamışlar.  Ben oyunu İstanbul turnesi sırasında seyrettim.    

5 Şubat 2020 Çarşamba

Bir Halk Tiyatrosu Örneği: Yanlışlıklar Komedyası(Tiyatro Teras)


Tiyatro Teras ile Osmanbey’deki ilk mekânları olan terasta tanıştım. Hadi Sevişelim’i seyrettim orada. Mekânın düzenlenmesi, gençlerden oluşan kadronun heyecanlı ama samimi hallerini çok sevdim. Oyun sonunda Tiyatro Teras’ın kurucusu Shyqyri Caushaj ile ayaküstü sohbet ettik. İsmine bakmayın Türkçe konuştuk. Şüküri Çavuşay Arnavut asıllı. Arnavutluk Güzel Sanatlar Akademisi rejisörlük bölümünden mezun olmuş. Bahçeşehir Üniversitesi’nde oyunculuk yüksek lisansını tamamlamış. Şu sıralarda Marmara Üniversitesi Sinema bölümünde Nuri Bilge Ceylan sinemasında oyunculuk konusunda doktorasını bitirmek üzere.  Çaushaj yurt içinde ve dışında ‘Hadi Sevişelim’, ‘Esnaflar’, ‘Ruki’, ‘Ted Bundy’, ‘Private Lives’, ‘La Traviata’ gibi birçok proje yönetmiş. 2017 yılından beri Tiyatro Teras’ın genel sanat yönetmenliğini yapıyor. Tiyatro Teras aynı zamanda tiyatro ve oyunculuk kursları verilen bir atölyeye sahip. Oyunlarda bu atölyeden gelen oyuncular oynuyor gençler çalışıyor. Ben bizim tiyatro âleminde  Tiyatro Teras’ın farklı bir yeri olduğunu düşünüyorum. Bunda da Çaushaj’ın aldığı tiyatro eğitiminin rolü büyük. Onun şahsında Arnavutluk tiyatrosuna ilgim ve merakım arttı. 


3 Şubat 2020 Pazartesi

‘Canlı Bomba’ : Hedda Gabler(Tiyatro Pangar)


Tiyatro Pangar Hedda Gabler’i sahneledi. Patrick Marber İbsen’in oyununu ‘yeniden yazmış’. İngilizcede ‘adapted’ ‘new version’ ‘reinvented’ ‘updated’ denilmiş.  Tiyatro Pangar ‘uyarladı’ diyor. ‘Adapte etme’nin anlamı geniş: ‘Uydurmak(uymak’tan), uyarlamak, intibak ettirmek, klimatize etmek’. Bana ‘uygun gelen’ ‘intibak ettirmek’. ‘Klimatize etmek’ de ironik olarak doğru. Zira ‘yatağı havalandırmak’ deriz ya Marber İbsen’in metnini ‘havalandırmış’,  sadeleştirmiş ve kısaltmış. Temelde oyunun sahne akışı, diyalogların sırası ve şekli aynı. Bu arada ufak tefek dokunuşlar yapmış. Marber’in yaptığına birkaç örnek vereyim:


28 Ocak 2020 Salı

Sağlam Reji ve Bir Oyunculuk Resitali: Küller (Tiyatro Kartela)


Tiyatro Kartela Burcu Reşit’in Küller oyununu sahneledi. Tek kişilik oyunu Özgür Erkekli yönetti Zeynep Erkekli oynadı. Küller İsmene’nin uzun tiradı şeklinde  yazılmış tek kişilik bir oyun.


24 Ocak 2020 Cuma

Uyumsuz Tiyatro'dan Çok Uyumlu Bir Oyun: Personas Kuartet


İlknur Güneş ve Utku Demirkaya tarafından kurulan Uyumsuz Tiyatro’nun üçüncü oyunu Personas Kuartet üstünde konuşulması gereken bir oyun. Oyunu İlknur Güneş yazmış ve yönetmiş. Oyunun tekstinde “Oyun, Alice Gerstenberg’in ‘Overtones’ oyunundan esinlenerek yazılmış yeni bir metindir.” yazıyor.


20 Ocak 2020 Pazartesi

Yönetmen Kendine Karşı: Ay Carmela (İBBŞT 2020)


Ay Carmela İBBŞT 2017 Genç Günler kapsamında Naşit Özcan rejisiyle sahnelendi. O gösteriyi seyrettikten sonra ben her fırsatta oyunun ana sezonda da devam etmesi yolunda düşüncelerimi paylaştım. En sonunda Süha Uygur’un ayrılmadan önce hazırladığı repertuvarda yerini aldı. Yönetmen yine Naşit Özcan. Oyunu Yalçın Baykul çevirmiş. Bu kez çevirmenin ismini oyun kitapçığına yazmışlar. ilk oynanışta Naşit Özcan tarafından yapılan sahne ve kostüm tasarımını  şimdi Duygu Can yapmış. Dramaturgide Hatice Yurtduru, müzik tasarımında  Emrah Can Yaylı, hareket düzeninde Özge Midilli, ışık tasarımında Özcan Çelik değişmeyen isimler. İlk oynanışta Emrah Can Yaylı’ya ait efekt tasarımı ile  Metin Taşkıran’a ait efekt uygulama bu kez Umut Yüzbaşıoğlu tarafından yapılmış. İlkinde Erkan Akkoyunlu’nun canlandırdığı Yüzbaşı rolünde bu kez Deran Özgen var. Paulino gene Çağatay Palabıyık tarafından canlandırılıyor. Ama esas değişiklik Carmela rolünde yapılan oyuncu değişikliği. İlk oynanışta Ebru Kaymakçı’nın canlandırdığı rolü bu kez Ada Alize Ertem oynuyor. Bu ‘büyük’ değişiklik. Ben bu değişikliği öğrendiğimde değişikliğin büyüklüğünden söz ederken oyun kadrosundan bazı kişiler bana mesaj yazmış ve geri kalan her şey aynı o kadar abartma demişlerdi. Oysa yeni bir oyuncu her şeyi değiştirir. İkinci versiyonu seyrettikten sonra asıl büyük değişikliğin yönetmende olduğunu gördüm. Yönetmenin yeni versiyonu  genel görünüşte aynı ama ayrıntılarda büyük değişiklikler yapılmış. Yönetmen kendine karşı.. Olayın özeti bu!

16 Ocak 2020 Perşembe

Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu'nda Bir Klasik: Süt Kardeşler


Darülbedayi’nin büyük aktörlerinden İsmail Galip Arcan yanında avukatı ile birlikte Nejat Uygur’u seyretmeye gelir. Arcan, Louis Verneuil’den Süt(Süd) Kardeşler ismiyle uyarladığı(1926) ve 1930 yılında Darülbedayi’de sahnelenen oyununu kendisinden izin almadan oynadığını düşündüğü  Nejat Uygur’u dâva etmek  niyetindedir. Oyunun sonunda Nejat Uygur’ca uyarlanan oyunu o kadar beğenir ki Nejat Uygur’u tebrik eder ve ‘Sen benim oyundan çok farklı bir şey yapmışsın. İstediğin gibi oyna’ der. (Kaynak: Süheyl ve Behzat Uygur) Nejat Uygur’un ‘Alo Orası Tımarhane mi?’ ismiyle oynadığı oyun bu yıl 30.Yılını dolduran Süheyl ve Behzat Uygur Tiyatrosu tarafından Süt Kardeşler ismiyle seyirci ile buluştu. Şehir Tiyatroları’nda Galip Arcan’ın oynadığı Yaşar rolünü Nejat Uygur oynamış. Süheyl & Behzat Uygur Tiyatrosu’nda Nejat Uygur’u hatırlatan performansı ile Süheyl Uygur oynuyor. Onu seyrederken ‘genlerin akışı’na inandım. Behzat Uygur Darülbedayi’de Hâzım Bey’in oynadığı Gazanfer’i canlandırıyor. Bu arada internette araştırma yaparken bu oyunun Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın eserinden Nejat Uygur tarafından uyarlandığının yazıldığını gördüm. Bu karışıklık Süt Kardeşler filminin senaryosunu yazan Sadık Şendil’in yaptığı ‘karmadan’ ileri geliyor. Şendil senaryoda Gürpınar’ın Gülyabani romanı ile Süt Kardeşleri birleştirmiş. Filmde Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Şener Şen  unutulmaz karakterler çizmişti. Böylelikle Galip Arcan’ı, Hâzım Bey’i Nejat Uygur’u, Kemal Sunal’ı, Halit Akçatepe’yi  Şener Şen’i yaşatan bir oyun  nesillerce süren ve sürecek yolculuğuna devam ediyor.  

6 Ocak 2020 Pazartesi

Güncel Olaylara Dokunan Bir Oyun : Orijinal Günahlar(Gestus Tiyatro)


Gestus ile geçen sene Etik oyununda tanıştık. Ezgi Hüyükpınar ve Gökhan Erarslan’ın kurduğu tiyatro yazar Gökhan Erarslan’ı uzun sayılabilecek bir süredir takip eden biri olarak bana onun  yazarlığının da  başka bir yöne doğru evrildiği kanaatini verdi. Sahnelenen Komik-i Şehir Naşit Bey, Cahide Sonku Müzikali, Market, Paşa Paşa Tiyatro yahut Ahmet Vefik Paşa, Vakti Geldi, Aldatma Sanatına Giriş, Sonbaharı Beklerken oyunlarının içinde Etik’in yeri farklı idi. Orijinal Günahlar bu değişimin devam ettiğini gösteriyor. Etik’ten önceki oyunlarla önemli fark yazarın ülke meselelerine doğrudan bakışından kaynaklı bence. Ayrıca oyun dilinde de değişiklikler var. Seyirciyi oyun içine çekmeye, etkin olmaya yönlendiren bir tavır bu. ‘İnteraktif oyun’ olması biraz da seyirciye bağlı ve zaman alacak gibi ama Gökhan Erarslan’ın son iki oyunu ‘forum tiyatrosu’ biçimini zorluyor. Gestus’un oyun hakkında yazdığı şu: Her biri farklı mesleklere sahip dört karakter bir mahkemede hâkim karşısında sanık konumundadır. Suçları cinayet işlemektir. Sosyokültürel açıdan birbirlerine hiç benzemeyen bu dört karakter de patronlarını öldürmekten dolayı yargılanmaktadır. Sırayla bizlere hikâyelerini ve orijinal günahlarını anlatırlar. Öyküler tamamlandığında aklımıza şu soru takılır: acaba gerçek suçlular onlar mı? Yoz ve oportünist sistem içinde şiddetten kaçamayan bu dört karakter av mıdır yoksa avcı mı? Cevabına seyirci karar verecek!