19 Nisan 2017 Çarşamba

Ayşenil Şamlıoğlu Aynayı Parçalamış: Kozalar (Tiyatro Pangar)

Kozalar sezon başında en merak ettiğim oyunlardan biri idi. Merakımın ana nedeni Ayşenil Şamlıoğlu'nun yönetiyor oluşu idi. Oyunu da bugüne çok uygun bulduğum için yolum keşissin istedim. Sonunda yakaladım. Yakaladım ama şaşırdım kaldım. Oyun benim bildiğim  Adalet Ağaoğlu'nun Kozalar'ına ve  Ayşenil Şamlıoğlu'nun rejisine çok uzaktı.



18 Nisan 2017 Salı

Craft Tiyatro'nun Post-post modern Masalları: Yutmak ve Yen

 Bu tiyatro sezonunda Yutmak ve Yen çok ilgi çekti. Aynı yazıda iki oyuna birlikte bakmak istedim.

Yutarak İyileşmek: Yutmak

Craft Tiyatro, Stef Smith'in Yutmak isimli oyununu sahneledi. Oyunu Çağ Çalışkur tercüme etmiş, İbrahim Çiçek yönetmiş. Başak Daşman(Rebecca), Ece Dizdar(Anna), Merve Dizdar(Sam) oynuyor. Rebecca sevgilisi  tarafından terkedilmiş. Anna dünyadaki tüm kötülüklerden kendini sorumlu hissediyor, kendini eve hapsetmiş. Sam(antha) kadın görünümü altında karşı cinsi yaşayan biri. Tiyatral açısından oyun parçalanmış monologlar üzerine kurulu, iç sesler, kendi kendine konuşmalarla ilerliyor oyun. Dialoglarda bile iç sesler var. Başkası ile konuşurken kendini tanıyor karakter.

Oyunun elbette en dikkat çeken rolü Sam. Merve Dizdar Sam'i yorumlamakta çok başarılı. Ece Dizdar'ın Anna yorumu çok inandırıcı. Rebecca diğerlerine göre daha gündelik yaşama ait bir karakter. Başak Daşman çok rahatlıkla bu rolü "can"landırıyor.

Oyuncular rolleri "canlandırır", yönetmen ise oyunu. Oyun minimalist sahne düzeninde (dekor-ışık: Cem Yılmazer) sunuluyor. Üç kadın üç renk ile sembolleştirilmiş ancak bu renk seçiminin gerekliliği ve yerindeliği konusunda kuşkuluyum. Hareketli panolar ve sehpalarla mekân oluşturuluyor. Ev dışındaki olaylar sahne önünde yaratılan hayâli bir aksta geçiyor. Yönetmenin vurdulu kırdılı sahneler için bulduğu çözüme "ilginç"ten başka bir tanım bulamadım. Duygular, boyalar, kağıtlar fırlatılarak anlatılıyor, şiddet renkleniyor. Bunun doğru bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Oyunların ruhunu zedelememek, sesini kısmamak lâzım bence. Onlar da oyuna dahil çünkü.   

Ne "yutuluyor" derseniz? Sam sigarasından bir nefes çekerken "Eğer dumanı yeterince yutabilirsen, tadına varmayı öğreniyorsun" diyor.  Sam için sigara içmek erkekliğinin göstergesi. Rebecca için ağzına dolan kanı yutmak gerçekle yüzleşmenin, fasulyeyi yutmak da pelikan ve Anna için hayata dönmenin göstergeleri. Karakterler yutarak iyileşiyor. Bence bu metaforun zorlama olduğunu düşünüyorum.

Oyuncuların şahane oyunculuklarının yarattığı atmosfer seyirci üzerinde morfin tesiri yapıyor. Ben de oyundan çok iyi oyunculuğun yarattığı haz ile çıktım. Ancak aklımdaki soru şu: Yutmak bize neyi anlattı? Aydınlanan kadınları mı özgürleşen kadınları mı? Aydınlanma ve özgürleşme bu kadar kolay mı? Yutarak iyileşme neyin metaforu? Bu kadınlar ne kadar bizden? Bu kadınlardan yola çıkarak bizim kadınlarımızın sorunlarına ışık tutabilir miyiz? Üç kadın oyunun sonunda iyileşti(mi?). Yoksa Yutmak'ı seyrederken hepimiz yoğun bakımda mıydık?            

Şiddetli Bir Özlem: Yen

Yen'in yazarı Anna Jordan, çevirmenleri  Fatih Gençkal ve Zeynep Gültekin, yönetmeni Çağ Çalışkur.

Nevrotik, alkolik ve diabetik anneleri tarafından kendi kaderlerine terkedilen iki kardeşin sefil hayatı, pencereden dikizleyip hayaller kurdukları komşu kızın(Jennifer) evlerinin bir odasında hapsettikleri köpeklerini (Taliban)kurtarmaya gelmesiyle değişir. Hasta olan küçük kardeşe(Bobbie) bakma sorumluluğu büyük kardeşin(Hench) omuzlarına kalmıştır. Anne(Maggie) sevgilisini ikna ettiği için Bobbie'yi  kendi evine götürür. Hench ve Jen(nifer) aşık olur ve birlikte uzaklara kaçmaya karar verirler.  Kaçıştan önceki son gece Hench'in utanç duyduğu zayıf tarafı ortaya çıkar ve neşeli başlayan atışma kavgaya dönüşür, Hench  Jen'i evden kovar ve öfkesini Taliban'dan çıkarır. Annesinin düzeninde yaşayamayacağını anlayıp eve dönen Bobbie durumu  yanlış anlar Jen'i bulur, kendince cezalandırır. Bu olay oyun karakterlerinin kaderlerini değiştirir. Hepsi farklı hayatlara doğru yürür.  

Bora Akkaş(Hench), Berker Güven(Bobbie), İdil Sivritepe(Jen), Neslihan Yeldan(Maggie)  iyi oyuncular ama bu oyunda ben Akkaş'ı fazla durgun(tedbirli), Güven'i fazla motive, Sivritepe'yi fazla enerjik, Yeldan'ı fazla dramatik buldum. Bu" fazlalıklar", oyunculuğu, "overacting" düzeyine getiriyor. Oyunculuğun gereken kontrolden kaçtığını düşünüyorum. Oysa reji, örneğin ışığı dekorun bir parçası yaparken, mekânları düzenlerken, duyguları perde üzerine yansıtırken, müziği kullanırken  kontrollü bir  epik anlayışı benimsediğini gösteriyordu. Yâni "bu bir kurgu" diyordu. Buna karşı oyunculuk fazla melodramatik idi.

Dekor tasarımı Taciser Sevinç'e, ışık tasarımı Cem Yılmazer'e, ses tasarımı Özgür  Kuşakoğlu'na ait. Bence yeterliydi.

 Tiyatroda yeni dalga, derin karakter analizlerini seyirciye bırakmış gibi. Kişileri "gösteriyor",  onları üstün körü konuşturuyor, ittir kaktır ilişkileri sahneler  haline getiriyor ve seyircinin kendini oyuna kaptırmasını, oyun sonunda heyecanlanarak ayaklara fırlamasını ve de kapıdan çıkar çıkmaz unutmasını  istiyor gibi. Önce post moderni yaşadık şimdi  post-post moderne geldik çarptık.  "Modern"in önüne kaç post daha serilecek bilmiyoruz. Ama şu kesin ki bu "post"u çoğalan modernizmin "iyileşme" dediği şey  bildiğimiz bir iyileşme değil. Craft'ın her iki oyununda da ortak taraf bu. İkisinde de oyun sonunda karakterler iyileşiyor(!) Bu iyileşmeye "kendisi ile barışma" da denebilir. Ama iyileşme-barışma ile gelen değişim umut vermiyor.  Bir tür, komadaki insanlığın son iyiliği. Bu tür oyunlar, insanların neden bu hâle düştüğü ile ilgilenmiyor. Bizler de  yoğun bakımda  geçici iyiliklerinin post-post  modern masalını izliyoruz.

Craft Tiyatro, oyunculuk ile parladı bu sezon. Bu düzey oyunculuk ile doğru hikâyeler anlatırsa Craft'ın keyfine doyum  olmaz.   

14 Nisan 2017 Cuma

Beyindeki Kimyanın Oynadığı Oyunlar: Çatıdaki Yarasa (Tiyatro Kimya)

Manik depresif olarak da bilinen bipolar bozukluk hastalığının belirtileri şunlarmış: yersiz neşe yada sinirlilik hâli, aşırı konuşma, konudan konuya atlama, abartılı yüksek veya düşük özsaygı, alışveriş çılgınlığı, yalnızlık, çaresizlik duygusu, intihar düşüncesi.



10 Nisan 2017 Pazartesi

Bir TV Dizisi Giydirici'ye (İDT) Zarar Vermiş

İstanbul Devlet Tiyatrosu Ronald Harwood'un The Dresser isimli oyununu oynamak istemiş. Oyun Giydirici ismiyle tercüme edilmiş(Ergun Sav). Oyunu Hakan Çimenser yönetmiş. Oyundaki Sir rolüne çalışan Adnan Biricik sağlık sorunları nedeniyle devam edemeyince yönetmen aynı zamanda oyuncu olmuş ve "Sir" rolünü üstlenmiş. '90'lı yıllarda da sahnelenmiş oyunun arşivden indirilmesi için İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun bir gerekçesi vardır herhalde. Ben bu yazımda bunu anlamaya, anlatmaya çalışacağım.