24 Eylül 2012 Pazartesi

(Tiyatro) Kamuoyuna…


Yazılarım çeşitli (bazılarının varlığını tesadüfen öğrendiğim) medya organları  tarafından yayımlanmaktadır. Bir süredir uygulamalara bakarak vardığım sonuç nedeniyle bu açıklamayı yapmam gerekli olmuştur.

Değişen yayımlanma zamanlaması, sıklığı, sayısı, sosyal medya aracılığıyla duyurulması  vb  ile  içeriğe bağlı olarak “kullanımı”nın sonuçlarına bakarak yazılarımla ilgili bir “yayın strateji”nin varlığını kanıtlamak zor olsa da en azından bir “keyfiliğin” olduğu reddedilmez bir gerçek olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun, beni ilgilendirdiği kadar, yazımın konusu olan tiyatroyu/yönetmen/oyuncuyu  da ilgilendirdiğini düşünüyorum. Bu noktada, yayımcı tercihlerinin, kişisel hedeflerin, sosyal çevre içindeki konumların ve ilişkilerin etkisi ve zorlaması altında kaldığı gerçeğinin varlığını ihmal etmemek hatta bir yere kadar hak vermekle birlikte benzeri tutumların, yayımcılık alanında elde tutulan gücün farklı amaçlar için kullanma niyet ve eğiliminden kaynaklandığı izlenimini vermektedir.  Bu gibi hususlar, kendimi bir başkasının değerlendirmesine bırakmışım ve kendimi  ilgilendiren bir konuda bir başkasının stratejisinin “kuyruğu” olmuşum gibi bir görünüşe neden olmaktadır.  Öte yandan bana defalarca ifade edildiği için şunu kesinlikle söyleyebilirim ki editör/yayımcı,  yazımla ilgili yorumları kendi süzgecinden geçirmek yani bir anlamda benim yerime ve benim iyiliğim(!) adına bir ön eleme yapmak  zorunda kalmaktadır. Böylelikle okuyucumun  doğrudan  tepkisini alamamam gibi bir sonuç yaratılmaktadır ki bu da okuyucusunun eleştirilerinden, uyarılarından yararlanması gereken  “yazar” için önünü görmesini engelleyici bir duruma yol açmaktadır. Bu, aynı zamanda yorum haklarını keyiflerince kullananlara ulaşma hakkımı kullanmamı olanaksız hale getirmektedir. Ayrıca yazılarımı "kullanan" tarafların kimliği, gitgide cepheleşen tiyatro dünyası içinde bir cephenin tarafı ya da karşısında olmak gibi, yoruma açık bir resme dikkat çekmekte ve niyeti kuşkulu bazı kişilere “gün doğmakta”; bu beni, kontrolüm dışındaki bir sürecin ve sonucun parçası haline getirmektedir.  Bu nedenlerle bu yazımın yayımlandığı tarihten itibaren bu tarihe kadar yayımladıkları yazılarım ile ilgili kararı, yazılarımı yayınlayan medya sahip, yönetici ve editörlere bırakarak bundan sonraki yazılarım için TÜM yazılı medya  sahip, yönetici ve editörlerinden ricam şudur:

Yayımlamak istediğiniz/ilgi duyduğunuz yazılarımın TÜMÜNÜ değil, içinden en çok 150 sözcüklük bir kısmını yazımın başlığını değiştirmeden yayınlayabilirsiniz. Yazımın altına, ismimi ve yazının orijinaline ulaşılabilecek  adresi eklemenizi rica ederim. Yazılarım bu ricama uyacak tüm yayımcılara açıktır.

Bugüne kadar şahsıma gösterilen ilgiye ve desteğe teşekkür ederim. Tüm tiyatro camiasının bu konuda gereken hassasiyeti göstereceğini umuyorum.
Saygılarımla.

Melih Anık

21 Eylül 2012 Cuma

Altıdan Sonra Tiyatro-Lokstoff Sunar : Yokuş Aşağı Emanetler


Anahtarcı,  Dudu,  Helga, Palyaço, Kibrit, Yusuf  ve 40 kişi bir gece Beyoğlu’nda bir sokaktan çıktı, bir caddeyi geçti, bir yokuştan aşağı indi, bir salona girdi. Sokak Gönül, cadde İstiklâl, yokuş Kumbaracı, salon Kumbaracı50. Altıdan Sonra Tiyatro ve Lokstoff  “gerçek bir yolculuk” yaptırdı, tiyatro oldu. Her kapı kapanırken bir replik düştü hayata. Anahtar oldu replikler, hayat kapılarını açan. Anahtarı ellerinden alınanlar geçmiş hayatlarını silinmez izlerle çaktı sokağa, caddeye, yokuşa, salona:

15 Eylül 2012 Cumartesi

Dest AR - Disko 5 No’lu ve Mîrza Metîn


Yıl 1975.. Bazılarının “sırça köşk” dediği Boğaziçi Üniversitesi’ndeyim. Terastan Boğaz’ı seyrediyoruz, Tevfik Fikret ile beraber. Orhan Veli henüz yok o zamanlar.

Yıl 1975.. Engin Ardıç’ın “devrim” ile ilgisinin kanıtı,  âşık olduğu kızın içine karıştığı sandık cinayeti 1972’de olmuştu. Faillerin çoğu Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciydi.

Yıl 1975... 1971, 12 Mart’ında ben üniversitedeydim.

Yıl 1975… Sevgi Soysal, Erdal Öz, Hasan Hüseyin, Can Yücel’in (anı)kitapları yayımlanıyordu arka arkaya.. Mahpushane edebiyatı zengindi yani.