30 Temmuz 2010 Cuma

“Kadıköy Belediyesi Tiyatro Festivali”nden Tiyatronun Görünüşü

Ali Erdoğan, Özgürlük Parkı'nda gerçekleştirilecek olan Kadıköy Tiyatro Festivali'ne katılım için yaptığı müracaat kabul edilmeyince “Emeğime Biraz Saygı İstiyorum” başlıklı bir yazı yazmış. (www.tiyatrodunyasi.com) Yazısında “gerekçesiz ve kritersiz” bir seçimin ehil olmayanlar tarafından yapıldığını belirterek isyanını dile getirmiş.   Yapılanın emeğinin göz ardı edilmesi olduğunu belirtmiş. Belediyenin sosyal demokrat olduğunu ima ederek tiyatro emekçisinin emeğine saygı gösterilmemiş olmasını da vurgulamış.

Sanki  böyle bir fırsatı bekliyorlarmış  gibi kendi yaşadıkları örneklerden yola çıkarak, öncelikleri kendi dertlerini anlatmak olan kişiler de  destek veren(?) yorumlarını göndermişler.  Ali Erdoğan’a kişisel olarak saldıran yorumların ise bence önemi yok.

23 Temmuz 2010 Cuma

Nedim Saban ve Tuncay Özinel Mahkemelik Olmuşlar , Haberiniz Var mı ?

Kasım 2009 da Nedim Saban ve Tuncay Özinel arasında yaşanan polemik her iki tarafın birbiri aleyhine dava açması ile bir hukuk sorunu haline gelmiş .

Bizler ilham verici, yaratıcı, besleyici bir polemik beklerken karşımıza çıkandan bir an önce kurtulma telaşı içindeyken , taraflar yaptıklarından pek mutlu olmuşlar ki onu bir de mahkeme ilamına bağlayarak tarihe "çakmak" istemişler.

Yaşananları ,sınırlı sayıda kişi arasında gündem oluşturmuş bir olayı bu yolla "büyütme" gayreti olarak algıladım ilk anda. Ama sonra farkettim ki taraflar kararlı . Olay sanatçı duyarlılığının sınırları dışına taşmış. "Tiyatro sanatını zedeler düşüncesi" unutulmuş.

Tuncay Özinel’in dava açtığını öğrenir öğrenmez kendisine mesaj attım , davayı çekmesini rica ettim.  Nedim Saban’ın da dava açtığını sonradan öğrendim. Ona da mesaj attım.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

“Tatil Üçlemesi”nden “Eleştiri Üçlemesi”ne - Tiyatroda Yazarın ve Metnin Değerlendirilmesi

29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde 17. İstanbul Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında ,Piccolo Teatro ve Teatri Uniti’nin ortak yapımı , Carlo Goldoni’den Tatil Üçlemesi ismi ile sahnelenen oyun ile ilgili 3 eleştiri okudum.

1-Özgür Eren - “Bir Metafor Olarak Tatil Üçlemesi” (3 Haziran 2010-Mimesis)
2- Üstün Akmen - “Bu Örnek Carlo Goldoni’yi temsil eder mi? Tatil Üçlemesi”(6 Temmuz 2010-Evrensel-Mimesis)
3-Levent Mertoğlu - “Yazarın Temsil Edilirliği ve Oyunun Sürükleyiciliği” (9 Temmuz 2010-Mimesis)

Yazılar , önemli bulduğum bir konu üzerindeki tespitleri ile sanırım pek çok kişinin de zihninde olan sorulara cevap  oluşturur  gibiydi ve yararlı bir tartışma ortamını besliyordu.

Bu yazının amacı , 3 eleştiri kapsamında   “yazarın ve metnin değerlendirilmesi” üzerine görüşleri özetlemek ve  düşüncelerimi paylaşmaktır. Tartışmaya katkıda bulunursa sevinirim.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Çocuklarda Sanat Eğitimi 2 ( Koroporte’nin Peer Gynt’ü için Yazılan Yazıya Gelen Yorumlar Üzerine)

Eşimle birlikte , Koroporte’nin  müzikli çocuk oyunu hakkında “İş Sanat’daki Çocuk(?) Oyunu : “Ben Kimim? Peer Gynt” - Çocuklarda Sanat Eğitimi” başlıklı bir yazı yazdık.

Yazı , yayımlandığı Mimesis’in sayfasında (http://mimesis-dergi.org/ ) “yorumlan”dı.  Yorumların çoğu Koroporte gurubu ile “bir türlü”  ilişkisi olanlardan gelmiş. Yazıya 11 yaşında bir çocuğumuz da görüşlerini yazmış.  Bu herhalde tiyatro tarihimizde bir “ilk”tir.

Yorumların hangi duygu ve düşüncelerle yazıldığı üzerinde durmak istemiyorum. Hiç kimsenin “kullanılmamış” olduğunu varsayıyorum. (Özellikle de çocuklarımızın!) Aksi halde , yazdıklarımızın kanıtı gibi bir durumun ortaya çıkmasından  korkarım. Bu ise hepimizi incitir. O nedenle yorumları “deşmeden” salt yazılanlar üzerinden düşüncelerimi paylaşmaya çalışacağım.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Şeyh Bedrettin Destanı , Vera’nın Şoförü ve Mustafa Ata

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nda  Şeyh Bedrettin Destanı isimli derleme oyunu hazırladığım ve yönettiğim zaman 24 yaşında idim.
Oyunun görselliğini sağlayan ögeler :  sofitadan düşen renkli saten bezler,  arkadaki düz platforma bağlanan iki yandaki  eğimli platformlar, tam sahne ortasında  yukardan sarkan yağlı bir kement, seyirci arkasına yerleştirilmiş timpani idi.
Sahnenin duygusal yapısına göre saten bezlerin renkleri değişiyor ve işi biten saten bez, sahne sonunda dalgalanarak sahne üzerine düşüyordu.
Oyun sonunda Şeyh Bedrettin eğik platformdan düz platformun ve sahnenin tam ortasındaki sofitadan inen yağlı kemendin önüne geri  adımlar  atarak kendi ayakları ile geliyordu. Geri adımlarla zaman ile ilgili bir çağrışım yapmak istemiştim. Devran dönecek ve her şey yeniden yazılacaktı.Bir anlamda tarihin tekerrürüne yapılan bir gönderme idi.  Bedrettin’i ancak Bedrettin öldürebilirdi.
Börklüce ve Torlak , köylerden insan toplamaya çıktıklarında , timpaninin gittikçe artan vuruşları ile seyirci arkasından bağırarak sahneye çıkıyorlardı.