29 Kasım 2012 Perşembe

“Büyünün Gözleri” ile Gerçeğe Yürümek (Mehmet Murat İldan - Hülya Karakaş)


Büyünün Gözleri’ni, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Türkiye Üniversiteleri Tiyatro Şenliği kapsamında  28 Mayıs 2009’da Nişantaşı “Hadi Çaman Sahnesi”nde Kafkas Üniversitesi Tiyatro Topluluğu’ndan Erdoğan Karaşah rejisinden seyretmiştim. Oyunda ilgimi çeken şey ise metin olmuştu. Oyunun yazarının adını  ilk kez o gün duydum. Araştırdım kitabı buldum, okudum. Oyun içindeki özlü sözler dikkatimi çekti. Herhalde bir yerlerden derlenmiş bir araya getirilmiş diye düşündüm. Ancak yazarın internet sitesini (http://mehmetmuratildan.hpage.com/) bulunca şaşkınlığım daha da arttı. Zira yaşını başını almış birini beklerken oyunun yazarı  1965 doğumlu idi ve oyunu 2000 yılında yani 35 yaşında yazmıştı ve de özlü söz yazmak yazar için 15 yaşlarında başlayan bir tutku halindeydi. Büyünün Gözleri’ne geçmeden önce yazarın hayat hikâyesini özetlemek gerekiyor.

22 Kasım 2012 Perşembe

İSTANBUL HALK TİYATROSU’ndan Molière : Bezirgân(Tartuffe)


İstanbul Halk Tiyatrosu, Molière’in Tartuffe(1664) isimli oyununun Bezirgân ismiyle yapılan uyarlamasını sahnelemiş. Ben ilk gecesinde seyretme şansını buldum. Bunu özellikle vurguluyorum zira ilk gece oyunları oyuncu açısından her zaman zordur. Ne kadar tecrübeli oyuncu olursanız olun bir tedirginlik yaşarsınız. İstanbul Halk Tiyatrosu ilk gece tedirginliğini başarıyla atlattı. Bezirgân’ın Alevli Günler kadar çok sevileceğini düşünüyorum.

15 Kasım 2012 Perşembe

Emre Koyuncuoğlu’dan Unutulmayacak Hedda Gabler(İbsen)


Mesajlar
Hedda Gabler ile ilgili düşüncelerimi ‘twitter’da paylaştıktan sonra oyunu beğenmiş olmamı beğenmeyenlerden mesajlar aldım. Hepsi de tiyatroculardandı. Bana gelen eleştirilerin iyi bir tarafı vardı, eleştiriler yazımı nasıl şekillendirmem gerektirdiği konusunda yardım etti, ufkumu genişletti, ileri sürülen gerekçeleri araştırmama neden oldu. İşte bu yazım, uyarı, eleştiriler ile şekillendi. Hedda Gabler ile ilgili paylaştığım  coşkunun anlaşılmadığını anladığım için bu yazı kendimi anlatmaya da  yönelik oldu. Pek tabiidir ki bunu öncelikle İbsen’i ve Hedda Gabler’i odağa alarak yaptım.

8 Kasım 2012 Perşembe

Meddah Mehmet Esen


Mehmet Esen’in çağrısı ile benim niyetlenmem aynı güne rastladı. Gittim Meddah’ı seyrettim. Mehmet Esen salon girişinde karşıladı seyircilerini. Oyun arasında da yanımızdaydı. Oyun sonunda misafirlerini yolcu eden bir ev sahibi gibi bizi uğurladı.  

1 Kasım 2012 Perşembe

OYUN (Beckett), Şahika Tekand ve “Yüksek Sanat”

Oyunu seyretmeden önce bulamadığım eleştiriler oyundan sonra yağmur gibi düştü önüme. Eleştiri kadar röportaj da var. Ayrıca tv programı, söyleşisi.  Bir oyuna gösterilen ve beni sevindiren bu ilgiyi nasıl açıklasam bilmiyorum.

Beckett ve Şahika Tekand birbirinden zor iki tiyatro insanı. Onları anladığımızı göstermemiz bizi onların düzeyine getirir mi? Doğrusu ben eleştirilerde öyle bir “ulaşma” havası sezdim. Sanki Tekand’ı değil herkes kendisini anlatıyor. Şahika Tekand’ı beğenme olgusu arkasında belli belirsiz bir “ayrışma” da var. Bu yazım bir anlama ve birleştirme çabasıdır. Yoksa ne Beckett ne de Şahika Tekand ile yarışma niyetim yok. Hakkındaki yazılan yazılara bakarak çok beğenilen bir oyun üzerine ben de beğenilerimi öne çıkaran bir yazı yazmayı istemedim. Her ne kadar Şahika Tekand “Benim kömür işçisinden, entelektüele kadar her sınıftan seyircim var” diyorsa da oyundan çıkanların hangi sınıftan olduklarını; “sistemini yurt dışına göre kuran Şahika Tekand’a festivale gelmiş “misafir” tiyatro muamelesi yapılıp yapılmadığı üzerine düşündüm.