24 Kasım 2017 Cuma

İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda "Aile Prodüksiyonu" : Günün Çorbası

İstanbul Devlet Tiyatrosu "aile prodüksiyonu" sunar: Günün Çorbası

Yönetmen Taner Tunçay çevirmiş, yönetmiş, eşi Nermin Koçak Tunçay ile şarkı sözlerini uyarlamışlar, Taner Bey'in hayâli baş rolde eşini oynatmakmış, oynatmış. Bu cümlenin sonunu şöyle bağlamak geçiyor içimden: İstanbul Devlet Tiyatrosu da "hani bana hani bana" demiş. Devlet Tiyatroları'nın bu tür çalışmalara açık(yol geçen hanı) olduğunu öğrenmiş olduk. "Canım ne var bunda? Sen oyuna bak. Oyun iyi olmuşsa bize ne aileden!" diyenler olacaktır. Oyun ile ilgili düşüncelerim de olumlu değil.

23 Kasım 2017 Perşembe

Pedro Penim'in ÖNCE'si

Tiyatro Festivali'nin kitabında Önce için şunlar yazılmış:

"İstanbul ve Lizbon’da benzer anlamlar taşıyan iki sözcük çalınır kulaklara: Melankoli duygusuna, acı veren şimdiki anın inkârına, pek çok kültürde rastlanan yitip gitmiş bir mutluluğa duyulan özleme işaret eden ve de çoğunlukla bir tespit olarak dile getirilen hüzün ve saudade. Buenos Aires’de bu his mufa, Moskova’da toska, Memphis’de blues, Wales’de hiareth, Torino’da mestizia adını alır, ancak başka hiçbir yerde Portekiz ve Türkiye’de olduğu kadar yaygın bir tesiri yoktur bu sözcüklerin. Portekizli yönetmen Pedro Penim, iki yıl önce İstanbul’a taşındığında şehirdeki bu duygu durumunun etkisi altında kaldı. Onu İstanbul’dayken evinde hissettiren bu sözcükler, yönetmene bu iki duygu durumu arasındaki benzerlik hakkında yazmak için esin kaynağı oldu. Lizbon ve İstanbul’a hâkim olan bu duygu, İskenderiye’nin iç sıkıntısından Prag’ın ürpertisine, Glasgow’un kasvetinden Boston’ın umursamazlığına, ihtişamlı bir geçmişe özlem duyulan, şimdiki zamanın gerilimlerine tarihin dehlizlerinde yanıt aranan pek çok başka yerde de kendini gösterir. Önce, seyirciyi 2017’den başlayarak bir melankoli atlasının kılavuzluğunda zamanda yolculuğa davet eden bir performans."

Ne çarpıcı bir paragraf!


22 Kasım 2017 Çarşamba

Bir Fiyasko: Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar(İBBŞT)

"They're Playing Our Song" işinin ustası Neil Simon'un 1979 tarihli müzikli oyunu. Ancak çok iyi bir müzik düzenlemesi ile katlanılabilir bu oyunu İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları "kaçak gecekondu" gibi bir yapımla repertuvarına almış, seyirci kandırıyor. Bak Bizim Şarkımızı Çalıyorlar adıyla pazarlanan çakma müzikli oyun soğuk havada üç saatini sıcak bir yerde geçirmek isteyenler için tavsiye edilir bir gösteri. Bence avm'ye gidin daha iyi.

18 Kasım 2017 Cumartesi

Emre Koyuncuoğlu'ndan PUNTA ATMAK

Türkiye'de klasik tiyatronun dışında bir  gösteri yapılıyorsa benim aklıma ilk Emre Koyuncuoğlu gelir. Emre Koyuncuoğlu klasik tiyatroyu da iyi bildiğini gösteren oyunlar da sahnelemiştir. Özgeçmişi bizde çok alışılmadık kadar uluslararasıdır, 'dolu'dur ve de o, enerji ile yoluna devam etmektedir. Yabancı bir ülkede, yabancı bir toplulukla, yabancı oyuncularla oyun sahneleyen pek az sayıdaki yönetmenden biridir Emre Koyuncuoğlu. İBB Şehir Tiyatroları kadrosunda olan Emre Koyuncuoğlu kurum bünyesindeki Çağdaş  Gösteri Sanatları Merkezi'ni yönetti. Ayşenil Şamlıoğlu ayrıldıktan  sonra merkezin yok sayılması, ödenekli tiyatrolarımızın nasıl yönetildiği konusunda da bir fikir verir elbette. İBB Şehir Tiyatrolarının kafa yapısı ve muhayyilesi Emre Koyuncuoğlu'nun yaptıklarını idraktan uzaktır. Bunun vahim ve acı tarafı da İBBŞT yönetiminin tiyatronun dünyada yaşadığı evrimi görmüyor oluşunun ortaya çıkmasıdır.  Tabii ki görev ve sorumlulukların bilincinde olmadığının da.


Punta Atmak, Emre Koyuncuoğlu'nun son çalışması, bir  hareket tiyatrosu örneği. Topluluk kullandıkları masklardan dolayı mask tiyatrosu demeyi seçmiş. Oyun Brecht'in  Kafkas Tebeşir Dairesi isimli oyununun farklı bir okuması. Bertolt Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi oyununun Mehmet Ulusoy tarafından Paris’te kurulan Özgürlük Tiyatrosu’nda sergilenen metninden ve de Kuzgun Acar’ın bu oyun için tasarladığı 140 adet masktan esinlenilerek hazırlanmış. Yasemin Nur'un maskları tasarım ve kullanılan malzemeler açılarından çok ilginç.  Kuzgun Acar'ı çok iyi hatırlatıyor. Emre Koyuncuoğlu metnin sonunu farklı bağlamış. Kadınların baş rolde oldukları yeni bir dünya hayâli elbetteki kadınların uzlaşması ile mutlu bir sona ulaşacak. Kadro, yurt dışında değişik ülkelerde hareket, fiziksel, mim tiyatrosu dallarında eğitim almış oyunculardan oluşmuş.






Gösterinin anlatımı dağınık geldi bana. Fazla parça parça. Bütünlük ve birbirini besleyen sıralama arıyor insan. Sanıyorum ki  seyirci Kafkas Tebeşir Dairesi ile ilgiyi oyunun sonlarına doğru kuracak. O zaman seyrettiklerini anlamlandırabilecek. Bu ise başlangıçta seyrettiklerinden yola çıkarak kendi kendine kurduğu dünyanın yıkılması demek.  Bence özellikle düzeltilmesi gereken bir kusur bu. Işık, yerleşim, sahneye giriş çıkış düzeni vb ile ilgili eksikliklerde mekânsal kısıtlamaların(Taşra Kabare Sahnesi) payı çok. Ama bir şey var ki o ekibe bağlı, o da her oyuncunun kendine bakması. Sahne, maalesef disiplinli bir çalışma eksikliğini gösteriyor. İsmi üstünde bu hareket tiyatrosu, iyi bir beden ve önceden iyi çalışılmış hareketlerin sahnesi burası. Eksiklik, hareketlerin tesadüfi olduğu gibi bir izlenim bırakıyor. Galiba oyuna ilk verdikleri isim (Kuzgun Acar'dan İlhamla Mask Tiyatrosu) onları "maskelerin arkasındayız ya" düşüncesine ve maskelerin cazibesine kaptırmış.   
   

Bir gece önce Terzopoulos imzalı bir gösteri seyrettikten sonra hareket tiyatrosunda kalıcı başarının, sağlam bir üs olmadan gelmeyeceğini düşündüm. Punta Atmak bu konudaki düşüncelerimi sabitledi.  Zira hareket tiyatrosu niteliği gereği yalın ve basit olandan beslenen, birlikte ve sürekli çalışmaya/yaratıcılığa çok ihtiyaç duyulan bir sanat dalı. Sadece doğuştan gelen yetenekle yapılacak ve sürdürülecek , göçebe gibi oradan oraya taşınırken yarın ne olacak diye kuşku ile bekleyerek yapılacak bir iş değil. Aslında Türkiye'de yapılacak bir iş değil ama şanslıyız ki bu işe gönlünü adamışlar var da büsbütün kurumaktan kurtuluyoruz.  Oyunun adını ilginç bulmuştum ama oyunla bağıntısını kuramamıştım.  Şimdi düşünüyorum da aslında bu gençler bu işlerle punta atarak sanatı hayatımıza tutturmaya çalışıyor.  

Melih Anık

Oyunun Künyesi:

·      Yönetmen: Emre Koyuncuoğlu
·      Mask, Kostüm ve Yerleştirme: Sibel Horada, Yasemin Nur
·      Müzik: Çiğdem Borucu
·      Işık: Arek Nişanyan

·      Oyuncular: Cemre Buğra Ün, Doğa Nalbantoğlu, Elif Sözer, Ladin Avşar, Sencan Oytun Tokuç, Sedef Gökçe, Su Güneş Mıhladız, Tules Tuğba Birincioğlu

15 Kasım 2017 Çarşamba

Theodoros Terzopoulus'un Kısa İstanbul Ziyareti, Encore/Bir Daha

Theodoros Terzopoulus kendi tarzı olan bir yönetmen. Youtube'da gezinirseniz yarattıkları hakkında bir bilginiz olur. Hayranlığınızı kazanacak oyunların, rejisini yaptığı Yunan trajedileri olacağını düşünüyorum. Köklerinden aldığı güçle, farklı ve sağlam bir bakışı var  Terzopoulus'un. Terzopoulos, Alarme, Amor ve Encore üçlemesinin Encore'u(Bir Daha) ile 21.İstanbul Tiyatro Festivali'nin konuğu oldu.




Sahnede giyinik sevişen bir çift var. Sevişme giderek birbirini yok etme hâline(tabuta giden) dönüşüyor. Yönetmen sevişmenin şehvetini, doruğa çıkarken yaşananları saniye saniye anlatmış sanki. Sevişme, birbirini yok sayma hâli, öteki olmadan olmayacak ama yalnız tırmanılacak bir zirve, çok bencil bir yükselme. Kendini dağıtırken yaşanan  doyulmayan bir duygu seli. Bir Daha oradan geliyor(bence) Sevişmenin post-modern anatomisi ya da post-modern sevişme. Belki de sevişerek cinayet.  


Gösteride Shakespeare sonelerinin rüzgârı sıyırıp geçti başımın üstünden. Sahnedeki kadınla erkeği Ophelia ile Hamlet gibi gördüm bir an. Soyut kalmış bir aşkın öfke ile yoğrulmuş hamuru. Bıçak çiğneten bir aşkın öfke, kan dolu resmi.

Encore bence yönetmenin bir provası ya da tanıtım oyunu sayılabilir. Zira diğer oyunlarında kullandığı fiziksel ve enerji boşalması örnekleri var Bir Daha'da. Yönetmen içteki enerjinin dışa çıkarılmasına çok değer veriyor. Bunu Bir Daha'da görebilirsiniz. Öte yandan bu oyun, dünyaya kolayca ulaşmasının yolu da denebilir. Az dekor, az oyuncu ile kolay taşınabilir bir gösteri. İKSV da elindeki olanakların sınırları içinde bunu getirebilmiş. Ama bence bu gösteri yönetmenin gerçek değerini göstermiyor. Bence yarım kalmış bir gösteri.İstiyorum ki yönetmen, tekniğini bizim oyuncularımızla çalışsın ve onun yönettiği bir oyunu bizim sahnelerimizde seyredelim. Taiwan'da yapmış. Bizim neyimiz eksik?   

Melih Anık

not: Şunu eklemeden geçemeyeceğim. Encore'u ayakta alkışlayan bizim seyircimiz bizden birisi yapmış olsaydı gene aynı ilgiyi gösterir miydi?