Kozalar sezon başında en merak ettiğim
oyunlardan biri idi. Merakımın ana nedeni Ayşenil Şamlıoğlu'nun yönetiyor oluşu
idi. Oyunu da bugüne çok uygun bulduğum için yolum keşissin istedim. Sonunda
yakaladım. Yakaladım ama şaşırdım kaldım. Oyun benim bildiğim Adalet Ağaoğlu'nun Kozalar'ına ve Ayşenil Şamlıoğlu'nun rejisine çok uzaktı.
Adalet Ağaoğlu oyunu '70'li yıllarda
yazmış. Zamanına göre oldukça ileri bir oyun. Oyun bir "ev gezmesi"nde
geçiyor. 2. ve 3. Kadın 1. Kadın'ın(kadınların adı yok.) evine misafirliğe
gitmişler. Oldukça zevksiz döşenmiş bir evin oturma odasında kadınlar, el
işlerini yaparken sohbet ediyor. Kadınlar birbirleriyle "sidik yarışında"
aslında. Her biri kendinin nasıl birer kadın
olduğunu anlatmak için nefes tüketiyor. Ailelerini övmek için yarışıyor. Birbirleriyle
konuşur gibiler ama kimse başkasını dinlemeye niyetli değil. Kadınlar sarsılmayacak bir hayat yaşadıklarının güveni
içinde. Garip olan perde açılırken fonda şiddetli gürültüler duyulur. Evin
dışından kulak paralayan sesler gelir. Metne göre önce anlaşılmaz olan sesler giderek
anlaşılır olur, projeksiyona görüntüler yansıtılır. Dünya kaos içindeyken bu üç
kadın evin içinde ara sıra öten kanaryanın
sesine ayarlanmış kulakları ile dışarıdaki dünyaya sağırdır. Varsa yoksa kendileridir
tüm hayat. Radyodan "yabancı uyruklu oldukları
tespit edilen ve memleketimizde turist olarak bulunan bazı kimseler bir
bankayla bir dükkânı soymuşlardır. Soyguncular kaçmıştır. Alınan bilgilere
göre, azgın eşkiyaların bazı evlere girip oralarda gizlendikleri sanılmaktadır.
İçişleri Bakanlığı kentin polis kordonu altına alındığını bildirmiştir" anonsunu duyunca huzurları birden kaçar. Her çalınan kapı
zilinde tedirginlikleri artar ve dışarıdaki bomba seslerine aldırmayan kadınlar
soyguncular evlerine gelecek ve kendi huzurları bozulacak düşüncesi ile abartılı
bir korku içine düşerler. Kanarya susar, yan odadaki çocuklar kaybolur. Oyun
başında kelebekler gibi olan kadınlar kozalarının içine hapsolur. Adalet Ağaoğlu'nun Kozalar'ı gündelik bir
ortamda başlar oyun, sona doğru korku arttıkça absürdleşir ve grotesk olur.
Ayşenil Şamlıoğlu oyunu baştan grotesk bir
çerçeve içine almış. Üç tabure ile yukarıdan asılı perdelerden oluşan soyut
dekor, kadınların sahneye âdeta birer yabancı gibi girişleri, grotesk makyajlar
ve kostümler içindeki kadınların oyun boyunca doğal olmayan hareketleri oyunu
dünyadan koparmış. Seyirci sahnedeki üç kadına uzaylılar gelmiş gibi bakıyor.
Aslında kendisini görmesi lâzım. Tiyatro ayna ya. Şamlıoğlu aynayı parçalamış.
Dışarıdan gelen sesler için yaşadığımız ülkeden pek çok örnek bulunabilir. Perdeye ülkemizden pek çok görüntü
yansıtılabilir. Ama Ayşenil Şamlıoğlu "nötr" kalmaya niyet etmiş.
Bana göre "ne etliye ne sütlüye bulaşmak" istememiş. Kırkbeş dakika
süren oyun sonunda seyrettiğim gece seyirci oyunun bittiğini anlayamadı. Biri
"fragman seyrettik herhalde" dedi. Bir başka seyirci oyun sürerken yanındakine
kim kimdir diye soruyordu. Anlaşılan onlar da televizyondan izledikleri
oyuncuları görmeye gelmişti. Benim için oyun tam bir hayâl kırıklığı oldu.
Kozalar prömiyerini Avignon Off programı kapsamında yurt dışında
yaptı. Tiyatro Pangar "yurt dışı
için bir oyun yapalım yurt içinde de oyuncuların ve Avignon ismi ile pazarlarız" diye düşünmüş olacak.
Başka bir neden bulamadım. Bu hâli ile oyun, yazarı tanıtmaz, Türk Tiyatrosu'nu
hiç tanıtmaz. Yurt dışının da bu tür gösterilere karnı tok. Onlar için bu
sahnelemenin modası geçti.
Dekor ve kostüm tasarımının Tomris Kuzu'ya, ışık tasarımının Cem Yılmazer'e, ses tasarımını
Okan Yalabık'a ait olduğunun yazayım da eksik kalmasın. Esra Dermancıoğlu, Binnur
Kaya ve Demet
Evgar'ı sahnede görmek istiyorsanız 60 TL verip gidin. Belki oyun sonunda
selfie çekerseniz. Onun dışında ben bir neden görmüyorum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder