5 Ağustos 2020 Çarşamba

Genco Erkal’a Açık Mektup

Sizinle tanışıklığımız 50 seneyi buldu. 70’li yıllarda benim sizi oyunumuza davet etmek için  kulisinize geldiğim günü hatırlamazsınız. Bana cevaben gönderdiğiniz oyunumuza gelemeyeceğinizi bildiren mektubunuzu çoktan unutmuşsunuzdur ama ben saklıyorum. Beyoğlu Karaca Tiyatro’da oynarken size yazdığım mesajı da hatırlamazsınız. Size Beyoğlu o kadar kalabalıkken sizi seyretmeye neden o kadar az insan geliyor diye yazmıştım. Bir de Karaca Tiyatrosu’nun tuvaletlerinin neden o kadar pis olduğunu yazdım size. Cevap verdiniz ama ben de cevaplarınızı net olarak hatırlamıyorum. Galiba elimden ne gelir tarzı bir şeylerdi. Biz Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları olarak sizin de bir zamanlar geçtiğiniz sahnede oyunlar yaparken davetimize olumsuz cevap veren bir tek siz oldunuz. Haldun Taner, Ali Yalaz, Gülriz Sururi, Engin Cezzar, Ali Taygun, Yavuzer Çetinkaya bizleri seyretmeye gelen tiyatro insanları idi. Siz gelmediniz. Çok meşguldünüz galiba. Belki de önemsemediniz.

Sizin tiyatro oyunları tarihinize baktım. Sizi hatırladığım ilk oyun AST’ın İstanbul turnesinde (1967?) seyrettiğim Durdurun Dünyayı İnecek Var isimli oyundu. Ne kadar genç ne kadar enerjiktiniz. İyi oyuncu olduğunuz o kadar belliydi ki.  Sizden en son seyrettiğim oyun Oyun Sonu(2006- Beckett) oldu. Aradaki TÜM oyunlarınızı seyrettim. Hayatımda dönüm noktası oyunlarınız var. Mesela Kerem Gibi sonradan  eşim olacak sevgilimle seyrettiğimiz ilk oyundu. O oyunun bir arkadaşımdan aldığım kötü de olsa kaset kaydını hâlâ saklarım. Çok nostaljiktir. Ama zaman içinde sizin oyunculuğunuzun  nasıl değiştiğini anlamama yardım eder.  1983’de eşimle seyrettiğimiz Galileo Galilei de bir dönüm noktasıdır. Eşim hâmile idi. Beyoğlu Baro Han’ın bodrumundaki salon o kadar dar basık boğucu  sıkıntılı idi ki eşim oyunun sonunu zor getirdi. Ben oyun boyunca onu kolladım. Baro Han belki de alternatif tiyatroların ilk örneklerindendir. Biz siz neredeysiniz oradaydık.

Oyun Sonu’nda ben sizi zihnimde sonlandırdım. Benim bildiğim Genco Erkal  yoktu artık. Zaten o tarihten sonraki oyunlar benim için tekrar olacaktı. Ben anılarımdakilerle yaşamayı onları korumayı tercih ettim. Neler yaptığınızı takip ettim elbet. Kayıtlarınızı izledim. Oyunculuğunuzu izledim. Seyredersem kendimi tutamam sizi üzecek şeyler yazarım diye korktum. Sizi üzmek istemedim. Zira diğer tiyatro yapıcı Usta’lara olduğu gibi size de borçlu olduğum şeyler  var. Bizim neslimiz mücadeleyi, isyanı sizlerin oyunlarınızla öğrendik. Aşkı  gördük  o oyunlarda. Devrimci, muhalif sesimizi o oyunlarda bulduk.  Siz zaman içinde kendi seyircinizi yarattınız.  Bir kesim halkı defterinizden sildiniz. Mesela bir kurban bayramında yazdığınız twit bu durumunuzu ortaya koydu. Ben sizin çok etkili oyunculuğunuzun karşı partilere oy veren seçmenleri de etkilemesini çok isterdim. Siz o insanları oy verdikleri partilerle yargıladınız. Siz sonuçta salonlarda kendi yandaşlarınızla baş başa kaldınız. Çok hayıflandım.  Keşke o karşıdaki insanları etkilemeye değiştirmeye çalışsaydınız. Empati yapsaydınız. Olmadı. Tonlamanıza öfke alay sızdı.  Nâzım sizin için artık ‘70’lerdeki Kerem Gibi’deki Nâzım değildi. ‘İnsan Nâzım’ sizin dilinizde, yorumunuzda siyasallaştı bir cephenin adamı oldu. Bizim çocukluğumuzda Nâzım şiirleri saklı okunurdu. Zira o zaman Nâzım komünistti. Nâzım dünyada ‘insan manzaralarının duygularının duyarlıklarının şairi’ olurken siz ona parka giydirdiniz ve parkasının yakalarından tuttunuz bırakmadınız. Aynı şiirleri farklı şekillerde kolajlayıp yeni(!) oyunlar yaptınız. Sizden beklendiğini  sandığınız şeyi verdiniz seyircinize. Ne yazık ki tiyatro sanatı yok oldu sahnenizde. Bu arada Dostlar Tiyatrosu Genco Erkal’in tek başına oynadığı tiyatro oldu. Şimdi yanınızda çok iyi bir bir şarkıcı ve kadın oyuncu var: Tülay Günal.  Daha önce de Zeliha Berksoy vardı. Sağlıkla yaşayın.

Ama yeter mi? Yaşamaya Dair’i sizden sevdik. Sizin tonlamanızla gümbür gümbür söyledik o şiiri. Ne yaptınız siz?!

‘4 Ağustos 2020 Kadıköy Belediyesi Sanat Parkta’ etkinliğine davet mi edildiniz yoksa başvurdunuz da mı sizi seçtiler bilmiyorum ama etkinliğin açılışı oyunu sizin Yaşamaya Dair idi. Aynı etkinliğe üç sene önce de aynı oyunla katılmışsınız.  Keşke yeni bir oyun yapsaydınız. Daha da doğrusu keşke yerinizi genç bir topluluğa bıraksaydınız. Keşke etkinlik hakkında TİYAP’ın sorduğu soruların cevaplarını  merak etseydiniz. Sizi etiketlediğim twitlere bir baksaydınız. Siz de sorsaydınız. Keşke bedava seyredilen oyunların neden bilet satın alınarak seyredileceğini merak etseydiniz. Halk şenliği neden bu hâle geldi sorgulasaydınız. Benim Genco Erkal’im öyle yapardı çünkü. Biz ondan öyle öğrendik çünkü. Bir video izledim.  Siz yeni sahneye çıkan bir oyuncu gibi heyecanınızı dillendiriyorsunuz.  Bildiğim kadarıyla oradan alacağınız paraya ihtiyacınız da yok. Dedim de bir anımı hatırladım. Galiba 70’li yıllardı. Bir gün vapurla Adalar’a giderken sizi surf yaparken gördüm. Surf o tarihlerde herkeste yok. O tarihlerde bir romandaki  devrimcinin sevgilisine gül vermesi olay olmuştu hatırlarsınız. Ben de şaşırdım. Bize Nâzım okuyan bir oyuncu surf yapıyor ha! Yanımdaki arkadaş ‘Genco Erkal çok zengin’ demişti. İkinci soru taş gibi düşmüştü kafama: Zengin biri neden devrimden bahseder?  Benim cahilliğimdi elbet. Zamanla bunların normal olduğunu anladım. Hatta en ünlü komünistler kapital sahibi ailelerden geliyordu. Bizim okulda devrim hazırlığı yapanlar sonradan reklam şirketlerinde metin yazarı , şirket sahibi oldu. Kapitalin ürünlerini pazarladı. Kapitalistlere tur rehberliği yapıp paralarını alıp kapitalist oldular.  Artık tuhaf değil böyle şeyler.  Hatta espriyle ‘böyle hınç alıyorlar’ diyorum kendime. Benim zenginliğimde sizin katkınız çok. Benim zenginliğim entelektüel  zenginlik. O nedenle son günlerde yaptığınızı(yapmadığınızı) kabullenmem çok zor.

Bu mektubu bir sevgiliye yazılan veda mektubu sayın.

Sayın Genco Erkal,

Hoşça kalın.

Melih Anık

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder