16 Mart 2020 Pazartesi

Müzikli Oyun İzmir'in Kızları Seyirciyi Mutlu Ediyor


İzmir’in Kızları metninin yolculuğu yaklaşık iki yıl sürmüş:

Yıl 2015: Serdar Saatman ve Yarkın Ünsal ellerindeki o zamanki adıyla Gülümse metnini Sezen Aksu’ya ulaştırması için Yonca Evcimik’e vermiş. Ses seda çıkmamış.

Yıl 2018 başları:  Serdar Saatman teksti Gaye Çankaya’ya verir. Gaye Çankaya ekibi kurar:

Gaye Cankaya Proje tasarımcısı ve Yönetmen
Serdar Saatman: Yazar
Sevi Yılmaz: Yrd. Yönetmen
Yarkın Ünsal: Yrd. Yönetmen & Dramaturg
Ömer Karasu: Dramaturg
Damla Develi : Müzik yerleştirme
Yapım: Most Production 




2018 Kasım’ına kadar, o metin pek çok değişikliğe uğrar. Yeniden yeniden elden geçirilir. Dramaturjik olarak, müzikal dil olarak, doğru yere doğru şarkıların seçimi olarak,  Serdar Saatman’ın kaleminden çıkan ana çizgi korunarak yan karakterler ve hikâyelerle kurgu oluşturulur. Sezen Aksu’ya bu kurgu  ile gidilir. Ve Gülümse ortaya çıkar. Gülümse şiirinin telif problemleri ve oyunda kadınların ağırlıkta olmasıyla nedeniyle oyunun adı değişir  İzmir’in Kızları olur. İzmir adı geçmemiş olsaydı bile ben oyundaki İzmir havasını hissederdim. Son elli yılın fenomeni olmuş  Sezen Aksu şarkılarına bağlanmış bir kurgu, bana Dinçer Sümer’i, Necati Cumalı’yı hatırlatan karakterler buram buram İzmir kokuyor. Hele Urla adı geçmiyor mu! Ben hemen o atmosfere giriyorum.  

İzmir’in Kızları ile söylenmesi gereken ilk cümle şudur: Oyunu var eden  her parça çok doğru seçilmiş ve ortaya çıkarılan oyun ‘tıkır tıkır’ işliyor. Doğru seçimler ve tercihler ortaya konan emeğin yorgunluğunu unutturmuş, heyecanlı coşkulu bir oyunun seyirciye ulaşması sağlanmış. Şan Tiyatrosu ve Egemen Bostancı adını hâtıralarında yaşatan benim neslim eski bir sevgiliye kavuşmanın mutluluğunu yaşayacaktır mutlaka. Elbette geçen zaman içinde sahne tekniğindeki gelişmeler(mapping vb) müzikli oyunu daha üst bir düzeyde sahnelenmesini sağlamış. Yaşadığımız kültürün tadını, ritmini taşıyan İzmir’in Kızları yeni nesil için de bu açıdan keyifle seyredilecek bir yapım olmuş. Ayrıca onu var eden ayrıntılarla Türk müzikalinin oluşturulması yolunda çok olumlu bir adım. Özellikle  tecrübeli ve yeni oyunculardan oluşan oyuncu ekibinin başarısı(doğrusu tereddüt içinde idim) kayda değer. Tecrübeli oyuncularda daha önce az gördüğümüz(belki de hiç görmediğimiz) yeteneklerin uyandırılması yeni yeteneklerdeki cevherin parlatılması İzmir’in Kızları’nı çok başarılı kılıyor.

Kadı kızında bile olur denecek bir ayrıntıya değinmeden geçmek istemiyorum. Oyun Ediz’in yurt dışına mecburi kaçışıyla başlıyor. Ülkedeki etkilerini sonradan fırtına gibi yaşadığımız dönemlerin başlangıcı olan siyasi ortama yapılan bir gönderme bu. Müzikli oyuna o açıdan tüm evreleri, çehreleri ve veçheleri(yön, doğrultu..) ile bakarsanız olayı ‘büyütmüş’ olursunuz. Sakın bunu yapmayın. Ben onlardan bahsederek oyunun vurgusunda o kadarcık yer tutan bir şeyi büyütmek istemem. Zaten anlamak da çok önemli değil. O gönderme orada kalıyor ve oyun bir aşk ve aile hikâyesini ana eksenine alıp devam edip sonlanıyor. Yorgo Seferis’in  hikâyeye katılması diğer olaydan çok daha sağaltıcı. Siz ona odaklanın. Bu kapsamda ve çerçevede yazar Serdar Saatman’ın ve dramaturglar Yarkın Ünsal ve Ömer Karasu’nun ellerine sağlık. 


Oyunun metnine uyan müzik yerleştirmeleri(Damla Develi) mükemmel. Müzik direktörü Murat Cem Orhan ve asistanı Cem Ergunoğlu şahane bir iş yapmış. Çok güzel bir müzik alt yapısı oluşturmuşlar. Oyuncuların ses yelpazelerine uyan kişiye özel düzenlemeler yapılmış. İşlevsel dekor tasarımı(Hakan Dündar) Illusionist’in maping düzeni ile tertemiz bir iş olmuş. Göstergesel ayrıntılar(Seferis’in evi) oyunun hayal dünyasına uygun. Kostüm tasarımı(Nalan Alaylı) oyuncuların bedensel kusurlarını kapatan güzelliklerini ortaya koyan oyunun atmosferine uyan ve onu oluşturan özelliklere(renk, model) sahip. Işık tasarımının(Kerem Çetinel) oyunun temposuna, ritmine, atmosferine katkısı çok. ‘Tasarım’ kelimesinin anlamına uyan bir çalışma olmuş. Koreografi(Selçuk Borak ve asistanı Taner Güngör) hem tasarımcıların hem de oyuncuların çok ve titiz çalıştıklarını gösteriyor. Müziğin ritmi figürlere çok güzel yansımış. Dansın sahnelerin coşkusuna katkısı büyük. Oyunun vokal koçunun(Bade Kaynar) başarısını oyuncuların şarkı performanslarında görüyorsunuz. Ve tabii ki ortaya çıkan güzellikte projenin tasarımcısı ve yönetmen Gaye Çankaya’nın(yönetmen yardımcıları Yarkın Ünsal ve Zeynep Sevi Yılmaz) aldığı eğitimin hakkını veren, bilgi ve gözlem üzerinde yükselen rejisinin rolü çok büyük. Sanırım başarıda Gaye Çankaya’nın insan ilişkilerindeki yapıcı tutumun rolü önemli bir yer tutuyor. Zira böyle geniş ve ünlülerden oluşan bir kadroyu aynı heyecan etrafında birleştirmek  ve sürdürmek kolay bir iş değil.  Gaye Çankaya eline gelen bir metnin içindeki cevheri bulmuş.  Most Production'un projeye sahip çıkmasıyla maddi manevi olanaklar ile yapımcı deneyiminin avantajları oyuna yansıtılmış.   


Gökçe Bahadır(Gülümse) dizilerden tanıdığım ve beğendiğim bir oyuncu. Oyunculuğundan kuşkum yoktu ama sahne başka. Onu sahnede güzel şarkı söylerken seyretmek beklemediğim bir şeydi. Sahne duruşundan yaptığı işlerde çok iddialı olduğunun sinyallerini aldım.  Burak Sevinç(Ediz) aldığı eğitiminin hakkını veren müzik altyapısı, fiziği ve oyunculuk yeteneği ile sahnelerde olmasını istediğim bir oyuncu. Olgun Toker’i(Poyraz) bu oyunda tanıdım. Film ve dizilerde oynamış. Sahnede devam etmesini dilerim. Olumlu ışığı var. Derya Alabora(Anneanne) rolüne ne güzel yakışmış. Sanki başkası olamazmış gibi bir his verdi bana ki bu bence onun oyuna katkısını gösteriyor. Güzel şarkı söylemesine şaşırdım. Demek ki ben kaçırmışım. Parla Şenol(Serap-anne) sahne sempatisi, mimikleri, jestleri ve oyun içinde kalışı ile sahne ondan uzaklaşsa da seyirciyi yakalıyor, kendine baktırıyor. Kendine özgü stilini yaratan Parla Şenol’ün oyunculuğuna bakarak Adile Naşit’i hatırlayan sadece ben miyim? Yağmur Anaz(Necibe) komedi oyunculuğunda müthiş bir yetenek. Zeki bir oyuncu. Genç yaşında seyirciyi ‘dinlemesini’ öğrenmiş. Çok sempatik, trükleri yerinde kullanan bir oyuncu. Nihan Büyükağaç’ın(Hesna) sahnede gösterdiği iyi performans umarım ona yeni olanaklar getirir. Oyunda özel sahnesi olmak ona duyulan güveni gösteriyor. O da bu olanağı çok güzel değerlendiriyor. Seda Akman(Nilgün) pek çok dalda işler yapmış. İzmir’in Kızları umarım kariyerinin bundan sonrasında sahnede daha çok olmasının yolunu açar. Ben açsın isterim. Oyunun komedi damarını besleyen rollerden birini  Elif Bağcı(Mukadder) canlandırıyor. Onun rolünde karakterden değil durumdan komedi çıkıyor.  Elif Bağcı o tarz oyunculuğu başarıyla gösteriyor. Dilek Demir(Madam Eftalya) Onur Bilge(Levent) rollerinin verdiği sınırlı imkânı doğru kullanıyor. Oyunun dışına düşmeden, işlerini iyi yaparak ekibin güzel parçalarından oluyor.


Aralarında özellikle beğendiğim dansçıların olduğu ama maalesef burada isimleriyle anamadığım için üzüldüğüm dansçılar  Emre Sökmen, Gökhan Ayatar, Hakan Akıncı, Köksal Ünal, Deniz Atlı, Seda Öziş, Şebnem Şeviktürk, Tuğçe Ayar İzmir’in Kızları’nın övgüye değer dans ekibi.

İzmir’in Kızları ülkemizdeki son zamanlardaki müzikli oyunlar ile ilgili düşüncelerimi değiştiren bir örnek oldu. Ayrıca yaşadığım nostalji bana iyi geldi. Müzikli oyunların seyircinin tiyatrolara ısındırılmasında önemli rolü var. Umarım aynı ciddiyetle ve içinde yaşadığımız coğrafyadan beslenen nice oyunlar seyretme olanağı buluruz.  Dede Korkut hikâyeleri, Neveser Kökdeş şarkıları, Çalıkuşu benim aklımdan hiç çıkarmadığım eserler. Dünya çapında gösterilerin yaratılacağı günün umudunu taşıyorum.

Melih Anık  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder