İzmir’in
Kızları metninin yolculuğu yaklaşık iki yıl sürmüş:
Yıl
2015: Serdar Saatman ve Yarkın Ünsal ellerindeki o zamanki adıyla Gülümse metnini
Sezen Aksu’ya ulaştırması için Yonca Evcimik’e vermiş. Ses seda çıkmamış.
Yıl
2018 başları: Serdar Saatman teksti Gaye Çankaya’ya verir. Gaye Çankaya ekibi
kurar:
Gaye
Cankaya Proje tasarımcısı ve Yönetmen
Serdar
Saatman: Yazar
Sevi
Yılmaz: Yrd. Yönetmen
Yarkın
Ünsal: Yrd. Yönetmen & Dramaturg
Ömer
Karasu: Dramaturg
Damla
Develi : Müzik yerleştirme
Yapım:
Most Production
2018
Kasım’ına kadar, o metin pek çok değişikliğe uğrar. Yeniden yeniden elden
geçirilir. Dramaturjik olarak, müzikal dil olarak, doğru yere doğru şarkıların
seçimi olarak, Serdar Saatman’ın
kaleminden çıkan ana çizgi korunarak yan karakterler ve hikâyelerle kurgu oluşturulur.
Sezen Aksu’ya bu kurgu ile gidilir. Ve
Gülümse ortaya çıkar. Gülümse şiirinin telif problemleri ve oyunda
kadınların ağırlıkta olmasıyla nedeniyle oyunun adı değişir İzmir’in Kızları olur. İzmir adı geçmemiş
olsaydı bile ben oyundaki İzmir havasını hissederdim. Son elli yılın fenomeni
olmuş Sezen Aksu şarkılarına bağlanmış
bir kurgu, bana Dinçer Sümer’i, Necati Cumalı’yı hatırlatan karakterler buram
buram İzmir kokuyor. Hele Urla adı geçmiyor mu! Ben hemen o atmosfere giriyorum.
İzmir’in
Kızları ile söylenmesi gereken ilk cümle şudur: Oyunu var eden her parça çok doğru seçilmiş ve ortaya
çıkarılan oyun ‘tıkır tıkır’ işliyor. Doğru seçimler ve tercihler ortaya konan
emeğin yorgunluğunu unutturmuş, heyecanlı coşkulu bir oyunun seyirciye ulaşması
sağlanmış. Şan Tiyatrosu ve Egemen Bostancı adını hâtıralarında yaşatan benim
neslim eski bir sevgiliye kavuşmanın mutluluğunu yaşayacaktır mutlaka. Elbette
geçen zaman içinde sahne tekniğindeki gelişmeler(mapping vb) müzikli oyunu daha
üst bir düzeyde sahnelenmesini sağlamış. Yaşadığımız kültürün tadını, ritmini
taşıyan İzmir’in Kızları yeni nesil için de bu açıdan keyifle seyredilecek bir
yapım olmuş. Ayrıca onu var eden ayrıntılarla Türk müzikalinin oluşturulması yolunda
çok olumlu bir adım. Özellikle tecrübeli
ve yeni oyunculardan oluşan oyuncu ekibinin başarısı(doğrusu tereddüt içinde
idim) kayda değer. Tecrübeli oyuncularda daha önce az gördüğümüz(belki de hiç
görmediğimiz) yeteneklerin uyandırılması yeni yeteneklerdeki cevherin parlatılması
İzmir’in Kızları’nı çok başarılı kılıyor.
Kadı
kızında bile olur denecek bir ayrıntıya değinmeden geçmek istemiyorum. Oyun
Ediz’in yurt dışına mecburi kaçışıyla başlıyor. Ülkedeki etkilerini sonradan
fırtına gibi yaşadığımız dönemlerin başlangıcı olan siyasi ortama yapılan bir
gönderme bu. Müzikli oyuna o açıdan tüm evreleri, çehreleri ve veçheleri(yön,
doğrultu..) ile bakarsanız olayı ‘büyütmüş’ olursunuz. Sakın bunu yapmayın. Ben
onlardan bahsederek oyunun vurgusunda o kadarcık yer tutan bir şeyi büyütmek
istemem. Zaten anlamak da çok önemli değil. O gönderme orada kalıyor ve oyun
bir aşk ve aile hikâyesini ana eksenine alıp devam edip sonlanıyor. Yorgo
Seferis’in hikâyeye katılması diğer
olaydan çok daha sağaltıcı. Siz ona odaklanın. Bu kapsamda ve çerçevede yazar
Serdar Saatman’ın ve dramaturglar Yarkın Ünsal ve Ömer Karasu’nun ellerine
sağlık.
Oyunun
metnine uyan müzik yerleştirmeleri(Damla Develi) mükemmel. Müzik direktörü Murat
Cem Orhan ve asistanı Cem Ergunoğlu şahane bir iş yapmış. Çok güzel bir müzik
alt yapısı oluşturmuşlar. Oyuncuların ses yelpazelerine uyan kişiye özel düzenlemeler
yapılmış. İşlevsel dekor tasarımı(Hakan Dündar) Illusionist’in maping düzeni
ile tertemiz bir iş olmuş. Göstergesel ayrıntılar(Seferis’in evi) oyunun hayal
dünyasına uygun. Kostüm tasarımı(Nalan Alaylı) oyuncuların bedensel kusurlarını
kapatan güzelliklerini ortaya koyan oyunun atmosferine uyan ve onu oluşturan
özelliklere(renk, model) sahip. Işık tasarımının(Kerem Çetinel) oyunun
temposuna, ritmine, atmosferine katkısı çok. ‘Tasarım’ kelimesinin anlamına
uyan bir çalışma olmuş. Koreografi(Selçuk Borak ve asistanı Taner Güngör) hem tasarımcıların
hem de oyuncuların çok ve titiz çalıştıklarını gösteriyor. Müziğin ritmi figürlere
çok güzel yansımış. Dansın sahnelerin coşkusuna katkısı büyük. Oyunun vokal koçunun(Bade
Kaynar) başarısını oyuncuların şarkı performanslarında görüyorsunuz. Ve tabii
ki ortaya çıkan güzellikte projenin tasarımcısı ve yönetmen Gaye Çankaya’nın(yönetmen
yardımcıları Yarkın Ünsal ve Zeynep Sevi Yılmaz) aldığı eğitimin hakkını veren,
bilgi ve gözlem üzerinde yükselen rejisinin rolü çok büyük. Sanırım başarıda
Gaye Çankaya’nın insan ilişkilerindeki yapıcı tutumun rolü önemli bir yer tutuyor.
Zira böyle geniş ve ünlülerden oluşan bir kadroyu aynı heyecan etrafında
birleştirmek ve sürdürmek kolay bir iş
değil. Gaye Çankaya eline gelen bir
metnin içindeki cevheri bulmuş. Most
Production'un projeye sahip çıkmasıyla maddi manevi olanaklar ile yapımcı deneyiminin
avantajları oyuna yansıtılmış.
Gökçe Bahadır(Gülümse) dizilerden tanıdığım ve
beğendiğim bir oyuncu. Oyunculuğundan kuşkum yoktu ama sahne başka. Onu sahnede
güzel şarkı söylerken seyretmek beklemediğim bir şeydi. Sahne duruşundan
yaptığı işlerde çok iddialı olduğunun sinyallerini aldım. Burak Sevinç(Ediz) aldığı eğitiminin hakkını
veren müzik altyapısı, fiziği ve oyunculuk yeteneği ile sahnelerde olmasını
istediğim bir oyuncu. Olgun Toker’i(Poyraz) bu oyunda tanıdım. Film ve
dizilerde oynamış. Sahnede devam etmesini dilerim. Olumlu ışığı var. Derya
Alabora(Anneanne) rolüne ne güzel yakışmış. Sanki başkası olamazmış gibi bir
his verdi bana ki bu bence onun oyuna katkısını gösteriyor. Güzel şarkı söylemesine
şaşırdım. Demek ki ben kaçırmışım. Parla Şenol(Serap-anne) sahne sempatisi,
mimikleri, jestleri ve oyun içinde kalışı ile sahne ondan uzaklaşsa da seyirciyi
yakalıyor, kendine baktırıyor. Kendine özgü stilini yaratan Parla Şenol’ün
oyunculuğuna bakarak Adile Naşit’i hatırlayan sadece ben miyim? Yağmur Anaz(Necibe)
komedi oyunculuğunda müthiş bir yetenek. Zeki bir oyuncu. Genç yaşında seyirciyi
‘dinlemesini’ öğrenmiş. Çok sempatik, trükleri yerinde kullanan bir oyuncu.
Nihan Büyükağaç’ın(Hesna) sahnede gösterdiği iyi performans umarım ona yeni
olanaklar getirir. Oyunda özel sahnesi olmak ona duyulan güveni gösteriyor. O
da bu olanağı çok güzel değerlendiriyor. Seda Akman(Nilgün) pek çok dalda işler
yapmış. İzmir’in Kızları umarım kariyerinin bundan sonrasında sahnede daha çok
olmasının yolunu açar. Ben açsın isterim. Oyunun komedi damarını besleyen
rollerden birini Elif Bağcı(Mukadder)
canlandırıyor. Onun rolünde karakterden değil durumdan komedi çıkıyor. Elif Bağcı o tarz oyunculuğu başarıyla
gösteriyor. Dilek Demir(Madam Eftalya) Onur Bilge(Levent) rollerinin verdiği sınırlı
imkânı doğru kullanıyor. Oyunun dışına düşmeden, işlerini iyi yaparak ekibin
güzel parçalarından oluyor.
Aralarında
özellikle beğendiğim dansçıların olduğu ama maalesef burada isimleriyle anamadığım için üzüldüğüm dansçılar Emre Sökmen, Gökhan Ayatar, Hakan Akıncı,
Köksal Ünal, Deniz Atlı, Seda Öziş, Şebnem Şeviktürk, Tuğçe Ayar İzmir’in
Kızları’nın övgüye değer dans ekibi.
İzmir’in
Kızları ülkemizdeki son zamanlardaki müzikli oyunlar ile ilgili düşüncelerimi
değiştiren bir örnek oldu. Ayrıca yaşadığım nostalji bana iyi geldi. Müzikli oyunların seyircinin tiyatrolara
ısındırılmasında önemli rolü var. Umarım aynı ciddiyetle ve içinde yaşadığımız
coğrafyadan beslenen nice oyunlar seyretme olanağı buluruz. Dede Korkut hikâyeleri, Neveser Kökdeş
şarkıları, Çalıkuşu benim aklımdan hiç çıkarmadığım eserler. Dünya çapında
gösterilerin yaratılacağı günün umudunu taşıyorum.
Melih
Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder