15 Mayıs 2020 Cuma

National Theatre ve Berber Hikayeleri

Dün akşamın highlight’ı(önemli olayı) National Theatre, Fuel ve Leeds Playhouse’un ortak yapımı Barber Shop Chronicles(Berber Hikâyeleri) idi. Nijerya kökenli ama Londra’da yerleşmiş bir yazar Inua Ellams(1984) bu oyun araştırmaları için Afrika’da sekiz hafta geçirmiş ve 60 saat kayıt yapmış ve ortaya iki buçuk saatlik oyun çıkarmış. Altı şehirdeki(Peckham(Londra), Johannesburg(Güney Afrika Cumhuriyeti), Harare(Zimbabme), Kompala(Uganda), Logos(Nijerya), Accra(Gana)) berberlerde geçen konuşmaları içeren oyun şehirden şehire geçerken yöresel müzik ve danslarla birbirine bağlanan sahnelerden oluşuyor. Baba oğul hikâyeleri sahneleri birbirine bağlıyor. Afrikalılar berberlerde çok konuşurmuş. (Bizde de yazılabilir böyle bir oyun.) Peckham Londra’da Afrikalıların oturduğu bir semt. Dilleri ve farklı dinleri ile varlıklarını sürdüren ve İngiliz yaşamının ‘rengi’ olan bu insanlar aslında İngiliz sömürgeciliğinin ödediği bir bedel.






Oyun 1960’lı yıllara tarihlenmiş, ulusal kimlik, dil, din, seks, beyaz adam-siyah adam çatışmalarına, evsizlik, göçmenlik, kültür, nesiller arasındaki anlaşmazlıklara değinirken Londra’da İngilizlere de İngilizce ve İngiliz humoru ile çuvaldız batırıyor. ‘Kreol’ gibi ‘pidgin’ dili gündeme geliyor. Politik tartışmalar yapılıyor oyunda. Mugabe, Mandela ve devrik liderler de paylarını alıyor. Korkularından endişelerinden kurtulmak isteyen insanların(erkekler) isyanlarına, hüzünlerine tanık oluyorsunuz. Bir yaşlı berberin genç bir babaya söylediği ‘Çocuğunu dinle, sana doğru dili o öğretecek’ sözleri kulağınıza çakılıyor. Bu arada Chelsea Barcelona maçı da fonda sürekli olarak varlığını hissettiriyor ve futbolun sadece futbol olmadığını anlatıyor.


Oyun derme çatma bir salonda ortada oynanıyor.Muhtemelen Peckham’da bir salon. Tüm oyuncular ‘siyah’. Kaydın yapıldığı akşam seyirciler de Afrikalı göçmenlerden oluşuyor. Seyirciler dikdörtgen alanın kenarlarına yerleştirilmiş sandalyelerde oturuyorlar. Sahnede çok tanıdıkları bir ‘gerçek’ var. Kendilerini görüyorlar. Kendi meselelerine açılan perdeden mutlular.




Ülkemizde National Theatre çok tartışılır, gündeme gelir. Bu oyunu izlemenizi ve düşünmenizi dilerim. National Theatre ülkenin ‘kenarındaki’lerle ortak bir tiyatro yapıyor. Aldığı yardımların hakkını veriyor borcunu ödüyor. Evet National Theatre bizim Devlet Tiyatroları’mız, İBB Şehir Tiyatroları’mız gibi değil. Ama topluma kattığı değerler, farkındalık ile bizimkilerin örnek almasını dilediğim bir kuruluş. Dün akşam oyunu izlerken Muhsin Ertuğrul’a rahmet ettim. Zira bu oyunda o da vardı fikirleiyle çabaları ile. Maalesef kurduğu Darülbedayi onun izinden çok uzakta. Bilinçsiz bir savrulma içinde. Başta da ‘her şey çok güzel olacak’ diyen ama o ‘güzel’in sanat alanındaki yansımalarının ne olacağını bilmeyen bir başkan ve ekibi var. Genel Sanat Yönetmeni’nin Londra’da sahnesi var ama o da orada kaldığı yıllar boyunca bir Berber Dükkanı oyunu yapmamış. Böyle bir bilinç Türkiye’de tiyatronun ufkunu mu açacak? Gülerim. Devlet Tiyatroları da şehirlerde sahne açmakla tiyatro götürmekle övünüyor ama bir Berber Hikayesi yapmamış bugüne kadar. Berber Hikayeleri hisseden insanların başına düşen balyozdur.






Bir sözüm de kendimizi eğlendirelim diye tiyatro yapmayı hedef alanlara. Ben seyirciyi eğlendirirsem kendim de eğlenirim. Ama sadece güldürmek yetmez. Berber Hikayeleri çok eğlenceli ama çok acı bir oyun. Tiyatro yapmak için önce para gelmez. Önce benim kızımın yaşında Inua Ellams’ınız olacak. O kendi köklerine onun gibi bakacak. Misafiri olduğu ülkede yaptığı işlerle kıtasının meselelerini gündemde tutacak. Yerel  hedefini doğru koymuş topluluklar olacak. National Theatre da ona destek vermeye mecbur kalacak. Zira devletten yardım alan bir kuruluş ülkesinin meselelerine seslerine sahip çıkmak zorunda. Zira tiyatro BİRLEŞTİRİR. Ben kime ne anlatıyorum!

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder