adresindeki blogumda National
Theatre ve Berber Hikâyeleri başlığı ile bir yazı yazdım. Yazının içindeki aşağıdaki
paragraf Mehmet Ergen’i rahatsız etmiş olmalı ki instagramda yaptığım
paylaşımın altına düşüncelerini yazmış. Mehmet Ergen’in yazdıklarını instagramdaki sayfamda bulabilirsiniz.
Dedim
ki:
Ülkemizde
National Theatre çok tartışılır, gündeme gelir. Bu oyunu(Berber Hikâyeleri) izlemenizi ve düşünmenizi dilerim. National
Theatre ülkenin ‘kenarındaki’lerle ortak bir tiyatro yapıyor. Aldığı
yardımların hakkını veriyor borcunu ödüyor. Evet National Theatre bizim Devlet
Tiyatroları’mız, İBB Şehir Tiyatroları’mız gibi değil. Ama topluma kattığı
değerler, farkındalık ile bizimkilerin örnek almasını dilediğim bir kuruluş.
Dün akşam oyunu izlerken Muhsin Ertuğrul’a rahmet ettim. Zira bu oyunda o da
vardı fikirleiyle çabaları ile. Maalesef kurduğu Darülbedayi onun izinden çok
uzakta. Bilinçsiz bir savrulma içinde. Başta da ‘her şey çok güzel olacak’
diyen ama o ‘güzel’in sanat alanındaki yansımalarının ne olacağını bilmeyen bir
başkan ve ekibi var. Genel Sanat Yönetmeni’nin Londra’da sahnesi var ama o da
orada kaldığı yıllar boyunca bir Berber Hikâyeleri oyunu yapmamış. Böyle bir bilinç Türkiye’de
tiyatronun ufkunu mu açacak? Gülerim. Devlet Tiyatroları da şehirlerde sahne
açmakla tiyatro götürmekle övünüyor ama bir Berber Hikâyeleri yapmamış bugüne
kadar. Berber Hikâyeleri hisseden insanların başına düşen balyozdur.
Daha sonra
sabaha karşı instagramda mesajlaştık. O İngiltere’de
yaptıklarını birikimini yazdı. Benim onu tanımadığımı sanıyor fikirlerini
bilmediğimi, bu yüzden ‘önyargılı’ olduğumu söylüyor ama benim onu tanıdığım
kadar beni tanıdığını sanmıyorum. Ben
yazılarımla varım sadece. Mehmet Ergen röportajları, oyunları, makamı, haberleri
ile medyada yer alıyor. Onu takip ediyorum. Rejisini yaptığı oyunları
seyrettim. Bugün bir arkadaşım hatırlattı. DT’da Yaban onun rejisiymiş. O
tarihten beri takip ediyorum demek ki.
Mehmet Ergen
benim ‘diyalog kurmayı beceremediğimi’
söylüyor. Çok kişiyle diyalog kurabiliyorum. Diyalog iki taraflı bir eylem. Benim
tek başıma yapabileceğim bir şey değil. Mehmet Ergen kendisine de bakmalı. Tiyatro
câmiasından diyalog kurduğum arkadaşlarım var. Anlaşamasak da saygı sınırları
içinde kalıyoruz. Diyalog isteyen Mehmet Ergen
çevresindeki kişilerden benim telefonumu bulabilir(di). Onun hakkında
yazdığım eleştirilerle ilgili olarak benimle diyalog kurabilirdi. Bir hatırlatma yapayım: Benim yazdığım ilk
yazılardan biri Şeylerin Şekli
Mehmet Ergen rejisi. Ardından pek çok yazı yazdım onun oyunlarını eleştiren. Ben Patronum dışında çoğunu beğendim.
Beğendiğim yazılarla ilgili olarak bile beni aramadı. Aramamasını normal
karşılıyorum. Ama Ben Partonum ile
ilgili polemik yaşadık. Bizi Talimhane Tiyatrosu kapısında beklettiği zaman
yazdığım yazıya verdiği tepki maalesef arkamdan konuşmak ve alay etmek. Oysa o
zamanlarda beni arayıp(diyalog kurup)
yanlışlık varsa düzeltebilir fikirlerini paylaşabilirdi. Sizi yok sayan birisi ile nasıl diyalog kurabilirsiniz ki!
Mehmet Ergen hakkımdaki alışılmış şeyi tekrar
ediyor: ‘İçindeki yersiz kin ve hırs
bitmeli’ demiş. Tiyatro câmiasında bunu diyenler var. Ağızdan ağıza yayılan anlamsız bir söylem.
Mesela benim post kapmak gibi bir hırsım
yok. Yazılarım çok okunsun diye bir hırsım
yok. Galalara davet edileyim diye bir hırsım
yok. Alkış takdir beklemiyorum. Kişisel beklentilerim çok mütevazı. Mehmet
Ergen benim kinimi (!) muhtemelen yazılarımdan çıkarıyor. Yaptıklarını beğenmediğim
insanlar kendilerini benim kinimle(!)savunuyor.
‘Kini var ondan öyle yazmış abi..’
Ülkemizde beğenmezseniz kinli, düşman
falan oluyorsunuz. Ergen’in beğendiğim
oyunlarını yazarken kinli değildim de beğenmediklerimi yazarken mi kinli oldum?
Yazdıklarımda onun kendisini eleştirmesi gereken hususlar yok mu? Öz eleştiri
yapmış mı? Yoksa Kemal Aydoğan’ın Mahir Günşiray’ın yazdıkları gibi bana ‘Sen
kimsin mi?’ diyor. Başka yönetmen ve
oyuncuların oyunları hakkında yazdığım yazılardan örnek vereyim. Engin Alkan, Kemal Aydoğan meselâ. Sert
polemiklerden sonra seyrettiğim oyunlarını takdir eden yazılar yazdım. Kin
besleseydim düşmanlık etmek isteseydim öyle över miydim?
Mehmet Ergen’i
kasdederek ‘Londra’da sahnesi var ama
bir Berber Dükkanı oyunu yapamamış’ dedim. Bana cevap olarak bahsettiğim
oyunun yazarının bir başka oyunla Arcola’da sahneye çıktığından, yazar ile yakın
ilişkilerinden ve Arcola’da yapılan diğer oyunlardan, opera festivalinden falan
bahsediyor. Sanırım bu noktada açıklamak gerekiyor: Berber Hikâyeleri oyunu nedir ve ben ne kasdediyorum?
Oyunu yazımda
şöyle tanıttım:
Oyun 1960’lı yıllara tarihlenmiş, ulusal
kimlik, dil, din, seks, beyaz adam-siyah adam çatışmalarına, evsizlik,
göçmenlik, kültür, nesiller arasındaki anlaşmazlıklara değinirken Londra’da
İngilizlere de İngilizce ve İngiliz humoru ile çuvaldız batırıyor. ‘Kreol’ gibi
‘pidgin’ dili gündeme geliyor. Politik tartışmalar yapılıyor oyunda. Mugabe,
Mandela ve devrik liderler de paylarını alıyor. Korkularından endişelerinden
kurtulmak isteyen insanların(erkekler) isyanlarına, hüzünlerine tanık
oluyorsunuz. Bir yaşlı berberin genç bir babaya söylediği ‘Çocuğunu dinle, sana
doğru dili o öğretecek’ sözleri kulağınıza çakılıyor. Bu arada Chelsea
Barcelona maçı da fonda sürekli olarak varlığını hissettiriyor ve futbolun
sadece futbol olmadığını anlatıyor.
Kısaca
İngiltere’de yaşayan Afrikalılar kendi ülkelerini ve geldikleri bu ülkedeki
hayatlarını anlatıyor.
Bir Türk için
Berber Hikayesi yapmanın anlamı ise çok açık. Dünyanın bir yerinde konuşlanmış
ve kökeni Türkiye olan bir tiyatro insanı bulunduğu ülkedeki aynı kökeni
paylaştığı insanların meselelerini
sorunlarını anlatan bir Berber Hikayesi yapmalı. (Ben olsam yapardım.) Bu o
insanların öncelikle orada yaşayan Türklerin(örneğimizde Afrikalılar) kendilerini iyi hissetmelerine,
yaşadıkları toplum tarafından kabul edilmelerine o toplum ile iyi ve barışçıl ilişkiler kurmalarına yarar. Ayrıca
milli bir tarafı da var bu oyunların. Dile hizmet ediyor. Yurt dışından hatırladığım bizden bazı Berber
Hikâyeleri örnekleri var. Ama pek çoğu kendi ülkesine düşmanca bakan bir duruş
içinde. Sonuç o ülkeye ‘yaranmak’ gibi sonuçsuz ve kişiliksiz bir çaba içinde.
Afrikalıların Berber Hikâyesi çok insanca, esprili bir dil kullanıyor. Öz
eleştiri yapabiliyor. Shakespeare’yen tiyatro dili var. Oyuncular Afrika
kökenli. ‘O yazar benim sahnemde çıktı’ demek benim yazdığıma cevap olmadığı
gibi Berber Hikayesi yaptım demek de olmuyor. Afrikalı yerel topluluklar ile
National Theatre birlikte bir oyun yapmış. Arcola’nın National Theatre(veya
başkası) ile berber hikâyesi var mı? Ben berberde geçen hikâye demedim Türkiye’ye
ve onu oluşturan kültürlere ait hikâyeleri ima ettim. Benim için Berber
Hikayesi’nin anlamı o. Soruyu açık koyayım:
Arcola’da oynanan Türkiye konulu bir ‘berber hikayesi’ var mı?
Beni onun 10
yıl önceden bildiği bir yazarı yeni öğrenmekle küçümsüyor. Herhangi bir ‘Yazarı
10 yıl sonra tanımış olmak’ da benim adıma bir kusur değil. İngiltere’de
yaşayıp bilmesem kusur olabilirdi belki. Mehmet Ergen’in Türkiye’de tanımadığı
yazarlar yok mu?
Sultangazi ve
Kağıthane’yi ‘fakir mahallelere’ örnek gösterip oralarda oyun yazarlığı projesi
başlatmak ile övünmek kendi tehlikesini içinde taşıyor. Türkiye’deki aydın kesimin en büyük
yanılgılarından biri bu. Fakirin ayağına gitmek, onu kurtarmaya kalkışmak YANLIŞ
ÇOK YANLIŞ. Bu her şeyden önce kendini ‘BİR YERE KOYMAK’ anlamına geliyor ki amaçladığınız
diyalog baştan eşitsizlikle başlıyor. Bine yakın müracaat olmuş. Hepsini kabul
etmişler. Bu baş edilebilecek bir sayı
mıdır? İBBŞT bunun altından lâyıkıyla kalkabilir mi? Tüm kadrosu bu işle
uğraşsa kendi oyunlarını çıkaramazlar. Dostlar alış verişte görsün yâni. Ne olacak? Zaman içinde kendi kendine
elenmeler olacak. Bu bir gönül kırıklığı yaratmayacak mı? Ben oyun yazma
projesine karşıyım. Mehmet Ergen’in oyun atölyesinden çıkan ve bence kötü olan
Ben Patronum düşüncemi güçlendiren en güzel örnektir. Mehmet Ergen’e İstanbul
Halk Tiyatrosu’nun Alevli Günleri’ni incelemesini tavsiye ederim. İHT genç bir
yazarın eserine nasıl değer katmış görülmesini isterim. Yâni yazarın yazdığı
oyun İHL gibi profesyonellerin ve tiyatroyu iyi bilenlerin elinde işlenecek yazar
da oyun da gelişecek. Bu bir anlamda meslek içi uygulamalı eğitim. Kötü bir
örneği İBBŞT’dan vereyim. Türkiye Kayası İBBŞT’ndaki dramaturglar elinde parça
parça edildi ve oyun tüm esprisini kaybetti. Zira o örnekte dramaturglar genç
yazarın fikrine değer vermediler. Yazar da telif alacağım diye memnun olur gibi yaptı. Bu işler aynı zamanda etik düşünceyi de ilgilendiriyor. Salt oyun yazmayı değil. Oyun yazmak oyun yazmak değil sadece.
Ben ödenekli
tiyatroların genç(örneğin 30 yaş altı) yazarlar arasında oyun yazma yarışması yapmasını ve derece almış
oyunların sahnelenmesini tercih ederim. (Nilüfer Belediyesi) Aynı şekilde ödenekli
tiyatrolarda oyunculuk kursları açılmasını da uygun bulmuyorum. Hele ödenekli tiyatroların yapmasını hiç doğru bulmuyorum. Bu iki konu
ciddi eğitimler ve yapılanmalar gerektiren konular. O kadar akademi ve
üniversite niye var? Merak ettiğim bir şey var. Wikipediye baktım. Oyun
yazmaya çok meraklı olan Mehmet Ergen kendi kariyerinde yazılmasına ön ayak
olduğu kaç oyun(u) sahnele(n)di ya da Mehmet Ergen’in yurt içinde ve dışında yönettiği
oyunlar listesinde yer alan Türk yazarlarının oyunları kaç adet?
Bence esas soru şu:
İBBŞT ülkemiz
içinde bir Berber Hikâyesi yapacak mı? Yâni ülkemizdeki Kürtler, Yahudi, Ermeni
vb etnik gruplar ile ortak o kültürleri
yaşatacak biçimlerle tiyatro projeleri yapacak mı onlara destek verecek mi? Tiyatroya
gelmeyenlerin ayağına tiyatro götürecek mi? Semt tiyatroları kuracak mı? Tiyatroyu
semtlere yayacak mı? Berber Hikâyesi'nin ufkunun içinde bunlar var.
Sanıyorum bu
sorular Mehmet Ergen’in kişisel geçmişinden ve birikiminden daha önemli. İş(in)e
bakalım.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder