Ali Erdoğan’ın oyununu seyretmek için Akatlar Kültür
Merkezi’ne gittiğimde ünlü bir tiyatro ödül jürimizin ünlü iki üyesini gördüm
fuayede. Hani her oyuna gitmiyorlar deniyor ya ben İKİ jüri üyesi gördüm, vallahi
gördüm. O iki jüri üyesi oyunu sonuna kadar seyretti. Ama oyunu o ödül
jürisinden seyreden başkaları olmamıştır. Seyredenler seyretmeyenlere
anlatmışlardır. Dokuz kişiye de gerek kalmamıştır. Biz buna “dostlar alışverişte görsün” diyoruz.
Akatlar Kültür Merkezi’nin lokasyonuna(bu gayrımenkulcu
ağzı) komşu Akmerkez’in geçirdiği sürece
bakarak toplumsal değişimi anlamak mümkün. İlk açıldığında Akmerkez’in
başarısının “yakalama alanındaki” gelir düzeyinin yıllık 35000 Amerikan doları
ve üstünde olduğu söylenmişti. Yâni çevresindeki yüksek gelir düzeyi Akmerkez’in yatırım
planını doğrular nitelikte idi. Niteliğin sadece parasal olarak tanımlanmış
olmasına dikkat edin. Elbette yapılan araştırmalar, Nielsen demografik dağılımında A,B gruplarına ait nufusun bu
bölgede çok olduğunu gösteriyordu. Zaman içinde Nielsen A,B’sinin Türkiye koşullarına uygun
olmadığını para ile eğitimin yan yana gelmediği anlaşıldı. Zaten parası bol
olan bu alanda kültürel bir merkez yoktu. Zaman içinde AVM sayılarının artışı
kadar gelişme de olmadı. Toplum
hayatındaki değişim Akmerkezi de eskitti. Akmerkez’in yalancı ışığı söndükçe
bölgenin karanlığı da arttı. Akmerkezi’n
modası geçti, çevre yeni karanlığına alışmaya çalışıyor. Şimdi kalıcı ışık yâni
kültürel yatırım gerekli. Akatlar Kültür
Merkezi’nin mahalle içindeki konumunun çok iyi değerlendirileceği umudunu
taşıyorum. Ama iyi yönetiliyor mu bilmiyorum. (Bir salon da Levent çarşısına yakın duruyor)Orada olduğum gece salon bana bu
konuda umut vermedi. Ben “Halk tiyatrosu”nun belki son temsilcilerinden
biri olan Ali Erdoğan’ın Akatlar’a gelmesini
şans olarak görüyorum. Türkiye’nin her yeri “aynı”laşmakta. Fark kültürel
değişimden gelecek. Ama Ali Erdoğan’ı öne çıkarması gereken ödül jürileri
farklı bir anlayışın peşinde koşuyor, kendi kafalarındaki tiyatroyu arayıp
bulmaya uğraşıyor.
“Ya Tutarsa”, “Çulsuzlar Kasabası’nda yaşanan seçim
manzaralarını anlatıyor. Her duyduğuna inanan saf, temiz kalpli kasabalı bir
rekabet içinde oy yarışına giren iki siyasetçiden birini seçecek. Seçilen bal
tutup parmağını yalarken kasabalı yine avucunu mu yalayacak? Koltuğuna oturan
başkan verdiği sözleri tutacak mı? Ya tutarsa?” Esas kahraman Satılmış,
“Şaban” ile “Zübük”ün karışımı bir tip. “Kabare oyununda ülkenin nabzı ile sahnedeki
nabız aynı anda atar” demiş Haldun Taner. Kabare Dev Aynası “Ya Tutarsa”
oyunu ile de yıllardır yaptığını yapıyor ve toplumun nabzını tutuyor. Ama
maalesef ne jüriler ne de seyirciler neyin kaybolmakta olduğunun farkında
değil. Bu tür tiyatronun, tiyatroyu geniş kitlelere ulaştırmada yararlı
olacağını tiyatronun içindekiler iyi anlamalı. Zira bu anlaşılmazsa eski
ustaların yeri doldurulmayacak ve halk tiyatrosu yok olup gidecek.
Ali Erdoğan oyunu kendi tahtasında yoğuruyor, ekmek yapıyor ve her akşam yeni bir tat ile seyircileri ile paylaşıyor. Zira seyircinin durumuna dikkatli oyuncuların hem
havayı oluşturup hem de havaya sokmaya gayreti hissediliyor. Bunu ancak farklı
bir ustalığa sahip oyuncular becerebilir. Oyunun Ali Erdoğan, Celal Belgil,
Sedat Dalar gibi yapılan tiyatronun türüne uygun çok iyi emekçi usta oyuncuları
var. Sibel Erkan, Cihan Bektaş, Çağla Şadoğlu'nu Kabare Dev Aynası’nın daha önceki
oyunlarında görmüştüm. Onlar daha tecrübeli artık. Bu
türün usta-çırak ilişkisi ile yürüdüğünü hatırlarsak bu oyunda gördüğüm Meriç
Eroğlu, Gökhan Keskin’de bu havaya girme istidadını gördüm.
Sade ve sembolik bir dekor içinde, yalın bir ışık
düzeni(Murat Kızılkaya) ile ve orta oyunu ruhundan beslenen canlandırmanın
sıcak havasını bozan tek şey, şarkıların(Söz müzik : Ali Erdoğan düzenleme:
Ayhan Yavaş) kayıttan gelmesi ve bu şekilde doğallığın yitiriliyor olması. Bu
belki de seyircinin ayağına giden gezici tiyatroculuğun zorunluluğundan
kaynaklanıyor. Sanıyorum ekibin tecrübe düzeyi(özellikle Erdoğan, Belgil ve
Dalar) oyuncuların kendi içlerinde atışmaları tetikleyebilmesine ve
köpürtmesine uygun. Çok başarılı sahneler bana bu hususta umut verdi. Bu
tecrübedeki oyuncularda ben eskilerin ruhunu gördüm. O nedenle seyirciyi de
oyunun içine katan esprilerle daha serbest bir düzende kabare türüne daha da
yaklaşılabilir diye düşünüyorum.
Ali Erdoğan Kabare Dev Aynası kendi alanında nâdir
topluluklardan biri. Değerini kaybettiğimizde anlamamamızı diliyorum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder