Ülkemde Işıl
Kasapoğlu’nu ve Bülent Emin Yarar’ı seven çok. Bu sınırsız bir hayranlığa
dönüşmüş. (Yanlış anlaşılmasın ben de severim onları ama sınırsız değil.) Kasapoğlu
ve Yarar belki de bundan ama eminim arkadaşlıklarından ve de tiyatro
dünyasındaki yerlerinden güç alarak orijinalinde 24
kişilik olan Hamlet’i beş kişiye indirmişler. (Bu “proje”yi başkası önerse
kabul olmaz, başkası yapsa salon boş kalır(dı).) Ama "proje"yi önerenler ve kabul edenler haklı baksanıza Afife jürisi
bunun dördünü onaylamış, “Yılın
En Başarılı Yönetmeni(Işıl Kasapoğlu), “Yılın En Başarılı Erkek Oyuncusu”(Bülent Emin Yarar), “Yılın En Başarılı
Sahne Tasarımı”(Hakan Dündar), “Yılın En Başarılı Işık Tasarımı”(Cem Yılmazer) dallarında aday yapmış. Oyunun
dekorunu yapan kostümü de yaptığı için geriye beğenilmeyen bir tek müzik kalmış.
Oyunun künyesinde yazsaydı müzik de aday olurdu ama müziğin iki kişilik orkestrası(Yasemin Taş ve Cansın Bezircilioğlu) var ama tasarımcısı yok. Şu andaki durumuyla oyun “Yılın En iyi Prodüksiyonu”na
da aday olma potansiyeline sahip ama aday değil. (Hiç değilse bu noktada Afife
jürisi ile aynı fikirdeyiz.) Kabahat müzikte (herhalde). Künyesinde yazan her
şeyi beğenilen bir oyun neden “Yılın En iyi Prodüksiyonu”na aday değil? Fazlası
var eksiği yok, neyi eksik aday olanlardan? Nedeni metin olabilir mi? Öyle ya bir
de “metin” var. Yâni bu oyunun esasını belirleyen metnin dramaturgu(Zeynep
Avcı) var da dramaturglara ödül verilmiyor. İstanbul Devlet Tiyatrosu da Zeynep
Avcı’nın ne yaptığına da karar veremedi bir türlü. İlk duyurduklarında Zeynep Avcı, “oyunlaştıran”dı. (Beni uyaran Ege Küçükkiper oldu) Ben çok
şaşırmadım. Zira Zeynep Avcı’nın Shakespeare tercümeleri “farklı”, uyarlama,
yeniden oyunlaştırıyor zaten. Fazla bulduğunu kaldırıyor. (Bknz: Venedik
Taciri) Sonra “uyarlayan“ oldu. En
sonunda “dramaturg” olmasına karar
verilmiş ki oyunun künyesinde bu unvan ile anılıyor. Afife jürisi de “arada
kaldı” herhalde, ”Hangi Zeynep Avcı’ya ödül vereceğiz” diye. Bu hususun önemli
olduğunu düşünüyorum. Zira “tek kişilik”(?) Hamlet bu durumdan “alınmış”(!),
ben “neyim?” diye şaşırmış kalmış. Yeni bir oyun mu, uyarlama mı, dramaturjik
çalışma mı? Çünkü ortada karmakarışık bir şey var.
“Tek kişilik”(?) Hamlet ne diyor? Oyunun hemen başında
insanî bir meseleye parmak basıyor. İnsanın
“var olma” meselesi. Oyuna böyle girince “kral babası amcası tarafından
öldürülmüş bir oğlun” davranışı, kişisel bir “öfke”ye dönüşüyor. “Katil amca ve
onun yatağına giren anne” kişisel bir mesele hâlini alıyor. “Çürümüş bir şeyler
olan ülke”, “işbirlikçi yabancı devlet”, “ülkeyi karıştıran baba Fortinbras”, “ülkeye
el koyan oğul Fortinbras” zamanımıza ibret verici yeni dünya düzeni olarak
ortaya çıkamıyor. Biz de Hamlet’in oyunculara söylediği “tiyatro” tiradı ile
içimizi ferahlatıyoruz. Bugün Hamlet’ten beklediğimiz bu mu?
Bülent Emin Yarar, Hamlet’e “var olmak mı yok olmak mı”
diye başlıyor. (Kemal Başar en sona atmıştı bu tiradı. Hamlet hayata gözlerini
yumarken hatırlamıştı meseleyi.) “Gezici” bir tirat yâni. Shakespeare’i
“yeniden okumak” bu olsa gerek. Anlıyorum ki “bütün mesele bu”. Kimine göre “mücevher
kutusu” olan sahnede taç, kılıç ve kitap var. Mücevher kutusu ne için, kim için?
Shakespeare diyeceğim onun metni paramparça. Hamlet diyeceğim ama nedeni yok.
Geriye oyuncu Bülent Emin Yarar kalıyor. Güzel de bir erkek, mücevher kutusuna siyah
satenler içine tek taş pırlanta yüzük gibi konur mu? Peki Hamlet’in “alâmeti
farika”sı olan “kafatası” nerede? O sonradan mezarın içinden çıkacak. Neden?
Gerçekçi olsun diye mi? Sahnede gerçek
olan ne? Tepeden düşen ve kan ve de deniz olduğuna inanmamız istenen perdeler
mi? Şapka da olan kâğıttan kayık mı? Bir de baston var Polonius’un kullandığı.
O da doğru kullanılmıyor elde sopa gibi
kalıyor. Oysa Polonius’un replikleri ile uyum içinde kullanılması gerekiyor.
Peki kitabın içinden çıkan palyaço burnu neyin nesi? Ha bir de mendil var
cepten çıkan. (Rahmetli Orhan Boran’ı hatırladım birden)
Aklıma takılan en önemli şeyi sizinle paylaşacağım. Hiçbir
zaman iktidara yani krallık tacına ulaşamayacak olan Hamlet, elinde taç, o tacın
durduğu yükseltiye oturmuş hayalet babasını dinliyor. Oyunun hemen başında bunu
görünce içime bir soğukluk geldi. Oyunun neden yapılmış olduğunu sorgulamaya
başladım. Bir de Hamlet parmağı ile bizim tarafı gösterince dedim ki “Şimdi
yandık, suçlu biz olacağız.”
Ben babanın hayaletinin
aslında Hamlet’in kafasının içinde olduğunu düşünürüm. Bu yüzyılın insanı için
de makûl olan odur. İster vicdan deyin
ister halüsinasyon, bu Hamlet’in davranışlarındaki dengesizliği açıklar. Hamlet’in
duyduğu sesler kendi kafasının içindedir. Nedense Hamlet oyununa takla
attıranlar bunu düşünmez. Ve neden Fortinbras’lar kolayca yok edilir oyundan?
Hamlet’i “tek kişilik” yaptığında oyunun monologlardan
oluşması daha iyi olurdu. Bülent Emin Yarar karşılıklı dialogları da seslendiriyor. Bu oyun, onun
oyunculuk kapasitesini göstermek için düzenlenmiş gibi sanki. Bu nedenle de oyun “tek kişilik” değil “tek
oyunculu”. “Tek kişilik Hamlet” metnini yazmak daha zor bir iş. Tüm edebiyatı
taramak gerek. Şimdi ise Shakespeare'in Hamlet’ini al kırp kes parçala dağıt ve “mücevher
kutusuna” koy, prens gibi giydir, arkasına müzik döşe, olsun
bitsin. Zaten seyirci de jüri de
bayılmaya hazır. Affedin beni ama bu
kadar basitliği kaldırmıyor yüreğim. “Resital “falan da diyemiyorum. (“Resital”
diyen eleştirmenin başkanı olduğu jürinin ödüllerini bekleyelim. Afife, Hamlet’e
ödül vermezse “resital” diyen jüri
başkanının jürisi ödül verir. “Resital” demiş daha ötesi var mı?)
Tek oyunculu olunca
ister istemez aklımıza meddah geliyor. Bu Hamlet meddah mı? “Jain”(Hem evet hem
hayır.) Hatırlatıyor ama ne meddah ne de “tek kişilik” oyun. “Mesel” değil “meseli” yok
“meselesi” müphem. “Tek oyuncu” gösteri yapıyor.
Metin, dramatik yapısından çıkarılmışsa ki öyle, o zaman
oyunculuğun da buna uyması gerekiyor(en azından). Kısaca oyuncunun role uzaktan bakması
yâni epik oynaması gerekiyor. Benim bildiğim Bülent Emin Yarar çok dramatik bir
oyuncu. Bu özellik teninin altında. Hamlet’i de kendi kıvamına getirmiş. Metin
de ne diyeceğini bilmeyince “tek oyunculu Hamlet”, “Bülent Emin Yarar Show”a dönüşüyor. Hamlet’in
her tiradı belli bir gelişmenin değil ayrı ayrı zamanlarda ama aynı tonda söylenmiş şiirler
hâline geliyor. Hamlet kime hitap ediyor? Seyirci kim? Belli değil.
Oyunun düzenini bir yere kadar yeniden düzenleyebiliyorsun.
Ama tiradın yerini değiştirerek yeni bir şey yapmış olmuyorsun. Sahne sırasına dokunuşun bile sınırlı. Tek cümlelik mesajın yok. Peki ne yapıyorsun Allahaşkına?
Ben bu Hamlet’in hangi ihtiyacı karşıladığını, hangi boşluğu
kapattığını bulamadım. Afife jürisi biliyor mu?
Melih Anık
Not. Oyunda kullanılan metin Sabahattin "Eyüboğlu"nun çevirisi. ("Eyuboğlu" olmasın?)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder