Sibel Arslan Yeşilay çok önemli bir iş yapıyor. Genç Alman
yazarların oyunlarını tercüme ederek tanımamızı sağlıyor. Çevirdiği oyunlar okuma tiyatrosu olarak sunuluyor. Kendi sitesinde (http://www.sibelarslanyesilay.com/
) 2002 yılında Goethe Enstitüsü'nün katkılarıyla İBBŞT’da dört oyunun okuma
tiyatrosu olarak sunulduğunu gördüm. Oyunların
yazarları da Türkiye’ye gelmiş, söyleşiler yapmış. Sibel Arslan Yeşilay bu
geleneği sürdürüyor. Ben bir süre önce Yeşilay’ın yönettiği onun son tercümelerinden
birini, Marianna Salzman tarafından yazılan Sarı Çıyan Müziği’nin okuma
tiyatrosu ve söyleşisini izlemiştim. Çok başarılı bulduğum bir gösteri idi. Yeşilay’ın
tercüme ettiği, okuma tiyatrosu da yapılan Almanya doğumlu Hakan Savaş Mican’ın
oyunu “Mezbaha Kuğuları”nı da okudum.
Ben Sibel Arslan Yeşilay’dan metinleri alıp okuma şansına
kavuştum. Herkes benim gibi şanslı olamayabilir. Bu nedenle bu oyunların kitap
olarak basılmasını isterim. Ayrıca Sibel
Arslan Yeşilay’ın ön ayak olduğu “okuma tiyatrosu”nun tiyatro hayatımıza daha çok
girmesinden yanayım. Hatta sahnelenecek bazı oyunların ilk
okumalarının değişik mekânlarda seyirciye açık olması da denenmeli diye
düşünüyorum.
Taş, 1972 doğumlu bir Alman yazara, Marius von Mayenburg’a ait bir
oyun. Yazar hakkında metnin arkasına eklenen bilgileri aktarıyorum:
“ Eski Alman Dili ve
Edebiyatı öğrenimi gördü. Berlin Sanat Yüksek Okulu’nda Dramatik Yazarlık
eğitimi aldı. Deutsches Theater’in Baracke adlı oluşumunda dramaturg olarak yer
aldı.1999’dan beri Berlin Schaubühne Tiyatrosunda dramaturg ve yazar olarak
görev yapmaktadır.
Alman tiyatrosunun
oyunları en çok sahnelenen yazarlarının başında gelen Mayenburg ilk çıkışını
1998 yılından Münih Kammerspiele Tiyatrosunda sahnelenen “Ateş Yüzlü” oyunuyla
yaptı. Oyun Münih’teki ilk sahnelemenin ardından Almanya’nın çeşitli şehirleri
dışında, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Litvanya, Polonya, Fransa, İspanya,
Norveç, Portekiz, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Avusturalya, Hollanda, Belçika,
Finlandiya gibi dünyanın birçok ülkesinde sahnelenerek 1999/2000 tiyatro
sezonunda yurt içi ve yurtdışında en çok sahnelenen alman oyunlarından biri
oldu.
OYUNLARI: Fraulein
Danzer (1996) Ateş Yüzlü (Münih Kammerspiele 1998) Parasiten ( Deutsches
Schauspiel Hamburg, 2000) Haarmann (2001, Schauspiel Hannover) Das kalte Kind (
2002, Schaubühne Berlin) Eldorado (2004, Schaubühne Berlin) Çirkin (2007
Schaubühne Berlin) Taş (2008 Salzburg Festivali)
ÖDÜLLERİ: Kleist
Özendirme Ödülü, Frankfurt/Oder, 1997 (Ateş Yüzlü) Frankfurt Yazarlar Derneği
Ödülü, 1998 (Ateş Yüzlü) Yılın Genç Oyun Yazarı, Theater Heute, 1999”
Yazarı tanıtan bilgilere bizim tiyatromuzun genç yazarları
açısından bakmanızı rica ederim. Bu noktada şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu yazarları
tanıyınca ister istemez aynı yaştaki Türk yazarlarla karşılaştırma yapıyorum. Benim
kanaatim şudur ki ülke atmosferi ve koşulları onlar gibi yazarların çıkmasını engelliyor. Sadece
yazar mı? Her iş, her meslek, (eleştirmenlik de) bu atmosferden payını alıyor,
bileşik kaplar gibi.
2002 yılındaki okuma tiyatrosu akşamlarında sergilenen Ateş Yüzlü ülkemizde 2010 yılında “Siyah Beyaz Renkli” tarafından sahnelenmiş. Son
yıllarda İstanbul DT tarafından sahnelenen Çirkin
epey ilgi gördü.
Taş, inandırıldığımız ya da inanmak istediğimiz hikâye ile
gerçekler arasındaki ilişkiyi sorgulayan bir oyun. Bunu bir aile içi
hesaplaşması olarak ve kadınların gözünden anlatıyor. Bir evin beş ayrı zaman
içindeki tarihi üzerinden oluşturulan hikâyede kişilerin nasıl kandı(rıldı)klarını
görmek mümkün. Yaratılan sahte kahramanları, kanlı madalyaları, aile içi
yalanları, kutsal bilinen “ev”in aslında nasıl kirli olabileceğini gösteriyor.
Evler kirliyse toplum da kirlidir. Evlerin temelinde yalan varsa toplumun
temelleri de çürüktür. Bu, kör ve sağı değilseniz bir anlamda kendimizle yüzleşmeye
davet ediyor bizi. Taş bize de dokunuyor yâni. Eğer o yüzleşme samimi olarak yapılabilirse
sorgulama başlayabilir ancak. Samimi sorgulamalar ile de çıkış yolu
bulunabilir.
Tiyatro Tek Ağaç’ın kurucusu ile yapılan bu röportajı
okumanızı öneririm. (http://siyasihaber.org/haber/tiyatro-tek-agacin-tas-oyunu-gosterimde)
Bu vesile ile şunu belirtmek isterim ki son seyahatimde
Polonya’da da Hitler korkusunun devam ettiğini gördüm. Bu toplum içinde Hitler
yandaşlarının çoğalmakta olmasından ileri geliyordu. Çok yakın bir zamanda(2008)
yazılmış bir oyunun Almanya’da da aynı konuyla meşgul olması üzerinde de
düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Dünyanın toprağı, diktatör üretmeye müsait.
Dünyada eşitsizlik, cehalet, kapitalizm, emperyalizm böyle oldukça tohumlar
yeşeriyor. Küresellik, tohumları kolaylıkla dağıtıyor dünyaya.
Tiyatro Tek Ağaç, 2012 yılında kurulmuş. Başarısız
denemelerden geçtiklerini söylüyor Murat Akdağ. Taş, başarılı bir çalışma. Sonunda başarmışlar
yâni. Başarıda esas pay rejinin. Metni
okuduğum için bu kanaatteyim. Metin, tarihlerle bölünmüş sahnelerden oluşuyor. Değişik
uzunlukta 35 sahne var. Senaryo gibi yazılmış bir metin. Her bir sahne kendi
içinde özgür ama oyunun bütününe tutsak. Metinde sahnenin hangi tarihte olduğu yazılı
olduğu için takip etmek nispeten daha kolay. Ancak çok git gelli. Bunun sahnede
verilmesi için en kolay çözüm tarihi sahneye yansıtmak olurdu. Akdağ öyle
yapmamış. Öncelikle oyuna müzik eklemiş. Sahne değişimlerini, şarkı sözlerini kendi
yazdığı bestelerle yapmış. Dekor(döner ayna..) ve kostümdeki(gözlük, şal..) ufak
aksesuarlarla anlatımını desteklemiş. Akdağ’ın anlatmaya verdiği önemi çok beğendim. Murat Akdağ’ın gösterdiği “epik”, benim
kafamdakine çok uydu. Sadece aklı değil, duyguları da dikkate alan, seyirciyi
de “yakalayan” bir epik bu.
Oyunun başarısında ikinci öğe, müzik. Oyun müziğinin oyuna
etkisini görmenizi isterim. Müzik, Barış Güvenenler’e ait. Güvenenler’e sordum.
Onun kadar iyi anlatamayacağım için kendisinden
özür dileyerek ama çok beğendiğim için(ve de örnek olması gerektiğini düşündüğüm
için) paylaştığıma inanacağını umarak bana verdiği bilgiyi sunuyorum:
“Metni okuduğumda içinde
geçen “Bruder Jakob” şarkısı bana direkt olarak kendisi de bir Yahudi olan Mahler
in 1. Senfonisinin "Funeral March" bölümünü hatırlattı. Bu bölümde
Mahler, anonim bir halk ezgisi olan ( ayni zamanda çocuk sarkısı) ve birçok
dilde de rastlayabileceğimiz " Bruder Jacob" temasını minörleştirerek
çeşitler. Minorleşmiş ve ağırlaşmış çocuk
şarkısının(tekerlemesinin) etkisi oyunumuza ihtiyacı olan dramatizmi verebilirdi.
Sonrasında oyunumuzda bulunan altı karakter için altı ayrı şarkı yazma düşüncesiyle
hareket ettik. Her kişinin karakteristik özelliklerine göre şarkıları düzenledim
ve ayrıca her şarkının içinde “Bruder Jakob” temasını kullanmaya ve hatırlatmaya
çalıştım. Oyunun son şarkısı evin küçük kızı Hannah’a ait ve parçamızın majör
ve orijinal hâlini burada bulabiliyoruz. Parçaların içinden seçtiğimiz ve sahne
geçişlerinde kullandığımız ezgiler bize oyunun gittiği yolu vermekten ziyade
bir sonraki sahnede vurgulanacak karakteri belirtmek ya da dramatik yapıyı
vurgulamak üzere seçilmiştir. Oyunun içinde solo çello ve solo trompet bölümlerini
(intihar mektubu ve Stefanie nin evden kovulma sahnesi) doğaçlama olarak çaldık.”
Gördünüz mü? Oyun müziği nasıl oluyor? Siz ey ödül jürileri,
nasıl ödül veriyorsunuz? Kulakla mı? Bu oyunun müziği listelerinizde yok.
Gerekçe ne? Takviminize göre 15 kez oynanmadı diye mi? Acaba oyunu gördünüz mü?
Barış Güvenenler 2002-2004 yılları arasında İstanbul Üniversitesi
ÖKM Sahnesi’nde Dario Fo kadın oyunları ve Lorca’dan “Don Cristobita ile Donna Rosita’nın
acıklı güldürüsü oyunlarına müzik yapmış. Sonrasında uzunca bir süre çello öğretmenliği
ve müzisyenlik yapmış.”
Bizzat Barış Güvenenler’in çellosu ile içinde olduğu orkestranın
diğer müzisyenleri: Can Ömer Uygan(trompet), Alican Soydan (Gitar), Mahmut
Turgut (Piyano). Enstrümanların birlikteliğini ve yorumlarını çok beğendiğim bu
orkestra, akustik olarak konser verse, ben de dinlesem.
Müziğin böyle bilinçli bir müzisyene teslim edilmesinde
Murat Akdağ’ın payı büyük. Şarkı sözleri de çok başarılı.
Murat Akdağ’ın bir diğer başarısı da kurduğu ekip. Gülsüm
Soydan(Witha), Özlem Çınar(Mieze), Cüneyt Karadurak (Wolfgang), Elif Sümbül
Sert (Stefanie), Aliye Karahan (Heidrun), Selin Zafertepe (Hannah) Hepsi çok iyi
oyuncular hepsi çok başarılı. Murat Akdağ’ın denediği bu tür bir epik sahnelemeyi
ekip olarak çok iyi başarıyorlar. Üslup birliği var.
Kendi tiyatrosu kapandıktan sonra Gülsüm Soydan’ı yeniden
sahnede görmekten çok memnun oldum. Cüneyt
Karadurak’ın şarkı söylemesini de çok beğendim.
Oyunun dar olanaklarla yapıldığı dekor ve kostümünden belli
oluyor. Tiyatro tek Ağaç da bunun farkında, oyunun künyesinde hepsini Murat
Akdağ yapmış görünüyor, özel sorumluların isimleri yok. Bu bence oyunun önemini
azaltmıyor. Bu oyunun metnini bilerek ve de sahnesine bakarak dramaturgun(Buket Türkmen) çalıştığını düşünüyorum.
Oyunun görevini yapan ışık tasarımı( Emine Akbucak) var.
Oyuna katkı sunanlar Filiz
Takes Bailey (afiş tasarımı), Ege Özgür( oyun fotoğrafları), Adem Tosunoğlu (vokal
koçu).
Taş, dikkat çekmesi ve tartışılması gereken bir oyun.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder