20 Aralık 2014 Cumartesi

Tiyatro Vira'dan 'Olmak yada Olmamak'

Neslihan Çakıner’in tasarlayıp, yazdığı ve yönettiği ‘Olmak ya da Olmamak’, iyi bir fikirden yola çıkan, iyi bildiğini yazan bir yazarın ne demek istediğini açık şekilde anlattığı, duygusunu seyircisine aktardığı bir oyun. Maddi olanakların sınırlarından kurtulsa daha da etkili olur.

Çakıner’in hikâyelerinden bazılarını onun facebook’daki sayfasında daha önce okumuştum o nedenle iyi bildiğini yazdığını biliyorum. Oyun sonunda kısa konuşmamızda anlattıklarından maddi olanaksızlıklarını öğrendim. Bana üzerinde çalıştığı yeni oyunundan söz etti. ‘Olmak ya da Olmamak’da gördüğüm ufkun tesadüfi olmadığını anladım.Yazdığı twitlerden ve eleştirmenlik üzerine yapılan bir paneldeki yorumlarından düşüncelerini kılıf giydirmeden açık ve net bir şekilde aktardığını görmüştüm.

Neslihan Çakıner, 2012 yılında, Aycan Arıklı ile birlikte Tiyatro Serseri olarak başladıkları; düşe kalka, zaman zaman pes ettikleri ama umudu hiç kaybetmeden yanılıp öğrenerek yürüdükleri bir süreci yaşamış. Süreç, 2014 Temmuz ayında Neslihan Çakıner’in "OLMAK yada OLMAMAK" oyununa çıkmış. Tiyatro Serseri’yi bir  laboratuar olarak tutup Ferhan Şensoy'un sahnelediği "Seyircili Seyir Defteri" isimli oyunun final şarkısını hatırlayarak "VİRA"(denizcinin diliyle ‘gitmek’) demeye karar vermişler. ‘Gitmek isteyip gidemeyenlerin, sistemin içinde sıkışıp kalanların hikâyelerini anlatmak için’ yola çıkmışlar. ‘Dümeni insandan yana kırmışlar’ ve söz vermişler: ‘Hiç bir fırtınadan etkilenmeyeceğiz. Tiyatroya yapılan baskılar bizi yıldıramayacak! Biz pupa yelken tam rota devam edeceğiz.’

Neslihan Çakıner’in tiyatro yolculuğunda Avcılar Belediye Tiyatrosu (Töre), Müjdat Gezen Tiyatrosu (reji asistanlığı/Tuhaf Bir Aile, Hamlet), Nöbetçi Tiyatro (Dur Konuşma Sus Söyleme), Ortaoyuncular (2019 Bilimsiz Kurgusal Güldürü, Ruhundan Tramvay Geçen Adam), İzmir Devlet Tiyatrosu (İki Kova Su), Tiyatro Barbone (Dramaturg/ Satranç) var. Çakıner İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturgi bölümünde okuyor.

Oyunun sahne, kostüm tasarımını ve afiş tasarımını yapan  Aycan Arık, İstanbul Halk Tiyatrosu'nun eski mezunlarından, Engin Alkan' ın asistanlığını yaptıktan sonra kendini sahne tasarımı alanında geliştirmek için Amerika'ya gitmiş. Döndüğünde ‘VİRA’ demiş.

Şu sıralarda Istanbul Aydın Üniversitesi'nde Drama ve Oyunculuk bölümü dördüncü sınıf öğrencisi olan Gizem Bulut, oyunun ‘Meddah’ı.  Gizem Bulut, 2005’den bu yana   Müjdat Gezen ST (Tuhaf Bir Aile -yönetmen yardımcılığı); Kadıköy Sanat Tiyatrosu (Gülüşlere Yolculuk),  Drama Kumpanya ve Tiyatro Eğitim Derneği(Othello’nun Delisi ve Yalnız Tanrının Eli Titremez),  Düşünsel Dans Topluluğu(Performans gösterisi),  İstasyon Oyuncuları(Woody Allen) oyunlarında oyunculuk; O Ben Değilim filminde dublaj. Aşkın En Tuhaf Hâli ile okuma tiyatrosu yapmış. Gizem Bulut’un sinema tecrübesi de şöyle: Almanya’da Türk İzleri, Ondine’s Curse, To Do or Not To Do.

Bu üçlü yanlarına Dilem Cengiz(yönetmen yardımcısı-dramaturg), Can Yurttagül(ses tasarımı), Cemre Kabaş(müzik), Neşe Ceren Aktay(koreograf),Halime Dursun(sanat teknik, reji asistanı), Ahmet Karakaş’ı(Fotoğraf, tanıtım filmi) alarak ‘Olmak yada Olmamak’ı yaratmış.



‘Olmak yada Olmamak’  müzik, dans ve hareket ile birleştirilmiş,  farklı insanların, kendi hikâyelerini anlattığı tiratlardan oluşuyor. Hemen ikinci hikâyede ana konuyu anlıyorsunuz (Söylemeyeceğim seyreden anlar.) Meddah adı verilmiş anlatıcının yanında siyahlar içinde ikinci bir oyuncu daha var. Bu kukla oynatıcısı da olabilir, meçhul bir el de. Düzenin sahibi (mi)? Çakıner, herkesi içine hapseden bir 'sistem'den bahsediyor. Siyahlar içindeki  oyuncu sert  ama yazar Çakıner insanlara karşı yumuşak.

Oyun Şehrazat müziği ile başlıyor. Hayatta kalmak için her gece bir hikâye anlatan Şehrazat gibi ‘Meddah’, hikâye anlatıyor ama Şehriyar’a değil seyirciye. Var olmak için var olduğunu haykırman gerek. Bir başka yönden tiyatro bunun için var. Var olduğumuzu, olacağımızı anlatma yollarından biri. Bu çok beğendiğim bir metafor. Çakıner’in metninden, rejisinden  yansıyan ses tonunda biraz yorgunluk, bıkkınlık gördüm. Sanki kırılan çok değerli bir vazonun parçalarını birleştirmeye çalışıyor gibi. Sanki o zaman umut doğacak ama kusursuz bir birleşme olamaz duygusu ile tedirginlik yaşıyormuş gibi. Kırılması gerekli miydi der gibi öte yandan. Belki de o nedenle oyun, Hamlet’in meşhur tiradıyla bitiyor. Sorular soruyoruz, kararsızlık elimizi kolumuzu bağlıyor.

Sahneleri bağlayan müzik parçaları yeni düzenlemeler yapılarak ortaya çıkarılmış.Ben beğendim. Ancak baştaki Şehrazat müziğinin diplerden kendisini zaman zaman hatırlatması iyi olurdu. Shakespeare’in 66 Sone’sinin şarkısı en sonda alkışlar arasında kayboluyor. Kulağıma geldiği kadarıyla çok güzel bir şarkı sanki. Tümünü dinlemek isterdim.  Bir sahne arasında kullanılması iyi olur. 

Oyuncuya Meddah denmesini yadırgadım. Metinde olduğu gibi ‘Oyuncu’ demek yeterli. Doğrudan ilk sahneye geçilmesi daha doğru geliyor bana, bir girişe(‘Size masal anlatayım’) gerek yok. En baştaki renkli ışık oyunlarının daha azdan çoğa  ışığın gücünü yükselterek yapılmasını tercih ederdim. Işıkta zaman zaman odaklanmış spot ışığı aradım.  

Oyunu daha etkili kılacak olan şeyin, mevcut hâliyle oyunun içerdiği metaforik anlatıma hiç yakışmayan, orasına burasına bir şeyler eklenmiş  hasta arabasının yerine oyuncuyla dans ve sahne üzerinde hareket edebilecek  insandan büyük, bir makine tasarımı (oyunun afişindeki insan yüzü gibi mesela) olduğunu düşünüyorum.(Gözün kör olsun parasızlık!) O takdirde siyahlı karakteri de o makinenin içine yerleştirmek, oyun sonundaki tiradı makine sesi ile birlikte oyuncuya(insana) söyletmek oyuna çok şey katardı.     

Solucan, deniz anasından bahsedilen  sahnenin parçalara ayrılması, oyuncunun seyirciyle temâsının kaldırılması bence daha iyi olur.Yanılmıyorsam metindeki hayvanlarla ilgili bir sahne de kaldırılmış. Kaldırılmasa iyi olurdu.       

Ben olsam oyunun adını  ‘Var Olmak yada Olmamak’ koyardım.

Dans ve hareket sahnelerinin daha çok çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Zira bu oyun o konularla ilgili olarak beni daha çok beklenti içine soktu. Koreografinin gücü ve  zenginliğinden daha çok yararlanılmasıyla oyunun anlamı daha çok ortaya çıkacak, çekiciliği artacaktır

Gizem Bulut iyi bir oyuncu. Sesini, mimiklerini ve beden dilini başarıyla kullanıyor. Farklı karakterleri canlandırışı, seyirci ile iletişimi çok başarılı. Kendini seyrettiriyor. Seyrettiğim gece onu sahneye iki kere çağıran alkışlar tanığımdır.
.    
Tüm eksikliklerine karşın, ‘Olmak yada Olmamak’ bence iyi bir deneme. Bugünün gençliğinin ruhunu, zamana bakışını vermesi açısından seyirciye pek çok ipucu veriyor. Benim etkilenmemin bir nedeni bir baba olmamdır belki. Tüm gençleri çocuğum gibi görmenin ve onların içinde zorlandıkları bir dünyadan kendimi de sorumlu tutmanın acısını ve hüznünü hissettirdiği içindir, kim bilir?

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder