Görme Yeri'(Görmeyeri)nin ismini Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim ile
duydum. Oysa bu ilk oyunları değilmiş. Topluluğun ismini duymama sebep Nihan
Aypolat'tır. Bu oyunu seyretmemin nedeni de odur. Nihan Aypolat'ı başka bir oyunda seyrettim, beğendim. Bir
başka oyunda daha seyrederek hakkında kesin bir karar vermek istedim. Nihan
Aypolat hakkındaki kararım olumludur. Onu daha iyi metinli oyunlarda seyretmek
isterim.
Uğur Küçükdağ, esinlendiği konuyu Bahar, Özgür
ve genç kız arasında kurgulamış. Yağmurlu bir akşam Bahar geç vakit eve
dönmekte. Penceresinden Bahar'ın öldürülmesini gören Telekız(Özgür'ü telefon
ile arayan(taciz eden?) 18 yaşındaki kız, Özgür'ün zihninde öyle kalmış.) Özgür ile telefonda konuşmakta. O telefon
konuşmasından biz(seyirci) Özgür ile Bahar'ın hikâyesini öğreniyoruz. Uğur
Küçükdağ oyunu böyle kurgulamış. Bu bana inandırıcı gelmedi. Yazarın 'olayı'
gören bir dış göze ihtiyacı var anladım ama bu gözün evde canı sıkıldığı için(anne
baba sağır, dilsiz, kızın konuşmaya ihtiyacı var) birisinin telefonunu çevirip
laklak eden bir genç kız olması; Özgür'ün de evde karısını beklerken bu genç kıza
telefonda hayatını anlatması tuhaf geldi bana.
Anladım bu bir oyun ama oyunun
da bir yordamı, üslubu olmalı. Bu hikâyeye inanırsanız gerisi fena değil. Dialoglar iyi. Ama neden bu kadar atraksiyon? Asıl sormak,
öğrenmek istediğim BUGÜN, içinde yaşadığımız BU ORTAMIN ürettiği, BU oyun mu
olmalı? Kadın tecavüzlerinin ve cinayetlerinin gündelik olaylar hâline geldiği
ülkemizde oyunun dış gözle dramaturjisinin yapılması gerekirdi diye
düşünüyorum. Yazar kendi kafasındakilerin
iyi irtibalanmış olduğunu ve kolay anlaşılacağını düşünmüş olmalı, bu
kurgu ona doğal gelmiş. Bahar ile Özgür'ün cinsel ilişkilerindeki başarısızlığın,
Özgür'ün iktidarsızlığının, Bahar'ın çocuk özleminin, sokakta saldırıya uğrayan
Bahar'ın ölümüne ve çevrenin seyirci kalmasına etkisi ne? Asıl vurgulanması gereken husus, 'seyirci
etkisi' yâni 'seyredenin' eylemsizliği. Cinayeti görenlerin kayıtsızlığı.
Oyundan bu çıkıyor mu? Hayır. (Oyunun ismi de çiftler arasındaki çok özel bir
konuya dokunuyor.) Görgü tanığı olan
genç kız böyle çizilmemiş. Olay Özgür ile Bahar'ın kadersiz hikâyesine
dönüşüyor. Olay o kadar karışık
anlatılıyor ki seyircinin, Bahar'ı Özgür'ün
öldürdüğünü, Özgür'ün bir Telekız
ile 'yattığını' sanmaması için hiç bir sebep yok.(Yoksa amaç o mudur?) Özgür'ü oynayan oyuncunun bir sahnede gömleğinin
siyah olması Bahar'ın öldürülmesini, katilin(yoksa Özgür'ün mü?) Telekız'ın(?)
evine girebilme ihtimalini(?) aydınlatmıyor. Mesaj belli, 'sokakta demeyin
evinize girer katil'. Olayların bir koca
ve bir genç kız arasında geçen bir konuşma ile anlatılması kocanın ihmalini-suç
ortaklığını akla getiriyor. Neden böyle
her şey karmakarışık ıslak bir hikâye hâline geliyor? Bu,
bile isteye yaratılmak istenen bir karışıklık(atraksiyon). Gizemli
anlatım(!) mı demeliyim? Bu, ıslak
zemin, telefondaki kız , ışıkla,
sesle oynanarak oluşturulan kuşkulu,
seks, korku dolu(!) atmosferin sonucu. Başarılı mı? Değil.
Ama gene de oyunu kurtarma adına kendi kafamda çözümler
aradım. Oyun alanının kuruluşunda bütünlük olsaydı.. Bir taraftaki lokanta-ev
diğer tarafta Telekız'ın evi ekseninde yaratılmış ıslak sokak, imgesel olarak dış
dünya, karanlık, sokaktan evlere taşsaydı, sızsaydı. Bu nedenle ortada oluşturulan mekân iki tarafa
genişlemeli ve renk değişimleri ile sahne
tasarımı anlatımın diline uydurulsaydı.
Her iki mekân kendi özelliklerini simgesel ve yalın ortaya koysaydı. Genç
kızın evi ne bulunduysa konulmuş derleme
toplama bir mekân. Telekız'ı, yâni Özgür'ün telefondan zihninde genç kız için canlanan
imajı, metni okuduğunuzda görüyorsunuz
ama seyirci ne anlıyor? Ne anlamalı? Eve bakarsanız genç kızın evi randevu evi
gibi. Sanki o da Özgür'ün hayâlindeki gibi yaratılmış. Özgür'ün evi ise büro
gibi, sevgisiz bir ortam.
Oyunda kullanılması
gereken unsur, ışık. Özellikle yer ıslak ise ışıkla neler neler yaratılmaz. Bir
oyunun içinde su varsa su yüzeyindeki yansımaların kullanılması iyi olur.
Kullanılmamış maalesef. Ama gene de bunlar oyunu ne kadar kurtarırdı bilmem.
Oyunun diğer oyuncuları Ilgım Bakkaloğlu ve Ersin Arıcı'yı beğendim. Ilgım
Bakkaloğlu metinde en iyi çizilen rolü oynuyor, repliklerin anlattığı kızı iyi canlandırıyor; umutvar
ama henüz 'taze' bir oyuncu. Onu takip edeceğim. Ersin Arıcı'nın iyi oyuncu
olduğu anlaşılıyor. Özgür rolü için onun kendisi olması yetmiş. Bahar'ın
repliklerden ziyade hareket ağırlıklı bir rolü var. Nihan Aypolat mimik,
jestleri ve seslendirme ile repliklerdeki eksikliği tamamlıyor, rolü
renklendiriyor.
Oyun yazan gençler, oyunlarını tercihen bir ustanın eline
bırakmalı. Ustanın oyunu yönetmeyi kabul etmesi bir anlamda ön onaydır. Ön onaydan sonra oyunu
yazan genç, ustadan bir şeyler öğrenerek yazmasını geliştirebilir. Benim genç
oyun yazarı yetişmesi için düşündüğüm çözüm budur. Genç yazarın hem yazması hem
kendi oyununu yönetmesi 'kendin pişir kendin ye' oluyor. Bir diğer husus da şudur: 'kendi tiyatromu
yapacağım' diye ortaya çıkan gençler bence iyi metin seçmeli. Bu, hem yönetmen
hem oyuncu için meslek içi eğitim yerine geçer. Ama seçilecek oyun da 'bedene
uygun' olmalı.
Bana kızmayın ama bu tür oyunlar antrenmanmış gibi geliyor
bana, ilerideki maçlar için kondisyonu yerinde tutmaya yarayan antrenman.
Melih Anık
http://www.gormeyeri.com/#!oyunlar-ve-projeler/cee5
Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim
Versiyon
01, tek perde, 70 dakika
Yazan
& Yöneten :Uğur Küçükdağ
Oynayanlar:
Nihan Aypolat, Ersin Arıcı, Ilgım Bakkaloğlu
Dekor
Tasarımı: Büşra Şen
Kostüm
Tasarımı: Özdemir
Işık
Tasarımı: Uğur Küçükdağ
Müzik:
Bulb, John Beltran, The Dead Company
Video
& Görüntü Tasarımı: Ayşenur Vatansever
Teaser
& Fragman: Umut Aktaş
Afiş
Tasarımı: Hatice Cavdar
Yönetmen
Yardımcıları: Burcu Sövmen, Okan Demir
Basın
Danışmanı: Melek Küçükdağ
Yapım:
görmeyeri 2015
Not: Yazımla ilgili Görmeyeri'nin basın danışmanı Melek Küçükdağ bana bir mesaj gönderdi. Topluluğun isminin Görme Yeri' değil 'Görmeyeri' olduğunu, yazarın oyunun isminin Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim değil 'Kimseye Birşey Söylemeyeceğim' olarak bilinmesini istediğini ve de yazımda bu düzeltmelerin yapılmasını istedi. Ben bu not ile düzeltmeleri yaptım. Melek Küçükdağ'a neden 'birşey' olduğunu sordum. Cevap gelirse paylaşırım.Kulağa aynı gelen ismin görselde farklı yazılarak bozulması tiyatroda yeni bir yorum olmalı.
Not: Yazımla ilgili Görmeyeri'nin basın danışmanı Melek Küçükdağ bana bir mesaj gönderdi. Topluluğun isminin Görme Yeri' değil 'Görmeyeri' olduğunu, yazarın oyunun isminin Kimseye Bir Şey Söylemeyeceğim değil 'Kimseye Birşey Söylemeyeceğim' olarak bilinmesini istediğini ve de yazımda bu düzeltmelerin yapılmasını istedi. Ben bu not ile düzeltmeleri yaptım. Melek Küçükdağ'a neden 'birşey' olduğunu sordum. Cevap gelirse paylaşırım.Kulağa aynı gelen ismin görselde farklı yazılarak bozulması tiyatroda yeni bir yorum olmalı.
Merhaba,
YanıtlaSilBu yazıyı okurken hüzünlendim. Hüznüm kalıcılaştığı dakikalarda, üzülmeye başladım. Ah be canım kardeşlerim, neden daha derin ve daha geniş olamıyorsunuz. Okuyup, araştırmak bu kadar zor mu? Ah!
Hilmi Bulunmaz