21 Nisan 2016 Perşembe

Kaçırılmaması Gereken Bir Oyun : Pencere (Oyun Atölyesi)

David Hare'in 'Skylight' isimli oyunu Oyun Atölyesi'nde Haluk Bilginer tercümesinden Pencere ismiyle sahnelendi.  NTV'deki Gece Gündüz programında Haluk Bilginer'in açıklamasından öğrendiğime göre  oyun  1996 yılında Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmiş. İBBŞT'dan bir oyuncudan edindiğim bilgiye göre de oyun  aynı yıllarda Filiz Ofluoğlu tercümesiyle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Tiyatroları tarafından da oynanmış. Oyunun dünyada ilk oynanış tarihi 1995. Çok ödüllü bir oyun.  David Hare de çok ödüllü bir yazar.




Restoranlar zinciri sahibi  Tom, karısı Alice'in ölümünden bir yıl sonra Kyra'yı ziyaret eder. Kyra geçmişte altı yıl Tom ile karısı Alice'in yanında çalışmış, o sırada Tom ile duygusal bir ilişki yaşamışlardır. Alice'in ilişkiyi öğrenmesi üzerine Kyra onların yanından ayrılmıştır, üç yıldır gelir düzeyi düşük bir çevrede öğretmenlik yapmaktadır. Tom karısı Alice'in ölümünden sonra dağılmıştır, Tom'un oğlu Edward da Kyra'dan babası için yardım ister. Oyun, Kyra'nın baba ve  oğul ile yeniden karşılaşması üzerine kurulmuştur.

Pencere'yi 1990 yılına kadar iktidarda olan Margaret Tahtcher düzeninin bir artçısı olarak görmek çok da yanlış olmayacak. Vahşi liberalleşme Tahtcher ile hayatımıza giren bir kavram. Onun yarattığı rüzgârı Turgut Özal döneminde Türkiye de yaşadı. Bizdeki yansıması  'Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler' oldu. Hür teşebbüs, serbest piyasa,  liberal özgürlük o dönemlerin çok kullanılan kavramları idi. Birilerinin aşırı ve hızlı zenginleşmesi için birilerinin yoksullaşması gerekiyordu. Devlet kaynakları onlara çalıştı. Azgın kapitalizmin dişleri yoksul kesimi  ısırdı, sindirdi. Böyle baktığınız zaman Pencere'deki restoranlar zinciri sahibi Tom o dönemin yarattığı bir iş adamı tipi.  Bir zamanlar onun yanında, evinde çalışmış Kyra da Tom'un karşısındaki kesimin simgesi. Pencere, görünüşte bir yarım kalan aşk hikâyesi iken aslında bir düzen eleştirisi. Orta sınıfın bu birden palazlanan, kibirli, sonradan görme  yeni zenginlerin elinden kurtularak kendi ayakları üzerinde durmak için diretmesinin öyküsü Pencere.  Tom gibi insanlar için insan, onlara yaradığı sürece değerlidir. İnsanlar envanterde kayıtlı bir maldır. Onlara karşı gelinmez, onlar en iyiyi bilir, onların dediği olmalıdır. Onlar terkedilmez, terkederler.  Her şeyi satın alabilirler, aşkları da. Aşkların bitişine onlar karar verir ancak. Kendi istedikleri gibi bitmemişse akılları takılı kalır, bir gün o defterdeki hesabı kapatmak isterler. Mutlaka onlardan birine rastlamışsınızdır. Yaşadığımız dönemdeki zenginliklerin temelinde onlar vardır. Köksüz oldukları unutulmuştur. Yeni dönem onların köksüz algısı üzerine yükselmektedir.   Filiz Ofluoğlu tercümesinin başına eklediği notlarda Tom'u Vişne Bahçesi'ndeki Lopahin'e Kyra'yı da Vanya Dayı'daki Doktor'a benzetir. Yâni her dönemde Tom'lar ve Kyra'lar vardır ama her dönem kendi modellerini yaratır.

David Hare bence mükemmel bir yapı kurmuş. Ben oyunun İngilizcesi ile Filiz Ofluoğlu tercümesini okudum. Filiz Ofluoğlu Tom ile Kyra ilişkisinde tarafları dilleri ile ayırt etmek istemiş. Karşıtlığı dilde vermek istemiş. Ben Haluk Bilginer tercümesini daha başarılı buldum. Zira Kyra, geldiği köklere bakacak olursak, rahat yaşamaya daha yakın. Tom'un yanında çalışmaya başladığında 18 yaşında. Tom ve Alice'in yanında geçirdiği altı yılın onun üzerinde etki yapmamış olması olası değil. Zaten yıllar sonra Edward ile konuşurken o da 'inventory' kelimesini kullanıyor. Öte yandan oğlu ile çatışır gibi görünse de Tom ile Edward'ın kullandıkları dil de çok ayrı sayılmaz. Edward 'içinde tuttuğun her şey bir gün patlar' diyor ki bu o baba yanında yetişmiş bir çocuğun dili. (Kyra da Tom'u tanıdığında 18 yaşında imiş.) Yazar aslında bu yeni yetme zenginlerin(ve de yeni düzenin) toplum içine bıraktıkları tohumların filizlerini gözlerimize içine sokuyor(sanki). Kyra'nın düşük gelir grubunda öğretmenlik yapması onları anlamasına yardım etmiş tabii ki ama bu bakış açısının Tom'un tam karşıtı olduğunu söylemek de mümkün değil. Evet Tom ile Kyra arasında bir çatışma var ama oyun sonunda bu çatışmanın mutlak ve kalıcı  olduğu konusunda çok da emin değiliz. Bu ve buna benzer bir çok durum ve soruyla karşılaşacağınız bir oyun Pencere. Çevrenize yeniden başka gözlerle bakmanıza neden olacak, yardım edecek.    

Benim çok beğendiğim bir oyuncu Esra Bezen Bilgin. Bu oyundaki Kyra için son derece doğru bir seçim. Bilgin, oyundaki her repliğin hakkını veriyor. Haluk Bilginer gibi bir oyuncu karşısında oyunun terazisini dengede tutuyor, aşağıda kalmıyor. Bu oyun sanki Haluk Bilginer düşünülerek yazılmış. Haluk Bilginer de tercüme ederken elbiseyi tam üstüne göre dikmiş. Mükemmel oynuyor.  Zorlanmadan adeta su içer gibi rahat,  ayrıntılarda geziniyor.  Ustalık da bu bence. Oyunun 'öğrencisi' Kürşat Demir 'ı yakın zamanda Kadir Has'daki mezuniyet oyununda(LunaPark) seyretmiştim. O kadrodan çok iyi oyuncular geliyor. Kürşat Demir  onlardan biri ve en şanslısı. Zira iki çok iyi oyuncu ile sahnede birlikte olma fırsatı yakalamış. Onun için söylemek istediğim şey şu: Sahneye ilk girişinde çay istediği andan itibaren başlangıçtaki tedirginliğini ve durgunluğunu ve de kontrolünü üstünden atmalı,Kyra'nın yanında büyümüş  çalçene, heyecanlı çocuk olmalı. İkinci girişinde ise artık o 'genç Tom'. Bu oyun ona bunu gösterme olanağı veriyor. Tabii ki bu, yönetmenin ona bu kapıyı açmasına bağlı. Birkan Uz ile aynı fikirdeysek, Kürşat Demir'in  bunu gösterebilecek bir oyuncu olup olmadığını göreceğiz.  

Pencere ismi ile aynı fikirde değilim ama oyunu seyredecek seyircinin oyunun özgün ismi olan 'Skylight'ın 'göğe açılan pencere' olduğunu hatırda tutmasını isterim. Bu oyunun ruhunu daha iyi yansıyor.

Oyun Atölyesi oyuna uygun sahne tasarımı  yapmada gereken fedakârlıktan kaçınmıyor. Gamze Kuş'un tasarımı ayrıntısına kadar iyi düşünülmüş bir çalışma. Kemal Kayacan'ın ışık çalışması da öyle. Müzik ise beni doyurmadı. Çağrı Beklen'den daha iyisini beklerdim. Aynı motif oyun boyunca tekrar etmiş gibi geldi bana. Oysa oyunda değişen tansiyon kendini müzikte gösterebilirdi.

Oyun yazıyorum diyen gençler oyunu alın okuyun. Bir daha okuyun. Bir daha okuyun. Oyunda olmayan Frank'ın oyunda nasıl kullanıldığını öğrenseniz bile yeter.

Pencere seyredilmeye değer bir oyun. Ben ikinci kez seyrederim.

Melih Anık     

Şu eleştiriyi tavsiye ederim:
http://www.theguardian.com/stage/2014/jun/22/skylight-bill-nighy-carey-mulligan-wyndhams-review-hare-revival-thatcherite-play-for-today


1 yorum:

  1. Frank sahnesi normalde o kadar komik olmasa da, Haluk Bilginer'in oyunculuğu sayesinde gülmekten gözümden yaşlar gelmişti :) Tekrar izlesem tekrar gülerim o sahneye.

    YanıtlaSil