David Hare'in 'Skylight' isimli oyunu Oyun Atölyesi'nde
Haluk Bilginer tercümesinden Pencere ismiyle sahnelendi. NTV'deki Gece Gündüz programında Haluk
Bilginer'in açıklamasından öğrendiğime göre
oyun 1996 yılında Devlet
Tiyatroları tarafından sahnelenmiş. İBBŞT'dan bir oyuncudan edindiğim bilgiye
göre de oyun aynı yıllarda Filiz
Ofluoğlu tercümesiyle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Tiyatroları tarafından da
oynanmış. Oyunun dünyada ilk oynanış tarihi 1995. Çok ödüllü bir oyun. David Hare de çok ödüllü bir yazar.
Restoranlar zinciri sahibi Tom, karısı Alice'in ölümünden bir yıl sonra Kyra'yı
ziyaret eder. Kyra geçmişte altı yıl Tom ile karısı Alice'in yanında çalışmış,
o sırada Tom ile duygusal bir ilişki yaşamışlardır. Alice'in ilişkiyi
öğrenmesi üzerine Kyra onların yanından ayrılmıştır, üç yıldır gelir düzeyi
düşük bir çevrede öğretmenlik yapmaktadır. Tom karısı Alice'in ölümünden sonra
dağılmıştır, Tom'un oğlu Edward da Kyra'dan babası için yardım ister. Oyun,
Kyra'nın baba ve oğul ile yeniden
karşılaşması üzerine kurulmuştur.
Pencere'yi 1990 yılına kadar iktidarda olan Margaret
Tahtcher düzeninin bir artçısı olarak görmek çok da yanlış olmayacak. Vahşi liberalleşme
Tahtcher ile hayatımıza giren bir kavram. Onun yarattığı rüzgârı Turgut Özal döneminde
Türkiye de yaşadı. Bizdeki yansıması 'Bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler' oldu. Hür teşebbüs, serbest piyasa, liberal özgürlük o dönemlerin çok kullanılan
kavramları idi. Birilerinin aşırı ve hızlı zenginleşmesi için birilerinin
yoksullaşması gerekiyordu. Devlet kaynakları onlara çalıştı. Azgın kapitalizmin
dişleri yoksul kesimi ısırdı, sindirdi.
Böyle baktığınız zaman Pencere'deki restoranlar zinciri sahibi Tom o dönemin
yarattığı bir iş adamı tipi. Bir
zamanlar onun yanında, evinde çalışmış Kyra da Tom'un karşısındaki kesimin
simgesi. Pencere, görünüşte bir yarım kalan aşk hikâyesi iken aslında bir düzen
eleştirisi. Orta sınıfın bu birden palazlanan, kibirli, sonradan görme yeni zenginlerin elinden kurtularak kendi
ayakları üzerinde durmak için diretmesinin öyküsü Pencere. Tom gibi insanlar için insan, onlara yaradığı
sürece değerlidir. İnsanlar envanterde kayıtlı bir maldır. Onlara karşı
gelinmez, onlar en iyiyi bilir, onların dediği olmalıdır. Onlar terkedilmez,
terkederler. Her şeyi satın alabilirler,
aşkları da. Aşkların bitişine onlar karar verir ancak. Kendi istedikleri gibi
bitmemişse akılları takılı kalır, bir gün o defterdeki hesabı kapatmak
isterler. Mutlaka onlardan birine rastlamışsınızdır. Yaşadığımız dönemdeki
zenginliklerin temelinde onlar vardır. Köksüz oldukları unutulmuştur. Yeni dönem
onların köksüz algısı üzerine yükselmektedir. Filiz
Ofluoğlu tercümesinin başına eklediği notlarda Tom'u Vişne Bahçesi'ndeki Lopahin'e
Kyra'yı da Vanya Dayı'daki Doktor'a benzetir. Yâni her dönemde Tom'lar ve
Kyra'lar vardır ama her dönem kendi modellerini yaratır.
David Hare bence mükemmel bir yapı kurmuş. Ben oyunun İngilizcesi
ile Filiz Ofluoğlu tercümesini okudum. Filiz Ofluoğlu Tom ile Kyra ilişkisinde
tarafları dilleri ile ayırt etmek istemiş. Karşıtlığı dilde vermek istemiş. Ben
Haluk Bilginer tercümesini daha başarılı buldum. Zira Kyra, geldiği köklere
bakacak olursak, rahat yaşamaya daha yakın. Tom'un yanında çalışmaya
başladığında 18 yaşında. Tom ve Alice'in yanında geçirdiği altı yılın onun
üzerinde etki yapmamış olması olası değil. Zaten yıllar sonra Edward ile
konuşurken o da 'inventory' kelimesini kullanıyor. Öte yandan oğlu ile çatışır gibi
görünse de Tom ile Edward'ın kullandıkları dil de çok ayrı sayılmaz. Edward
'içinde tuttuğun her şey bir gün patlar' diyor ki bu o baba yanında yetişmiş
bir çocuğun dili. (Kyra da Tom'u tanıdığında 18 yaşında imiş.) Yazar aslında bu
yeni yetme zenginlerin(ve de yeni düzenin) toplum içine bıraktıkları tohumların
filizlerini gözlerimize içine sokuyor(sanki). Kyra'nın düşük gelir grubunda
öğretmenlik yapması onları anlamasına yardım etmiş tabii ki ama bu bakış
açısının Tom'un tam karşıtı olduğunu söylemek de mümkün değil. Evet Tom ile
Kyra arasında bir çatışma var ama oyun sonunda bu çatışmanın mutlak ve kalıcı olduğu konusunda çok da emin değiliz. Bu ve
buna benzer bir çok durum ve soruyla karşılaşacağınız bir oyun Pencere.
Çevrenize yeniden başka gözlerle bakmanıza neden olacak, yardım edecek.
Benim çok beğendiğim bir oyuncu Esra Bezen Bilgin. Bu
oyundaki Kyra için son derece doğru bir seçim. Bilgin, oyundaki her repliğin
hakkını veriyor. Haluk Bilginer gibi bir oyuncu karşısında oyunun terazisini
dengede tutuyor, aşağıda kalmıyor. Bu oyun sanki Haluk Bilginer düşünülerek
yazılmış. Haluk Bilginer de tercüme ederken elbiseyi tam üstüne göre dikmiş.
Mükemmel oynuyor. Zorlanmadan adeta su
içer gibi rahat, ayrıntılarda geziniyor.
Ustalık da bu bence. Oyunun 'öğrencisi'
Kürşat Demir 'ı yakın zamanda Kadir Has'daki mezuniyet oyununda(LunaPark)
seyretmiştim. O kadrodan çok iyi oyuncular geliyor. Kürşat Demir onlardan biri ve en şanslısı. Zira iki çok iyi
oyuncu ile sahnede birlikte olma fırsatı yakalamış. Onun için söylemek
istediğim şey şu: Sahneye ilk girişinde çay istediği andan itibaren başlangıçtaki
tedirginliğini ve durgunluğunu ve de kontrolünü üstünden atmalı,Kyra'nın yanında
büyümüş çalçene, heyecanlı çocuk olmalı.
İkinci girişinde ise artık o 'genç Tom'. Bu oyun ona bunu gösterme olanağı
veriyor. Tabii ki bu, yönetmenin ona bu kapıyı açmasına bağlı. Birkan Uz ile
aynı fikirdeysek, Kürşat Demir'in bunu
gösterebilecek bir oyuncu olup olmadığını göreceğiz.
Pencere ismi ile aynı fikirde değilim ama oyunu seyredecek
seyircinin oyunun özgün ismi olan 'Skylight'ın 'göğe açılan pencere' olduğunu
hatırda tutmasını isterim. Bu oyunun ruhunu daha iyi yansıyor.
Oyun Atölyesi oyuna uygun sahne tasarımı yapmada gereken fedakârlıktan kaçınmıyor. Gamze
Kuş'un tasarımı ayrıntısına kadar iyi düşünülmüş bir çalışma. Kemal Kayacan'ın
ışık çalışması da öyle. Müzik ise beni doyurmadı. Çağrı Beklen'den daha iyisini
beklerdim. Aynı motif oyun boyunca tekrar etmiş gibi geldi bana. Oysa oyunda
değişen tansiyon kendini müzikte gösterebilirdi.
Oyun yazıyorum diyen gençler oyunu alın okuyun. Bir daha
okuyun. Bir daha okuyun. Oyunda olmayan Frank'ın oyunda nasıl kullanıldığını öğrenseniz bile yeter.
Pencere seyredilmeye değer bir oyun. Ben ikinci kez
seyrederim.
Melih Anık
Şu eleştiriyi tavsiye ederim:
http://www.theguardian.com/stage/2014/jun/22/skylight-bill-nighy-carey-mulligan-wyndhams-review-hare-revival-thatcherite-play-for-today
Frank sahnesi normalde o kadar komik olmasa da, Haluk Bilginer'in oyunculuğu sayesinde gülmekten gözümden yaşlar gelmişti :) Tekrar izlesem tekrar gülerim o sahneye.
YanıtlaSil