Merak ettiğim oyunlardan biriydi. Cumartesi akşamı için
oyun ararken önüme çıkanların arasından Lysistrata Düşleri için tercihimi
kullandım. Çok uzatmadan yazayım: 'Benim için hayâl kırıklığı oldu.' Bu yazıyı kırıklığımı
anlatmak için yazdım.
Oyunu merak ediyordum çünkü Aristophanes'ti her şeyden
önce. Barış isteyen bir oyundu. Geçen sezon seyrettiğim İstanbul Aydın
Üniversitesi tiyatro bölümü öğrencilerinden Ayşenil Şamlıoğlu rejisiyle
seyrettiğim Lysistrata'nın tadı hâlâ damağımdaydı. Tatavla Tiyatro'da oyunu
Ömer Akgüllü yönetmişti. Geçmişte Akgüllü ile ayak üstü bir sohbet yapmıştık.
Bana Petersburg'da tiyatro okuduğundan bahsetmişti. Kaç kişiye nasip olur?
Farklı reji yapacağını düşünmüştüm.
Aristophanes, kocalarının savaşmasından bıkan kadınların
Lysistrata önderliğinde ayaklanmasını ve erkekleri seks yapmamak ile tehdit
ederek yola getirmelerini ve sonunda 'barış savaşı'nı kazanmalarını anlatır.
Ömer Akgüllü ise erkeklerin(baba dahil) egemenliği
altında her alanda ezilen kadınların, bardağın taştığı noktada birer savaşçı
olup erkekleri alt ederek onlara kadın çamaşırı giydirmelerini anlatmış.
Akgüllü'nün bu konuyu anlatmak için neden Aristophanes'i
ve Lysistrata'yı 'harcadığını' anlamış değilim. Ama harcanan sadece onlar değil
oyunu bu isimlerin gölgesinde anons ederseniz bu arada seyirci de benim gibi 'kim-vurdu'ya
gidiyor. Bence Akgüllü de durumun farkında onun için 'Lysistrata Düşleri' demiş
oyuna. Dikkat edin 'Lysistrata'nın düşleri' değil. Zira Lysistrata'nın düşleri
Aristophanes'in Lysistratası'nın düşleri olacak ki bu esere yakın olacağım demek.
'Lysistrata düşleri' ise başka şeyler ima ediyor olabilir. Lysistrata kelime
olarak 'ordunun tasfiyesi' anlamına
geliyormuş. Böyle okursak 'Orduların
tasfiye edilmesi üzerine bir düş' gibi de anlamak mümkün. Bir 'açık kapı' daha
var o da Aristophanes'in kadın kahramanı Lysistrata böyle düşler görüyor
olabilir mi diye de 'çeşitleme' yapmak da mümkün. Yâni 'ben öyle hayâl ettim'
kaçamağına hazırlık. Ama Ömer
Akgüllü'nün oyunu bunların hiçbiri değil. Zaten sorun da burada başlıyor ya da
başlamış ve hemen bitmiş.
Oyunun masa başında tamamlanmış bir dramaturjik
çalışması yok. 'Ne söylemek istiyorum?' 'Nasıl söylemeliyim?' soruları üzerinde
fazla düşünülmemiş. Akla gelen hoşluklar eklenmiş. Ortaya 'eklektik' bir yapı
çıkmış. Sıralama bozuk diyeceğim ama sıralananlar da klişe. Arada bir sahneye
gelen 'antik karakter' de hani anlamadıysanız size ne olduğunu anlatıyor. Bol
bol birbirinden ilgisiz müzik parçası var. Onların eşliğinde bir sahne
canlandırılıyor. Müziğin konu ile ilgisi ise 'olduğu kadar'. Kalaşnikof şarkısı
çalarken kadının kalaşnikofla erkeği tehdit etmesi gibi bence ucuz ve sıradan. Sanki
sahnede klip çekiliyor. Bunun bir anlatım biçimi olup olmadığı üzerinde iyi niyetle
düşündüm. Parçaların uyumuna kafamı takmayayım bütüne bakayım dedim. Ancak
genel resim de anlamsız. Kale nöbetindeki askerleri ayartmak için birbirine üzüm yedirirken bacaklarını açan
kadınlar ve onların karşısında 'eriyen' askerler, Türkan öğretmen, hamile kızın
babalarına(dört baba var) gidişi, erkeğin etrafını saran
kadınlar(hoşt) sahneleri benim tüylerimi diken diken etti. Ben Türk seyircinin de
bunları hak ettiğini düşünmüyorum. Kızın 'ben hamileyim' dediği sahne, 'Komando'
sahnesindeki 'Amerikan çavuş', eski Amerikan
müzikallerinden çıkmış üç kadının erkekleri ayartan dansları çok eskimiş,
modası geçmiş eleştiriler. Bunlar, yönetmenin Rusya'da eğitim almasından mı
kaynaklanıyor diye düşündüm. Rusya'da bile kalmadı artık bu eleştiriler. (Yergi olduğundan bile emin değilim) 'Imagine'
şarkısına bağlanan mayın sahnesinin seyircileri güldürmesine rağmen beni çok
gerdiğini söylemeliyim. Hangi aklın ürünü olduğunu da merak ediyorum doğrusu. Post-modernizm gençlerin aklını da karıştırdı sanırım. Yıkmak adına yapılan şeyler bazen saçmalamaya kadar varıyor.
Oyunculara bir tavsiyem var. Evinize bir boy aynası alın
ve kendinizi seyredin. Kendinizi videoda seyretme olanağınız da var. Videonuza bakın. Bu
hâlinizle sadece Türkiye'de oyunculuk yapabilirsiniz. O da kısa bir süre. Ama
bu kadar ritim duygusundan uzak ve dans edemeyen bir grupla kendinde müzikli ve
danslı bir oyun yapma cesareti bulanlara da pes diyorum.
Oyunla ilgili beni en çok rahatsız eden husus ise oyunun fikir
anlamında 'sığ' oluşu. Buna oyunun estetik yoksunluğunu da katarsanız üzüntü
verici bir durum ortaya çıkıyor.
Tuttuğum notlarıma bakıyorum, bu yazıya eklenecek çok
ayrıntı var. Ama bu kadarını yazarken bile içime darlık geldi. Bir Cumartesi akşamı başka seçenekler varken tercihimi
Lysistrata Düşleri'nden yana kullandığım için zaman kaybettim.
Melih Anık
Not:
Yazının bu kısmı bence daha önemli. Oyun çıkışı Eraslan Sağlam'a düşüncelerimi söyledim. Beni dinlerken gösterdiği olgunluğu övgüyle belirtmek isterim. Twitter'da paylaştığım düşüncelerimi de RT'lemiş. Ben bu tür davranışlara alışık değilim. :)) Kendisine teşekkür ederim.
Bu vesile ile Tatavla Sahne'nin onun yönetiminde aldığı yeni şeklin onun kişiliğinin ve tiyatro anlayışının bir yansıması olduğunu düşünüyorum. Mekânın düzenlenmesi üzerinde titizlikle duran ve varını yoğunu oraya yatıran tiyatroya saygılı bir insan var karşımızda.
Eraslan Sağlam, tiyatrosunun iki yıllık planlamasını yapmış. Oyunlar, yönetmenler hatta oyuncular belli imiş. (İnsandan Kaçan-Yiğit Sertdemir, Aksesuarcı-Yücel Erten, Antigone-Eraslan Sağlam, Ayak Bacak Fabrikası- Murat Karasu) Repertuvarı hazırlarken de belli bir düşünce ile yürüdüğünü gördüm. Ödenekli tiyatrolar bile bunu yapamazken Sağlam'ın çağdaş anlayışını övmek istiyorum. Bahanelere sığınmadan ne yapmak istediğini bilen bunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapan Eraslan Sağlam'ın tiyatroculara örnek olması dileğimdir.
Bilinçli izleyicinin ciddî izlenimleri yada tiyatroya terbiye...
YanıtlaSilTiyatronun estetik yöntemleri kullanarak izleyiciyi eğitmesi, terbiye etmesi gibi bir işlevi de var. Ama ne yazık ki, bu pek ciddî biçimde ele alınmıyor ve durum böyle olunca bilinçli izleyicinin ciddî izlenimler edinip, tiyatroyu eğitmesi, terbiye etmesi gerekiyor. Melih Anık, bilinçli bir tiyatro izleyicisi olduğu için, tiyatroyu eğitmeye, terbiye etmeye devam ediyor hâlâ...
Hilmi Bulunmaz