29 Mart 2013 Cuma

Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nda Troyalı Kadınlar (Euripides)


Kısaca hatırlatmakta yarar var.
Troya Savaşı M.Ö.1200’e tarihlenmiştir. Savaşın, 9 katlı (kimine göre 19) bir şehir olduğu belirtilen Troya’nın VIIa diye adlandırılan dönemine denk geldiği sanılmaktadır. Troya’nın hikâyesi M.Ö. 700’lerde  Homeros tarafından İlyada ve Odysseia Destanları’nda anlatılmıştır. Tragedyanın üç önemli isminden biri sayılan Euripides’in, M.Ö. 415 yılında Troya’nın Kadınları’nın da içinde olduğu  bir dörtleme ile ikincilik ödülü kazandığı bilinmektedir.  Dörtlemenin oyunları, Aleksandros, Palamedes, Troyalı Kadınlar ve Sisüfos. Euripides’in yaklaşık 90 oyun yazdığı sanılıyor ancak elde bulunan 19 eseri arasında dörtlemenin Troyalı Kadınlar dışındaki oyunlarına ulaşılamamış. Belki o oyunlar bilinse Troyanın Kadınları’nın yorumlanması daha farklı olabilirdi.

Troyalı Kadınlar “baştan sona yakınma şarkıları ve acınma konuşmaları savaş suçu sorununu akılcı tartışmasından giderek savaşların ortaya çıkışının açıklanmasına varmak için umutsuz çabalardan ibaret. … Savaş herkes zarar verir hem yenik düşen hem de zafer kazanan tarafta çok yönlü etkiler meydana getirir”(1) mesajını verir. Truva Savaşı’nın muzaffer komutanı Agamemnon Troya Seferi’ne çıkmadan önce kızı Iphegeneia’yı kurban etmiştir.  Dikkat edilmesi gereken Euripides’in bu oyunu, Peloponez Savaşı (MÖ 431-404) sırasındaki ruh hâliyle yazmasıdır. Yani oyun, savaşın içinde yaşayan bir yazarın savaşa olan muhalefeti ve karşı çıkışıdır. Bu özelliğine bakarak dönem yazarlarının ülke gerçekleri ve yaşananlar karşısında duruş ve yazdıklarını çok iyi hatırlamamız ve yeniden değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.  M.Ö.484-485(480?) ile M.Ö.406 yılları arasında yaşamış Euripides savaşın sonunu görememiştir ama bugünün dünyası hala onun söyledikleri üzerinden mesaj vermeye çabalamaktadır. (Aslına bakarsanız o da zamanına mesaj verebilmek için 800 yıl öncesini ele almış.)

Euripides’in, “Toplum üstüne yargıda bulunabilmek için kendini toplumdan çekmiş bir kişi olduğu söyleniyor. Bir mağarada denize bakarak yazmış eserlerini.  Oyunları acılı huzursuzluğu yansıtır. Ama bir entelektüelin tüm düşünsel çabasını ve zihninin parçalanmasını da yansıtır. Döneminin tüm büyük sorunları ile kendine işkence edercesine uğraşmıştır.”(1) Ama “haşin mizaçlı, geçimsiz bir adam olduğu, münzevi bir hayat yaşadığı , çoğu vaktini okumakla geçirdiği söylenen Euripides Atina halkı tarafından uzun zaman ilgi görmemiştir. Bununla beraber devrinin en aydın en ileri fikir adamları tarafından daima zevkle dinlenmiş ve takdir edilmiştir.” “Euripides bütün Yunan şairlerinin içinde insanî duygulara en çok yer verendir.” “ Duygulu mısralarında ölümsüzlüğe erişen ifadeler bulmuştur. İkibin beşyüz sene önce sevgi için ‘ Hazların da acıların da en büyüğü’ demiştir”(6)

Aynı dönemi paylaştıkları Aristophanes’in çok uğraştığı üç yazardan(diğerleri Aiskhülos ve Sofokles) biridir Euripides.  Aristophanes’e göre Euripides bir “kitap kurdu”dur. Kurbağalar’da üç yazarı konuşturur ve biz Euripides’in “dili, kahramanları, dini bozan; halkı berbat eden” biri olduğunu Aristophanes’ten öğreniriz.(1)  Ama Aristophanes “Çocuklara yol gösteren öğretmendir, delikanlılara da şair” diye bahseder ondan. (6) Euripides tragedyayı değiştirmiş ona yeni bir söylem getirmiş bir kişidir ama değeri ölümünden sonra daha çok anlaşılmıştır. Aristophanes’in  Euripides’i Sokrates ile aynı kefeye koymuş olması önemlidir.   “Avangardist Euripides tam bir entelektüel mi, hem küfredilen hem de vazgeçilemeyen mi?”  sorusunun cevabı yıllar sonra alınmıştır.(1)  Şu hususu hiç unutmamak gerekir Euripides, Alkestis, Polyksene, Elektra, Iphegeneia gibi unutulmaz kadın tipleri yaratmıştır. Troyalı Kadınlar onun kadınlarını hatırlamamıza da bir vesiledir.(6)

Troyalı Kadınlar çok iyi bilinen Truva Atı’nın yol açtığı yıkımın ardından başlar. İki taraf arasında dokuz yıldır sürmekte olan  savaşın onuncu yılında, tanrıça Athena’nın fikri olan Truva Atı Troya’ya sokulur ve Troya büyük bir kıyımdan geçirilir. Geriye kadınlar ve çocuklar kalmıştır. Akhalılar Troyanın tüm tapınaklarını yıkarak tanrılara saygısızlık ederler. Kral Priamos’un oğlu Paris tarafında kaçırıldığı için savaşın nedeni sayılan Helen,savaşın sonunda ,  kocası Menelaos tarafından geri alınır. Troyanın tüm kadınları Akhalıların erkekleri tarafından paylaştırılır, gemilere bindirilmek üzere  Agamemnon’un çadırları içinde bekletilir.  Troya Kralı Hektor’un oğlu Astyanaks bir yamaçtan atılarak öldürülür . Akhalar Troyanın kraliyet soyuna soykırım uygulamıştır. Troya yanmakta, Akhalılar ülkelerine geri dönme hazırlıkları yapmaktadırlar.
Azra Erhat, İlyada’nın önsözünde yazdığı(3) uzun değerlendirme yazısında savaşın Yunanistanlı ordu ile Anadolulu ordu arasında olduğunu belirtir. Yunanistanlı ordu bir kralın buyruğundaki Akhalardan, Anadolulu ordu ise Troya’nın yardımına gelmiş özgür kuvvetlerden oluşmuştur. Yani Anadolu Yunanistan’a(Batıya) karşı birleşmiştir. Bu söyleme bakarak çizilen resim, batı ile Asya’nın karşılaşmasını göstermektedir,  Anadolu Asya ile bütünleştirilmektedir. Bu ilginçtir zira Yücel Erten tarafından çevrildiği  belirtilen metinde, Hekabe “Asya yanıyor!” çığlıkları atmaktadır.

llyada'nın edebiyat tarihi ve şiir sanatı açısından önemli bir yapıt olduğu kesindir. Ama onun bir başka önemli yanı, Batı'nın kültürel genetiğini, düşüncesini biçimlendirdiğidir. liyada, toprakları işgal edilen halklar için yazılmamıştır; Anadolu'yu fethedecek, Doğu'ya uzanacak Batılılar için yazılmıştır. Askeri ve siyasi alanda Yunan, Roma ve tüm Batı'nın fetih ülküsünü etkilediği, ondan Büyük lskender'in, Sezar'ın, Napolyon'un, Avrupalı siyasetçilerin, komutanların -2800 yıl- esinlendiği bir gerçektir.“ (http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=37206) Euripides bu ayrımın farkında mıydı bilmem ama Troyalı Kadınlar bu konuyu düşünmek için uygun bir eser.

Ama bu noktada şunu belirtmem gerekir. Eskişehir BB Şehir Tiyatroları tarafından bana gönderilen metne baksam ve “Euripides'in Yücel Erten çevirisinden bizim tiyatromuzda sahnelenen haliyle olan metindir” ifadesini  oyun dergisi kapağındaki “Yazan: Euripides Çeviren: Yücel Erten” ifadesi ile birlikte “oku”sam bile elimdeki metnin ne kadarının Erten’e  ait olduğunu söylemem zor, emin değilim. Bana gönderilen metin  Euripides’in özgün çevirisinden  çok farklı. Bu noktada bir sorun var. Eğer  Euripides’in metni sahne için yeniden kurgulanmışsa ki öyle,  bunun kimin tarafından yapıldığının açıklanması gerek, zira oyun dergisi ve afişlerdeki  “Yazan: Euripides Çeviren Yücel Erten” ifadesi Erten’in yanlış çevirdiği gibi bir izlenim veriyor.  Sahnede seyrettiğim oyun, elimdeki metinden de farklıydı onun da yönetmenin sorumluluğunda olduğunu düşünüyorum.  Ben bana gönderilen metin dahil sahnede gördüğüm her şeyin tüm sorumluluğunu yönetmen Murat Karasu’ya malediyorum.

Yukarıdaki nedenlerle elimdeki metne ve sahnede gördüğüme  “uyarlama” demem gerekiyor.   Bu kapsamda olmak üzere örneğin Kassandra’nın “Kaldırın havaya meşaleleri, ateşi getiriyorum size, düğün ateşini yakıyorum, yüksek sesle mutlu düğün şarkıları söyleyin”,Ey Apollon önce sen dans et”(5)  sözleri sahnede(ve  metinde) “Biri bir şarkı söylesin, biri bir ağıt yaksın” halinde oyuna eklenen ön oyundan itibaren koroya tekrarlatılan bir replik olmuş. Oyundan Helene ve Menelaos çıkarılmış. Oysa Troya Savaşı’nın baş kahramanı Helene.  Koro’nun” Zavallı Troya, bir kadın ve bahtsız bir düğünün hatırına binlerce kişiyi yitirdin” ve  Menelaos’un “Troya’ya bir kadın için değil karımı kandırıp sarayımdan alıp götüren bir adam için geldim” sözleri de ortadan kalkmış. Bu şekilde sahnede ağlaşan kadınların oluşturduğu bir “sızlanma senfonisi” görmekteyiz. Ama bu halin de insanın içini yeterince yaktığını ve “katarsis”in amacına ulaştığını söylemem gerekir.  Bu “oyunu gören kitabını okuyan hiç kimse derinden etkilenmeden tiyatrodan çıkmış ya da kitabı kapatmış değildir”(1) ifadesini doğruluyor ancak kendimi Hamlet’te Hekabe için gözyaşları döken oyuncuya  benzetmekten de geri kalamıyorum.  Ben niye bu kadar üzüldüm ağladım acaba?

Euripides’in Troyalı Kadınlar’ı Poseidon ile tanrıça Athena’nın konuşmaları ile başlar. Bir tarafta da Akhalar  tarafından paylaşılmış ve Yunanistan’a götürülecek Troyalı kadınlar sahildeki Agamemnon’un çadırları içinde gemilere bindirilmek üzere bekletilmektedir. Troya’nın savaşı kaybetmesine neden olan Truva Atı hilesinin mimarı tanrıça Athena , Akhalıların yenik Troya kentindeki tanrıların tapınaklarına saygısızlık ettiklerini görünce hissettiği pişmanlıkla Deniz Tanrısı Poseidon’dan yardım ister. Akha donanması  ülkesine dönüş yolunda yok edilmelidir. Böylelikle (bence), o gemilerde olan  Akhalarca aşağılanmış Troyalı Kadınlar da şerefleri ile öleceklerdir.  Bunu oyunun başında biliyor olmak  oyun süresince acı çektiğini gördüğümüz  Troyalı Kadınlar’ın sahnedeki var oluşlarına onurlu bir anlam katacaktır. Bu sahnenin ortadan kaldırılması ile ortaya çıkan durum, Troyalı Kadınların gemilere yüklenerek Yunanistan’a götürülecekleri ve aşağılanıp, kirletilecekleridir.  Evet onlara iki tanrı yardım etmiş olacaktır ama o kadınların onurlarının korunmuş olması, tanrılar tarafından kurtarılmış olmaları yanında yüreğe su serpen bir his değil midir? Bir sahnenin kaldırılmış olması ortaya daha iyi olmayan bir sonuç çıkarmakta kadınların ağlaşmaları bir direniş olmaktan çıkmaktadır. Tanrıların adaleti de böyle bir şey olamaz mı? Oyun, tanrıları bu işe karıştırmamak adına daha iyi olmayan başka bir sonuç doğurmaktadır. Öte yandan bu Hekabe’nin özgün metindeki, “Tanrıların değeri olmayanı göğe çıkardıklarını, değeri olanı ise yerin dibine attıklarını görüyorum” serzenişine de bir cevap değil midir? Euripides, halkın(seyircinin) acısına ölümle de olsa merhem olmaya çalışıyor,  M.Ö.415’de Troyalı Kadınları “tutuyor” siz de tutsanız ne olur?

Yönetmen arkada yürütülen arabayı çok istemiş olmalı ki bol bol “çektirmiş”. Seyirci olarak sağdan çıktığında bir sonraki sahnede arabanın sağdan geleceğini biliyorsunuz. Zira tek araba ve tek bir düzenek var. Hangi yönden çıkarsa o yönden geri gelecek  araba.  Arabayla gelen yürüyerek gidiyor, araba bekliyorsa “biri binecek”, biniyor.  Arabanın geride oluşu mizansende sorunlar yaratıyor. Oraya doğru yani sahne gerisine doğru konuşmak ve gitmek zorunda kalıyor oyuncular. Bu arada pruvanın ve ucundan sarkan kurdele vb şeylerin arkasını maskelemesi de ayrı bir sorun.  Oyun sahne genişliğine doğru değil önden arkaya gidiş gelişlerle oynanıyor.  Arkadan geçenlerin “hareket” olmasından başka ne etki yarattığını anlayamadım.  Bir sahnede gemi omurgasının içine hapsolunan kadınlar neden ortalık yerde oyun boyu? Hareket olsun diye hareket çok sahnede. “Orada, şurada, burada” atılan tiratlar  söz ağırlıklı oyunların sorunu olarak ortaya çıkıyor ve mizansene hareket katma amacıyla yapıldığını gösteriyor. (“Hadi sahnenin şurasını da kullanalım”) Pruvanın içinin ve üstünün kullanılmak istenmesi iyi bir düşünce ama yeterince verimli kullanılıyor mu bence kuşkulu. Hekabe metne göre "olduğu yerde kalır". Bunun bir anlamı yok mu? Bundan çıkacak bir mizansen yok mu?

Sahnede kötü oyuncu yok ama Hekabe için daha olgun bir oyuncu aradı gözlerim ve kulaklarım. Özlem Akdoğan, Hekabe için çok genç kalıyor.  Ben tragedileri senfoni gibi hayal ettiğim için seslere çok önem veririm.  Hekabe için Macide Tanır gibi, Tomris Çetinel gibi ses tonu ve tonlaması ile özel bir oyuncuyu hayâl ettim. (Gitgide daha da imkânsızlaşan bir şey istediğimin farkındayım.) O ses, oyunun mihveri olmalı diğerleri ona göre kendi yerlerini tayin etmeliydi. Ancak deneyimi az oyuncular var sahnede. Onları görünce kendimin gençliğimde bir ara tecrübe ettiğim çok sesli koro çalışmalarında ikili kanonlarda kendime düşen sesi çıkaramadığım ve hep yanımdakinin sesini çıkardığım aklıma geldi. Deneyim azaldıkça sahnede de birinin tutturduğu tonlama tüm sahneye sirayet ediyor ve herkes aynı seslendirmeyi yapıyor. Troyalı Kadınlar da bundan muzdarip bence. Çok renkli ve sesli olması gereken tragedya tek sesin farklı renklerle ama aynı tonla terennümü sonucunu doğuruyor. Ağlamak bile biteviyeleşiyor.    Eskişehir BB Şehir Tiyatroları ve benzer “genç” tiyatrolar kendilerinde olmayanı ‘misafir’ etmeli  bence.  Kassandra(Gonca Yakut) ve Andromeache(Özlem Baykara Danacı)  bu sorunun aşıldığı roller.  Diğer kadınlar(E.Savran İpek, Gamze Demirer, Ezgi Coşkun, Gamze Kılıkçı, Ayşen Aşkım) da bence iyi oyuncular ama kadronun sorunu müşterek, ortaya çıkan tek düze bir sızlanma. Zafer Ergül(Talthybios) oyunun konuşan tek erkeği. Haberci  rolü bu kurguda tesadüfen bırakılmış gibi. Diğer erkekler( Kıvanç Pehlivanoğlu, Mert Tiryaki ) de sözü olmayan Asker rolünde. Bana göre madem ki metin böylesine değiştirilip bu hale getirilebiliyor, tüm erkek rolleri kaldırılabilir, erkek rolleri kadınlar(korosu) tarafından canlandırılabilir.

Oyunun dekor ve kostüm tasarımı bu yılın en popüler ismi Başak Özdoğan’a ait. Özdoğan sembolleri kullanmış. Sahilde yanmış bir gemi omurgası, Truva Atı’nın başı,  fonda ışıkla renk değiştiren bir perde, arkadan bir sağa bir sola geçen ray üzerinde yürütülen bir araba, solda bir kuyu.. Sahne yetmemiş olacak ki seyirci arasına kurulan bir mezar. Ben -belki de Tekel Sahnesi’nde misafir olduğu sahne nedeniyle kısıtlamalara tabii olduğunu düşündüğüm-  dekoru beğendim.  Sahnenin kenarındaki taşların üzerinde gezinilerek ses çıkarmasını sağlamak  iyi bir düşünce.

Kadın kostümleri fon perdesinin yırtılması ile yapılmış gibi bir izlenim veriyor ki bu Troyalı Kadınların vatan toprağına bağlılıklarını ve de koparılmalarını simgelemesi açısından çok güzel bir düşünce. Aksesuar olarak gerek dekor gerekse kadınların üzerinde olan püskül, boncuk, örtü vb  oyun anlatımının bir parçası olarak kullanılması güzel. Erkeklerin kostümlerini iyi, silahlarını ise basit buldum. Fon perdesi ve kostüm renkleri yangın ve talan artığı bir kentin yüzünü gösteriyor sanki.  Dekor ve kostümü parlatacak olan ışığın(ışık Tasarım: Ersen Tunççekiç) karanlık olduğunu ve görüntüye yardımcı olmadığını  söylemek zorundayım. Anlatımdaki etkisi ise kısıtlı. Bu belki de misafir olmaktan kaynaklanıyor.

Müzik(Yiğit Dalgın) yerinde kullanılıyor  ve etkili. Kulağa ve yüreğe çok hoş gelen bir tınısı var.

Oyun açılışında sesler  anlaşılmıyor.

Hareket ve dans düzeni(Cihan Yöntem)  gerek tekli gerekse toplu hareketlerde zayıf kalmış. Yeni değil, bilinenleri tekrar ediyor. Ama özellikle bu konuda genellikle düzeni kurana değil biraz da kendisinden hareket beklenene kabahat buluyorum. Bizim tiyatromuzda dans eden oyuncu çok nadir bulunuyor.

Sibel Arıcan Balcı(Yönetmen Yardımcısı), Tuğçe Şartekin(Reji Asistanı), Elif Gökçen Özdemir(Dekor Realizasyon), İbrahim Kara(Sahne Amiri), İlkay Azizlerlioğlu Öncü(Afiş-Broşür Tasarımı), Gökhan Yolcu ve Afsad Sahne Fotoğrafları Atölyesi(Fotoğraflar), Mustafa Kala(Işık Kumanda), Anıl Elma(Ses Kumanda), Serkan Kalan(Kuaför), Aynur Biçer(Terzi), Beysim Güler ve Ahmet Hanay(Sahne Makinistleri) görev yapmışlar. Katkılarından dolayı Ali Eyidoğan’a teşekkür edilmiş. Dramaturg nerede?

Troyalı Kadınları seyretmeden önce okuduğumda anlatılan acı içimi yaktı. Bu duyguyu oyundan alamadım, duygunun oyunda iyi temellendirilmemiş olduğunu düşünüyorum; oyunun bu yeni kurgusu  ile sadece şekilsel özellikleri öne çıkarmaya önem verilmiş gibi geldi bana. Oyun, metnin içerdiği  Anadolu’yu,  tarihsel perspektifi(tartışmaları) içinde okuyamamış. Tanrıların çağlar boyunca halklar üstündeki etkisi ve rolü görmezden gelinmiş.  Tragedyanın klâsik kalıplarına dikkat edilmemiş. Sanki görev gibi yapılmış bir sahneleme. Her şeye rağmen bize bir tartışma alanı açıyor. Her ağlayan kadında hatırladığımız “Cumartesi Anneleri” dışında da bugüne dokunacak yön ve yanları var oyunun. Oyun sahnede bunu kullanamamış ama siz seyrettikten sonra üstünde düşünerek, tartışarak  kurabilirsiniz belki. Yaparsanız çok yararını göreceksiniz kanısındayım.

Melih Anık

Yazıyı hazırlarken yararlandığım ve alıntıları tırnak içinde verdiğim kaynak kitap:
1.Joachim Latacz “Antik Yunan Tragedyaları”- Mitos-Boyut Tiyatro/ Kültür Dizisi 68
Diğer Kaynaklar:
2.Euripides “Yakarıcılar”- Çeviren: Sema Sandalcı
3.Homeros “İlyada” Türkçesi: Azra Erhat- A.Kadir- Sander Yayınları
4.Homores “Odysseia”-  Türkçesi: Azra Erhat- A.Kadir- Sander Yayınları
5.Euripides “Troyalı Kadınlar”-Çeviren: Sema Sandalcı- Arkeoloji ve Sanat Yayınları
6.Euripides “Herakles”  Tercüme: Lütfi Ay- Maarif Matbaası
7.Euripides “Iphegeneia Aulis’te”  Tercüme: Lâmia Kerman - Maarif Matbaası
8.“Mitos’tan Logos’a  SÜRECİNDE TRAGEDYA’NIN YERİ VE ÖNEMİ” -  BURCU BİBER - T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE ANABİLİM DALI Yüksek Lisans Tezi(2006)
9.“EURİPİDES’İN OYUNLARINDAPELOPONNESOS SAVAŞI’NIN YANKILANIŞI”  - Güliz Mutlu - T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ (YUNAN DİLİ VE EDEBİYATI) ANABİLİM DALI  Doktora Tezi(2008)


Not:
Sahneleme hakkını Yücel Erten adına temsil eden ONK Ajans , oyunun sahnedeki haline karışıyor mu? Yoksa parasını veren istediğini yapar mı diyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder