7 Şubat 2013 Perşembe

Evet , Bu Kemal Başar’ın Hamlet’i ! (CEF - AYSA Yapım)


Yazının hemen başında yapım şirketlerini( Cef Tiyatro Mehmet ve Zerrin Ongan, AYSA Prodüksiyon Necip Eraslan) anmam ve teşekkür etmem gerekiyor. Bu zamanda özel bir tiyatronun bir Shakespeare yapması hem zor hem de takdir edilecek bir girişim. Seyretmekten bıkmayacağım Hamlet’i tüm yanlış ve doğruları  ile yeniden seyretmiş olmaktan memnunum. 

“Kemal Başar Yazılarım”
Bu yazıyı yazmanın zorluğu seyretmeden önce yazdığım “Kemal Başar Yazıları”mdan kaynaklanıyor. Kemal Başar bu  oyun yazısını beğenmezse kendi yazdığı “twit”leri  unutup  “bana kîni var onun için beni kötüledi” diyecek. Hatta aldığım duyumlara göre şimdiden başlamış bile “Mutlaka kötü yazar bana kîni var ya..” Ben bu tür ön hazırlıkların baskı uyandırma amacına yönelik  olduğunu düşünürüm, dikkate almam. Tersi,  Kemal Başar’ın benim yazıma değer verdiğini düşündüğüm anlamına gelir ki böyle bir şeyi düşünmüyorum, aldırmıyorum da. Ama bazı tiyatrocuların bu “tarzı”  deniyor olmalarından duyduğum kuşkuyu da taşımaya devam edeceğim. İnsan her şeye rağmen gene de “aman haksızlık olmasın” diye düşünüyor, yazdığını bir okuyorsa iki okuyor.  İşte tam bunları düşünürken ve kendimle al-ver yaparken,  görüşüne değer verdiğim,  pek çok özelliği yanında tiyatro konusunda da bilirkişi olan  bir kültür insanından  oyunla ilgili bir mesaj aldım.  Onunla aynı görüşte olduğumuzu anlamam  bana cesaret verdi ve bu yazıyı yazarken rahattım. 

Hamlet’in Galası
Kalabalık bir galaydı. Ülkenin nerdeyse tüm eleştirmenleri oradaydı. Bu da bana rahatlık verdi. Zira onlara şöyle bir bakınca oyun hakkında “kötü” yazacak birini bulamadım. Benim düşüncelerim kötü de gelse “arada kaynar” nasıl olsa. Bu kadar “birleşik güç” karşısında benim  ne etkim olabilir ki. Hem hepsi “eleştirmen” bense “eleştirici”.(Bunu Bursalı bir seyirci yazmış bana, “pişirici” gibi. Benim yaptığım da bir tür “aşçılık”.)

Yakın Geçmiş ve Kemal Başar’ın "Tema"ları
Oyunla ilgili yakın geçmişi paylaşarak başlamak isterim. Oyun için çalışmalara başlamışlardı ki Kemal Başar, ben istemeden ismi “Benim dramaturjiM 2”  olan ve “uyarım olursa mutlu olacağını” ve de “oyuncular dışında tek kopyanın bende olduğunu” belirttiği  Hamlet metnini  gönderdi. Daha son karar verilmemişken  bana Hamlet’i  Arda Aydın’ın oynayacağı bilgisini vermişti. Hatta o sırada İrem Arslan Aydın’ın da rol alacağı ihtimalinden bahsetmişti. Her ikisine de katıldığımı belirttim ama metin hakkında bir şey demedim.  Hamlet’i seyretmeden önce Kemal Başar’ın ne yapmak istediğini biliyordum :

Oyunun teması erdem ve yalnızlık. Norveç bağlantısı tamamen çıkarılmış. Sahneleme de son derece yalın, süs püs yok. Klâsik lezzette, neredeyse boş sahnede ve oldukça estetik bir yorum. Yine oyuncuya yaslanarak... Klâsik müzik lezzetinde.. Elbette  dekor,  müzik, koreografi ve kostüm yine başrolde”

“Simplified and Abridged Edition”
Hamlet, gençliğimden beri kerelerce okuduğum ve seyrettiğim bir piyes  zaten.  Ama bu kez belli bir ön bilgiyle  okudum, sahne sahne karşılaştırdım,  notlar aldım. Metin, Kemal Başar’ın  oyunu kısaltmak amacını açıkça gösteriyordu. Hatta bana tek amacının o olduğunu düşündürttü. Düzenlediği metnin temel amacının  hızlı bir oyun olduğunu düşündüm. Kısaca söylemem gerekirse metin, Hamlet’in “simplified and abridged edition”ı idi. Hani İngilizce öğrenenlere klâsiklerin “basit ve kısaltılmış versiyonları” okutulur ya, işte Kemal Başar’ın Hamlet metni de öyleydi. Seyirciyi sıkmamak, daha önce seyretmemişler için Hamlet’i “tek derste” anlatmak istiyordu. Bu amaca bakarak metnin iyi hazırlanmış olduğunu düşünüyorum. Başlangıçtaki askerlerin kale surlarındaki sahneleri kaldırılmıştı. Norveç bağlantısının çıkarılmış olmasını yadırgadım.  Her metnin sahnesinin farklı olacağını, “benim dramaturjim 2” bana gönderildiğine göre metinde yeni değişikliklerin olacağını ve “benim dramaturjim 3,4…” gibi yeni versiyonların olabileceğini düşünerek Hamlet okumalarımı dinlenmeye bıraktım. Seyredeceğim gün sabahı metni yeniden gözden geçirdim. Kemal Başar’ın aklındaki Hamlet’i hatırladım ki o gözle bakayım sahneye. Metinden çıkaramadığım “erdem ve yalnızlık tema”sı sahnede nasıl duruyor merakı ile oyunu seyretmeye gittim. Ama doğrusu Arda Aydın’ın Hamlet olması oyunu seyretmem için hepsinden önce gelen bir gerekçe idi, benim için.  

Sahnedeki Hamlet
Bazı oyuncuların ve özellikle Arda Aydın’ın beğendiğim oyunculuğundan  Hamlet’i sıkılmadan seyrettim ama alıştığım tadı bulamadım içinde. Kemal Başar’a göre “ben çağdaştan anlamıyorum”(?) ama Kemal Başar’ın “klâsik lezzet” dediği ile de uyuşamıyoruz belli ki. Ben özgün Hamlet metninden yanayım. Beş saat oturur seyrederim. (Tiratların “kuşa” çevrilmesi hoşuma gitmedi. Hele  "Arda Aydın gibi bir oyuncuyu Hamlet 'yapmışsaM'".) Ama yeni nesil seyirci için çok gelebilir. Bence Shakespeare  Hamlet’inin repliklerinin toplamı diğer tüm karakterlerinkinden fazla;  Kemal Başar’ın metninde diğerlerinin repliklerinin toplamı Hamlet’inkinden fazla.  Kemal Başar “dramaturjisinde” Ophelia’nın bir sahnesi kadar uzunlukta  Hamlet’in sahnesi yok. Hamlet girip çıkıyor. Tiratları doğranmış (“budanmış” değil). 
Sahneye geçmeden metinden başlamak isterim zira metin, Kemal Başar’ı özetliyor. (Bu ayrıntılarla uğraşmak istemeyenler bir alt başlığa geçebilir.)

Kemal Başar’dan “Dramaturjim 2”
Kemal Başar’ın “dramaturjisi”nde Hayalet bir tek Hamlet’e görünüyor. Hayalet’i başkalarının görmemiş olması onu Hamlet’in kendi kafası içinde kurguladığı gibi bir sonuca götürüyordu ki ben bunu beğendim ama oyun içinde bu fikrin izini süremedim.

Hayalet hemen oyun başında Hamlet tek başınayken  ona görünür ve olayları anlatır. Hayalet çıkınca Horatio girer. Hamlet “Kafamın içinde babamı görür gibi oluyorum. Bir bir anlatacağım sana gördüklerimi. Kendimi deli göstermek isteyebilirim. Beni başka türlü görünce bir şeyler biliyor görünme halimden.” der. Hamlet Horatio’ya Hayalet’ten bahsetmez, biz kafasının içindeki kuşkuları paylaşacağını düşünürüz Hamlet’in. Hamlet’in “Rahat et rahatsız ruh” demesi de “ortada” bir söylemdir, kendine mi yoksa Hayalet’e mi söylüyor kesin değildir(ben öyle “oku”mak istedim) Öyle olması bir önceki  paragrafta anlatılan kurguya daha uygundur ve bu kurgu hiç de fena sayılmaz.

Oysa oyunun ilerdeki bir sahnesinde Hamlet, Horatio’ya “Babamın ölümü üzerine anlattıklarımı oldukça andıran bir yer olacak. Amcamı izle. Gizlediği cinayet sözün bir yerinde kendini açığa vurmazsa eğer cehennemlik bir hortlak görmüşüm sadece” der.  Bu sahnede Hamlet’in Horatio’ya Hayalet’ten bahsettiğini anlarız. İşte bu replik, kurgunun “büyüsü”nü bozar.  Sahnedeki canlandırma sonunda Hamlet, Horatio’ya Kral’ın “Zehir lafı edilir edilmez” tedirginliğe düştüğünü söylemeseydi keşke.  Zira eski Kral’ın yeni Kral tarafından öldürülmesidir önemli olan. Hamlet Horatio ile “babasının Kral(amca) tarafından öldürülmesi” kuşkusunu paylaşmış olabilir ama cinayetin ayrıntısını Hayalet’ten sadece o duymuştur.  Horatio’ya zehirden bahsetmesi  Hamlet’in Hayalet’i gördüğünü söylediği  anlamına gelir. Benim düşündüğüm kurguda söylememesi gerektiğine göre de “zehir”e yapılan bu vurgu gereksizdir.  Oyunun bence en can alıcı “oku”ması da böylelikle heba edilmiştir. Ama aslında yönetmenin böyle bir niyetinin de olmadığı ortaya çıkmıştır.

Kemal Başar’ın oyununu “bitiren” o meşhur tirat (“Var olmak yok olmak”) Shakespeare’in metninde,  Hamlet henüz kendi kendine tereddütler içindeyken söylenir ve oyunun ve de Hamlet’in dönüm noktasıdır.  O tirattan sonra Hamlet’in oyunda gösterdiği birkaç bilinçli hareket var:  Ophelia’yı kendinden soğutuyor, annesini uyarıyor, Guildenstern ve Rosencrantz’ı ölüme gönderiyor, Kral’a oyun kuruyor ve oyun sonunda Kral’ı öldürüyor. Aslında tüm bunlar Hamlet’in “kendince” bir şeyler yapma çabasını gösteriyor. Ölmek üzere olan bir adam, hayatının sonunda “Var olma ile yok olma” üzerine felsefî bir tirat atacak halde midir? Ayrıca seçimini de yapmıştır zaten, Horatio’nun elinden zehirli kupayı alır ve “benim hikâyemi anlat” derken “VAR OLMA”yı seçer “OLMA”yı değil. Ama Kemal Başar Horatio’nun bu girişimini de yok ettiği için bu “ince” ayrıntı da ortadan kalkmıştır. Ayrıca, Kemal Başar, Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisini kullandığını belirttiği halde  ona uymamış ve “olmak ya da olmamak” demiş ki bu da bence doğru değildir.

O meşhur “Var Olmak Yok Olmak” tiradı ile oyunun bitirilişine de bir daha rastlamam umarım(dilerim) Bir oyunda sıralamayı değiştirmek bir iddiadır ve ben iddialı olanı sevmişimdir. Ama bu yazara, “senin yaptığın doğru değil” demektir aynı zamanda. “Doğru”yu nasıl ölçeceğiz?  Bizim yani seyircinin buna inanması her zaman yönetmenin başarısını göstermez.  Bir şiiri okurken en sevdiğimiz dize(leri) istediğimiz yerde istediğimiz kadar tekrarlayabilir miyiz? Hamlet’in en bilinen en çok hatırlanan en çok sevilen tiradını seyirci salondan çıkarken en son hatırladığı yer olan finale koymaktan amaç nedir, ne olabilir? Tüm oyunu o tiradın gücüne bağlamak nasıl bir şeydir? Bu, bir anlama, “yapmak istediğimi  yapamadım hiç değilse iyi izlenim bırakayım” demek olmaz mı? 

Shakespeare’in Hamlet’i  durup dururken tirat atmıyor bir nedeni var. Hamlet kafasını meşgul eden sorunun cevabını ve çözümünü arıyor oyun boyunca, hayatı da öyle yaşıyor.  Örneğin  “Utanmalı değil miyim ki şu oyuncudan ki sadece bir oyunda bir acının gölgesinde yalnız, düşüncesinin avucuna alıyor yüreğini” repliği  Kemal Başar’ın Hamlet’inde yok. Ama bu repliği ona söyleten oyuncunun tiradı da yok zaten. Hamlet “pat” diye ortasından giriyor kendi tiradına..  Polonya’ya giden orduyu görüp Komutan ile konuştuktan sonra  Hamlet’in “Bütün bu rastlantılar nasıl mahmuzluyor beni…”  diye başlayan ve içini döktüğü tirat ise Komutan ile birlikte yok.

Kemal Başar’ın,  Hamlet’in annesine “Öyle bir şey ki yaptığın … “diye başlayan tiradını doğrayıp bu repliği bir sonraki tirada bağlaması da bence hoyratça bir iş. Zira “o” tirat ikincisinden daha önemli. 

Hamlet’in Guildenstern ve Rosencrantz  ile ilk karşılaşması ve takiben Polonius ve oyuncular  sahnelerinin “kuşa dönmüş” olmasına çok üzüldüm. Hamlet o sahnelerde kendini ve  tiyatroyu  anlatıyor. Hamlet ile Guildenstern ve Rosencrantz arasındaki ilk karşılaşma Hamlet’in yalnızlığını anlamamız için ve de tiyatro sanatı adına  olağanüstüdür ama “Kemal Başar’ın dramatürjisi”ne girmeyi başaramamış.

Oyundan Fortinbras’ın(Norveç’in) ve sonda İngiltere’nin(elçi) çıkarılması bence kullanılması gereken bir şansın elden kaçması demek. Ülkeyi kendinden ibaret dünyadan soyutlanmış gibi göstermek, dış etkilerin iktidar savaşına olan tesirlerini göz ardı etmek doğru gelmiyor bana. Kral İngiltere’den yardım istiyor öte taraftan. Siz içinizdeki “erdem ve yalnızlık” savaşlarınızla meşgulken dış güçler “geçerken” ülkenize uğrar ve el koyar. Bu zamanda bu hususun devre dışı bırakılmasını “çağdaş” bir yorum olarak algılayamıyorum.

Hamlet ile Ophelia arasında geçen konuşmada Hamlet “Olur ya! Doğruluğun güzelliğinizle hiçbir alış verişi olmamalı” der. “Olur ya!” Ophelia’nın “Güzelliğin doğruluktan daha iyi bir arkadaşı olabilir mi?” soruna verilen cevaptır. Oysa Kemal Başar, Ophelia’nın o repliğini doğramış, Hamlet’i de anlamsız bir cevaba zorlamıştır.

Kral, perde arkasında Hamlet’in Ophelia’ya  söylediklerini duyar, Hamlet’in  davranışlarından kuşkulanır ve “Aşk değil içini kemiren. Başka bir sır yatıyor derdinin arkasında” der. Kemal Başar, Kral’ın kendisini dinlediğini bilerek konuşan Hamlet’in şu sözlerini doğramış: “ ….. hayasızlığı saflık gibi göstermeler…  Deli etti bunlar beni! Bundan önce evlenenler bir tanesi dışında öyle yaşasın gitsin” O sözler doğranınca Kral’ın sözleri de anlamsız kalmış.

Hamlet “Babam öleli iki saat bile olmadı” deyince Ophelia “ Aman ne diyorsunuz. İki aydan çok oldu” der. Hamlet “O kadar oldu demek” diyerek Ophelia’ya ve diğerlerine   “kaçıklığını”(?), seyirciye ise içindeki “yalnızlığı ve sıkışmışlığı” anlatır. Kemal Başar  Ophelia’nın cevabı ile başlayan kısmı doğramış.

Kral “Korkular ve karanlıklar düştü içime birden” derken tehlikenin kendisine doğru geldiğini ve “yalnız kalmaya” başladığını hissediyor ve bu da oyunda bir dönüm noktası. Ama Kemal Başar bu repliği de doğramış.

Hamlet hâlâ annesine karşı dürüst ve açıktır, “kaçık” da değildir,  “tuzağa karşı tuzak” kuracağını  söyler. O replik de Kemal Başar’da yok.

Kemal Başar’ın Hamlet’i Kral’a “Tanıdığım bir hayalet var o anlıyor” diyor oysa S.Eyüboğlu, “hayalet”  yerine “melek”i (“cherub”) kullanmış ki bence daha yerindedir.

Mezarcılar sahnesinin doğranması da hiç iyi gelmedi bana. Belki de “çağdaş”tı onun için anlayamadım!

Yukardaki “doğrama”lardan sonra geriye kalana ancak Kemal Başar “Hamlet” der bana göre. Bunları “doğrarsanız” ortada kalana Hamlet denilebilir mi?    Aslında yukarda bahsettiğim hususlar Kemal Başar’ın temalarından biri olan “yalnızlığı” da yok etmiş.

 Hamlet’teki “iki baba, iki oğul, iki kadın”dan neler çıkar neler.. Mesele dengeleri fark etmek ve “bozmamak”.

“Halat”lı Dekor
Dekora (Murat Gülmez) şöyle bir baktım. Sahne arkasını yarım ay şeklinde çeviren ve iki kademeli bir “halat duvarı”. Dairenin seyirci tarafında sahne ortasına yönelmiş dört spot. “Dünya bir sahnedir” fikrine güzel bir gönderme. Yalın bir tasarım ama gene mi halat? Bu halatlar Romeo ve Jüliet’te de vardı ama o sahnede sütun olmuştu, kişinin hapishanesi gibiydi.(Kiliseye de gönderme yapıyordu) Hamlet’te ise halatlar açılmış ve tüm sahneyi çevrelemiş  ki bu bence  sahne yani ülke yani dünya bir hapishanedir algısına açık. Bu Hamlet’in repliğine de gönderme ama öte yandan  Kemal Başar, bir “halat serisi” mi yapıyor diye de düşündüm.

Dekor Tasarımındaki fikri beğendim ama mizansen  açısından kullanımının yeterli olmadığını düşünüyorum, bir önceki oyuna yaptığı çağrışımı ile de memnun olmadım, “yeni” bulmadım. Sahneyi çevreleyen halatları bir an için hapishane demirleri olarak düşünün ve sahneyi bir hapishane olarak hayâl edin. O demirleri yumuşatan tiyatronun gücüdür de Kemal Başar, bunu bu bilinçte kullanabilmiş mi?  Hayır! Mizansene bakarak  oyuncuların giriş çıkışlarında bu “halat duvar”ın anlamlı bir şekilde kullanıldığını algılayamadım. Şunu söylemem gerekir oyunun tek “çağdaş” öğesi “halattan mezar”dı ama bence olmasa da olurdu.  Zira “atraksiyon” olarak kaldı. Mezarlık sahnesinde halatların düğümlerini çözmeye çalışan mezarcı resmi belki de oyun boyunca sahnede asılı halatlardan birinin, “düğümlendiği” için toprağa “düştüğünü” çağrıştırdı ama bu da “desteksiz” bir metafordu. Belki de mezarcı kendi kaderinin düğümleri ile meşguldü kim bilir.  Oyunun bütünündeki felsefî düzeyi düşündüğümde benim “olmamıştan olmuş” yaratma gayretimin boş olduğunu anladım.

Kostüm’ün Verdiği Mesaj
Kostümlerin(Tasarım: Berna Yavuz) özellikle kullanılan malzeme açısından “zayıf” kaldığını, pantolon ve ayakkabıların ekonomiye kurban gittiğini söylemem gerek. Sahneyi karartan rengin siyah ağrılıklı olması sanırım yönetmenin tercihi.

Oyun başlayıp oyuncular sahneye gelince başka şeyler olduğunu fark ettim. Kostümlere bakınca Hamlet’in siyah renk ağırlıklı bir oyun olacağını hissettim. Bu bana Romeo ve Jüliet’in beyaz ağırlıklı olduğunu hatırlattı. Hamlet’te kıyafetinden din adamı olduğu anlaşılan bir oyuncunun kukuletası o karanlık içinde kırmızı kırmızı parlıyordu. O zaman “uyandım”, Kemal Başar bir üçleme peşinde ve üçüncü oyun “kırmızı  ve halatlı” Macbeth olmasın!  Doğrusunu isterseniz bu trük çok kullanılmış, hatta üç renkli bir film üçlemesi de var ama onlar “Fransız”. Hele “benim” diyen bir Türk yönetmen denenmişi neden denesin?

Müzik ve Işık
Onlarsız düşündüğünüzde etkisi yarı yarıya azalacak olan oyunda  Müzik (Can Atilla) ve Işık(Yüksel Aymaz) atmosferi oluşturuyor ve oyunun her şeye rağmen seyirci üzerinde biraz da olsa etki yapmasında payları büyük.

Müziğin özellikle başlangıçta yarattığı kilise “havası”nı çok sevdiğimi söyleyemem ama müziğin oyunun alt yapısını(temelini) oluşturduğunu söyleyebilirim. Mezarcı’nın türküsü her şeyin “kuşa” çevrildiği oyunda bence uzun. 

Dairenin seyirci tarafında belli arayla dizilmiş ve sahne ortasını hedefleyen dört spot. Sahne önünde ise ışık yönü sahne boyuna paralel ve birbirini hedeflemiş yerden yüksek iki ayrı spot. Bu sahne düzeninde en belirgin ve çarpıcı bir görsellik, işlevselliği de ayrıca hünerli.  Işık düzeninde önden yapılan aydınlatmada sahne arkasının tümüyle kararması bence ışık ustalığı. Sahne önünün bu tür bir yalnızlık mekânı olarak kullanılması da güzel bir düşünce.

Ama ışığın tam olarak kullanıldığını söyleyemem. Örneğin  Hayalet’in Hamlet’e göründüğü sahnede önden verilen ışık ile Hamlet’in gölgesi sahne fonunda büyüyor ve Hayalet Hamlet’in içinden çıkıyor ve de bir parçası oluyordu(sanki) Bu mizansen tesadüfen çıkmamış ise(metne bakınca “tesadüf” diyesim var) şahane bir yorum ancak yarım kalmış. O sahnede önden verilen ışıklarla oynanarak gölgenin yer değiştirmesi ve Hamlet’in kendi etrafında dönerek gölgesini yakalamaya çalışması mükemmel olurdu. Bu “yalnızlık” temasına bir katkı olurdu.  Hamlet, bir kez geriye yani büyüyen gölgesine dönüyor genellikle seyirci arkasından gelen Hayalet’e konuşuyor;  dönerek ve arayarak konuşmasını tercih ederdim. Öte yandan Hamlet’in içinden çıkan Hayalet temasının oyunun genelinde kullanıldığını da söylemek mümkün değil.  Oysa  rejinin temeli olabilirdi. Bu fikrin daha ileri bir  kullanımı, Hamlet’in herkesin yüzünde Hayalet’i görmesidir ki bence en esaslı “yalnızlık” o olurdu.

Oyunculuk
BeniM temel eleştiriM Hamlet’in “bütün olmamasına” yönelik.  Hamlet güzel parçaları olan ve güzellikleri de Shakespeare’in söyleminden alan bir oyun olmuş. Bunu Arda Aydın, Hakkı Ergök, Lale Başar, Beste Bereket , İsmail İncekara  kendi kişisel yeteneklerini ortaya koyarak başarıyorlar. Bu oyuncular, sıra kendilerine gelince virtüözitelerini gösteriyorlar. Kemal Başar, kadronun geri kalanının (Sertan Müsellem, Mesut Yılmaz, Cemal Gönen, Hakan Eke, Kosta Kortidis, Alkış Peker, Asena Doğan, Mehmet Emci) yeteneklerini göstermelerine  yetecek metin bırakmamış ortada. Onlar için bir değerlendirme yapmam onlara ayıp olur. Bu dengesiz dağılım da oyunun “bütün” olmasının önündeki  engellerden biri. Okan Bayülgen’in “sesi”nin oyuna pazarlama dışında bir katkısı olduğundan kuşkuluyum.  (Kime “pazarlama” ise?) 

Dans, Afiş, Fotoğraf, Film, Ses, Prodüksiyon Sorumlusu, Asistan
Pandomim, dans, döğüş ve düello sahnelerini hiç beğenmedim, yapay ve zayıf buldum. Öğretmen-öğrenci işbirliği verimli olmamış. (Koreografi: Hugo Wolff)

Afiş’te(Nazlı Ongan) kullanılan son lifi kalmış koptu kopacak halat, oyunun sahnesindeki halatları hatırlatması dışında bana özel bir çağrışım yapmadı. Ne “koptu kopacak”? Oyunun “tema”sı ile ilgisi ne?

Karşıma çıkan oyuna ait fotoğrafları çok da beğenmedim. Ama gördüklerimin  Serhan Oksay’a ait olup olmadığını bilmiyorum.

Meraklı olanlar internetteki kısa flmi(Yönetim: Tayfun Dinçer) görmüşlerdir. Sanırım o kastediliyor. Bu arada oyunun 7,5 dakikalık bir videosunu da gördüm. Her ikisi için de olumlu düşünüyorum. Ancak oyunun özeti gibi olan video ticari olarak baktığımızda çok uzun.

Özellikle müziğin fon yaptığı bir oyunda ses( Şükrü Tümşen) açısından bir sorun yaşamadık.

Bir gala gecesi olması nedeniyle isimleri anons edilen sahne teknisyenleri Yaprak ve Yunus’u bu yazıda anmak isterim.

Oyunun   Prodüksiyon Sorumlusu  Emek Baylan,  asistanı Bulut Güneş’in  isimlerini de anarak Kemal Başar’ın “ekibini” tamamlamış oluyorum.

Yönetmen Yardımcısı
En sona bilerek “yönetmen yardımcı”sını bıraktım, Kemal Başar da onu “ekibinden” saymıyor(herhalde).   Ayrıntılarını bilmemekle birlikte yönetmen yardımcısının ( İrem Arslan Aydın) yönetmen ile olan işbirliğinden memnun olmadığını biliyorum.  Yönetmenin “ben, BEN” söyleminin  İrem Arslan Aydın’a kulak verilmesinin önünü tıkamış ve de onun katkısına gereken değerin verilmemiş olduğunu anlıyorum.  Kemal Başar’ın  genel söylemini bilenler için hem oyun metnine verdiği isim hem de afişteki “reji ve dramaturji” ifadesi ile “her şeye” sahiplenmesinin  böyle bir duruma neden  olmaması şaşırtıcı olurdu.

Erdem
Yazının sonunu erdem ile bağlamak istedim. Zaten  Kemal Başar’ın seçtiği diğer tema da “erdem”.  Oyunda kim erdemli?  Erdem temasını nasıl anlatırız? Yokluğundan da anlaşılabilir elbette ama öyle bir çaba var mı? Erdem nedir? 

Erdem öylesine geniş bir felsefi kavram ki.. Tüm tanımları göz önüne alıp  Hamlet oyununda “erdem”i aradım..

Erdemli insan yaşamını aklı ile yöneten, tüm  karar ve davranışlarına aklı ile yön veren insandır.”
“Sözlükte, ‘Ahlâkın övdüğü alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin genel adı, fazilet’ ve ‘insanın ruhi olgunluğu’ diye tanımlanır.”
“Platon erdemi bilgi olarak tanımlar,’ Ancak bilgi sahibi olan erdem sahibi olur. Bilgi, değişmez olanın bilgisidir, o da akılla korunur ve bilge doğru bilgiye sahip kimsedir’ der.”
“Erdem, cesarettir, ketumiyettir. Gönlünü aklınla uzlaştırmak ve vicdan muhasebesi yapmaktır. Vicdan için odaklanılacak olan yer kalbimizdir.”

Bunların hiç biri yok Kemal Başar’ın Hamlet’inde..  Hamlet’e  en yakın bulduğum şunlar:

Friedrich Hegel: Erdem, varlığın bilincidir.”
 Ama Hamlet “var olmak mı yok olmak mı” sorusunu soruyor.

Joseph Butler: Kişinin kendi kendini yargılamasıdır.”
Ama Hamlet kendini yargılar gibi görünüp aslında mazeret üretiyor, sürekli bir kararsızlık ve kaçış hali içinde. 

Bunları da “uyduramadım” .

Hamlet’e uymasa da şu sözlerin Kemal Başar’a bir hatırlatma yapacağını söyleyebilirim:

Plautus : Gerçek erdem nedir, bilir misiniz? Kendini beğenmemek, yaptıklarını yeter bulmamaktır.” “Erdem aşırı uçlarda bulunmama, ölçülü ve dengeli olmaktır.”

Bu Hamlet’ten bu dersi çıkarsak bence yeter.

Ben onun için “Kemal Başar’ın Hamlet’i” dedim ya…

Melih Anık


3 yorum:

  1. Melih Anık'ın yazısında doğru ve yararlı bulduğum tek saptama:

    "her şeyin “kuşa” çevrildiği oyun".

    Yazıda anlamlı ve yararlı bulduğum tek cümle:

    "Oyunun bütünündeki felsefî düzeyi düşündüğümde benim “olmamıştan olmuş” yaratma gayretimin boş olduğunu anladım."

    Melih Anık "Asparagas Tiyatro" kafasıyla iyi tiyatro da yapılabileceğine dair safça umut beslemeye devam ettikçe; "gayretlerinin boş" olduğunu anlamakta her defasında geç kalmaya mahkum olacak.

    Sansürcü Kemal Başar'ın bir "erdem" anlayışı olabileceğine de aynı saflıkla inanan Melih Anık diyor ki: "Tüm tanımları göz önüne alıp Hamlet oyununda “erdem”i aradım.."

    Bize sorsa, oyunu görmeden söylerdik, bulamayacağını...

    COŞKUN BÜKTEL

    YanıtlaSil
  2. Sayın Fatma Güren,
    Mesaj adresim melihanik@gmail.com.. Yorumunuzu buraya gönderin size mesaj olarak cevap vermek isterim.

    YanıtlaSil
  3. "Hamlet bu değildi" notuyla yorum yapan sevgili okur, Görüşlerinize katılıyorum ama maalesef isim bırakmamışsınız. Bu nedenle yayımlayamıyorum yorumunuzu. Özür dilerim.

    YanıtlaSil