14 Şubat 2013 Perşembe

600 Yıl Sonra “Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü” (3 M.O.T.A.)


Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’nü, 3 M.O.T.A. Oyuncuları’ndan (Reji: Ümit Çırak) seyrettim. Stefan Tsanev’in yazdığı oyun, küçük mekânı iyi kullanan bir dekor(Tasarım: Barış Dinçel) içinde, iyi bir oyunculukla(Ayşegül Aydın, Ümit Çırak,Tolga Çıklaçiftçi) sunuluyor.  Sahnelemenin -zaman zaman ufak eklemeler  olsa da- metne sâdık kalan bir yorumla yapıldığını; bu hâliyle keyifle seyredildiğini belirtmek isterim.  Bu biçem,  yazarın hayâl gücü ile yarattığı kurgusuna da uygun. 

Ben metne verdiğim değer ve metinden çıkarsadığım özellikler nedeniyle bazı sorular sordum kendime: Tsanev’in  bu çok bilinen çok oynanan oyununa farklı bir şekilde nasıl bakılabilir? Seyirci Jeanne d’Arc’ın  yargılanmasından bugüne dair çıkarımlar yapabilir mi, yapıyor mu?  Sorulara verilecek cevaplar gerçek olay ile çok ilgili olmalıydı. Bu nedenle gerçek olayı hatırladım.

Tarihsel gerçeklere göre Jeanne d’Arc, 1431’de henüz 19 yaşındayken yargılanır, önceden verilmiş “kararla” ölüme mahkûm edilir, yakılarak öldürülür. 1456’da  temize çıkarılır, 1904’de “saygıya değer” sayılır, 1908’de kutsallaştırılır, 1920’de “azize” ilân edilir. Jeanne d’Arc Hıristiyan tarihinin önemli ermişlerinden biridir. Bu sadece tarihin kaydettiği bir olay değildir. Tiyatro da  kendine düşeni yapar ama Jeanne d’Arc hakkında kararsızdır. İngiliz Shakespeare’e göre o nerdeyse  bir “şeytani  yaratık”, bir “fahişe”dir,  Bernard Shaw ise onu yüceltir. “Bakire” sıfatıyla nerdeyse “Bakire Meryem” göndermesi yapılır. O Antigone’dir aynı zamanda. Cephede arkasından yürüyen “erkeklerin egemenliği”  onu ölüme gönderir ve gene “erkeklerin egemenliği” onu “ermiş” olarak geri getirir.

Jeanne d’Arc, kendi zamanının bir ürünüdür. O günlerde dindar bir kadının “Tanrı’nın sesini duyması” alışılmadık bir şey değildir ama bir kadının erkek kostümleri içinde askerî bir lider rolüne soyunması “köylü kızı” Jeanne d’Arc’ın hayatına mal olur. Jeanne d’Arc savunmasında  o kadar asker içinde o şekilde giyinmesinin ırzını korumak amacına yönelik olduğunu söylemiş  ama kimseye “duyuramamıştır”.

Jeanne d’Arc duruşmalarının kayıtları sağlam bir şekilde saklanmıştır. Duruşmaların bitiminin hemen akabinde tüm tutanaklar Fransızcadan Latinceye tercüme  edilmiştir. Tüm tutanaklar yasal ve edebî külliyatın en önemli belgeleridir. Jeanne d’Arc’ın tarihsel yargılanması Anatole France, Andrew Lang, Jules Michelet, Jules-Etienne-Joseph Quicherat, Voltaire, Jean Anouilh, Mark Twain, Friedrich Schiller, ve George Bernard Shaw’un ilgisini çekmiştir. Shaw’a göre “Aziz Joan”, adalet sisteminin çöküşünü gösteren bir kurbandır. Yargılama o kadar adaletsizdir ki 20 yıl sonra Kral Charles VII hem kendisinin hem de Jeanne d’Arc’ın aklanması için yeniden yargılama yapılmasını ister.  “Orta Çağ’da Jeanne d’Arc ‘ın Yargılamasının Bugün İçin Önemi” isimli kitapta(Daniel Hobbins-Harvard University Press) yargılama ile ilgili pek çok hususu vurgulanır.  Yargı tutanakları yargıçların bağımsız olmadıklarını, sistemin çürümüşlüğünü ortaya koyar. Piskopos olan yargıçlar dini görüşlerinin tesiri ile yargılama yapmışlardır. İngilizlerin maaşlı adamı olan Baş Yargıç Pierre Cushon, İngiliz egemenliği altında olan bölgelerde daha iyi bir pozisyon  beklentisi ile “görev” yapmaktadır. Tüm yargılama masrafları İngilizler tarafından ödenmiştir. İtiraflar işkence ve tehdit altında alınmıştır. Suçlananın hakları hiçe sayılmıştır.  Jeanne d’Arc kendisi  hakkındaki yetmiş adet suçlamanın - onun anlamadığı bir dilde okunmuştur- ne olduğunu  bilememiştir. Mahkeme memurunun notları taklit edilmiş, İngiliz yargıçların sayısı keyfe göre arttırılmıştır. Kendisi ile ilgisiz soruları cevaplaması için zorlanarak Jeanne d’Arc’ın  yorulması ve bıktırılması hedeflenmiştir. Couchon’un bile zaman zaman müdahale etme gereği duyduğu yargılama prosedürleri yığınlarca yanlışla doludur. Jeanne d’Arc'ın yargılanması, hukuk ve nasıl işlemesi gerektiği konusunda ibret dolu olaylarla örnek dava olarak Batı yargılaması için adaletin kurumsallaştırılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. İkinci yargılamanın tarihi 1450’lerdir. O günden bugüne  600 sene gibi uzun  bir geçmiştir.  Jeanne d’Arc olayının bize verdiği, “yanlışın BİR GÜN MUTLAKA ortaya çıkacağı” umududur. Denenmişi denenmektense yaşanan tecrübelerden öğrenmek süreyi her zaman  kısaltır.

Elimizde “böyle” bir olayı hatırlatan bir piyes var. Önerim seyircinin “gerçeği” bilerek Tsanev’in kurgusunu seyretmesidir. Tsanev’in kurgusunda sahte Jeanne d’Arc kilisenin(yargılayanların) eline tutuşturduğu rolü/metni oynayarak nedamet getirecek, kilise de onu affedecektir. Böylelikle kilise gücünü ve de merhametini göstermiş , Jeanne d’Arc da hayatını kurtarmış olacaktır. Aslında sahtesine mecbur kalındığına göre gerçek Jeanne d’Arc’ın ortadan kaldırılmış  olduğu piyesteki kilise tarafından da kabul edilmiştir. Tsanev, kendi kurgusunda oyun sonundaki olayı açıklayan birkaç repliğin dışında  gerçek  Jeanne d’Arc’ın neden öldüğü ile pek fazla ilgili değildir ve seyircinin de o sulara girmesini istemez ama şu soru zihnimizi işgal eder: Jeanne d’Arc’ın bağışlanmasının ya da ölümünden kim ne beklemektedir? Oyunun sahnelenmesindeki  zorluk hem seyircinin hem de oyuncuların duruşlarını belirlemelerinde ortaya çıkar. Öte yandan sahte ve gerçek Jeanne arasındaki  belirsizlikler de zihinsel bir bilmeceye dönüşür, Tsanev Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’nde bir  “dilemma”yı önümüze koyar. Oyun  sahtesinin “bilinçlenmesinde” ve gönüllü olarak boynunu kasabın bıçağına uzatması ve gerçek  Jeanne d’Arc’ın “şerefini” kurtarma kararı ile sonlanır.  O zaman anlarız ki karşımızdaki sahtesidir, gerçek Jeanne d’Arc bir ermiştir, Azize’dir. Ama bunda da gerçek kahramanın sahtesi eliyle kurtarılması açmazı vardır. Ancak metni başka türlü okumanın da mümkünlüğünü  ve  her şeyin olabilirliğini de görürsünüz. Her şey  -hatta “Jeannette’in itirafı dahil- sahte olabilir. Oyun Jeanne d’Arc’ın  rüyası bile olabilir. Piyesin böylesine “değişik” bir yapısı vardır. Bu olasılıklar sahnelemede olanaklar  vermekte bu da  seyir keyfinin  arttırılması için yeni yeni rejilerin denenmesinin yolunu açmaktadır.

İlk bakışta, Tsanev’in  "duruşu", haksızlıklar karşısında duyulan öfke ve üzüntünün ironi ve espri içine  sarılarak verilmesi  gibidir. İçinde çokça metafizik göndermeleri olan metin  vardır önümüzde. İnsan,  inançları ile aklı arasında kalmış ama kalbî inançları değil akılsal inanışları öne çıkmış görünür.  Aynı  Jeanne d’Arc’ın  yargılanması gibi piyeste de “düzmece” bir atmosfer oluşturulmuştur.  Metinde pek çok yere, yöne, olaya, kişiye göndermeler vardır. Tanrı’nın Mihail ile hesaplaşması, Cellat ile aralarında geçen sahnelerde verilmiş. (Cellat pekala Mihail olabilir.Unutmayın Mihail, Jeanne d'Arc'ın inkârına karşı.)  Piyeste baştan sona vurgulanan bir hançer meselesi var. Hançerin el değiştirmesi(Jeanne’dan Tanrı’ya(bu benim algılamam), Tanrı’dan Mihail’e ve Jeanne’a, ondan Cellat’a, Cellat’tan yere)bazı değerlerin de değişmesi anlamına gelir.  

Birkaç sahne hakkındaki görüşlerimi paylaşarak yukarıda vurguladığım özellikleri sahnede nasıl okuduğumu anlatmak isterim.

Oyunun girişinde  Ayşegül Aydın bize kendisinin gerçek Jeanne d’Arc olduğuna inandırmaya çalışıyor. Oysa biz özellikle battaniye altından çıkardığı sayfalar ve de önü açılan montun altından görünen dekolte giysiye bakarak  hemen oyun başında onun sahte olduğu algısına varıyoruz.  Metne baktığınızda bu gerçek(?) için henüz erken. Aslına bakarsanız “Ben Jeanne d’Arc değilim” cümlesinin  bile gerçek olduğunu kim söyleyebilir? Ezberinde kullandığı  metni elinde taşıması gerekmiyor ama battaniye altına gizlemesi bizi işkillendiriyor. Montun önünün açılması ise adeta bir sırrın ifşası gibi. Bence Tsanev oyunda oyun  gerçeğini  açık etmek istemiyor, kullandığı dil ile bu kuşkuyu besliyor, sona kadar götürüyor.  Kaldı ki  her şeyi bilen Tanrı da onun Jeanne olduğunda ısrarcıdır, yâni “Tanrı şahidimdir.”  Jeanne’nin  kimliğini açıkladığı noktada bile “acaba?” sorusu olsa daha iyi olmaz mı? 

Cellat’ın zincir toplayarak sahneye girişi hele de yüzünü kukuleta ile kapatması insanda geçen süreyi uzun olarak algılaması hissini uyandırıyor. Hele bu arada 10 emri sayması oyuna bence yavaş bir giriş oluyor. Zaten bir süre sonra Jeanne da emirleri tekrar edecek. Örneğin o emirler seyircinin okuyacağı şekilde duvara yazılı olarak gene Cellat  tarafından konulamaz mı? Ya da Cellat,  Jeanne konuşurken  elinde tek tek yazılı emirleri göstererek ona hatırlatamaz mı(ydı)? (Cellat'ın Mihail olmasına gönderme yaparak. Ama Jeanne yanlış anlar!)

Oyun sonunda Hz.İsa heykelinin dönmesinin nedenini  anladım da gereğini anlamadım. Ayrıca unutulmasın ki o, sonunda dediğini yaptıran yeryüzündeki "Tanrı" Hz.İsa’nın kilisesi..

Sanıyorum Doç.Dr.Hüseyin MEVSİM’in tercümesine bazı eklemeler yapılmış, gerek var mı? Oyunun bütününde anlık göndermelerden beklenen ne? (Yerel göndermeleri çok da sevdiğimi söyleyemem.)

Tüm oyuncuları sahnede ilk kez seyrettim. Ümit Çırak’ın hem doğal oyunculuğunu hem de  Tanrı yorumunu beğendim. Bu ifadem, oyun sonuna doğru Ümit Çırak’ın samimiyetine inandığım “çıkış”ına da katıldığım anlamına gelmemeli, o sahneyi fazla didaktik ve devrimci(!) buldum.  Ümit Çırak’ın yaptığı önemli diğer iş 3 M.O.T.A.  Çırak, pek çok alandaki tecrübesini paylaşacak bir mekân oluşturmuş, Sahne3’ü açmış.  2007 yılında başlattığı Çağdaş Sinema ve Oyunculuk Atölyesi’ni, 2010 yılında 3MOTA– Ümit Çırak Modern Oyunculuk Teknikleri Atölyesi adıyla ve kadrosunu genişleterek yoluna devam ediyor(muş).  Ayşegül Aydın, oyunun başında bana fazla heyecanlı gibi geldi. Ama oyun ilerledikçe açıldı ve oyunculuk adına doğrulara dikkat ederek  -ki bu ona dışa da yansıyan iç kontrol getirdi- oynadı. Zihnimde iyi bir oyuncuyu seyretmiş olduğum kanaati ile salondan ayrıldım. Tolga Çıklaçiftçi’nin oyunculuğunu sevdiğimi belirtmem onun bir meslektaşı(inşaat mühendisi) olmamdan dolayı değil gerçek düşüncelerimdir. İnşaat mühendisinden eleştirmen olmuyor ama oyuncu olunabiliyor, duyulsun, bilinsin  isterim. 

Dekor tasarımını çok başarılı buldum. Barış Dinçel küçük bir mekâna, metne uygun ve yeterli bir tasarım yapmış. İlk bakışta hücre diye düşündüğüm için mekânı taşıyan kolon ve kirişlerin ahşap olmasını yadırgadım. Ama sonra bu odanın kilisenin içinde bir oda olduğu yorumunu yaparak makûl buldum.(Yoksa Tanrı ve (bence)Mihail olan Cellat’ın hücrede ne işi var!)  

Jeanne’nin kostümü (Kostüm tasarımı:Mehmet Ali ZEREN) iyi de üstündeki montu çıkarınca yönetmen, Jeanne’in, Jeanne d’Arc olmadığına karar vermiş diye anladım. Öyle bile olsa bu sırrın(!) hemen oyunun başında açık edilmesini sevmedim.  Yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi “Ben Jeanne d’Arc  değilim” repliğine kadar beklense olmaz mıydı dedim kendime. Başka bir önerim de hiç bu konulara girilmese ve biz sahnede söylenenleri kendimize göre yorumlasak olmaz mı? (Bir kostümün yoruma etkisi!) Aklımda kalmasın söyleyeyim,  deri montun kuşağının öndeki düğümü çok büyük duruyor.  Aslına bakarsanız ben olsam Jeanne’a asker elbisesi giydirirdim. Tanrı’nın kostümü oyun içindeki espriyi veriyor. Cellat’ta ise ruhani bir şeyler olsun isterdim.  Müzik Tasarım (ve Araştırma- Pınar DİKBAŞ) ile ilgili aklımda kalan bir tepki olmadı. Oyunun  Yardımcı Yönetmeni, Çağatay Çatal, reji asistanları Gizem Özmen ve Evrim Kaynak. Ses, Işık ve Teşrifat(karşılama,kabul, protokol) 3MOTA’ya ait. İlk ikisi yeterli üçüncüsü ise çok nazikti. Ama ilk ikiye bakarak galiba ima edilen tefrişat(döşeme, donanım). Salonun düzeni  ve sahnenin donanımı iyiydi. Oyun görevlendirme sayfasında tek eksik, "dramaturg"tu.

Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü, sağlam bir metni olan sevdiğim bir piyes. Her seyrettiğimde yeni araştırmalar yapma, düşünme, öğrenme fırsatı veriyor. Günümüzün dünyasına olan göndermeleri de pek fazla.  “Halk da seyre bayılır” değil mi! Artık salonda “seyretsin”.  Seyrederse bayılmayacak, değişecek. 3M.O.T.A.’nın sahnelemesini zevkle seyrettim.

Melih Anık

Ahmet Bozkurt’un bir başka Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü  sahnelemesi ile ilgili yazısını tavsiye ederim:

“Why The Medieval Trial of Joan of Arc is of Particular İnterset Today”(Book review)  Susan Tiefenbrun- (The Trial of Joan of Arc by Daniel Hobbins – Harvard University Press 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder