Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü’nü, 3 M.O.T.A. Oyuncuları’ndan
(Reji: Ümit Çırak) seyrettim. Stefan Tsanev’in yazdığı oyun, küçük mekânı iyi
kullanan bir dekor(Tasarım: Barış Dinçel) içinde, iyi bir oyunculukla(Ayşegül
Aydın, Ümit Çırak,Tolga Çıklaçiftçi) sunuluyor.
Sahnelemenin -zaman zaman ufak eklemeler
olsa da- metne sâdık kalan bir yorumla yapıldığını; bu hâliyle keyifle
seyredildiğini belirtmek isterim. Bu biçem,
yazarın hayâl gücü ile yarattığı
kurgusuna da uygun.
Tarihsel gerçeklere göre Jeanne d’Arc, 1431’de henüz 19
yaşındayken yargılanır, önceden verilmiş “kararla” ölüme mahkûm edilir,
yakılarak öldürülür. 1456’da temize
çıkarılır, 1904’de “saygıya değer” sayılır, 1908’de kutsallaştırılır, 1920’de
“azize” ilân edilir. Jeanne d’Arc Hıristiyan tarihinin önemli ermişlerinden
biridir. Bu sadece tarihin kaydettiği bir olay değildir. Tiyatro da kendine düşeni yapar ama Jeanne d’Arc
hakkında kararsızdır. İngiliz Shakespeare’e göre o nerdeyse bir “şeytani
yaratık”, bir “fahişe”dir, Bernard
Shaw ise onu yüceltir. “Bakire” sıfatıyla nerdeyse “Bakire Meryem” göndermesi
yapılır. O Antigone’dir aynı zamanda. Cephede arkasından yürüyen “erkeklerin
egemenliği” onu ölüme gönderir ve gene “erkeklerin
egemenliği” onu “ermiş” olarak geri getirir.
Jeanne d’Arc, kendi zamanının bir ürünüdür. O günlerde
dindar bir kadının “Tanrı’nın sesini duyması” alışılmadık bir şey değildir ama
bir kadının erkek kostümleri içinde askerî bir lider rolüne soyunması “köylü
kızı” Jeanne d’Arc’ın hayatına mal olur. Jeanne d’Arc savunmasında o kadar asker içinde o şekilde giyinmesinin
ırzını korumak amacına yönelik olduğunu söylemiş ama kimseye “duyuramamıştır”.
Jeanne d’Arc duruşmalarının kayıtları sağlam bir şekilde
saklanmıştır. Duruşmaların bitiminin hemen akabinde tüm tutanaklar Fransızcadan
Latinceye tercüme edilmiştir. Tüm
tutanaklar yasal ve edebî külliyatın en önemli belgeleridir. Jeanne d’Arc’ın
tarihsel yargılanması Anatole France, Andrew Lang, Jules Michelet, Jules-Etienne-Joseph
Quicherat, Voltaire, Jean Anouilh, Mark Twain, Friedrich Schiller, ve George
Bernard Shaw’un ilgisini çekmiştir. Shaw’a göre “Aziz Joan”, adalet sisteminin
çöküşünü gösteren bir kurbandır. Yargılama o kadar adaletsizdir ki 20 yıl sonra
Kral Charles VII hem kendisinin hem de Jeanne d’Arc’ın aklanması için yeniden
yargılama yapılmasını ister. “Orta
Çağ’da Jeanne d’Arc ‘ın Yargılamasının Bugün İçin Önemi” isimli kitapta(Daniel
Hobbins-Harvard University Press) yargılama ile ilgili pek çok hususu vurgulanır. Yargı tutanakları yargıçların bağımsız
olmadıklarını, sistemin çürümüşlüğünü ortaya koyar. Piskopos olan yargıçlar
dini görüşlerinin tesiri ile yargılama yapmışlardır. İngilizlerin maaşlı adamı
olan Baş Yargıç Pierre Cushon, İngiliz egemenliği altında olan bölgelerde daha
iyi bir pozisyon beklentisi ile “görev”
yapmaktadır. Tüm yargılama masrafları İngilizler tarafından ödenmiştir.
İtiraflar işkence ve tehdit altında alınmıştır. Suçlananın hakları hiçe
sayılmıştır. Jeanne d’Arc kendisi hakkındaki yetmiş adet suçlamanın - onun
anlamadığı bir dilde okunmuştur- ne olduğunu
bilememiştir. Mahkeme memurunun notları taklit edilmiş, İngiliz
yargıçların sayısı keyfe göre arttırılmıştır. Kendisi ile ilgisiz soruları
cevaplaması için zorlanarak Jeanne d’Arc’ın
yorulması ve bıktırılması hedeflenmiştir. Couchon’un bile zaman zaman
müdahale etme gereği duyduğu yargılama prosedürleri yığınlarca yanlışla
doludur. Jeanne d’Arc'ın yargılanması, hukuk ve nasıl işlemesi gerektiği
konusunda ibret dolu olaylarla örnek dava olarak Batı yargılaması için adaletin
kurumsallaştırılmasında çok önemli bir rol oynamıştır. İkinci yargılamanın
tarihi 1450’lerdir. O günden bugüne 600
sene gibi uzun bir geçmiştir. Jeanne d’Arc olayının bize verdiği, “yanlışın BİR
GÜN MUTLAKA ortaya çıkacağı” umududur. Denenmişi denenmektense yaşanan
tecrübelerden öğrenmek süreyi her zaman
kısaltır.
Elimizde “böyle” bir olayı hatırlatan bir piyes var. Önerim
seyircinin “gerçeği” bilerek Tsanev’in kurgusunu seyretmesidir. Tsanev’in
kurgusunda sahte Jeanne d’Arc kilisenin(yargılayanların) eline tutuşturduğu rolü/metni oynayarak
nedamet getirecek, kilise de onu affedecektir. Böylelikle kilise gücünü ve de
merhametini göstermiş , Jeanne d’Arc da hayatını kurtarmış olacaktır. Aslında
sahtesine mecbur kalındığına göre gerçek Jeanne d’Arc’ın ortadan kaldırılmış olduğu piyesteki kilise tarafından da kabul
edilmiştir. Tsanev, kendi kurgusunda oyun sonundaki olayı açıklayan birkaç
repliğin dışında gerçek Jeanne d’Arc’ın neden öldüğü ile pek fazla
ilgili değildir ve seyircinin de o sulara girmesini istemez ama şu soru
zihnimizi işgal eder: Jeanne d’Arc’ın bağışlanmasının ya da ölümünden kim ne
beklemektedir? Oyunun sahnelenmesindeki
zorluk hem seyircinin hem de oyuncuların duruşlarını belirlemelerinde
ortaya çıkar. Öte yandan sahte ve gerçek Jeanne arasındaki belirsizlikler de zihinsel bir bilmeceye
dönüşür, Tsanev Jeanne d’Arc’ın Öteki
Ölümü’nde bir “dilemma”yı önümüze koyar.
Oyun sahtesinin “bilinçlenmesinde” ve
gönüllü olarak boynunu kasabın bıçağına uzatması ve gerçek Jeanne d’Arc’ın “şerefini” kurtarma kararı
ile sonlanır. O zaman anlarız ki
karşımızdaki sahtesidir, gerçek Jeanne d’Arc bir ermiştir, Azize’dir. Ama bunda da gerçek kahramanın sahtesi eliyle kurtarılması açmazı vardır. Ancak
metni başka türlü okumanın da mümkünlüğünü
ve her şeyin olabilirliğini de
görürsünüz. Her şey -hatta “Jeannette’in
itirafı dahil- sahte olabilir. Oyun Jeanne d’Arc’ın rüyası bile olabilir. Piyesin böylesine “değişik”
bir yapısı vardır. Bu olasılıklar sahnelemede olanaklar vermekte bu da seyir keyfinin arttırılması için yeni yeni rejilerin denenmesinin yolunu açmaktadır.
İlk bakışta, Tsanev’in
"duruşu", haksızlıklar karşısında duyulan öfke ve üzüntünün ironi ve
espri içine sarılarak verilmesi gibidir. İçinde çokça metafizik göndermeleri
olan metin vardır önümüzde. İnsan, inançları ile aklı arasında kalmış ama kalbî
inançları değil akılsal inanışları öne çıkmış görünür. Aynı Jeanne
d’Arc’ın yargılanması gibi piyeste de “düzmece”
bir atmosfer oluşturulmuştur. Metinde
pek çok yere, yöne, olaya, kişiye göndermeler vardır. Tanrı’nın Mihail ile
hesaplaşması, Cellat ile aralarında geçen sahnelerde verilmiş. (Cellat pekala
Mihail olabilir.Unutmayın Mihail, Jeanne d'Arc'ın inkârına karşı.) Piyeste baştan sona vurgulanan
bir hançer meselesi var. Hançerin el değiştirmesi(Jeanne’dan Tanrı’ya(bu benim
algılamam), Tanrı’dan Mihail’e ve Jeanne’a, ondan Cellat’a, Cellat’tan yere)bazı
değerlerin de değişmesi anlamına gelir.
Birkaç sahne hakkındaki görüşlerimi paylaşarak yukarıda
vurguladığım özellikleri sahnede nasıl okuduğumu anlatmak isterim.
Oyunun girişinde Ayşegül Aydın bize kendisinin gerçek Jeanne d’Arc
olduğuna inandırmaya çalışıyor. Oysa biz özellikle battaniye altından çıkardığı
sayfalar ve de önü açılan montun altından görünen dekolte giysiye bakarak hemen oyun başında onun sahte olduğu algısına
varıyoruz. Metne baktığınızda bu gerçek(?)
için henüz erken. Aslına bakarsanız “Ben Jeanne d’Arc değilim” cümlesinin bile gerçek olduğunu kim söyleyebilir?
Ezberinde kullandığı metni elinde
taşıması gerekmiyor ama battaniye altına gizlemesi bizi işkillendiriyor. Montun
önünün açılması ise adeta bir sırrın ifşası gibi. Bence Tsanev oyunda oyun gerçeğini açık etmek istemiyor, kullandığı dil ile bu
kuşkuyu besliyor, sona kadar götürüyor. Kaldı
ki her şeyi bilen Tanrı da onun Jeanne
olduğunda ısrarcıdır, yâni “Tanrı şahidimdir.” Jeanne’nin kimliğini açıkladığı noktada bile “acaba?”
sorusu olsa daha iyi olmaz mı?
Cellat’ın zincir toplayarak sahneye girişi hele de yüzünü
kukuleta ile kapatması insanda geçen süreyi uzun olarak algılaması hissini
uyandırıyor. Hele bu arada 10 emri sayması oyuna bence yavaş bir giriş oluyor. Zaten
bir süre sonra Jeanne da emirleri tekrar edecek. Örneğin o emirler seyircinin
okuyacağı şekilde duvara yazılı olarak gene Cellat tarafından konulamaz mı? Ya da Cellat, Jeanne konuşurken elinde tek tek yazılı emirleri göstererek ona
hatırlatamaz mı(ydı)? (Cellat'ın Mihail olmasına gönderme yaparak. Ama Jeanne yanlış anlar!)
Oyun sonunda Hz.İsa heykelinin dönmesinin nedenini anladım da gereğini anlamadım. Ayrıca
unutulmasın ki o, sonunda dediğini yaptıran yeryüzündeki "Tanrı" Hz.İsa’nın kilisesi..
Sanıyorum Doç.Dr.Hüseyin MEVSİM’in tercümesine bazı
eklemeler yapılmış, gerek var mı? Oyunun bütününde anlık göndermelerden
beklenen ne? (Yerel göndermeleri çok da sevdiğimi söyleyemem.)
Tüm oyuncuları sahnede ilk kez seyrettim. Ümit Çırak’ın hem doğal
oyunculuğunu hem de Tanrı yorumunu
beğendim. Bu ifadem, oyun sonuna doğru Ümit Çırak’ın samimiyetine inandığım “çıkış”ına
da katıldığım anlamına gelmemeli, o sahneyi fazla didaktik ve devrimci(!) buldum. Ümit Çırak’ın yaptığı önemli diğer iş 3
M.O.T.A. Çırak, pek çok alandaki
tecrübesini paylaşacak bir mekân oluşturmuş, Sahne3’ü açmış. 2007 yılında başlattığı Çağdaş Sinema ve
Oyunculuk Atölyesi’ni, 2010 yılında 3MOTA– Ümit Çırak Modern Oyunculuk
Teknikleri Atölyesi adıyla ve kadrosunu genişleterek yoluna devam ediyor(muş). Ayşegül Aydın, oyunun başında bana fazla
heyecanlı gibi geldi. Ama oyun ilerledikçe açıldı ve oyunculuk adına doğrulara
dikkat ederek -ki bu ona dışa da
yansıyan iç kontrol getirdi- oynadı. Zihnimde iyi bir oyuncuyu seyretmiş
olduğum kanaati ile salondan ayrıldım. Tolga Çıklaçiftçi’nin oyunculuğunu
sevdiğimi belirtmem onun bir meslektaşı(inşaat mühendisi) olmamdan dolayı değil
gerçek düşüncelerimdir. İnşaat mühendisinden eleştirmen olmuyor ama oyuncu
olunabiliyor, duyulsun, bilinsin isterim.
Dekor tasarımını çok başarılı buldum. Barış Dinçel küçük bir
mekâna, metne uygun ve yeterli bir tasarım yapmış. İlk bakışta hücre diye
düşündüğüm için mekânı taşıyan kolon ve kirişlerin ahşap olmasını yadırgadım. Ama sonra
bu odanın kilisenin içinde bir oda olduğu yorumunu yaparak makûl buldum.(Yoksa Tanrı
ve (bence)Mihail olan Cellat’ın hücrede ne işi var!)
Jeanne’nin kostümü (Kostüm tasarımı:Mehmet Ali ZEREN) iyi de
üstündeki montu çıkarınca yönetmen, Jeanne’in, Jeanne d’Arc olmadığına karar
vermiş diye anladım. Öyle bile olsa bu sırrın(!) hemen oyunun başında açık
edilmesini sevmedim. Yukarıda da
anlatmaya çalıştığım gibi “Ben Jeanne d’Arc değilim” repliğine kadar beklense olmaz mıydı
dedim kendime. Başka bir önerim de hiç bu konulara girilmese ve biz sahnede
söylenenleri kendimize göre yorumlasak olmaz mı? (Bir kostümün yoruma etkisi!) Aklımda
kalmasın söyleyeyim, deri montun kuşağının
öndeki düğümü çok büyük duruyor. Aslına
bakarsanız ben olsam Jeanne’a asker elbisesi giydirirdim. Tanrı’nın kostümü
oyun içindeki espriyi veriyor. Cellat’ta
ise ruhani bir şeyler olsun isterdim.
Müzik Tasarım (ve Araştırma- Pınar DİKBAŞ) ile ilgili aklımda kalan bir tepki olmadı. Oyunun Yardımcı Yönetmeni,
Çağatay Çatal, reji asistanları Gizem Özmen ve Evrim Kaynak. Ses, Işık ve Teşrifat(karşılama,kabul, protokol)
3MOTA’ya ait. İlk ikisi yeterli üçüncüsü ise çok nazikti. Ama ilk ikiye bakarak
galiba ima edilen tefrişat(döşeme,
donanım). Salonun düzeni ve sahnenin donanımı
iyiydi. Oyun görevlendirme sayfasında tek eksik, "dramaturg"tu.
Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü, sağlam bir metni olan sevdiğim
bir piyes. Her seyrettiğimde yeni araştırmalar yapma, düşünme, öğrenme fırsatı
veriyor. Günümüzün dünyasına olan göndermeleri de pek fazla. “Halk da seyre
bayılır” değil mi! Artık salonda “seyretsin”. Seyrederse bayılmayacak, değişecek. 3M.O.T.A.’nın
sahnelemesini zevkle seyrettim.
Melih Anık
Ahmet Bozkurt’un bir başka Jeanne d’Arc’ın Öteki Ölümü sahnelemesi ile ilgili yazısını tavsiye
ederim:
“Why The Medieval Trial of Joan of Arc is of Particular
İnterset Today”(Book review) Susan
Tiefenbrun- (The Trial of Joan of Arc by Daniel Hobbins – Harvard University
Press 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder