İBB Şehir Tiyatroları’na yaptığım yazılı müracaatı takip
eden bir saat içinde Dilek Tekintaş beni telefonla aradı. “Benim sizi tehdit ettiğimi söylemişsiniz, sormak için aradım” dedi.
Sözlü olarak kimseye bu anlamda bir şey söylemedim. Tehdit edilseydim, İBB Şehir Tiyatroları’na yazdığım mesajda “tehdit
edildiğimden” MUTLAKA bahsederdim, etmedim. Ben “tehdit”i, “hakaret”ten daha çok
önemserim, bence daha büyük suçtur. “Hakaret” kendinizi, “tehdit” karşınızdakini “yok etme”ye
yöneliktir. Takdir ederseniz ki ikisine de aynı karşılık verilmez, ben de
vermem, bu hususta ihmalkâr davranmam.
Yorumuna benim telefonda ona sorduğum soruya gönderme yaparak başlamış. Sorum şu(ydu): “ ‘Dilek’ imzalı yorumu
siz mi yazdınız?” Dilek
Tekintaş “Benimle ilgili kanaatleriniz
oluşmuş ve üstüne de bir çok yazı yazmışsınız. Bu sebepten sorunuzu
yanıtlamıyorum.” Yâni önce ne “evet” ne “hayır” diyor “Çünkü benimle böyle bir iletişim kurmak
istemiyormuş”. Ama yorumunun içinde bir
“cevap” var. “Adım ve soyadımla yazıyorum
size” “Yukarda yazan yorumu da bana
atfetmişsiniz. Ne denir bilmiyorum. Galiba haksızlık.”
“Dilek” imzalı hakaret içeren yorumun bulunduğu yazı şu: http://melihanik.blogspot.com/2013/02/ibbstda-dramaturjik-duzeltme-turkiye.html
“Suçlama içeren yorumun bulunduğu yazı da bu”: http://melihanik.blogspot.com/2013/02/ibbst-bas-dramaturgu-dilek-tekintasn.html
Dilek Tekintaş, suçlama içeren yorumun altına yorum yazarak “yukarıdaki
yorum” bana ait değil diyor. İlk yazıdaki hakaret içeren ve altında “Dilek” imzası olan yorumun henüz
sahibi yok. Şimdi elimizde iki “adsız” var.
“Yukarda yazan yorumu da bana atfetmişsiniz. Ne
denir bilmiyorum. Galiba haksızlık” ifadesi, bu nedenle anlamlı. “Hakareti
içeren yorum bana ait de ikincisi(suçlayan) bana ait değil” diye de anlamak
mümkün. “DA” dan o çıkıyor. Ne dersiniz?
Kısaca Dilek Tekintaş, “top çeviriyor”. Bazen çevrilen toplar da bir cevaptır.
Ben ANLADIM. Bazı soruları çok üstelememek gerekir zira cevap çoktan
verilmiştir. Kanıt bulana kadar beklemek gerekir. Yanlış anlamışsam Dilek Tekintaş
düzeltir. Cevap da vermeyecekti ama
verdi. Ben bu tür durumlara temkinli yaklaşırım. ‘Dilek’ imzalı yorumu yazan Dilek Tekintaş mı?
Dilek Tekintaş, kendi ismi ve “google+” kimliği ile yorum yazacağını da gösterdiğine göre “yazsaydım bunu yazdığım gibi kendi
hesabımdan yazardım” demeye getiriyor. Bu durumda bana hakaret eden bilmediğimiz(?)
bir ‘Dilek’ var. Bu nedenlerle benim Dilek Tekintaş başlıklı yazılardan altında
Dilek Tekintaş imzalı yorum olan için özür dilemem gerekiyor. Bu arada Dilek Tekintaş “baş dramaturg”
değilmiş ama “Edebi Kurul” üyesiymiş. O kendisini biliyormuş. Doğrusunu
isterseniz kendisiyle yaptığımız ilk telefon konuşmasına kadar olduğunu
bilmediğim , İBB Şehir Tiyatroları’nda “baş dramaturg”luk pozisyonunu bana Dilek Tekintaş söylememiş demek ki! Telefonda baş
dramaturgun ismini söyledi. İsmini hatırlarsam gerçek baş dramaturg kimse ondan
özür dilerim. İyi de Baş Dramaturg bu
olayın neresinde? Ona soran yok mu?
Önce bazı düzeltmeleri yapayım: Dilek Tekintaş ya da her
hangi bir kişiye karşı “mücadele içinde” değilim. Dilek Tekintaş hakkında “başka
sitelerde” yazılan yazılarla ilgim yok, ben yazdırmıyorum. “Yargılamak üzerinden” yazmıyorum ama “eleştirmek”
için yazanın bir yargısı olmalıdır. Yargısı
olmayan insan nasıl karşı çıkar? Bu algı biçiminden kaynaklanan toplumsal bir zafiyet. Düşüncelerimizi
belirtmek, karşımızdakini yargılamak olarak anlaşılıyor. “Masa başı”
çalışmalarını değil sahnedeki oyun hakkında düşüncelerimi paylaştım ama “masa
başı” çalışmalarının eleştirisi olmaz“ ne demek, doğrusu anlamadım. Örneğin Dilek
Tekintaş benim “masa başı” çalışmalarımı eleştirmiyor mu? Benim Yeşim Özsoy
Gülan, Galata Perform, Ve Diğer Şeyler Topluluğu ile her hangi bir şekilde
bağım, ilişkim yok. Atölye çalışmalarının telif haklarına yönelik sonuçlar
tamamen kendi düşüncelerimden çıkan bir meseledir.
Dilek Tekintaş, adı
soyadı ve kimliği ile imzaladığı ikinci yorumunda benim yaptığım akıl yürütmeye karşı
çıkıyor ve Türkiye Kayası ile ilgili
yaşanan sürecin telif ile ilgili kısmına yönelik hususları anlatıyor. Aşağıdaki sorularım içinde bu konuya
değineceğim için ayrıntıya girmiyorum.
Artık karşımda “İBB
Şehir Tiyatroları Edebi Kurul Üyesi” ve ”projenin(Türkiye
Kayası) Şehir Tiyatroları sorumlusu” Dilek Tekintaş’ı “bulmuş”ken sorularımı
muhatabına sorma fırsatımı değerlendirmek isterim. Gerçi bazı “argümanlar”, Türkiye
Kayası üzerine yazmış olduğum yazının içinde var ama özetlemek daha iyi olacak
gibi görünüyor.
1. Dilek Tekintaş, “ANCAK YÖNETMEN İSTERSE METNE
DAİR ÇALIŞMA YAPILIR. TÜRKİYE KAYASI İÇİN DE BU ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR.” diyor. Dilek Tekintaş çok ince bir nüans ile konuyu ifadeleştirmiş:
“Yönetmen isterse” diyor. Oyunu okunan ve repertuara alınan Fehime Seven, oyununun
sahneleneceğini öğrenince birden yanlış yazdığını anlayıp metin üzerinde
çalışma yapmamıştır, zaten yapılmasını isteyecek en son kişi de o olmalı. Ama acaba “Repertuar Kurulu tavsiyesi dikkate alındığı takdirde
oyun oynanabilir” notu olduğu için mi Fehime Seven oyunu üzerinde çalışma
yapılmasını kabul etmiş?
2.
Dilek Tekintaş , “METNE DAİR ÇALIŞMA YAPILIR”
demiş. “Yazar metne dair çalışma yapar” dememiş. Peki “yapılır” fiilinin
sorumlusu kim? Kim başlatır bu çalışmayı? Genel Sanat Yönetmeni, yazar,
yönetmen, dramaturg?
3.
“ANCAK YÖNETMEN İSTERSE” ifadesi Türkiye
Kayası ile ilgili çalışmaların “Yönetmen”in isteği ile yapıldığını ima ediyor. Oyun
dergisinde dramaturg Gökhan Aktemur ile birlikte çalışarak oyunun “düzeltildiğini”
öğrendik. Dilek Tekintaş, şöyle bir düzenden bahsediyor: Oyun Repertuar Kurulu
tarafından repertuara alındı; yönetmen seçildi/bulundu; yönetmen oyunun
düzeltilmesini istedi. (“Şu şu düzeltmeler yapılırsa oyunu yönetirim” de demiş olabilir.)
Seçilen dramaturg yönetmenin istekleri doğrultusunda değişiklik taleplerini
yazara bildirdi; yazar “düzeltmeyi” kabul etti, oyununu talepler doğrultusunda düzeltti.
Her yazar “emriniz olur oyunumu arzularınıza uydurayım” der mi? Demezse ne
olur? Ödenekli bir tiyatroda yönetmen bu
kadar özgürse, istediği oyunu BU ÖLÇÜDE “düzelttirebiliyorsa”
geçen seneden beri İBB Şehir Tiyatroları’nda
kopan fırtınanın anlamı ne? Yönetmen Şükrü Türen’in , yazarın dramaturgla yaptığı çalışmalardan
ve de oyunun tüm versiyonlarını okuduktan
sonra Fehime Seven’in yaptığı “son düzenleme”yi sahneye koymayı kabul etmesi olasılığı var mıdır?
4.
Bildiğime göre Repertuar Kurulu, Türkiye
Kayası metninin genel durumu değerlendirildikten sonra sahnelenmesi durumunda
nelere ihtiyaç olduğu belirledi ve bunların yazarına da bildirilmesine karar
verdi. Yâni Repertuar Kurulu oyun daha yönetmene gitmeden taleplerini belirtti.
Bir anlamda önceden “sınırlar” çizildi. Bu nedenle “ancak yönetmen isterse”
sözü havada kalıyor. Ya da daha önce de
belirttiğim gibi iki dereceli düzeltmeden bahsediyoruz, önce Repertuar Kurulu “dokunuyor”
sonra yönetmen elinde kalan üzerinden “hükmünü”
icra ediyor. Bu oyunla ilgili Repertuar Kurulu Değerlendirme Raporu’nu
paylaşmanız mümkün mü?
5.
Yazımda da belirttiğim için oyundaki değişiklikleri(düzeltmeleri)
içeren hususları sadece hatırlatmakla
geçeceğim: Birinci perde finali, 15 yaşındaki Güneş’in Sevginur’a anlattığı hikâye,
Sevginur’un intiharından önce babanın tokadı, Sevginur’un kolyesi, Güneş’in
gammazlığı, “3500 tl gümrük vergisi-yasa değişti”, Saşo ile ilgili sahneler, Gümrük Memuru’na
verilen rüşvet, “oynak” Gümrük Memuru, oyunun
finali. Türkiye Kayası ile ilgili sık sık belirtilen “tiyatronun-sahnenin gerektirdiği değişiklikler ve de sorumlulukla dikkat edilmesi gereken ihtiyaçlar” nelerdi? Örneğin yazarın
tanımladığı 15-20 yaşlarındaki rollerin iki kat yaşlardaki oyuncular tarafından oynanması;
oyunda yazar, Azizov’un ismini anmasına rağmen ‘Zühtü’ şarkısı nasıl bir “ihtiyaç”tan
doğdu? Bu hususlar, yazara nasıl bir saygı gösterildiğinin göstergeleri? “Shakespeare’e, Özakman’a, Dilmen’e ve
oyunlarına hangi saygıyla bakıyorsam, sana ve senin oyununa da aynı saygıyla bakıyorum”
demenin tercümesi bu mu? İkincisi ilkinden daha iyi olmadığı halde
ilkini “tiyatro jargonu”nun büyük lafları ile küçümserken aslında yeni bir
yazara da haksızlık ettiğinizi düşünmüyor musunuz?
6.
Eşit olmayan durumlarda daha güçlü olan diğeri
için de düşünmek zorundadır. Bu nedenle sorumluluğu daha ağır olur. Bunu
herkesin bilmesinde yarar var. Bu bir tür ebeveyn duygusudur. Düzeltilmesi mutlaka gereken ile göz
yumulmasında çok da büyük bir risk/fark olmayan iki seçenek arasında yapılması gereken tercihten
bahsediyorum, ANLIYOR MUSUNUZ? Sizler
görevinizi yaparken bu duyguya ne kadar önem ve değer veriyorsunuz?
7.
Oyun dergisinde oyunun geçmişine ilişkin bilgilerin
açıklanmamasının nedeni nedir? Siz “görmezseniz” yok mu olacak? İlk
metnin Galata Perform(Ve Diğer Şeyler Topluluğu) bünyesinde çıkartıldığının belirtilmemesinin nedeni ne? Madem ki ikinci metin birincisinden “farklı”dır birincisi için harcanan emeği görmezden
gelmenin anlamı ne?
8.
Yapılan “düzeltme”lerden sonra İBB Şehir
Tiyatroları tarafından sahnelenen metin ile ilk metni karşılaştırır ve mülkiyet
hakları açısından ilişkisini açıklar mısınız? Yâni “metin düzeltme” ile mülkiyet
hakları açısından değişen nedir?
9.
Bir atölye çalışması kapsamında yaratılan
eserlerin mülkiyet hakları konusunda yapılması gerekli düzenlemeler hakkında ne
düşünüyorsunuz? İBB Şehir Tiyatroları’nın, kendi “atölyeleri”nden çıkan çalışmaların mülkiyet
hakları ile ilgili nasıl bir yöntem benimsediği hususunda bilgi verir misiniz?
Dilek Tekintaş yorumunun sonunda “keşke”lerle süslenen “kurum
edebiyatı” yapmış. Ben “keşke”lerimi içinde “keşke” olmadan yazdım. Dilek Tekintaş,
bir zahmet okusun ve “topu taca atmadan” yukarıdaki sorularıma cevap versin. Ama
dikkat etmeli artık, zira sadece Dramaturg Dilek Tekintaş değil, O, “İBB Şehir
Tiyatroları Edebi Kurul Üyesi” Dilek Tekintaş!
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder