Trabzon Devlet Tiyatrosu turne yaptı da “Ben, Feuebach”ı
seyretme keyfini yaşadık. Oyun seyircinin yakın ilgisi ile karşılandı, biletler
tükendi . Ben seans öncesi bilet iadesi nedeniyle son anda yer buldum.
Sinema salonu olarak bile yeterliliğinden kuşku duyduğum
Cevahir Salonları’ndan birinde tepelerden aşağıya bakarak seyrettim oyunu. Bir
tarafımda bir turizmci diğer tarafımda gövdesine baktığınızda mesleğini tahmin
edebileceğiniz bir aşçı koltuk komşularım idi. Aşçı çalıştığı iş yerinden
arkadaşları ile gelmiş, dört kişilik bir ekiptiler. Her hafta bir oyun
seyrediyorlarmış. Turizmci genç adam ise Hakan Meriçliler’i Yalan Dünya’dan çok beğenirmiş onun için gelmiş. İçimden
“size göre değil bu oyun, birazdan uyursunuz” dedim. Oyun sonunda
“utandım”. Yan yana oturup “seyir hâlindeki”
tepkilerine şaşırdığım eleştirmenlerden çok daha anlamlı tepkiler verdiler oyun
süresince. Oyun sonundaki alkışlarının samimiyetine inandım. İçim sevinç ve
umutla doldu.
Benim yazılarımın çok da kurallı olduğu söylenemez o nedenle
daha ileri gitmeden oyun dergisindeki dramaturg yazısından bahsetmek
isterim. Dramaturg Selen Korad Birkiye,
benim bu tür dergilerde az rastladığım nitelikte bir yazı yazmış. Dramaturgun
iyisi oyundan belli olur. Bu nedenle böyle bir yazıyı yazan Selen Korad Birkiye’nin
bu oyun için bir şans olduğunu düşünüyorum. Bence bu dergiyi alın ve yazıyı
okuyun. Önerim oyundan önce okumanızdır. Onun yazısından yararlanarak aşağıdaki
özeti yaptım.
Feuerbach, iki tarihi kişilikten yararlanılarak yaratılmış
bir karakter. Biri Torquato Tasso(1544-1595) (dergide Tarquato yazılmış) diğeri
ise Aziz Francesko(1181/82-1226). Goethe, Torquato
Tasso üzerine 3421 dizelik manzum bir oyun yazmış. Orijinali 139 sayfa
olan(İngilizcesi 209 sayfa) eserin dip notları 30 sayfa. Rakamların büyüklüğü her zaman eserin
büyüklüğünü göstermez ama ben içine düştüğüm bu kuyunun labirentinden nasıl çıkarım diye düşünmeye
başladım. Feuerbach yedi yıl akıl hastanesinde kalmış bir oyuncu, gerçek hayatta yedi yıl akıl hastanesinde
kalan şair Torquato Tasso gibi. Tasso da paranoyak bir tip, Feuerbach
gibi. Aziz Francesko ise Fransisken
tarikatının kurucusu, hristiyanlıktaki yeri, itibarı çok büyük. Allah “onu sınamak için vücuduna hastalıklar
göndermiş ve gururunu kırmak için kent meydanında Tanrı’nın adını haykırarak
çırılçıplak dans etmesini; hayatta en
çok iğrendiği cüzamlıları öperek şefkat göstermesi istemiştir.” Feuerbach’ın
nefret ettiği köpekle aynı sahnede olması da benzer bir fedakârlıktır. “Francesko’nun
vücudunda Hz.İsa’nın vücudunda oluşan yaraların çıkması ile Azizliği
kanıtlanmış olmaktadır âdeta. Aziz Francesko, doğayı Tanrı’nın varlığı olarak
görür Dünyayı anlatırken kendini anlatır. Dünyanın kutsalını çözerken de
içindeki kutsalı bulur.” Feuerbach da tiyatrodan söz ederken kendisini
anlatır.
“Aziz Francesko, tek
şiiri olan “Cantinum Solis’te toprağa, ateşe, havaya ve suya bir Tanrı övgüsü
düzer. Feuerbach isminde,” Feuer” ateş,”
bach” su demektir. Su dişil öğedir, ateş ise eril. Her ikisi de Tanrı’nın
dünyadaki simgeleridir. Feuerbach hayatının amacını ve evrensel bütünleşmenin
yolunu tiyatroda arayan mucizeler yaratan bir tiyatro ermişidir. Her şey olduğu
gibi değil, olmasını istediği gibi görünmüştür ona. Ve tırmandığı basamaklar
aşağı düşmekten bir türlü kurtulamadığı bir boşluğa açılmıştır.”(Selen
Korad Birkiye)
“Assisi'li Aziz
Francesco bize bir öğreti değil, bir 'modus vivendi' bıraktı. Çıplaklıkta,
delilik ve skandalda sınanan bir yaşamı anlattı. Dingin, derin bir sızıyı
duyurdu. Korkunun güzelleştiği, iç çatışmaların yatıştığı bir yer buldu.
Yahve'yi, Job'u ve İblis'i tanıdı: kendisiyle, kozmosla ve Tanrıyla barıştı. Aziz
Francesco’nun durduğu yer dünyanın gizli yüreğidir.” (Işıl Saatçioğlu)
Buraya kadar oyunun kaynağında dolaşarak yazar Tankred Dorst’a gelmiş olduk.(Oyun dergisinde Tankerd yazılmış) 1925 doğumlu yazar
17 yaşında Alman ordusuna katılmış ve 1947’ye kadar savaş tutuklusu olarak
kalmış. 1950’de Alman filoloijisi, sanat tarihi ve tiyatro kuramı eğitimi
almış. Yaklaşık kırk dramatik metin yaratmış, filmler ve kendi oyunlarını yönetmiş, filmlerde rol
almış. Sur Dibinde(1960), Dönemeç(1960), Fernando Krapp Bana Mektup Yazmış(2003)
Türkiye’de oynanan oyunları. (Oyun dergisinden) Ben
Feuerbach 1996’da Ayşenil Şamlıoğlu rejisiyle sahnelenmiş, Selçuk Yöntem “Feuerbach”mış.
Genco Erkal da kendi tiyatrosunda “Feuerbach” olmuş.
Bugünlerde Tiyatro 4 de “Ben, Feuerbach”ı oynuyor.
Dorst, üç kişilik oyununda tarihten nasıl karakter
yaratılır; bir metne derinlik nasıl katılır, örnekle anlatıyor. Oyun, konusu itibariyle bir “aktörün oyuncu
seçimine katılması”dır. Ama metin, ilerledikçe konu derinleşir. Bir sahnede bir
gece önceden kalmış bir dekor içinde karanlık içinden çıkan “oyuncu” ramp
ışıkları ile aydınlanır, “yukarıdaki” “yönetmen”in karşısındadır. Giderek hayâl gücünün kuşları
ile oyuncunun yaratıcılığı, her gece seyircisi ile düellosu; “yukarıdan aşağıya süzülen ışığın düşünceyi
fazlasıyla aydınlatması”; dekorun
çıkılan yere dönen basamakları ile “hayatın hiçliği ve yüceliği” ; içinde kaybolunan
karanlıklar içinde insanın kaderiyle düellosu ve inancın ve de sanatın gücü ortaya
çıkmaya başlar. Sanat, din ve mitoloji iç içe girer. Herkes Feuerbach’da kendinden bir şeyler
bulur.
Metinde çizilen Feuerbach, oyun başladığında sahneye
karanlık içinden gelir, “aynı doğum gibi” der. Yönünü bulabilmesi için bir “ses”e ihtiyacı
vardır. Her şeye kendince bir anlam veren, sürekli varsayımlar yapan ve bunun
doğruluğuna inanan bir karakterdir. Bu “paranoya”yı hatırlatır. “Şurada bir iskemle görüyorum. Sanırım
beklemem gerektiğini vurgulamam için buraya konulmuş” “Güzel ve alışılmamış bir saatim olduğu için şaşırıyorsunuz değil mi?”
Feuerbach, büyük bir boşluk içinde bıkıp usanmadan “anlam”ı arayan, ararken
yaratan insandır. “Yukarıdan aşağı bir ışık süzülür
ve düşünceyi fazlasıyla aydınlatır” (Bu olağanüstü ifadeyi oyunun
çevirmeni Sema Engin Edinsel’e borçluyuz.) “Bir kere
tanrının lütfuna erişmişim” “Oyuncu tanrıya
dönüşür” “Replikler…Replikler… Üstelik
büyük bir emirle..” “Bin yıl bekledim,
tanrı oldunuz benim için” “Başka olmaya zorluyor hayat bizi”. Feuerbach “oyuncu olmasını bütün hayatı ile
ödediğini” söyler ve bunda sonsuz bir adanmışlık vardır. Ama sorar: “kime oynuyoruz biz oyunları?” Durmadan konuşur zira “Sessizlik
hâkim olunca tiyatro ölür ve yaşam geri gelir” Yani tiyatro ölünce yaşam
başlar. Feuerbach ayakkabılarını bırakarak “sessizce” yaşama gider. Yönetmen Yurdaer Okur, Feuerbach
sahneden çıkarken dışarıdaki “yaşam”da kopan fırtına ve şimşeklerle mesajını da
“çakar” ki bu bence sahnede biriken elektriğin yaşamın içine boşalmasıdır sanki
ve olağanüstü bir oyun sonudur. Tek
itirazım son şarkının Almanca olmasınadır. Seyirci ne dendiğini merak edecektir.
(Oyun dergisinde anlamı verilmiş ama
sahnenin işi sahnede bitirilmelidir.)
Yönetmen Yurdaer Okur, gereksiz “atraksiyonlara” kaçmadan metni
yazıldığı gibi aynen sahneye uygulamış. Bu samimi anlatım şekli, Feuerbach’ın
ortaya çıkmasında en önemli etken. Sanıyorum ki Hakan Meriçliler’in
oyunculuğunun parlamasında metni öne
çıkaran bu reji anlayışının rolü var. Tabii ki replikleri tek düzeliğe düşmeden,
tiratları sıkıcı hale getirmeden, rolünü oynayan Hakan Meriçliler’in üst düzey oyunculuk
kalitesi de oyunun başarısında en önemli etken. Dramaturgun yazısında belirttiği, böylesine
katmanlı bir oyunun ruhunun sahnede oluşturulmasında tercih edilen “tiyatro dili”
ve duygunun seyirciye geçmesi, vurgulanması gereken bir reji başarısı. Bu ortamın yaratılmasında reji anlayışının ekip
olarak paylaşıldığını Dekor-Giysi Tasarımı (Efter Tunç), Işık Tasarımı(Yüksel Aymaz),
Müzik(Ayşe Önder)teki birlikten anlıyorum. Hepsinin başarısında ayrıntılarda dikkatli bir söylem ile
“büyük sesi” Feuerbach’a bırakırken kendi işlerinde samimi ve alçak gönüllü olmalarının
rolü var. Şebnem Dokurel Topçuoğlu ve
Tansel Öngel yönetmen yardımcıları, Kubilay
Tuncer, ilizyon danışmanı olarak oyuna katkı
vermiş.
Tek oyuncunun üstüne kurulu bir oyunda diğer roller maalesef
ki o rolün gölgesinde kalır ve gözden kaçar. Asistan(Emre Ön) ve Kadın(Elif
Şeker Saka) metnin imkân verdiği ölçüde rollerinin gereğini yapıyorlar. Onların
gözden kaçmadığını belirtmek isterim.
“Ben,Feuerbach”, insanın önünde geniş bir ufuk açan bir
metin. Sahnede bu kadar keyifle seyredilmesi insana konuyla ilgili daha da
derinleşme arzusu veriyor.
Melih Anık
“Assisi’li Aziz Francesko ‘Ortaçağ'a çok yakın!’” Işıl SAATÇİOĞLU
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1249/14298.pdf
Tiyatro oyunları üzerine eleştirilerinizi zevkle okuyorum.“Yeni Seyir Halleriyle Yerli Metinler” Söyleşisi ile ilgili yazınızı ne zaman yazacaksınız diye beklerken ''Günlük'' isimli bir başka bloğunuzda yazmış olduğunuzu farkettim.Onu da izlemeye aldım.Kaleminize sağlık.
YanıtlaSil