Nedim Saban, başka bir konu ile başlayan yazışmamızda gene esastan koptu ve “son darbe”yi aklınca şu cümle ile vurmak(?) istedi :
“Yılın tartışmasız en iyi oyunlarından Profesyoneldeki Bülent Emin Yarar'ı utanmadan televizyondaki rolüyle değerlendirerek hepimizin alay konusu olan sevgili Melih Anık, siz en fazla profesyonel bir televizyon izleyicisi olabilirsiniz. Bundan böyle maillerinizi zaplıyorum.”
Nedim Saban ,27 Mart 2010 Dünya Tiyatrolar gününde bir tv’den diğerine koşuştururken mesajlarıma cevap yetiştirmeye çalışıyordu.
Her şeyden önce Nedim Saban “alay eden” kişileri açıklamak zorundadır. Kimmiş bu “hepimiz”? Eğer açıklamazsa pek çok kişiyi şüphe altında bırakmış olacaktır.
Aslına bakarsanız bu soruyu Nedim Saban’a tiyatro dünyası sormalıdır. Sormalıdır ki bir daha başka biri utanmadan ve bu kadar pervasız bir söz söylemeye cesaret edemesin!Öte yandan bu ifadenin içinde tiyatrocunun “ruh” hali var ve o yüzden paylaşılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.
Ben başka ağızlardan çıkan sözleri sahibine göre değerlendirir , bazısına “Kem söz sahibine aittir” der ve geçerim. Bu nedenle ifadedeki “hakaret gayretine” aldırmıyorum. "Saban"ın yorumunu kendi blogumda yazının altına “örnek olsun” diye koydum. En azından “başarısız hakarete” örnek olur. Bari onu tam yapsaydın Nedim “Saban”!
Şu “Sevgili Melih Anık” yok mu! İşte o yağlarımı eritti ! (50 kg vermedim ama) “Çok yaşa sen “Sevgili Nedim Saban !”” Bak ben de kaptırdım. Şu “riya” yok edecek tiyatroyu diyorum anlatamıyorum! “Sevgili” diye başla ama hakaret et , küfret ! “Teatral sevgi” midir acep bu?
Önce yazımda ben ne demişim onu hatırlatayım: ( http://melihanik.blogspot.com/2010/01/istanbul-devlet-tiyatrosu-profesyonel.html)
“Metinde “gülümsedi” diye geçen jesti, Yarar , geniş bir kahkahaya , genizden gelen kıkırdamaya , küçük çığlıklara , “geniş” ve yayvan gülüşlere vb dönüştürmüş. Benzerlerini Jerry Lewis , Jim Carrey , Lorel Hardy vb filmlerinin seslendirmelerinden ; Türk filmlerinin “aptal uşağı” Cevat Kurtuluş’dan ve Yarar’ın Çayhane’de canlandırdığı karakterden hatırlıyorum.
Hepsinde ortak olan, “komik” karakter “komik” konuşur anlayışı . 20 yıla yakın polis olmuş ve belki de gireceği ameliyattan çıkmayacak bir dedektif , Yarar’ın yorumu ile çağdaş bir “palyaço”ya (“Abdi” belki) dönmüş. Teya da (Dikinciler) da karşı karakteri oynuyor.
Luka , sahneye girer girmez gülmeye başladı ,oyun boyunca güldü. Oyunun sonunda da ağladı ve gitti. Başlangıçta uçlara taşınmış bir karakteri oyun boyunca “yönetmek” çok zor. Oyunun sonlarında ayakta duramayacak kadar sarhoş ve ne dediği anlaşılamayan bir zavallı çıkıyor Luka’dan.
Işıl Kasapoğlu’nun gelenekselden (orta oyunu, commedia dell'Arte) izler taşıyan bir sahneleme yaptığı ; aptal uşak Abdi’vari bir karakterin sahneye girişinde kullandığı müzikten , tercih ettiği oyunculuktan hissediliyor.
Bu yeni yorumu ile Yoldaş Luka’ya, geleneksel tiyatromuzdaki aptal uşak Abdi denebilir ama o bile abartılı konuşma biçimi dışında bu kadar “kurmalı kahkaha makinası” değildir.
Bu yorumun Profesyonel’e yakışmamış olduğunu düşünüyorum.Oyun boyunca ayni durum sürdüğü için de oyunun içindeki en anlamlı anlar yok oluyor.
Bülent Emin Yarar şu sıralarda FOX-Tv de çok tutulan Arka Sıradakiler dizisinde ciddi ve duygusal , örnek bir öğretmeni canlandırıyor. Bana öyle geliyor ki bu oyunda ciddi oynarsa dizide canlandırdığı Kemal öğretmeni hatırlatır korkusu ile bu yolu denedi . Bu aşırı ucun, oyuna zarar verdiğini umarım fark eder. Işıl Kasapoğlu’nun duruma müdahale etmeyeceğini düşünmediğim için, Yönetmen ile müştereken kararlaştırılan bir yorum bu.
Ama bir tv dizisinin oyuncuya verdiği zararı da bu vesile ile görmüş olduk . Bülent Emin Yarar gibi iyi bildiğimiz bir oyuncu bu yorum ile salt kendine değil oyuna da zarar vermiş.”
Ayni oyunda Yarar’ın rol arkadaşı Yetkin Dikinciler’in oyunculuğu üzerine , zaman zaman kapıldığı “Yarar etkisi” dışında göze batan bir şey yoktu . Ama Bülent Emin Yarar’ın durumu özel ilgiyi(!) hak ediyordu.
Daha önceki oyunlarını seyredenler bilir ki Bülent Emin Yarar’ın oyunculuğu “trajik bir ton” içeriyor. Yarar,nedense dönüp dolaşıp o tonu buluyor. Arka Sokaklar’da da ayni oyunculuğu devam ettiriyor. Profesyonel’de bu tarzdan kurtulmak ister gibi tam zıddını seçmiş. Çoğu tv seyircisi olan tiyatro seyircisine de alışık oldukları ekrandan yola çıkarak örnek vermek mesajımı daha iyi iletecekti. Açıklaması bir paragraf alan bir gerçeği okuyan ama olan bitenden habersiz biri , alay eder tabi. Gerçek muhatap için ise “başkası ile alay etmek kendini güvende hissetme ihtiyacından doğar” gerçeği vardır.. Konumuzda kendini güvende hissetme ihtiyacı içinde olanların “cemiyet” kurma girişimi var ayrıca.
Görüldüğü gibi uzun bir değerlendirmenin sonucunda olayın tv yönünü ele almışım. Bundan “utanmam” gerekiyormuş. Bunun için bir takım “adamlar” beni alay konusu yapmışlar. Kimse de çıkıp açıkça yazmamış. Hep birlikte kendi kendilerine “eğlenmiş” ve susmuşlar.
Biri okumuş , biri anlatmış , diğerleri dinlemiş diyemiyorum. Aralarında alay konusu olduğuma göre hepsi yazımdan haberdar. Tiyatrocu kendine alkış duymazsa “yok” muş gibi davranıyor demek ki. “Alaycılar” yazımı okumuş ama yokmuş gibi içlerinde saklamışlar . Akvaryumunda kahkahalar atan balık nasıl olacak da memleket meseleleri üzerine sesini duyuracak?
Balık kahkahası dışında bu alemde diğer davranışlar “Seni zaplıyorum(tv)” ,“Seni takip etmiyorum(twitter)”,”Artık arkadaş değiliz”(facebook)dur. Birini tanıdım ki o içlerinde en ilginç(hasta) olanı idi. Sayfasına, giren çıkanı takip ettiği iddia edilen ama sonradan kandırmaca olduğu anlaşılan bir program yerleştirmiş , düzmece sonuca göre “arkadaş”ı olan kişilerin resimlerinin yanına “Bırak artık peşimi” yazıyor, “arkadaş”larını ihbar ederken aslında kendi dayanılmazlığını(?) deşifre etmenin tatmini içinde yok oluyordu.(Oldu da..) Sanal alemin yıldızları gerçek alemde “uçuyor” gibi oluyor. Ellerinden gelen bu, ne yapsınlar!
TV dizileri tiyatroyu etkilemedi mi ? TV dizileri olmasa nice oyuncuyu tanımak mümkün olmayacak . Tiyatronun mutfağı, tv dizileri artık. Dizide oynamak için tiyatronun çarklarında sıkılmaya razı oluyor genç oyuncular. (Köşebaşlarını olduğu gibi “Dizileri de tutanlar” var)Oyuncuların bir kısmı dizilerde canlandırdıkları karakterleri sahnede “kullanmıyor” mu ? Dizide parladıkları için sahnede “rol kapan” oyuncular yok mu? Bazısı “kabileler” halinde dizi dizi dolaşmıyor mu? Dizi “rating” yaptığı sürece sahnede kalmıyorlar mı? Dizi bitince “ şarj olmaya çekilmiyorlar” mı? Bazılarının ne kadar iyi oyuncu olduklarını dizilerden fark etmedik mi ? Bazı oyuncular kendilerini yenilemek için “er meydanına” yani sahneye geri dönüp kendilerini yeniden diriltmiyorlar mı? Yılların oyuncuları tv dizilerinde yeniden keşfedilmiyor mu? Gece programlarında sabaha kadar vitrinde sırasını bekleyen ve o saatte söylemeyi kurdukları iki cümleye hakim olamayan tiyatrocuları görmedik mi ? Ülkemizde seyircinin , tv dizilerinden seyrettiği oyuncuları görmek için tiyatroya gittiğini bilmeyen bir tek Nedim Saban ve “alaycı” arkadaşları mı kaldı ? TV'yi bilmezseniz seyircinizi ekran başından nasıl kaldıracaksınız?
tv dizileri/programları oyunculuğu(tiyatroyu) bütünler hale geldi. Onu takip etmezseniz oyuncuyu anlayamaz ve eleştiremezseniz. İşin kolay yönü, bir bölüm(hatta özet) izlemeniz yeterli. Zekanız yetiyorsa “profesyonel” olmaya gerek olmadığını da bilirsiniz. Kaldı ki tiyatrocunun beslenme kaynakları arasında, tv’ler baş sırada.
Tv ‘den teklif alsa hemen koşacak olduğu halde “ben tv izlemem”ciler var. Bunların bir kısmı oyun yazarı bir kısmı yönetmen bir kısmı oyuncu. Bazısı da hem şöhretini tv’ye borçlu hem de tv’yi küçümsüyor.
Şimdi Nedim Saban’ı tv de , papyonu ve askıları ile gören “AAA Dr.Stress” demeyecek mi ? Ya Yarar? Kemal Öğretmen değil mi? Tiyatromuzun “her yerde var”ı ,“en önde” yürüyeni “Nedim” Saban bu “tanınmışlığı” kullanıp tv tv dolaşıp Leyla’nın Evi’ni pazarlamıyor mu? (‘Leyla’nın Evi’ üstüne yazı hazırlıyorum)
Onların hayatlarının nerdeyse tümünü işgal eden bir gerçeği, bir tiyatro analizinin parçası yapınca mı alay konusu olunuyor?
Mehmet Ergen kendisinin göründüğü bir kadın programını seyrettim diye küçümsemeye çalıştı. Yaptığım bir hatayı, çok kadın programı seyretmeme bağladı . Mehmet Ergen’in yönettiği Çelik Manolyalar hangi tiyatronun? Tiyatro Kare’nin ,yani Nedim Saban’ın. Nedim Saban ,olaya taraf olduğunu hatırlatmak ve yönetmenine arka çıktığını göstermek için bir önceki mesajını da şöyle bitirmişti: “Bu arada kadın programları seyredeceğinize biraz daha fazla tiyatroya gitseniz keşke!”
Tiyatroya gidiyorum gitmesine de orada da “tv kadın programı sunucusu” var!
Bülent Emin Yarar dizi oyuncusu , Nedim Saban program sunucusu… Mehmet Ergen kendini tv’de anlatıyor. Ben sizi tv’lerde o “hallerinizle” görüp alay ediyor muyum ! Tiyatrocular tv’de iken tv izleyicisi olmanın neresi kötü ? Seyrediliyorsunuz da “rating”iniz artıyor, para kazanıyorsunuz. Hem canım tiyatro yapmak için değil mi o çekilen “sıkıntı”lar(?) tv’den kazanıp tiyatroya yatırmıyor musunuz! Daha ne istiyorsunuz canım! Hem insan ekmek yediği dükkanı kötüler mi! (Bu başka türlü de söylenirdi ama neydi unuttum!)
Neyi ciddiye alayım ? Tiyatro –daş dayanışması yani (Aklıma hep çölde atı ölen kovboy fıkrası geliyor.Atı ölen kovboy bir ahır dolusu attan seçtiği her at 100 metre gitmeden ölünce ahırın ortasında duran atı istemiş. Sahibi “onu satmam” demiş, “diğerleri ona yaslanarak ayakta duruyor”. )
Ben tiyatroculardan daha fazla tiyatro seyrettiğimi çok iyi biliyorum. Yılda 50 oyun ..Hem de 40 senedir devamlı. Şu anda karşıma çıkanların “orijinalini” gördüğüm için taklitler bana keyif vermiyor artık.
Tiyatrocular tiyatroya gitse seyirci sorunu, “ifade” sorunu olmaz ….Ama birbirlerini alkışlamaktan gerçek alkışa sağırlaşmış kulaklar ve akvaryumunda kahkaha atan balıklar dolaşıyor ortalarda.
Saban’ın cümlesinde kesin bir tespit var : “Tartışmasız en iyi oyunlarından”… Kime göre ? Nedim Saban’a ve de “ alaycı” arkadaşlarına göre… Bu bana “kendin pişir kendin ye”yi hatırlattı. Tiyatrocuların yapmadığı bir şey de değil , ölüyü diriltir onlar. Gene ödül mevsimi geliyor. Ödüllerden birinin nereye gideceğini de öğrenmiş olduk bu vesile ile.
Cümle baştan sona sorumluluk duygusundan uzak. Caddebostan Kültür Merkezi eylemini (?) “sulandıran” ve “kullanan” “Nedim” Saban’ın benim hakkımda söylediğini kendini bilen bir tiyatrocu söyler mi?
Ben yurt içi ve dışında her yıl yaklaşık 50 oyun bir o kadar film seyrediyorum. Eminim ki zamanının çoğunu tvlerde geçiren bir tiyatrocudan daha çok kitap/oyun oku/dum/yorum, ülkemi ve dünyayı tanıyorum . Onlardan daha çok yazılarımla kendimi , BEN olarak “arena”ya atıyorum , “oyun kahramanı” olarak değil , “fabrikamı” “döndürmek” için değil !
Ya siz….! Ey "Alaycı" tayfası! Aslan bile yapmaz sizin yaptığınızı ! Birbirinize yaptıklarınıza, “oyun”larınıza alıştım , alkış da beklemiyorum ama İNSAF !
“Yakışmadı” diyeceğim kızacaklar. Bu sefer “YAKIŞTI” !
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder