Mehmet Ergen yönetiminde , Akbank Sanat ve British Council ortaklığı ile gerçekleştirilmiş “Oyun Yaz” projesi kapsamında ortaya çıkan genç oyun yazarlarının oyunları , sahnelenmeye başlandı. ‘Ben Patronum’ bu dizinin sunulan ilk oyunu. Oyunu Barış Toraz yazmış , Mehmet Ergen yönetmiş.
Mehmet Ergen’in yerli oyun yazarlarının ortaya çıkarılması konusunda samimi bir çaba içinde olduğuna inandığım için sezon öncesi bu mevsim üzerine olan yazımda (http://melihanik.blogspot.com/2009/07/2009-2010-tiyatro-dunyas-hayallerim.html) belirttiğim gibi , onun çabalarının sonucunda bir oyunun sahneye çıkarılması beni heyecanlandırmıştı.
Aksanat - Yeni Kuşak Tiyatro’da Harold Pinter , Sam Shepard , Neil LaBute ve Xaver Kroetz gibi yazarların oyunları ile Mehmet Ergen’in öncülüğünde buluştuk.
Aksanat ise yıllarca sanata yaptığı katkı ve geçmişte o salonlarda seyrettiğim Tilbe Saran, Cüneyt Türel ve Köksal Engür’lü prodüksiyonları ile bizi kaliteli olana alıştıran bir kurum.
Bu nedenle heyecanım , Aksanat ve Mehmet Ergen isminin güvenirliliğinden kaynaklanıyordu.
Oyun bittiğinde aldatılmış , kendime hakaret edilmiş gibi hissettim, utandım. Oyunu Aksanat ve Mehmet Ergen’e yakıştıramadım.
Yöneticiliğini yaptığı yazı atölyesinden öne çıkardığı ilk oyun ‘Ben Patronum’ ise diğerlerini hayal bile edemiyorum. Herhalde Aksanat’a ve British Council’ e ayıp olmasın diye ortaya bir şey koymak zorunda hissetti kendini.
Umarım tiyatro camiasından olanlar arasında bu oyunu beğendiğini söyleyenler çıkmaz. Eğer olursa , “uzmanın” ağzından çıkan “eğlendim” ifadesi gibi promosyon amaçlı olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Ama salt bu bile tiyatromuz için hüzünlenmemizin nedenidir.
Aşağıdaki ifade rol dağılım sayfasında yazılı.
“Kendi işini kurmak yolunda mahallede herkesten borç alıp,sonra da işi yüzüne gözüne bulaştıran Ali’nin hikayesinde , toplumumuzun en az emekle en çabuk yoldan para kazanmaya çalışan yeni kuşaklarının durumu komik bir dille sergileniyor”
Adında “Yeni Kuşak’ olan tiyatro , kendi yeni kuşak seyircisi hakkında bu yargıda : “En az emekle en çabuk yoldan para kazanmaya çalışan yeni kuşaklar ”. (“Yeni kuşak içinde en az emekle çabuk yoldan para kazanmaya çalışanlar” denmiyor !)
Yeni kuşağın , bu genelleme çerçevesinde tanımlanması , yanlış pozisyon almadır. Bunu yapanların diğer sözlerine de dikkat etmemiz ,bu “sığ” yaklaşım nedeniyle uyarmamız gerekir.
Eğitim , askerlik, toplumdaki baz ve kriterlerin dağılması , işsizlik ,yoksulluk, köşe dönmecilik, vicdanın yok olması, globalizm, sıkışmışlık vb sorunların ortasında var olmaya çalışan yeni kuşakları “geyik muhabbeti” ile genellemek yanlıştır.
Oyunun yazarı, 1979 doğumlu ve Eleştirmenlik ve Dramaturgluk eğitimi almış Barış Toraz.
Nasıl ki yazarının eleştirmenlik ve dramaturji okumasından yola çıkarak bu eğitimi yapanların tümünü, içinde yaşadıkları ülkenin gerçeklerini es geçip (Ülkenin gerçeğini bu “sığ”lıkta anlatmak da denebilir) “Ali’nin hikayesi” gibi bir geyik muhabbetini , oyun diye yazmasına bakarak bir genelleme yapamazsak , yeni kuşakları da benzer bir genelleme ile bir çırpıda etiketleyemeyiz.
Bir gece önce seyrettiğim Wolfgang Borchert’in oyunu Kapıların Dışında’yı bu dünyada sadece 26 yıl yaşamış savaş mağduru bir Alman, 1947’de yazabilmişken (hem de ilk oyunu değil) biz ne yaptık da 31 yaşında bir genç , ilk oyunu olarak Ben Patronum’u yazdı ?
Dünyadan örnekler çoğaltılabilir. Büchner’i , Boris Vian’ı hatırlayın...
1969 doğumlu Ben Hopkins de telefon satıcılığı ile başlayan bir ticaret masalı-Pazar’ı yazıyor , çekiyor ve ödüller alıyor. “Elin İngiliz”i bu topraklardaki bir hikayeyi anlatıyor, bizim çocuklarımız kendi topraklarına “uzaktan” bakıyor. Sorunun iç ve dış etkenlerini analiz edemiyor , sentez yapamıyor,geyik muhabbetini yazıya döküyorlar. Asıl cevaplanması gereken budur.
Ama asıl sorumlular - daha çok yaşamış olan- bizleriz. Onlara nasıl bir hayat sunduk ki onlar oyun diye 'Ben Patronum'u yazacak konuma geldiler. Asıl sorgulanması gereken de budur.
Kendisini Kültür Bakanı olarak görmek istediğini , İngiltere’de 3 tiyatro açtığını ve 3 tiyatro daha açacağını söyleyen Mehmet Ergen ise Talimhane’de uğraşmak zorunda kaldığı konular ve yazı atölyesinde yaşadıklarından dolayı olmalı , işi “gırgır”a vurmuş , kendisini sarmalamış karamsarlıkla dalgasını geçerek iyileşmeye çalışıyor sanki.
“Elin İngiliz”i bu toprakları yansıtıyor , “bizim” Mehmet’imiz İngilizlere tiyatro satıyor. Buna globalizm deyip geçemezsiniz.
Yazı atölyesindeki gençleri yönlendirecek , hayata bakmalarını sağlayacak,onları yüreklendirecek olan KİM ? Hadi onun da sorumlusu biz olalım. ( Ben Hopkins değil ya!)
Ama Ergen’in yaşına ve de kendisine “hocam” diyen öğrencileri olduğuna bakarak en azından İngiltere’deki seyircilerine layık görmeyeceği oyunlarla bizi karşı karşıya bırakmamasını ondan istemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
“Yeni salonları İngiltere’de nasıl açtığı” sorulduğunda koltuk sayısı ile bilet parasını aklından çarpıp hasılatı hesapladığını söyleyen Mehmet Ergen o salonları dolduracak doğru oyunu da seçecek kadar deneyimli bir tiyatrocu. ‘Ben Patronum’u seçerken de hedef seyirci kitlesinden gelecek hasılatı da hesap etmiş olmalı .
Ama geçmişte saygın bir yeri olan bir sponsor tiyatrosu için seçtiği bu oyunda hasılat endişesi taşıması bir yana, bu oyunu seyre değer olur düşüncesi ile sahnelemesi hüzünlü bir durum . Bunu bir tiyatrocunun yaşadığı toplumun düzelebileceğine inancını yitirmiş diye anlarım . Kendisinin tiyatro bilgisine olan inancım nedeniyle de seyirciyi küçümsemiş diye okur ve kendimi hakarete uğramış sayarım.
Oyunu seyrettiğim akşam salonu dolduran “yeni kuşak”lardan ender olarak duyulan bir kağıdın hışırtısı kadar çıkan seslere baktığınızda, “yeni kuşaklar” , onun , kendilerine layık gördüğü bu oyuna gereken cevabı vereceklerdir , gönüllü promotörlerin reklamlarına rağmen.
Bir çift söz de Bartu Küçükçağlayan ve Deniz Celiloğlu’na : ‘Şeylerin Şekli’nden sonra tebrik ettiğimde “Ne yaptık ki ! Bu bizim normal halimiz” şeklindeki davranışlarınızı alçakgönüllülüğünüze vermiştim. Geçen zaman içinde seyrettiğim rolleriniz, maalesef sizi haklı çıkarıyor. Bence bu halden bir an önce sıyrılın. Sahneye çok yakışıyorsunuz ama bir yere kadar ! Geleceğiniz için farklı roller oynayın artık.
Oyunun dekoru Barış Dinçel’e ait. Sahnede dekor olarak düz bir pano önünde 4 beyaz sandalye var. Sahne tasarımının uzmanlık olduğu , “boş sahne”nin bile bir tasarım olarak kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum. Ancak bu oyundaki düz pano ve 4 sandalyenin “Dekor: Barış Dinçel” başlığı ile verilmesini anlayamadım. Mehmet Ergen bunu tasarlamayı akıl edemedi mi ? Barış Dinçel , bu dekor için verdiği fikirsel desteğin “adlandırılmasını” kabul etmeseydi keşke.
Bu oyuna ayırdığım 2 saat , benim için boşa gitmiş bir zamandır.
Ama içimi acıtan şey, utanmamız gereken bir durumda “eğlenebilmektir”.
Melih Anık
"ben patronum" ile ilgili yazınızı ve bu yazıyla başlayan gelişmelere dair diğer yazılarınızı yeni okudum. size gelen tepkileri blogunuzda bulamadım, sizin onlara cevaplarınızı okuyarak ne yazmış olabileceklerini tahmin ettim içim daraldı!
YanıtlaSil"ben partonum" bence de çok çok kötü, seviyesiz, kalitesiz bir oyun. ve ne mehmet ergen'e, ne aksanat'a, ne başroldeki iki pırıl pırıl oyuncuya yakışıyor!
bittiğinde oyunu alkışlamadım;hak etmiyorlardı! geleneğimizde -almanya'da olduğu gibi- yuhalama olsa, yuhalardım da!
Yazılarınızdan tanıyabildiğim kadarıyla ,sizin gibi sanat olaylarının yakın bir izleyicisinin, yazdıklarıma destek veren görüşlerini çok önemli buluyorum.
YanıtlaSilKonuya gösterdiğiniz ilgi ve bu denli açık bir ifade ile düşüncelerinizi paylaşmış olduğunuz için teşekkür ederim.
"Ben Patronum" ile ilgili yazılanları, www.tiyatrodunyasi.com adresindeki yazılar ve altlarındaki yorumlardan bulabilirsiniz.