Alman yazar Wolfgang Borchert’in Kapıların Dışında isimli oyunu 1947 yılında radyodan yayımlanmış ilk kez. Cepheden dönen bir askerin, uğruna dövüştüğü toplumda dışlanmasını anlatan oyun Borchert’in kendi hikayesi ile benzerlikler taşıyor.
1921-1947 yılları arasındaki kısacık hayatında iz bırakan eserler yazmış olan Borchert, 1941 yılında silah altına alınmış, 1942 de yaralanmış, difteriye yakalandığı için askeri hastaneye yatırılmış, sol elindeki silah yarası yüzünden kasıtlı olarak çürüğe çıkarak askerden kaçmaya niyet ettiği gerekçesi ile tutuklanmış, ölüm cezası istemiyle yargılanmış ama beraat etmiş. Yazışmaları nedeniyle suçlandığı için tutukluluğu devam etmiş , cepheye gönderilme şartıyla 6 hafta hapis cezası almış.
Askerde ayaklarının donması ,sarılık ve tifoya yakalanması nedenleriyle zor günler geçirmiş.1943 de Hamburg’a dönmüş.Cephe tiyatrosunda görevlendirilme umuduyla birliğine geri dönmüş.Goebbels ile ilgili bir parodi nedeniyle yeniden tutuklanmış,yargılanmış ,9 aylık hapis cezası ardından tekrar cepheye gönderilmiş. Birliği Fransızlara teslim olmuş. Esirlerin taşınması sırasında kaçmayı başarmış, 600 km lik yolu yürüyerek 1945 de Hamburg’a geri dönmüş.
Öldüğü 1947 yılı 21 Kasım’ına kadar yazı ve tiyatro ile ilgisini sürdürmüş. Kapıların Dışında ölümünden bir gün sonra oynanmış , öykülerinin toplamı olan Üzgün Sardunyalar ise ölümünden sonra yayımlanmış.
Kapıların Dışında’yı anlamlandırırken yazarın kendi hayat hikayesini bilmenin yararlı olacağını düşündüm.
Borchert , ızdıraplı hayatının sonlarına doğru biraz öfkeli , çokça umutsuz bir dille yazdığı Kapıların Dışında oyununda karamsar bir tonda dışlanmış (ötekileştirilmiş) olduğunu fark eden bir askerin ağzından acılı bir öykü anlatıyor.
Sırtını sıvazlayarak ve kahraman gibi uğurlayanlar cepheden dönüşünde onu başka biri olarak karşılarlar. Daha doğrusu asker, içinden çıktığı ,uğruna savaştırıldığı toplumu tanıyamaz. Oyunda , “kim değişti?” sorusunun cevabı , seyircinin konumuna göre değişir. Ülkemizin bugünkü havasına göre Beckman “uyumsuz”.
Ona dilini unutturmuşlar. Ona başka dilde konuşmasını öğretmişler. Kutsal sayılan ne varsa anlamını yitirmiş. Evinde bir başkası onun gömleğini giyiyor. O da başka bir evde bir başkasının ceketini giyer. “Dönenler dönemeyenlerin ceketini giyiyor” artık.
Madalyalarını söküp atan, protezlerini kıran askerin çaresizliğidir bu. Uğruna kaybettiği ne varsa ona kaybettirenler başka alemlerdedir şimdi. Dünya değişmiş. Düşmanlar el sıkışıp öpüşürken o kaybettikleri ile “kapıların dışında”dır. Uğruna kaybettikleri ile yarım, çaresiz, umutsuz ve yalnız.
“Ölüm tanrıdan güçlüdür.” Kemik zilafon ile çalınan şarkıların kahramanlığı onun bildiği gibi değil artık.
Onun gaz maskesi gözlüğüne inat yeni hayatın kahramanları (?) havalarını yeni gözlükleri ile atmaktadır. Onun gaz maskesi ardından net gördüğü dünya değil bu .
“Yapacağımız tek şey var: Hayır demek!” bir kabare şarkısıdır artık , söylene söylene tüketilen.
Omuzlarınıza ağır bir yük olan sorumluluğu alan bulsanız da verseniz rahatlayacaksınız ama alan bulunmaz.
“Gerçeği bilmek istemiyor kimse. Gerçeği söylemek sizi gözden düşürür . Hem gerçek orta malı bir orospudur geceleri çıkar. Sanatın gerçekle ilgisi yoktur.” Ne çok şey değişmiş siz yokken!
Onlara ne senin kan terlediğinden!
İşte onun için “kapıların dışında”sın!
Posta kutularındaki ismin karalanmış yerine yeni isimler yazılmış.
İşte onun için “kapıların dışında”sın.
Biçare ve azıcık hayatını Elbe bile istemez.
İşte onun için “kapıların dışında”sın.
Tiyatro kötüdür ! Kötüdür , zira Beckman’ın (kahramanın) karşısındakileri maskara eder,rezil eder . Koltuğuna sıkıca yapışmış korkaklardan kahraman çıkmayacağı tarihsel olarak kanıtlanmış olduğu için , en çok onlar rahatsız olur .
Siz pasta isteyen seyirci misiniz ? Ekmek verecekler ! Gıdıklanmak isteyen seyirci iseniz yazık size, çimdikleyecekler! Dahice, üstün, neşeli olmaya çalışmadan sizi koltuğunuza çakacaklar !
Oyunun karanlık içinde geçmesi , vicdanınızla baş başa kalasınız ve sesini duyasınız diyedir. Yüreğinizin daralması bundandır.
Ölmeyi bile özleyenlerin olduğu bir toplumda hatırlamanız için , tanımanız için .
Ama seyrettikten sonra “Bilmiyordum” diyemeyeceksiniz. O kötü!
Çünkü Borchert söylemişti. Altıdan Sonra Tiyatro söylemişti.
“Hayır” diyemediğiniz için oluyor tüm bunlar !
Vicdanınızdan da kaçamazsınız ya!
Kapısının önünden savaş geçenler! Kapıların ya dışındasınız ya da (eli kulağında) kalacaksınız.
Oyunu Yiğit Sertdemir yönetmiş. Dekor(Gamze Kuş) , Işık(Mahmut Özdemir) oyunun ruhunu yansıtıyor . Kumbaracı50'nin mekanını çok akıllıca kullanmışlar . Maske ve Kukla Tasarımı(Candan Seda Balaban) oyun fotoğraflarından yansıyan mesajın kaynağı . Sahnede de çok iyi duruyor. Müzik tasarımı (Onur Kahraman) ve Hareket Düzeni(Özgür Tanık) gereken kadar.
Takım oyunu (Ebru Gözdaşoğlu,Onur Kahraman,Seda Özen Yörük,Y.Ömer Erzurumlu,Yiğit Sertdemir) ise oyunu satırların ötesine taşıyor.
Özellikle, Behçet Necatigil’in şiirsel Türkçesinin hakkını veren Yiğit Serdemir’in , adeta bir resital verir gibi sunduğu bir oyun bu!
Görmek gerek.
Melih Anık
Not: Altıdan Sonra Tiyatro , Wolfgang Borchert’in savaşa karşı manifesto olmuş “Hayır De”sini dağıtmalı oyunu seyretmeye gelenlere. Çünkü bu oyun, onunla tamam olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder