4 Mart 2010 Perşembe

Kumbaracı50 , Yangın Merdiveni , “Beyaz” , Tiyatro Yüzleşme

Beyoğlu dünyanın en eşsiz köşelerinden biridir ; sürprizli , heyecanlı , umutlu , umutsuz , sevinçli , hüzünlü , korkutucu …
Sokaklarında şarkılar dolaşır , dünya dolaşır . Haldun Taner’in dediği gibi :
“Arlısı arsızı / Hırlısı hırsızı / Kirlisi,kirsizi /Sırlısı,sırsızı
Huylusu huysuzu/tüylüsü tüysüzü/soylusu soysuzu/boylusu boysuzu
Bitlisi bitsizi/iplisi ipsizi/denlisi densizi/donlusu donsuzu
Ünlüsü ünsüzü/çullusu çulsuzu/pulsuzu pullusu/yollusu yolsuzu
Etlisi sütlüsü/allısı morlusu/sağcısı solcusu/şanlısı şansızı”
Porno yıldızı , kuzey yıldızı , satanı satılanı .. Melek yüzlü şeytanlar dolaşır köşe bucak .
Dinlerin buluştuğu bir mekandır Beyoğlu . Hoşgörünün de.
İçinde , bana vicdanımın sesini duymamda yardımcı olan tiyatronun mekanlarından biri Kumbaracı50 vardır. Şimdi yangın merdiveni de tamam.
Kalabalık bir toplantı ile açıldığı Ekim 2009 dan beri tam 5 aydır 10 a yakın gösteri seyrettiğim Kumbaracı50 de ne büyük bir felaketten kurtulduğumu binanın arkasındaki yangın merdivenini gördüğümde idrak ettim.
Nasıl bir gönül rahatlığı içinde seyrettim “Beyaz” oyununu . Yangın merdiveni de tamam. Ve tam sahnenin arkasından yansıyan “Exit-Kaçış” ışıklı levhası. Yangın çıkarsa nereye gideceğimi de biliyorum. Çünkü yangın merdiveni de tamam.
Kumbaracı50 de yapılan yangın merdiveni , Beyoğlu'ndaki tüm yapılar için de güven verdi bana.
Hayırlara vesile olanları hayırla anmak isterim.

Beyaz(2004)
Tiyatro Yüzleşme ‘nin oyunu “Beyaz” , ölüm döşeğindeki Allah’a yakın bir annenin kapısında melek gibi iki kızın konuşmaları üzerine bir oyun . Kaderin önüne geçilemeyeceğini anlamış bu iki kız kardeş tevekkülle annelerine son görevlerini yapmakta ve geçmişlerini hatırlamaktalar.
Yazar ve Reji
Oyun çok genç yaşta dünyadan göçmüş Emmanuelle Marie’ye(1965-2007) ait. Murat Karasu yönetmiş. Oyunu Türkçeye çeviren Zeynep Utku , “Abla”yı oynuyor. Küçük Kız Kardeş ise Başak Dasman. Metinde “Büyük Kız Kardeş’ten daha genç görünen küçük kız kardeş” denmesine rağmen “küçük kız kardeş” saç şekli , giysileri ile ev kadını havasında ve Abla’dan daha yaşlı görünüyor. (Başak Dasman ve Zeynep Utku rolleri gerçek yaşlarına göre bölüşmüş sanki ) Ben bunu küçük kız kardeşin evlenmiş , çocuklu olmasına ve hasta annesinin sorumluluğunu taşımasına yordum. Evlilik , olgunlaştırmış dedim kendime. Hem ev kadını. Ablanın iş hayatı var.
Oyunu okuduğumda bana çok da özel gelmeyen metin ancak çok iyi bir reji ve oyunculuk ile ilginç olabilir diye düşünmüştüm. Zeynep Utku ve Başak Dasman iyi oyuncular. Oyun , sıkılmadan seyredilse de oyuncuların sahneden yansıyan olumlu elektrikleri , metni “büyütmüyor”. Yer yer seyirciye dönük oynanan tekli sahnelerde ise kararsız bir tutum içindeler . Kendilerine mi seyirciye mi konuşacaklar ,karar verilememiş gibi.
Oyunda iki karakter olmasına rağmen sanki onlar ayni kişiler. Sanki tek bir ağızdan çıkan sözler iki ağza bölünmüş. Metinden gelen bu eksiklik sahnede oyunculukla “ikileşir” diye düşünmüştüm ama Zeynep Utku ve Başak Dasman ayni tonda oynuyorlar . Yaşanmışlıkların farkı yansımıyor sözlere ve duruşa. Ortaya tek düze bir oynanış çıkıyor. Oysa ki farkı yaratabilecek oyunculuk gücüne sahipler.
Babanın sahneye girişinin gerçek mi hayal mi olduğu kesin değil. İki kardeşin ayni anda ayni hayali gördüklerine ve metne de bakarak babanın geldiğini anlıyorum. Ama Abla’nın “Bu sensin, buradasın geldin , bu sensin” dedikten hemen sonra, devamında “Babama sarıldım,ona sarılıyorum her şey yolunda diye düşünüyorum ve bir anda gökyüzü açılıyor” sözleri kararsızlığın nedenlerinden biri. Babanın eve gelişi ile ilgili sayfalarda yeniden bir sıralama yapılabilirdi diye geçirdim içimden.
Hatırlanan bir hayal mi yaşananlar yoksa seyirci ile paylaşılan bir geçmiş mi ? Oyun boyunca bu git-gel ’ler çok yaşanıyor. Oyunun metni neden oluyor buna . Metin düzenlemesi yapılsa iyi olurdu.
Abla’nın havuç yerken konuştuğu sahne başka bir şekilde çözülebilir mi ?
Işık ve dekorda yaşanan teknik sorunlar göçebe tiyatronun sürprizleri. Bir salondan bir salona taşınmak zorunda kalan tiyatroların ortak sorunu.
Örneğin Küçük Kız Kardeş’in sokaktaki yalnızlığı sahnesindeki ışık doğru aydınlatma yapmıyor. Oyuncunun da o sahnede hareket etmesi de işi zorlaştırıyor.
Sahne tasarımını beğendim. Masa üzerindeki oyuncak tren güzel bir buluş. Lavabodan suyu akıtmak için hazırlanan teknik düzen gerekli mi acaba ?
Müzik kullanımına ağırlık verilmesi oyunu renklendirir miydi ?
Beyaz’ın Anlamı
Bir kırınım ağından geçen ışık dalgalarının girişimi, bir renk tayfı meydana getirir. Beyaz , tüm renklerin renk tayfında hızla karışmasıyla ortaya çıkan bir renk. Beyaz bir anlamda toplanış bir anlamda dağılış.
Hayat da öyle değil mi ? Bir ağdan geçerek parçalanan renkler ya da hızla dönen çeşitli renklerden ortaya çıkan “Beyaz” bir son .
Oyunu bunu düşünerek seyrederseniz belki daha anlamlı olabilir.
“Zaten bu ölümlü dünyada hiçbir şeyin önemi yok” , yazarın karamsar ruh halinin yansıması ve oyun sonunda akılda kalan da o .
Beyaz’dan çıkarak yapılacak bir rejiyi tercih ederdim .
“Robert Sözlüğü de bize öğretiyor ki “Beyaz” kelimesinin kökeninin tam olarak ne olduğu karanlık” (Zabou Breitman’dan)
Katılıyorum.

Melih Anık



Kaynak: Beyaz / Mitos-Boyut 368

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder