Sayın Mehmet Ergen,
Cevabınızın yayımlanmasından bu yana 5 gün geçti. Ben de özellikle bekledim. Umudum , özür dilemenizdi. Aşağıdaki cevabı üzülerek yayımlıyorum.
Gruplar
Ne tuhaf bir dünyada yaşıyoruz? Ergün Işıldar haklı olarak genel kanıya tercüman olan soruyu sordu : “Husumet mi var aralarında?” Beğenmediğinizi söylediğinizde akla hemen husumet geliyor. Yani beğenmediğinizi söylediniz mi sizi düşman sanıyorlar. Mehmet Ergen’e(hiç kimseye) düşmanlık hissetmiyorum.
Kendini “tiyatro koruyucusu” sayanlar var. Onlara göre beğenmemek , tiyatroyu sabote etmek anlamına geliyor,beğenmeyen bir anda “tiyatro düşmanı” sayılıyor . Savunma da hazır: ”Zaten seyirci gelmiyor, bir de kötü denirse hiç gelmeyecek…” Aslında seyircinin çoğu kendi başına karar verip yazılanları sonradan okuyor, bilmiyor musunuz ? Belki de eleştirilerin çoğu “reklam” sayıldığı içindir. Seyirci yönlendirilebilir mi Allahaşkına ! Bu nasıl bir vehimdir!
Bir de birbirine dayanarak ayakta duranlar var. Okuldaşlık , meslekdaşlık ,tiyatrodaşlık vb dayanışmalar, olası proje ortaklığı , “Arkadaşımdır, kötü de yapsa arkasında durmam gerek” anlayışı yani . Bunun diğer bir formatı da “Ama adam tiyatro yazarı yetiştirmek için çok gayret ediyor. Tiyatroculara iş kapısı açıyor”.. (İyi de çıkan oyun, oyun olmamışsa alkışlamak zorunda mıyım?)
Ben üç gruptan da değilim. Husumet ile yazmam , tiyatronun “koruyuculara” ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum. Tiyatroda dayanıştığım “……daşlarım” da yok! “İlla ki olumlu yazı”ların tiyatroyu kurtaracağına inanmıyorum.
Yazının/Cevabın YayımlanmasıBen Patronum üzerine olan yazımı 11 Mart 2010 tarihinde kendi blogumda yayımladım.
Tiyatro Dünyası sitesinde yayımlanan son yazım 17 Şubat 2010 tarihini taşıyor. O yazının üstüne yayınladığım 7 yazıdan biri , Ben Patronum .
Yani, Tiyatro Dünyası 17 Şubat 2010 dan bu yana herhangi bir yazımı yayımlamamıştı ama 21 Mart 2010 da hem benim yazımı hem de Mehmet Ergen’in cevabını kısa zaman aralığı ile yan yana yayımladı. Yazımın benim sitemde yayımlanmasından 10 gün sonra , son yayımladığı yazımdan 30 gün sonra.
Acaba yazımı yayımlamak için , Mehmet Ergen’in cevabı mı beklendi ? Kendi blogumda ya da başka bir yerde doğrudan cevap verebilecekken Mehmet Ergen, neden bekledi bu kadar ? Benim yazım Tiyatro Dünyası’nda yayımlanır yayınlanmaz cevabı döşenmedi ya. Belki de “twitter” kullanan bir “arkadaş”, Mehmet Ergen’e yazıyı okuttu. O da cevabını yazana kadar zaman geçti. Hazır olduklarında da Can Törtop’a geldiler.
Can Törtop’un benim yazılarımla ilgili tasarruf yapma özgürlüğü var. O , benim blogumdan istediği yazılarımı alıyor ve yayımlıyor. Demek ki bunu uygun görmüş. Son 3 ayda yayımladığım 20’den fazla yazının içinden Ben Patronum’u seçtiğine göre mutlaka geçerli bir izahı vardır. Belki , baktı ki cevap da hazır ve yayımlanması isteniyor (!) , yayımladı yazıları.
Polemik“Polemik yaratma derdi olmayan” Mehmet Ergen’in kullandığı üslûba ve yazdıklarına bakarsak, aramızda polemik çıkması mümkün görünmüyor . Ben Orhan Alkaya gibi “Polemik denklik gerektirir” demem yazarım ama korkarım polemik derken , ortaya “geyik formunda kahve atışması” çıkacak.
5 Mehmet Ergen Yazısı
Biraz dikkat etse Mehmet Ergen , Ben Patronum’un kendisi hakkında yazdığım 5. Yazı olduğunu görecektir. Ayrıca daha sezon başlamamışken (http://melihanik.blogspot.com/2009/07/2009-2010-tiyatro-dunyas-hayallerim.html) başlıklı yazımda ondan yeni bir yerli yazar ve oyun beklediğimi yazdım. Vakit Tamam Beyler’de neden ismi çıkarılmış diye serzenişte bulundum.
Benim için ilginç olan, daha kimse yazmamışken ilk ben, Şeylerin Şekli’ni yazdım. Garip rastlantı o yazı benim yayımlanan ilk yazımdır. Daha sonra Talimhane sahnesinde seyrettiğim Kız Tavlama Sanatı , (Aksanat’da) Salvador Dali Göndermeleri İçimi Isıtıyor ve (BKM’de) Yastık Adam yazılarını yazdım. Onları da ilk yazanlardan biriyim. Oyunları farklı salonlarda seyrettiğime bakarsanız onu takip ettiğimi de anlarsınız. Sırada Gül’e Ağıt , Gagarin Sokağı , Alevli Günler vardı ama ….
Galiba , Ben Patronum’u da ilk ben yazdım . Mehmet Ergen’e de cevap verme fırsatı çıktı. (Şimdilerde tiyatro dünyasında kapak oldu. )
Teşekkür-Yergi
Gariptir ki yazılarımdaki övgülere teşekkür etmemiş olan Mehmet Ergen , beğenilmediği için köpürüyor. Yazılarıma teşekkür beklemiyorum. Zira ben tiyatroyu sevdiğim için yazıyorum. O nedenle teşekkür de köpürme de ayni benim için. Kaldı ki o yazılardaki samimi övgülerdir benim ona, Ben Patronum’u yakıştırmamış olmam.
“Sıkmak”
Mehmet Ergen “sıkmaya başladığımı” söylüyor. Kendisini öven yazılarım nedeniyle mi ? Birinin diğerini sıkması için o diğeri , birinin yaptıklarını biliyor demektir. Yoksa sıkılan , “alkışa alıştırılmış” bir “grup” mudur ?
“Boş Konuşma”Boş konuşmama gelince … (Geyik muhabbetini oyun yapanın , “boş konuşma” demesi de ilginç.) Başkası değerlendirsin. Kaldı ki geyik muhabbetinden oyun yapan birinin “boş konuşma uzmanı” olma olasılığı daha yüksek.
“Sen Kimsin?”
Yazılarım konusunda eleştiri/uyarı alıyorum bazısını dinliyorum. Belli ki Mehmet Ergen “100 Yazıda Düşüncelerimi Paylaştım-Eleştiren-Eleştirmen “ başlıklı yazımı okumamış . Kendimi nasıl tarif ettiğim ortada , Mehmet Ergen ! Göreceksiniz ki sizin saplamaya çalıştığınız “bıçak” bana işlemez . Zira ben “kendimi bilme”ye çalışıyorum ; hata yapmamaya çalışıyorum ama hata yapmamak için ya da yaptığımda “kasılmıyorum”. Bana dokunacak “taşı” siz atabilir misiniz? Artık kuşkuluyum ! Sizin için diyebileceğim şudur : Kendinize vehmettiğiniz durumdan vazgeçin ve cevap yazacaksanız en azından yazılanlardan haberiniz olsun !
Eleştiri Nasıl Olmalı?
Oyun eleştirisinin , oyunu anlatması gerektiğini de Ergen’den duydum. (Piyasadaki “500 vuruşluk yazıların” çoğu öyle ama..) Maalesef katılmıyorum. Örneğin eleştiri , Yastık Adam’ı anlatsa oyunun tadı kalır mı ? Ya da Kız Tavlama Sanatı’nın ? Şeylerin Şekli’nin?
Ben göze çarpanı, öne çıkanı , kendini hissettireni, katkı yapanı yazmayı tercih ediyorum. Işık diye “aydınlatma”yı yazmak istemem mesela, dekor diye olmasa da olur 4 plastik sandalyeyi . Bazıları gibi görmediğimi süsleme ile zenginleştirip , “yazı dekorasyonu” yapmam.
Hani derler ya , sahneye bıraksan oyuncuları, onlar Ben Patronum’u kendi başlarına -4 sandalyesiz bile- o kadar oynarlardı. Sessizlikle geçiştirdiklerimi, kayda değer bulmadım. (Tenor gırtlağını temizledi diye alkışlanır mı?) Daha önceki Mehmet Ergen oyunlarında , dünyadaki önceki versiyonlar ile benzerliklere de o “gözle” bakarak yazmıştım zaten.
Oyunun metnine neden nefret duyayım ? Mehmet Ergen’in yazdıklarından bile nefret etmiyorum. (Seçtiği düzeye rağmen)
Tiyatro Fabrikası(!)Sayın Mehmet Ergen,
Siz tiyatro kurmuş olabilirsiniz ama tiyatro , fabrika değil ki ! Sizin de öyle görmemenizi tavsiye ederim. Seyirci “yakıştırmazsa” oyunu devam ettiremezsiniz zaten. Şeylerin Şekli’nin birkaç sezon devam etmesi de “seyircinin yakıştırmasıyla” ilgili..
Kadın ProgramıNükhet Duru’nun programına katılan sizsiniz , sizi izledim diye bana kızıyorsunuz. Sizi “sanat adamı” diye çağırdıkları ve “ciddiye aldıkları” bir programda yaptığınızı söylediğiniz “geyiğe” ve de “programı küçümsemenize” de Nükhet Duru alınsın ! Sizi programına çağırmayı düşünenler dertlensin ! O kadar “hassassanız” siz de kadın programlarına çıkmayın.
(Yıldız) - Tilbe SaranTilbe Saran’ı Yıldız Tilbe yapmak talihsiz bir hata. Ama sizin gibi bir tiyatro adamının , aklınca “darbe”yi(!) bu açıkça belli olan hatadan vuracağını düşünmesi bir başka sığlık . Zira okuyanların çoğu yanındaki isimlere bakarak aynen benim atladığım gibi zihnen onu Tilbe Saran diye okumuş ve anlamıştır.
Kendi blogumda hatayı düzelttim , Tiyatro Dünyası , düzeltilmemiş kopyayı yayımlamış.
Benim hatam beni bağlar ama Ben Patronum, bir nesli . Siz nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz?
Bu hata , örneğin reji kopyalamak gibi bir hata mıdır?
Genelleme
“Geyik muhabbeti yapan sığ düşünceli gençler var” demişsiniz “Geyik muhabbeti yapan yeni kuşak” dememişsiniz. “Bu toplumun büyük bir kısmının” demişsiniz “Yeni kuşağın tümü” değil. Rol dağılımında yazılan ile cevabınızdaki ifadelerdeki fark sizin de hatanızı anladığınızı gösteriyor. Hiç değilse yazım buna yaramış. Ayrıca yapılanın “geyik muhabbeti” olduğunda da hem fikiriz değil mi, Mehmet Ergen!
ÇelişkiÇelişkilerden korkmayın ! Ben farkına vardığımda düzeltirim. Ya siz ? Siz de kendinizle çelişin ! İlerlemenin temeli çelişkidir. Çelişkisiz hayat ne kuru olurdu. Çelişkisini fark edenin ufku da derinleşir!
Ödenekli TiyatroSorumluluğu sırtında hissedenler , sponsor tiyatrosunda, hasılattan daha çok endişe ederler. Oyunlar seyirci bulmuyorsa size ihtiyaç kalmaz ,sizi gönderirler başkası gelir çünkü. Ama siz “ödenekli” olmayı başkasının parasını keyfinize göre harcamak olarak algılamıyorsunuz değil mi ? “Ödenekli olmak”, bir anlamda “kamu hizmeti” yapma sorumluluğu taşımak ve duymaktır Mehmet Ergen ! Sponsorun tahsis ettiği salona ve ismine anlam katmaktır. Onun için size 140 kişilik salon vermişler. (Yazdıklarınızı okuyan da 400 kişilik salonlar doluyor sanır.) Oyuncu kadrosu ve bütçesi ise sizinle sponsorunuz arasındadır. Ben o konuya yazımdaki kadar gireyim , isterseniz . Ama Oyun Yaz’dan Ben Patronum’u Aksanat’a ayırmanızı da Aksanat size soracaktır herhalde . Seyirci Aksanat’a soruyor çünkü.
İnançBenim bahsettiğim inanç, “toplumun düzeleceğine olan inanç”, hani sizin “yukarda bahsettiğiniz inanç” dediğiniz şeydir. Çok oyun sahnelemek , inancın kaybolmadığının göstergesi olmayabilir. Zamanınızın çokluğunun, kısa sürede oyun çıkarabilme becerinizin ya da bundan tatmin olma seviyenizin , “her yerde ayni anda olma”dan aldığınız zevkin , sonradan bahsedecek olmanın verdiği hazzı düşünmenin , maddi ve manevi konulardaki uyumunuzun vb göstergesi de olabilir.
Oyun Yaz’dan Çıkan Oyunlar
Bildiğim kadarıyla Oyun Yaz’dan çıkan oyunlardan Fesleğen Çıkmazı da Ben Patronum gibi eleştirildi. (“Böyle Oyunlarla Seyirciye Yazık Ediliyor”. ) Fesleğen Çıkmazı’nı yerden yere vuran eleştiriye cevap vermeyen, neden benim yazıma cevap verdi derseniz , muhtemelen benim çizdiğim resmin içinde Aksanat ve British Council olduğu içindir.
Gül’e Ağıt’ı siz yönetmişsiniz. Alevli Günler bir var bir yok . Repertuvara alınanları da, sahnelenince, basılınca anlarız artık . Nasılsa her zaman hatırlatma şansımız var! Ama repertuvara alınanlar da Fesleğen Çıkmazı gibiyse “repertuvara alınmaya” da inanamıyor insan ! (DT , 60’ı tamamlamak için aldı herhalde!)
Dolapdere’ye Gitmek
Dolapdere ve Tarlabaşı’na girmekten korktuğumu nasıl anladınız? Ben sizin 5 oyununuzu görmüşüm çıktığınız bir kadın programını seyretmişim. Siz benim 100 den fazla yazımın 5’ini okudunuz mu? (Hiç değilse kendi hakkınızdakileri?) Beni ne kadar tanıyorsunuz ? Sizin cehaletiniz de hakkınızda yazanı tanımadan yazmak olmasın ! Ya da kategorize etmek mi sizi rahatlatıyor ? Ama bir sanatçı, ( SANATÇI!!) , nasıl olur da ülkesinin bir sokağına, bir şehrine girdiği için övünür, başkalarını girmedikleri ithamı ile aşağılar? (İngiltere’de bunu yapabilir misiniz?) UTANMIYOR MUSUNUZ ?
“Mastürmatif Blog”
“Mastürmatif blog”uma gelince. (Ne hoş(!) bir kelime yaratmışsınız! “Geyik” yaparken mi buldunuz?) Sanat bir türlü kendini tatmindir Mehmet Ergen! Yaratıcılığın temelinde “kişisel tatmin” vardır çünkü . Siz profesyonel olduğunuz için benden daha iyi biliyor olmalısınız.
Hikaye-OyunFırsat bu fırsat deyip uzun uzun oyunu anlatmışsınız . Ama tüm bunlar Ben Patronum’u “oyun” yapmak için yetmiyor. Oyunu “hikaye ederek” çile çekmek yerine , hikayeden oyun yapmayı başarıp sonra da (ben size bu fırsatı vermişken) oyunu neden seçtiğinizi anlatsaydınız ya . Belki o da kurtarmazdı ama bu kadar “boş” satıra da gerek olmazdı.
Amacım Ben Patronum’u , bana yakıştırdığınız(!) 2. Dünya Savaşı sonrası edebiyatıyla karşılaştırmak değil . Bence daha uzun bir yol var önümüzde. Ama cevabınızdaki söyleme bakınca Barış Toraz gibi gençlerden , Borchert’in neden çıkmadığını anlıyor insan ! Örneğin , Çehov’dan derlemeyi yeni oyun diye bir başka isimle sunma yerine “al dışarıdan aynen uygula” diyesi geliyor insanın . Hiç değilse “iş” garanti olur ve de sürümden kazanılır !
Kabahat Kimde?Yazımda altını çizdiğim bir hususu hatırlamak isterim. O genç değil , siz ve bizleriz bunu kabahatlisi. Sanırım onun için de Ergen’e(ve onun gibi davrananlara) kızıyorum, evet ! Severek seyrettiğim oyunların tiyatrocusu neden bu oyunu yapmış diye. Bu da bir nevi sığlık herhalde. Ben bir başkasının mutsuzluğunuzdan mutlu olmam Mehmet Ergen! Sizin işiniz, tiyatro. Bir tiyatrocu başkasının mutsuzluğu üstüne kurmamalı ufkunu . Hem “Hoca” öyle olursa öğrenci ne yapsın ? (Ben Patronum’u yazar!) Bunu da benden öğrenmiş olun !
LondraAma sorum hala geçerli : Bu düzeyde bir oyunu Londra’da oynayabilir ve yaptığınız gibi savunmayı aklınızdan dahi geçirir misiniz ?
Ben Patronum Üstüne Yazılanlar
“Vardır bir bildiği” sandığım için size yakıştıramadım zaten ve de “yumuşak” yazmaya çalıştım. Ama siz , her yaptığınızı beğendiğiniz için olmalı , her yaptığınız beğenilecek diye bir ruh halindesiniz anlaşılan! Ama gerçek hiç de öyle değil , bakın yeni kuşak’lar Ben Patronum hakkında neler yazmış :
“.. ancak çok uzun sürmemesine rağmen konu bir noktada öyle boğuluyor ki bana bir saatin sonunda iç darlığı geliverdi ve saate baktım ne zaman biter diye. yeni kuşak tiyatro'dan beklenmeyecek kadar sığ bir oyun olmasının yanı sıra, o küçük salonda niye o kadar bangır şiddette müzik açık kendi repliklerini duyulmaz hale getirdikleri ayrı bir bilmece olarak kalıyor. o kadar nefis oyunlar izlettirmişler ki bunca sene hep takip ettik, daha güzel yeni oyunlar için önümüzdeki sezonları beklemekte sakınca görmüyor ve böyle bir metni ne gibi bir gaye ile sahneleme ihtiyacı duyduklarını da epey merak ederek sözlerimize nokta koyuyoruz.”
“ fakat oyun metni, sanki lise çağlarında birisinin elinden çıkmış gibi. ilk 40, 45 dakikası tamamen ilkokul esprileri üzerinden gitti oyunda. "çelikten korksak kasedini almazdık" ve türevi espriler ya da belaltına dayanan basitlikler. daha sonra toparlar gibi oldu ama yine de çok zayıf ve popülist bir metin yakışmamış bu oyuna..…. aynı metni, şehir tiyatrosu oynasa yarısından çıkardı herhalde çoğu izleyici.”
“vasat bir oyun. ilk saat nispeten karakterlerle tanışma ve derinlemesine tanıma nedeniyle daha akıcıyken son yarım saat bitse de gitsek diye düşündürttü bana.”
“kişisel olarak oyunun metninden çok fazla rahatsız olanlardanım”
(yazıldığı gibi aynen alınmıştır. (http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=ben%20patronum")
"Ama oyunun en kötü yanı bir sürü olay oldu, bir sürü problem atıldı ortaya fakat bi yere bağlanamadı sonunda. Sevgilime bunu sorun olarak gördüğümü söylediğimde şakayla karışık bana şu cevabı verdi; "Ee seyirciğe bırakıyorlar işte." Sonra düşündüm, yeni kuşak tiyatrosu bu mudur acaba?
Sonuç olarak illa gidin şiddetle tavsiye ederim diyemiycem bu sefer, ama izleseniz de pişman olacağınız bir oyun değil. En azından keyifliydi."
(http://blogshekeri.blogspot.com/2010/02/ben-patronum.html)
(Oyun çıkışı kulağıma çalınanları yazmadım.)
Yani benim 2 Dünya Savaşından kalmış olmam(?) değil sorun! Yani “bizim dilimiz ve zamanımızın dili arasındaki makas açılıyor”dan da kaynaklanmıyor olay.
“Ben Eğlendim”
Oyun hakkında sadece arkadaşınız , hocanız vb , ancak “ Ben eğlendim” diyebiliyorsa , bazısı için hüzünlü benim için utanılacak bir durum vardır. Belki de 2.Dünya savaşı kuşağı(?) olmamızdandır!
Genç SinemacılarAma “olay” genç oyun yazarlarının başarısı değil onların olmayan başarısını sahiplenmeye çalışanların itirazlarına sıkıştırılmak isteniyor. Bence bunun tartışılacak bir yanı da yok. Benim ve Mehmet Ergen’in nesli , Barış Toraz’ın nesline karşı kabahatlidir. Barış başarılı oyun yazarsa bu, bize rağmen olacaktır. Ama ilk oyunu başarısız ve bunu bilmesinde yarar var. Oyunu belki de yeniden yazması gerekiyor.
Mehmet Ergen’in de bilmesi gereken şey şu: Bu ülkenin genç sinemacıları ülkenin nabzını tutabiliyor da tiyatrocular neden tutamıyor ? Tiyatrocuları eğitenler nedeniyle olmasın!
Köpürme“Köpürmeden” önce, yeni kuşaklardan haberiniz olsaydı keşke . Hadi farkında değilsiniz bari söyleminiz böyle olmasaydı.
Bir dahaki sefere köpürmeden önce ateşten alın kendinizi . Ya da arkadaşınız sizi “taşırmasın” !
Daha önce de köpürenler olmuştu . Ama hepsi bir “taşımlık” çıktı .
Cevap verirseniz , sizi cevaplamak eğlenceli olacak. Bundan tiyatro dünyası da yararlanacaktır elbette. Belki , Ben Patronum’a da yarar, kimbilir!
Melih Anık
Merhaba, Yazıya nasıl başlayabileceğimi tam bilemiyorum, ancak başlayınca sürer gider diye ümit ediyorum. Hocamızın bize söylediği bir şey vardı, bu işi yapma sürecinde aklıma sık sık getirdiğim beni taze tutan sözlerden biridir: "oyun oynamak eğlenceli bir şeydir ve oyun oynamayı ne kadar ciddiye alırsanız o kadar daha eğlenceli olur. Bu yüzden evcilik oynarken çocuklar, en iyi oyunculardır.". Ben geçen sezon izleyip eleştirdiğiniz "striptiz" oyununun bir oyuncusuyum. Ancak bu yazıyı tamamen kişisel düşüncelerim ışığında yazıyorum. Aslında cesaretle alakası olmaması gerekirken bu ülkede cesaret gerektiren tavrınız ve kararlığınız için size çok saygı duyuyoruz. Sizin gibi hareket eden daha fazla eleştirmen, tiyatro adamı vesaire olmasını çok isterdik. Çünkü gelişimin ve değişimin ancak bu gerçekçi tavırdan doğacağına inanıyoruz. Bu ülkede "sanatın" bu kadar yüceltilmesine, içinin boşaltılmasına, anlam veremiyoruz. Bunun binlerce sebebi var elbette ama tartışılması çok uzun zaman alacak bir konu olduğu için kısa kesiyorum. Sadece asıl olanın ürün olduğunu emeğin hiç bir değeri olmadığını düşünüyoruz. Bir kapıcı mesleğini yaparken nasıl emek veriyorsa, ya da bir mimar, bir mühendis, bu işi seçen kişilerin de emek vermeleri kadar doğal olan bir şeyin arkasına neden böyle saklanıldığını düşündükçe bunun tam bir saçmalık olduğunu düşünüyoruz. Hem bir taşın altına elini sokuyorsun sonra da o taşı taşıyıp taşıyamadığını değil de taşın ne kadar ağır olduğu gerçeğiyle tekrar tekrar takdir bekliyorsun. Aslında seçtiğin mesleğe ihanet etmiş oluyorsun.
YanıtlaSilBen sadece sizi takip ettiğimizi düşüncelerinizi hem paylaşarak hem de yeni bir şeyler öğrenerek izlediğimizi bilmenizi istedim, sizin böyle bir şeye ihtiyacınız olmadığını biliyorum. Ancak bu ülkede bu meslekle meşgul olan "usta" larımız birbirleriyle bu kadar anlamsız bir çatışma ve ayrılık içindeyken, azınlık olan bizim en azından birbirimizden haberdar olmamızın yararına inandığım için yazıyorum. Bu en azından bana iyi hissettiren bir şey çünkü.
Ülkede artık saygı duyduğum ve örnek aldığım meslektaş büyüğüm üç dört kişiyi geçmez(iyimser bir rakam), ve bu durum kendimi güçlü hissetmemi sağlıyor. Çünkü bu saray tiyatrosunun, işin, ürünün değil de kıdemin, çevrenin para ettiği bu saltanatın içinde olmamak, en azından bu ülke için yeni ve farklı bir şeyler yapma arayışında olmanın, ancak bu gerçeğin farkındalığıyla hareket edilirse başarılabileceğine inanıyorum.
Eleştirmek kavramının kişiselleştirilmesi kadar basit ve bayağı bir tuzağa düşen bu düzen içinde iyiki varsınız, vurun kırın parçalayın, hatta inadına daha sert girişin ki, bir gün bu dağılan parçaların farkına varıldığında onlardan yeni bir tiyatro doğabilecek malzemeler biriksin. Bizler yaptığımız işin arkasında durduğumuzda küstahlıkla suçlanmayalım, ve de en önemlisi, ileride daha fazla kişinin eleştirisinin bilimselliğine güvenip kendimizi düzeltebilelim. Kısacası biz "gerçekten" eleştirilmek istiyoruz. Biraz dağınık bir yazı oldu kusura bakmayın.
Teşekkürler, iyi çalışmalar.
Asıl sizin göstermiş olduğunuz cesaret ,saygıya layık.
YanıtlaSilSaygıyla teşekkür ederim.