1 Nisan 2010 Perşembe

Bir Tiyatro Hikâyesi ve Oyunbaz’ın Peer Gynt’ü………

Bu uzun bir yazı . Sonuçlarla ilgilenenler için baştan ‘Son’u vermek istedim:
SonuçHerşeye rağmen , Oyunbaz’ın Peer Gynt’ü, içinde bulunduğumuz tiyatro aleminde nice ödenekli tiyatronun yapamadığını yaptığı için alkışı hak eden bir çalışma.
Niyet ve hedeflerini hissettiğim ve doğru bulduğum Oyunbaz’ın , önlerindeki umutlu ama “taşlı” yolu “parçalanmadan” yürümelerini dilerim.
Şimdi “uzun” yazı :
Oyunu yöneten Abdullah Cabaluz ile oyun öncesi tanıştım. Gitmeden önce internet sayfalarından grup hakkında bilgi edinmiştim ama onun samimi tiyatro heyecanı beni hem etkiledi hem de çok gerilere götürdü.
Eski Bir Hikâye
Yıllar önce , Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’nın oyunlarında kaderimizi, hayallerimizi paylaştığımız arkadaşlarımızla yıllar sonra bir araya gelmiştik. Herkes iş hayatına atılmış ve bir pozisyon işgal ediyordu. Ama hepimiz, içinde küllendi sandığı tiyatro heyecanını artık saklamaya gerek görmüyor ve yeniden “tiyatro yapmak” istiyorduk.
Daha kalabalık olmuştuk. Grup dışından evli olanların eşleri de vardı aramızda. Bu birbirimize karşı olan hareketlerimizi kısıtlıyordu ama zamanla değişecekti nasılsa.
Bir süredir aklımda taşıdığım Godot Geldi ve Godot’u Beklerken karışımı bir oyun önerdim. Ayni sahne üzerinde yan yana … Birden fazla Estragon , Vladimir, Pozzo,Lucky ve tabi ki düş ve gerçek Godot’lar ile..
Metinleri çoğalttık ,dağıttık. Birkaç buluşma kadroyu belirleme ile geçti. Herkes heyecanlı idi ama iş seyahatleri, çocukların sorunları vb gibi nedenler kadro oluşturmayı zorluyordu. Sessizce aramızdan ayrılanlar oldu. Gidenleri anlıyorduk. Grup küçüldükçe ,umudunu koruyan geride kalanlar, hala çözüm üretiyorduk. Önce Godot’yu Beklerken’e döndük. Sonra Öfke’ye… Ben yönetecektim ama mecburen oynamam da gerekiyordu. Bir rol de eşime aitti.
Kalan oyuncular da “işler güçler” deyip gitti. Biz eşimle Mikado’nun Çöpleri’ni düşünmeye başlamıştık!
Oyunbaz Modeli
İnanıyorum ki bu hikâyenin benzerleri başka tiyatro severlerle yaşanmakta hala. Tiyatro öyle bir ateş ki bir kere yakılmaya görsün. Küllense de duruyor bir yerlerde, sıcaklığı hep taze.
Çalıştığı iş yerinden takım elbiselerini çıkarmaya fırsat bulamadan salona gelmiş Abdullah Cabaluz’un anlattıklarını dinleyince benim aklımdan bunlar geçti.
Onların bizden farkı, başarmış olmalarıydı . ODTÜ,İTÜ,BÜ , Hacettepe,Bilkent,Ankara, İstanbul, Uludağ Üniversiteleri,Sarıyer Halk Eğitim Merkezi kökenli tiyatrocular , aralarına katılan tiyatronun okulundan gelmişlerle birlikte zor bir hayali gerçekleştirmişlerdi.
Oyun boyunca sahneden gelen havayı kokladıkça, belki bundan sonra aralarından ayrılanlar olur ama Oyunbaz, yeni katılanlarla yolculuğuna devam eder diye hissettim . İçimden de devam etmelerini diledim.
O gece gelen seyircilere bakarak Oyunbaz’ın iyi bir “isim” yarattığını söyleyebilirim.
Oyunbaz Yorumu ve Seyirciİlk oyunları Martı’nın internet sayfalarındaki kısa videolarına baktım. Peer Gynt’ü seyrettim. Oyunbaz, “Kendi sahne dilini yaratmaya” ve “Oyunbaz yorumu” çıkarmaya çalışıyor. Bu denemede öncelik , yazarı anlatmaktan ziyade hikayeyi seyirciye ulaştırmakta . Kendi birikimlerinden yola çıkarak seyirciye ulaşmayı kolaylaştıracak imgeleri bulmaya çalışıyorlar. Ama seyirci kim ? Seyirci “tek-tip” değil. Farklı birikimleri ile sahnede buluşan farklı oyuncular gibi.
Ülkemizin bugünkü haline bakarsak ortak imge ve algıyı yaratmakta sorunlarımız olduğunu görebiliriz. Bunu başarmada, tiyatronun önemli bir katkısının olabileceğini düşünürsek hem tiyatronun hem de Oyunbaz’ın işinin zor ve sorumluluğunun ağır olduğunu anlarız.
Öte yandan ortak algı ve imgelerin birleştirdiği seyirciyi yakalarlar ve onlara ulaşacak oyunlar yaparlar da denebilir. Bu tiyatromuzun sorunlarından , açmazlarından biri ve en önemlisidir. Yani ülkenin ortak algısının yaratılmasına katkı yaparak birleştirici bir araç olabilecekken tiyatro , algısı ortak olanlara tiyatro yaparak önce kendini yaşatmak zorunda. Oyunbaz tüm bunların ötesinde ayrıca kendi seyircisini yaratmaya çalışıyor.
(Ama)T-TiyatroBen, temelinde “amatörlük” olan tiyatroya “(Ama)T-Tiyatro” demeyi tercih ediyorum. Zira “amatör” nedense basitleştirilmiş bir çağrışım yapıyor. Oyunbaz ve benzerlerinin tiyatrosu amatör heyecanı ile yapılan profesyonel bir tiyatro. ((Ama)T-Tiyatro) “ Amatör”, öğrenme ve taklit aşamasında ; “T-Tiyatro” uygulamada ve kurumsallaşmakta daha ilerde. Ama finansal modeli de çok belirgin değil. Hayalim önce ülkemizde sonra dünyada örnek alınacak/gösterilecek bir tiyatronun yaratılması. Bunu da T-Tiyatro’nun başaracağına inanıyorum. Bunun yolu salt metinden, oyunculuktan değil ayni zamanda sürdürülebilir bir finansal model yaratmaktan da geçiyor. En azından “içinde” olanları, “içeri sokmayan” bir model yani.
Peer Gynt için bu duygu ve düşüncelerle yazıyorum . Umarım ve dilerim onların gönül (hayat) verdikleri işe katkıda bulunabilirim. Düşüncelerimi ve gördüklerimi seyirci ile paylaşmış olurum.
Peer GyntPeer Gynt, İbsen’in zor oyunlarından biri. Seniha Bedri Göknil’e göre “ilk bakışta göze çarpan dağınıklık , yazarın bilinçli bir seçimi.Yapıtın sahnelenmesindeki temel güçlük de buradan kaynaklanıyor”
Zehra İpşiroğlu “Peer ise yolun sonunda aradığı “ben”in hiç olmadığının bilincine varacaktır,yalanlarla sarılmış dünyasında “ben” diye bir şey kalmamıştır,boş düşüncelerle dolu anlamsız yaşamının sonunda kendi özünü yitirmiştir çünkü” diyerek mükemmel bir özet yapıyor.
Aslına bakarsanız bu özette anlatılanları , son yıllarda Simyacı başta olmak üzere sonradan “Tavuk suyuna çorba” hikayelerinde “sulandırılmış” olarak gördük. Doğu felsefesi izleri taşıyan bu “trend”, insanın huzursuzluğu arttıkça -belki de gereğinden fazla- toplumları içine almaya başladı. Dünyayı dönüp dolaşıp Solvig’in kollarında “huzur”u bulan Peer’in şahsında, yaşadığımız dünyaya ait pek çok tanıdık gönderme var.
En belirgin olanları , kökünde dinsel ögeler yaşıyan Demirci , Dökmeci sembolleri .
Yalan-gerçek zıtlaşması, Peer’in hem itici hem sempatik olması, kahramanı gibi uçlarda gezinen,ele avuca sığmayan oyunun dramaturjisini de zorluyor. Dinsel öğelerin bize yabancılığı da ayrı bir konu. Çok şey söylüyor ama hepsini söylemeye çalışmak da işi güçleştiriyor.
Bana öyle gelir ki Peer Gynt, içinde pek çok konu ve yol içeren bir oyundur . İbsen, böyle çetrefil bir eseri yönetmene vermiş ve onu sınamak istemiş gibidir. İşin güzel tarafı her yönetmen elinde başka olacak bir metin bu. İçinden pek çok oyun çıkabilecek oyun ,görsel bir zenginlik içeriyor . Sinema gibi düşlenmiş her şey.
Metafizik ya da materyalist bakış açılarına göre şekillenebilir. Dini ya da din dışı bir söylem ile sahnelenebilir . Kader ya da kaderini yaratan insan temaları vurgulanabilir.
Anlatımı sembolik, fantastik, somut ya da soyut olabilir.Göz kamaştıran aydınlık da yakışır, mağara içi loşluk da..
Ama böylesine çok kompartımanlı bir oyundan her şeyi söylemeye çalışmak yerine tek bir şeyi söylemeyi seçmenin doğru olacağını düşünüyorum. Oyunbaz “Kendini Bilmek” e yoğunlaştığını belirtiyor ama seyircinin bunu kolaylıkla algılayacağına dair kuşkularım var.
Katılımcı(Kolektif) Dramaturji
Abdullah Cabaluz ,bir tür kolektif dramaturji yaptıklarını söyledi. Ekip gruplar halinde çalışmış ve sonunda yönetmen noktayı koymuş.
Ben kişisel olarak Katılımcı(kolektif) dramaturjiye çok da yakın hissetmiyorum kendimi. Daha doğrusu oyuna göre duruşları farklı olanların ortaklaşa yaptıkları dramaturjik çalışmanın sağlıklı ve gerçekçi olabileceğine inanmıyorum.
Bunun nedeni oyuna tepeden bakması gereken (ayrıntıları boşlamış demek istemiyorum) yönetmen ile oyun içinde kendine rol seçmeye çalışan ya da rolüne odaklanmış oyuncunun konumlarının farkından geliyor.
Her ne kadar son sözü yönetmen de söylese, tartışmalar ve ortaya atılan görüşler ister istemez bir etki alanı yaratacak, bir iz bırakacaktır. Belki birden fazla yönetmenin, dramaturg(ışık, kostüm, dekor, müzik tasarımcıları vb dahil edilebilir) ile birlikte yapacakları kolektif dramaturji daha sağlıklı olabilir. Buna “oyuna dışarıdan bakanların dramaturjisi” de denebilir.
Yönetmen-oyuncu ortaklığı ile yaratılan dramaturji ile ortaya parçalı , eklemlenmesi zor bir yapı çıkar ve bütünlük sağlanamaz inancındayım.
Oyunun Resmi , Sesi…Ben oyunlara baktığımda çeşitli geometrik yapılar görürüm. Bir resim canlanır gözümün önünde.Bir ses duyarım.
Peer Gynt, kompartımanlardan oluşan uzun bir tren katarı gibi. Üzerinde düğüm noktaları olan çizgisel bir yapısı var. Diyalogların yanında tiratlar çok. Hikaye, diyaloglardan anlaşılacağı gibi tiratlarda anlatılan hikayeler var. Hem diyaloglar hem tiratlar şimdiki zaman ile geçmiş zaman arasında gidip geliyor.” Zamansal kaos” sanki bilerek yaratılmış. Oyun karakterleri birbirleri ile ilintili bir resmin parçaları. Oyundaki sezgisel yapı ise işi daha da güç hale getiriyor.
Her bir sahneyi düğüm noktası ya da kompartıman olarak düşünürseniz bunları birbirine bağlayan bir çizgi var. Ama bu çizgi mutlaka ardıl kompartımanları birleştirmiyor. Kompartımanlar ray üzerinde toplanmış yani konumları belli . Ama örneğin 1. İle 4., 3. İle 5. arasındaki gibi atlamalı bağlar, yapıyı oluşturuyor.
Örneğin birinci perdedeki düğün sahnesinde Peer’in anlattığı fındık kabuğuna sokulan şeytan ile (s206),dördüncü perdede Begriffenfeld’in cümlelerinde “Burada herkes bir fıçıya gömülür gibi benliğine gömülüyor,fıçının tahtasını benlik kuyusu içinde sertleştirir,ağzını benlik tıpasıyla kapar ve orada benliğini mayalandırır” (s303) cümlelerine Peer’in “Şu anda istediğim bir şey varsa o da şeytanın….” cevabı birbirine bağlıdır.
Ya da 3.Perdede Peer’in tiradında bahsedilen parmağını kesen çocuk(s244), 5. Perdede cenaze alayında Rahip’in vaazında “görünür” yeniden.(s324)
Bunlar açılan parantezlerin kapanması gibidir ama metin içinde matematiksel bir denge olduğunu gösteren örneklerdir. Budama yapacaksanız bu dengeleri korumaya dikkat etmeniz gerekir.
Ayni şekilde seçeceğiniz söylem gereği örneğin Peygamber-Anitra sahnesini çıkarıyorsanız bunun Demirci ve Dökmeci ile olan ilgisini akıldan çıkarmamanız gerekir. Zira onlar birbirinin nedeni ya da sonucudur, hem nedeni hem sonucu da olabilir , ama mutlaka bir bağın gereğidirler.
Lego parçalarını anlamlı bir nesne oluşturmak için birleştirme olanağı veren bir oyun Peer Gynt! Çıkan nesne , yaratıcılığınıza bağlı.Ama o ölçüde de risk taşıyor.
İmgelerİmgelerden yola çıkarak seyirciye en kısa yoldan benzer imgeler yoluyla ulaşmaya öncelik verildiğini söylemiştim.
Bu hususta örnek Summertime ve Senede Bir gün şarkılarının kullanılışıdır.
“Zenci” deyince Summertime’ın, “Sevgilinin beklenmesi” denince Senede bir Gün’ün gelmesi doğal karşılanabilir ama her iki şarkının kaynağı ve yarattıkları imgesel dünyalar farklıdır ve de çok kullanıldıkları için aşınmıştır. Ben ayrıca kültürel temel açısından sözden yapılan çağrışımları basit bulduğumu ve sahne bazında yapılan bu göndermeleri çok da sevemediğimi söylemek isterim. Böyle bir şey denenecekse bütünlük aranmasını ve yaratıcı/yeni olunmasını tercih ederdim. Bu noktadaki asıl zorluk kime seslendiğiniz ile ilgilidir. Ayrıca oyunun ilk başında seyirciyi oyuna ısıtan ve zaman zaman ana tema olarak devam eden ve oyuna yakıştırdığım motif ile uyumlu bulmadım.
Oyunbaz, yerel göndermeleri çok seviyor diye anladım. O zaman “Kendini bilme” teması ile çok yoğun ilgilenmiş “Bir gün herkes kendisi olacak” diyen Edip Cansever ile “Kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez.” “Kendimi ihbar etmek istiyorum, bizde herkese yetecek ayıp var.” diye yazarak, Oyunlarla Yaşayanlar Romanı ile yaşantılar üzerinden çağa tutunamamayı, yaşamı ve oyunu ironik bir dille sorguluyan Oğuz Atay’ı görmek isterdim , Kierkegaard’ın yanında.
Oyunbaz’ın “gerçek ve ön yargı” ilişkisini de dile getirmesi iyi olurdu diye düşünüyorum.
Genç ve Yaşlı Peer’lerin farklı oyuncularla oynanmasını ise gerekli bulmadığımı belirtmeliyim.Genç Peer’in yanında duran adam (Yaşlı Peer?), oyuna bir geri dönüş , hatırlama boyutu katmış. Ama bu anlatımda Yaşlı Peer’in yanında da bir “gölge” gerekmez miydi acaba diye düşündüm. Bu anlatımı oyunun bütününde tutarlı bulmadığımı söylemek zorundayım.
Sembollerin ağırlıklı olduğu bir metin var önümüzde … Ama sembollerin “açılımları” da farklı. Soğanın yapraklarını açarak cücüğüne yapılan yolculuk ile deliği olmayan düğmedeki yararsız olanın haddehaneye geri dönüşünde gördüğümüz sembollerin farklılığı örnek verilebilir. Birinde derinlik gibi manevi ,diğerinde yararlılık gibi maddi bir temel var.
Oyunlarda sembollerin kullanım yeri de önemli. Soğanın ayıklanmasının metinde sonlara doğru olmasına rağmen sahnelemelerde en başta kullanılması nedense “kolay” bir keşif gibi geliyor bana. Gençlikte soğan sadece göz yaşartır. İnsan bir yaşa gelince soğanın yapraklarına ve cücüğüne “felsefi” olarak bakmaya başlar. Oyunun başında kullanılması ile birlikte ister istemez bir “hatırlama” hikâyesi ortaya çıkıyor. Bu anlatım, “Yalan söylüyorsun” diye başlayan ve ileriye doğru kurulan bir hikâyenin de tam zıddıdır. Ben metindekini tercih ederim. Çocuk oyunu yapacaksam ise soğanın yapraklarını soymakla başlamak ve her yaprakta bir hikâye anlatmak daha doğrudur gibime geliyor. Oyunbaz soğan yapraklarını soymakla başlıyor ama metindeki düzeni izliyor.Bu bence bir zihin karmaşası yaratıyor.
Öte yandan soğan, insan ruhunu mu hayatını mı simgeliyor ? Peer “Sen bugün soyulan soğandan başka bir şey değilsin!”(s333) diyor ama soğanı soyarken hayatından kesitleri hatırlıyor. “Soğan küçülüyor,elimde eriyor,daha ne kökü ne de çekirdeği göründü” (s334) derken yaptığı çağrışım ise bana ruhsal geliyor.
Oyunun tümünde çok güzel sözler var. Benim için en başta geleni “Göz kamaştırıcı aydınlık derin bir karanlıktır” dır. Ama galiba metin budanırken bu oyuna anlam katan söz de budanmış.
Sahnede gerçek-rüya ile süren bir oyunun son sahnelerinde anlatılanın gerçekmiş gibi görünmesine neden olacak bir söylem olmamalıydı. Belki bu nedenle Cin sahnesindeki fantastik anlatım oyunun bütününde “izole” duruyor.
Oyunbaz’ın Peer Gynt’ünde , “gerçek ile hayal” arasında olan git-gel ile zamansal “git-gel”i de dikkate aldığımızda yukarda değindiğim hususlar ile oluşmuş “tedirgin” bir duruş var.
Görsellik
Hayal-gerçek ayrımına ve ışığın renklerinin değişimi ile ifadeye ağırlık veren sahnelemede görsel zenginliğe gereksinim var.
Metinde Peer’in annesini “değirmenin çatısına oturtmasının” Oyunbaz’ın sahnesindeki karşılığı “ahıra kapatmak”
Bu anlayışın oyun bütününde seçilen genel bir yol olmadığını görerek yapılanın biraz da olanaklar ile ilgili olduğunu düşünmek istiyorum. Ama tiyatro “gibi yapmak” olduğuna ve de şemsiyelerle denizde fırtına, ışık ve gölgelerle cinlerin dünyası yaratılabildiğine göre oyunun tümünde görselliğin yeterince zengin olmayışına üzüldüğümü söylemekle yetineceğim.
Oyunculuk
Aase(Evrim Şentürk) ile Genç Peer Gynt(Cem Uslu) yu beğendim.Yaşlı Peer Gynt(Tuna Öztunca)nın oyunculuğunu ise fazla teatral buldum. Beğendiklerim ne kadar “yerli” ise teatral bulduğum Peer o kadar “yabancı” idi ve bence oyunun genel havasında buluşmuyorlardı.
Teknik Unsurlar“Göçebe” tiyatrolarda özellikle dekor ve ışık tasarımı hakkında söz ederken çok düşünüyorum. Taşınması ve kurulması kolay dekor yapma zorunluluğu ve her salonda eşit olmayan ışık/ses düzeni sınırlamaları tiyatroları açmazlara sokuyor. Kostümlerin sınırı ise bütçe.. Bu nedenle, bildikleri için mi yapamadılar yoksa akıl mı edemediler sorularını cevaplamak kolay değil. Peer Gynt’de gördüğüm yaratıcılıklara bakarak daha iyinin başarılabileceğini düşünüyorum ve kaynakların yerinde kullanılmadığını söylüyorum. Yazının tam bu noktasında program kitapçığına baktım kimler yapmış bu işleri diye. Gördüm : Oyunbaz….! Galiba gerçek neden: Kolektif Teknik….!
Müzik
Ana motif olarak seçilen “Nigel Kennedy and the Kroke Band”in “East Meets East” albümündeki “Time 4 Time” ‘in girişi mükemmel bir seçim. Oyunun metnine çok uymuş ama sahnelemenin bu müzikle bütünleştiğini söylemek zor. Oyunbaz kendi sentezine de uyan müziği bulmuş iyi de başlamış ama bu ruhu sürdürmemiş.
Gönlümden GeçenOyunu okuduğumda gönlümden geçen , düşsel olanın bedensel hareketlilik , Mevlut Akyıldız heykellerini hatırlatan karakterler ile oyunun ana motifi gibi devam eden müzik eşliğinde parlak ve fantastik bir tondu.
Oyunbaz’ın Peer Gynt’ü , seyredilmesi sıkıcı olmayan ama görsel yaratıcılığı yeterince işlenememiş , sözün egemen olduğu, çok şey söylemeye çalışan bir sahneleme olmuş.

Melih Anık
Not:
"İrfan" üzerinde çok durmuş düşünür Cemil Meriç de yararlanılabilecek önemli bir kaynak olabilir diye düşünüyorum.
Kaynak:
İbsen- “İki Oyun- Brand-Peer Gynt” - Türkiye İş Bankası Yayınları

1 yorum:

  1. Adsız
    Yorumunuz için teşekkür ederim. Yararlı olduğum için memnun oldum.Ben Adsız yorumları yayımlamıyorum.

    YanıtlaSil