Annemin Cesareti’ne geçmeden önce bir gözlemimi paylaşmak istiyorum.
“Sanat Yönetmeni, Oyuncu, Rejisör, Yazar, Çevirmen ve Tiyatro Eğitmeni” Nesrin Kazankaya, 2001 yılında kurduğu Tiyatro Pera’da elinin değdiği her oyun ödül kazanan başarılı bir tiyatrocu.
İstanbul Devlet Tiyatrosu kadrosundan Şafak Eruyar, Mehmet Ali Kaptanlar, Levent Öktem, Nihat İleri , Yüksel Aymaz ; İ.B.B. Şehir Tiyatroları’ndan Engin Alkan , Can Başak değişik dönemlerde Tiyatro Pera’nın oyunlarında görev yapmışlar. Nesrin Kazankaya ve oyuncular , çoğu Kazankaya tarafından yazılmış ve yönetilmiş Tiyatro Pera oyunları ile tiyatro ödülleri kazanmışlar.
Tiyatro Pera’nın kurucusu ve İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı Nesrin Kazankaya bu sezon İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Annemin Cesareti oyununu çevirmiş ve yönetmiş. Bu oyunun kadrosunda Kazankaya’nın Tiyatro Pera’daki ekibinden dramaturg Şafak Eruyar, oyuncu ve dans eğitmeni Erdinç Anaz, oyuncu Zeynep Özden, müzisyen Ezgi Kasapoğlu, oyuncu Eda Yapanar yer almışlar. Bu bir anlamda iade-i ziyaret gibi bir şey olmuş. Bazıları için de “baba evi”ni ziyaret!
Tiyatro Pera’daki başarıların İstanbul Devlet Tiyatroları bünyesinde gerçekleştirilmemiş olmasına İstanbul Devlet Tiyatroları yönetimi mutlaka üzülüyordur.
Devlet Tiyatroları’nın gerekli olanağı ver/e/memesi midir kendi sanatçılarının kurum dışındaki başarılarının sebebi ? Yoksa “Bu yıl tüm oyuncularımız görev alacak” beyanatının içinde mi gizli sebep?
Devlet Tiyatroları kadrosunda olan sanatçıların görevleri salt sahnelenen oyunlarda görev almak mıdır ? Çoğu kendi alanlarında başka kuruluşlarda eğitim vermekte oldukları halde Devlet Tiyatrosu kendi personeli olan kişilerden bu amaçla neden yararlan/a/maz ? Kadrosundaki sanatçılardan ülke çapında tiyatronun geliştirilmesi için yararlanmak zor mudur ? Bulundukları illerde, okulları sahiplenip gençler ile uğraşarak tiyatronun yaygınlaşmasına katkıda bulunamazlar mı? Armutun dibine düşmemesi, mumun dibine ışık vermemesinden midir ?
60.yılda “60” rakamına takılı kalmış Devlet Tiyatroları kendi eleştirisini yapsa ve kadrolarını lâyıkıyla değerlendirse keşke.
Tabori
Dünya tiyatrosunun “şakacı” bir yazarı Tabori. Yazdıkları kışkırtıcı, kavgacı, ironik.
Babasını ve pek çok yakınını toplama kamplarında kaybeden Tabori , herhalde Yahudilerle ilgili sorunları anlayacak kişilerin başında gelir. Ama ayni zamanda Yahudiler üzerine en acımasız mizahı da yapabilmiş bir aydındır.
Tarihte “Şu Yahudiler ne işe yarar?” sorusu her zaman var olmuştur. Tabori , Yahudi karakterlerin boyalarını silerek soruya verdiği, ironik cevaplar ve çözümler ile ezberi bozmuştur.
Bir Macar Yahudisi olarak Tabori (1914-2007) , Yahudilerin çektiklerinin dünyada tek örnek olmadığını ve “soru”nun , “saçma”nın sınırlarında , ırkçılık ve soykırım üzerine karmaşık yeni soruları içeren bir soru olduğunun da farkındadır. Tabori ,soykırım , Hitler, anti-semitizm, toplu katliamları açıklamaya çalışan çabalar, jenosid, yabancı korkusu ve bugün hala devam eden ırkçılık üzerine adeta takıntı düzeyinde saplantılı bir aydındır.
Ama esas soru/n “Yahudiler ile ne yapılacağı” değil ön yargı ve ırkçılık ile nasıl mücadele edileceğidir.
Çünkü Sartre’ın da söylediği gibi “Yahudiler olmasaydı düşmanları onları yaratırdı”.”Tarihte onlar istememiş bile olsa onlara belli roller verilmiştir.”
Tabori “ İsrail’i saçma bir tiyatro sahnesi , son Yahudi şakası gibi seyrediyorum.Bu kadar yıl sonra “Yahudi kim?” sorusunu tartışıyorlar. Herkes biliyor , Yahudiler dışında” demiş.Ve eklemiş “Almanlar hatırlatmasa Yahudi olmazdım”
Ama şu soru konuyu anlamamıza yardımcı olacaktır : “Son zamanlarda kendi Yahudini yaratmak için ne yaptın?” Bu soruyu anlamak oyunu anlamak ve yorumlamak için çok önemli.
Tabori , Kafka, Brecht and Samuel Beckett ile ayni evi paylaşmış bir yazar. Thomas Mann, Charlie Chaplin ile tanışmış.
“Tiyatro ile beni yoldan çıkardı “demiş Brecht için. “Ona müteşekkirim ama beni bu işe soktuğu için lanet olsun!”
Sürekli olarak yeniden yazan,prova eden,üreten bir tiyatro adamı. Kendi adıyla anılan oyunculuk yöntemini yaratmış bir tiyatrocu. Bir anlamda Brecht tarzı oyunculuğu benimsemiş. Her zaman oyuncularından, kendilerini ve çevrelerinin farkında olmalarını istemiş. Tabori , soruna ve soruya çözüm ve cevap var gibi davranmamış , bir yanıt olabileceği ihtimalini ironik bir dille ortaya atmış.
Çok yaşamış, çok görmüş ve çok çekmiş biri olarak Tabori hayata ve yaşadıklarına bilgece bakabilmenin rahatlığı ve özgüveni ile ironik söylemler ortaya koymuş. Bilgeliği, ona hayattaki “saçma”yı bulup çıkarabilme yeteneği vermiş. Annemin Cesareti (1979), bu nedenle ironiyi bilgelikle sarıp sarmalayan bir metin.
Oyunda katil ile kurtarıcının ayni kişi olması yukardakilerin aydınlığında okunması gereken bir “saçma”.
Annemin Cesareti
Brecht’in Cesaret Ana ve Çocukları’na adeta nazire yaparak Woody Allen’vari bir metin yazmış. (Aslında Woody Allen, Tabori’den esinlenmiş olmalı ama “sokaktaki adam” Woody Allen’i daha çok tanıyor)
Yönetmenin bu dili "okuduğundan" emin değilim. Annenin kurtuluşu öne çıkıyor ,baştaki komik hava giderek melodrama dönüşüyor.
Hitler’in mavi gözlü subayı , tartıştığı “yeşil gömlekli”ye inat “Anne”yi özgürlüğüne kavuşturuyor. Seyircinin oyundan yumruk yemiş gibi şaşkın çıkışının asıl nedeni bu ! Hiç böyle “iyi kalpli” bir kurt görmemişlerdi ! Kazankaya ve ekibinin katkılarını (!) da unutmamak gerek.
Yönetim
Kazankaya düz okunsa 1 saatte bitecek bir metni 2 saate yaymayı başarmış (!) Tabori’nin “duruşu”na yaklaşamamış. Kazankaya hala Venedik Taciri’nin son sahnesinde kalmış herhalde. Onun bu duruşu ,oyundan çıkacak mesajı da yanlış mecralara sokmuş.
Oyunun yapısı katılımcı, dinamik ve bütüncül bir sahneleme istemekte. Bundan kastım tüm oyuncuların her sahnede aktif olarak, bedenen ve ruhen “var” olması ve de içlerinden bazılarının belli karakterleri canlandırmasıdır.
Temel husus, çevrenin tüm kasveti/ciddiyeti içinde annenin naifliğinin verilemeyişindedir. Esas mesele çevrenin komikliği değil annenin içine düştüğü durumdaki dürüstlüğü ve naifliğidir. Oyunda durum , tamamen ters yüz edilmiş bir durumdadır. Yani çevre komikleştirilmiş , ana karakterler ciddileştirilmiştir. Yani komik ve saçma içinde ciddiyet. Naiflik ortadan kalkmış. Yanlış da orada başlamaktadır.
İçine Pera dansları(!) , Tenten’in şaşkın polisleri , Anatevka , Lizst, Brahms , Darvaş , ağaçtan düşme,sürünme , tırmanma , zıplama ,soyunma vb katılarak , takıp takıştırdığı taklit mücevheri ve duvardaki “çakma” “paşa baba” portresi ile “saraylı” görüntülü “varoş güzeli” yaratılmış . Kafasındaki kanlı sargısı “poşu” gibi duran ağaçtan düşen oğlu , boşlukları doldurmak ya da metnin hikaye anlatan durağanlığını süslemek(?) için artık klasik Pera söylemi haline gelmiş yürüyüşleri , çocukların arka arkaya geçip “çuf çuf tren olma”sına benzer tramvayı , bu “çorba”nın görsel zenginliği(?) olarak seyretmek zorunda kaldık.
Alınan ödüllere dayanarak farklı olmanın keyfi ve de güveni ile yapılan sanatsal kolajların bilenlere hiç de “hayran olunası” gelmeyeceğini bilecek kadar bilinçli bir tiyatrocunun elinden çıkmış bu oyunun, zaman , ilgi ve konsantre azlığı nedeniyle böylesine “yarım” kaldığını düşünüyorum.
“Annem”
Çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen Serpil Tamur gerek ses tonu ve gerekse oynadığı önceki karakterlerden gelen alışkanlığı ve de algılanması ile bu rol için çok dramatik. Her ne kadar bu yorumla "kotarılmış" oyunu , oyuncu değişikliği ile "kurtarmak" zor da olsa gözlerimin önünden Adile Naşit geçti . Çok iyi bir oyuncu olan Günay Karacaoğlu benim adayım olurdu. Karacaoğlu gençliğinin verdiği enerji ile gurup içine de katılarak bu naif karakterin hakkını verecek oyuncudur.
Oyunun en etkileyici tarafı tren vagonlarını hatırlatan dekoru( Şirin Dağtekin Yenen ) idi.
Annemin Cesareti , bilinmesi yararlı ama bu sahnelenişle seyri zaman kaybı olan bir oyun.
Melih Anık
Not: Tekel Sahnesi , olanaklar yaratan açık sahne olarak iyi düşünülmüş. Bir kusuru var. O da oyunların bu sahneye “çivi”lenerek başka sahnelere taşınamamasının “kullanılma” olasılığı. Tabi o da “kullanana” kalmış.
Kaynak:
http://muse.jhu.edu/journals/theater/v029/29.2zipes.html
http://www.independent.co.uk/news/obituaries/george-tabori-460660.html
http://www.ecibs.org/new/ecibs/38/interview-pirooz-aghssa
Tabori- Brecht Dosyası-Yılmaz Onay- Mitos Boyut
Tabori-Bir Casusa Ağıt-Weisman ile Kızılyüz-Özdemir Nutku-Mitos Boyut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder