Çeşitli festivallerle tiyatro, ülkemin büyük şehirlerinde
dört mevsim devam ediyor ama artık sezon sonuna geldik. Eminim ki şu sıralarda
Ekim’de başlayacak yeni sezonun hazırlıkları başlamıştır bile. Tiyatro yazılarının
da sezonu var. Ben geçen sezon
seyrettiğim halde içimden yazmak gelmeyen oyunları bir kenara koyarak bu sezonu
Propeller’dan bahsederek bitirmek istiyorum. Her ne kadar ana yemek pek de iyi olmadı
ama Propeller’ın Shakespeare’lerinden bahsederek sezonu tatlı bitireyim istedim.
Festivallerde gelip geçen oyunlar hakkında yazılan yazıların(eleştirilerin)
farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Belki de uzun süre bir daha
karşılaşmayacağımız bir topluluğun meslek görgüsü, terbiyesi, ahlâkı üzerine
geride bıraktıklarından dersler çıkarmaya daha çok önem veriyorum. Bu nedenle
oyunlar hakkında özel şeyler söylemek yerine genelden çıkarılacak dersler üzerinde
durmanın daha iyi olacağına inanıyorum.
Yanlışlıklar Komedyası'ndan(Fotoğraf : Melih Anık)
Propeller tümü
erkeklerden oluşan, Shakespeare oyunları oynayan İngiliz topluluk. Kadın rollerini de erkekler
oynuyor. Seyirci ilk anda şaşırıyor garipsiyor ama oyuncuların ciddiyeti
karşısında kısa bir süre içinde sahnede ‘rolleri’ görmeye başlıyor. Bunu çok
önemsiyorum. Tiyatroda sözü edilen onlarca tür içinde bu tiyatronun özünü
özetliyor. Oyuncular, kadın taklidi yapmıyor, ‘kadın’ oluyorlar. Topluluğun
yönetmeni ‘Oyuncu kendisi olmayan birini
oynar’ demiş. Erkek oyuncu da kadın olarak kendisi olmayan birini oynuyor.
Aynı anlayışı Oscar Wilde’ın oyununda seyrettiğim Brian Bedford’da görmüştüm, En
İyi ERKEK Oyuncu dalında Tony Ödülleri’ne aday olmuş, Lady Bracknell rolünü
oynuyordu. Siz onu ‘rol’ olarak kabul
ediyorsunuz. Bizde kadın rollerine çıkan oyuncularda genellikle alaycı bir
ifade var ve bu seyirci tarafından hemen algılanıyor. Propeller sanırım bu
hususta tiyatrocularımıza ve seyircimize bir şey öğretmiş olmalıdır.
Bir Yaz Gecesi Rüyası'ndan(Fotoğraf : Melih Anık)
Propeller’ın oyuncuları fizik olarak ‘fit’. Hepsi müzikle
ilgili (çoğu enstrüman çalıyor, şarkı söylüyor, ritm duygusu var). Hepsi dans edebiliyor. Bu sahnelenen oyunda
ekip ruhunu öne çıkarıyor. Anlaşılır bir
İngilizce konuşuyorlar. Seyirci ile ilişkileri çok samimi, seyircinin
kalbini kazanabiliyor. Sahneden sataşarak oyuna dahil ettikleri seyirciye oyun
arasında yaklaşıp özür diliyorlar. Biri
bir seyircinin ismini öğreniyor, diğeri punduna
getirip o seyirciye ismiyle hitap ederek serenat yapıyor; sahne ile salonu çok
samimi duygularla birbirine bağlıyor. Klâsik
sayılabilecek oyunculuklarla oyunu sunuyor ama mükemmel doğaçlama
yapabiliyorlar. İstanbul gösterilerinde oyun başında seyirci arasında dolaşıp,
öğrendikleri Türkçe sözcüklerle seyirci ile ilişki kurdular; hatta oyun içinde
de Türkçe sözcükler kullandılar; oyun arasında seyirci arasına katılıp fuayede
mükemmel müzik yaptılar. Boston’da seyrettiğim
oyunda (III.Richard) oyun arasında tüm salon ve balkona dağılarak oyunu
sürdürmüşler ve seyirciyi ‘tehdit’li(?) bir dille ikna etmeye çalışmışlar
ikinci perdede, oyun arasında yanlarında
oturdukları seyircileri oyuna bir türlü katmışlardı.
Propeller metni oynuyor. ‘Canım öyle istedi’ deyip herhangi bir tiradı alıp oyun başına/sonuna
koymuyor. Ancak mizansene eklemeler yaparak ufak dokunuşlarla oyunun daha iyi
anlaşılmasını, bugüne daha iyi getirilmesini sağlıyorlar. Bugünün algısını
kullanarak oyunu güncelleştirme hedefindeler. Bu dokunuşun şekli bir şarkı, pandoranın
kutusu, mucizeci rahibin Pazar ayini olabiliyor. Metinde olan bir karakteri ve durumu büyüterek yapıyorlar bunu.
Propeller oyunlarında dekor, oyunun ruhuna, özüne uygun
malzemelerden oluşuyor. Bir Yaz Gecesi Rüyası’nda kullanılan tüller ve
üzerlerine yansıtılan imgeler; ortadaki hayâl kutusu, yüzlerin beyaza boyanmış
olması, kostüm renklerindeki uyum ve seçilen renklerin yumuşaklığı, replikleri
güçlendiren canlı efektler vb. hep o ‘rüya’ kelimesinin vurgulanması için
seçilmiş. Oyundaki amatörlerce, tiyatro
sahnesinde yaratılan çok eğlenceli bir komedi vardı ki izahı çok zor. Yanlışlıklar Komedyası’nın Meksika atmosferinde kurgulanması, karmaşık karakterlerinin tanıtımı, replik ve jestlere ‘giydirilen’ ses ve
efektlerin oyuna kattığı anlatım biçimi hayranlık uyandırıcı. Şu açık ve kesin
ki Propeller, ‘anlatmayı’ ama ‘sade ve yalın anlatımı’ tercih etmiş. Yönetmenin söyleminde ve de oyuncuların
var oluşlarında üstten bakan bir duruş yok. Anlıyorsunuz ki Shakespeare yönetmek,
oynamak ile yöneten ve oynayan ‘kasılmıyor’. ‘Cambaz’lığa kalkışmayan alçak
gönüllü ama 'büyük' bir sahneleme ile karşı karşıyasınız. Bu yazara olan saygının da bir
ifadesi. Ben kendinin ne kadar zeki olduğunu ortaya koymaya çalışan
yönetmenlerden ne Shakespeare oyunları
gördüm, yaptıkları sirk gösterisinden öteye geçemedi. Propeller bu açıdan
hayran olunacak bir şey yapıyor. İnşallah ders alınmıştır. Shakespeare’i
Propeller’dan seyreden seyirci, artık ‘cambaz’ tiyatroculara aldanmayacaktır
eminim. Bu kadarı az mıdır?
Gene gel Propeller..
Melih Anık
Propeller için bu adrese bakabilirsiniz:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder