Tavşan deliği denince akıllara önce Alice Hârikalar Diyarında ve aceleci tavşanı gelir. Tavşan sürekli
saatine bakar ve hep bir telaş içindedir; “Geç
kaldım geç kaldım” diye koşuşturur. Alice, tavşanın peşinden deliğe girer
ve hârikalar diyarına çıkar. Eser 1865 yılında Lutwidge Dodgson(Lewis Carroll)
tarafından yazılan kurgu romandır. Dodgson
yazar, matematikçi, mantıkçı, din adamı ve fotoğrafçıdır.
1884’de Edwin A. Abbott “Flatland: A Romance of Many Dimensions” ı
(Düz Dünya- Çoklu Boyutun Romansı)
yazdı.
1895’de H.G.Wells “The
Time Machine”i(Zaman Makinası) yazdı ve zaman boyutunu tartıştı.
Kuantum fiziğinin babası sayılan Neils Bohr 1885 – 1962
yılları arasında yaşadı.
''Belki de bu dünya
başka bir gezegenin cehennemidir.'' sözü 1894-1963 yılları arasında yaşamış
olan Aldous Leonard Huxley’e aittir.
“Paralel evrenler ile
ilgili yorum, Hugh Everett III tarafından 1957 senesinde ileri sürüldü. Teori
yıllar sonra aynı üniversiteden Max Tegmark tarafından yorumu destekleyen
kuantum intiharı ve kuantum ölümsüzlüğü deneyi ile birlikte popülerlik
kazandı.”
“Big Bang” teorisinin ilk temeli olan “evrenin genişlemesi”
konusunu öne süren Georges Lemaître (1894 –
1966) papaz, astronomi uzmanı ve
fizik profesörüdür.
1942 doğumlu Stephen Hawking’in “kara delik” teorisini
bilmeyen yoktur sanırım.
“String theory” (Sicim teorisi) ilk olarak 1960 yılında
ortaya atılmıştır.
“Membrane” Teori Sicim teorisinin (”String Theory”) devamı
sayılır. 1995 yılına aittir.
Lisa Randall partikül fiziği ile ilgili kendi adıyla anılan
teorisini 1999’da yayımladı.
Evrenin yaratılışı üzerine pek çok çalışma yapılmıştır.
BBC’nin konuyla ilgili belgeselini konuyla ilgilenenlere tavsiye ederim. http://www.youtube.com/watch?v=_qJ00voGAFs
“Tavşan deliği”nin sanattaki yansımaları üzerine okuduğum şu
yayını paylaşmak isterim: (http://www.usasabah.com/Guncel/2012/10/03/tavsan-deligi-zihin-kontrolu-mumkun-mu)
“Tavşan deliği öteye
“karanlık taraf”a doğru bir açılım. Temelleri çok derinlerde.” Harry Potter, Da
Vinci'nin Şifresi, A Clockwork Orange, Star Wars, Matrix serisi, Lost, Heroes,
Yüzüklerin Efendisi, Transformers, Alice Harikalar Diyarında gibi metafizik
gizemler içeren pek çok eser ve yapım tavşan deliği başta olmak üzere,
neredeyse bilinen her türlü ezoterik sembole göndermeler yapıyor….. 1999 yapımı
The Matrix filminin meşhur follow the white rabbit / beyaz tavşanı izle repliği
bir labirent girişinin anahtar cümlesi aslında. … Transformers üçlemesinin son filmi olan Dark
of the Moon'un bir sahnesini burada anmak istiyorum. Yıl 1969…… Koca bir dolgu
tavşan oyuncak baş gösterir, görünen ve görünmeyen taraf tavşan deliği
göndermesi ile kombine edilir”
Yazar (Mustafa Odabaşı) yazısıda “zihni kontrol eden dünyayı kontrol eder” derken benim aklımı
sürekli kurcalayan bir soruya
gelir: ” birileri beynimizde kalıcı izler bırakmaya çalışıyor olabilir mi?” ve bağlar: “Günde ortalama 5 saat TV izleyen Türk toplumu, dayatılan diziler,
eğlence programları, yarışmalar, tartışma ve müzik programları sayesinde açık
bir zihne sahip olma lüksünü yitiriyor.”
“Tavşan deliği”
deyip geçmeyin işin ucu çok derinlerde yâni.
Alice bir yere gitmemiş olabilir, belki de bir ağacın
altında rüya görüyordur. Dünyanın bir
rüya olması antik bir konudur, tüm uygarlıklarda bir ipucu bulursunuz. Bu
noktada da dinlerin, tasavvufun alanına dalmış olursunuz. Zaten konunun çıkış
noktasında ve gelişmesinde din adamlarının rolünün olması hiç de yadırgatıcı
değildir. Konu Hint mitolojisine kadar gider. Plato’da öteki dünya kavramını
görürüz.
Konunun temelinde “Kuantum mekaniğinin yorumlarından biri” “paralel evrenler” var. “Paralel” bugünlerde çok popüler bir kelime.
Keşke “paralel evrenleri” konuşuyor
olabilseydik. “Paralel”in gündeme düşmesinden çok önce seyirci ile buluşmuş olan “Tavşan
Deliği” bize bu olanağı veriyor. Edebiyatın sağaltıcı gücüyle içine düştüğümüz
karanlıklardan hârikalar evrenine çıkabiliriz (belki de) Biz de Becca gibi “Şu
anda bir yerlerde çok güzel bir vakit geçiriyorum” diyebiliriz kim
bilir?
Bir tiyatro oyun yazısında bu kadar “derine dalmamı” merak
edenler vardır mutlaka. Ama bir tiyatro yazarı(David
Lindsay-Abaire)bilimsel bir tartışmayı(“paralel evrenler”) “teselli
edici” olarak kullanıp oyunun düğümünü çözüyorsa bundan öğrenmemiz gereken
şeyler vardır. Oyun yazmak sadece dialog yazmak, üçüncü sayfa haberini dialog
haline getirmek değildir. Tavşan Deliği’nin bu açıdan genç yazarlara yol
gösteren bir metni vardır. Metin senaryo
gibidir. Bağımsız gibi görünen sahneler
içinde bütüne hizmet eden replikler vardır. Bunlar açık ve nettir. Seyirci
atlamalı hikâyenin ip uçlarını her sahnede yakalayarak bütüne yürür. Metnin beş kişisi temel olayın tarafları olmakla birlikte hepsinin
ayrı ayrı içinde olduğu farklı
çerçeveler vardır. Bu çerçeveler
kesişerek ortaya farklı bir resim çıkar. Anne ile kızın benzer acıları bize
dünü ve yarını ve de acıların zaman içinde yaşayacağı değişimleri de gösterir.
Hemen belirtmeliyim ki bu piyesin başarısında öncelikle
yönetmen var. Serkan Üstüner metnin özelliklerini duymuş ve ona göre bir bütünlük
oluşturmuştur. Genel olarak sade, yalın, duru bir anlatım biçimi seçmiş. Oyunculukların öne
çıkmasını sağlamış. Bu dekor- kostümde(Müge Tatarer Barman), müzikte(Ah!Kosmos),
ışıkta(Deniz Karaoğlu) kendini gösteriyor. Öte yandan oyuncu seçiminde yâni ekip
oluşturmadaki isabet çok belirgin. Tüm
oyuncular(Melike Güner, Faruk Barman, Füsun Erbulak, Öykü Başar, Yağız Can Konyalı)
rollerin fiziksel özelliklerine (fazla ileri gitmiş olmazsam ve biraz da
çekinerek yazıyorum) ruh hâllerini içlerinden hemen çıkarabilecek yaratılışta gibi. Elbette beş oyuncu da “iyi oyuncu” ve de
rollerin yorumlanmasında onlardan isteneni kolaylıkla kavrayabilecek ve yansıtabilecek yetenekte. Ekip içindeki
uyum da başarıyı pekiştiren bir özellik. Oyunun başarısı doğal ve inandırıcı
olmaktan geçiyor. İllâ ki bir çöp aramam gerekirse park sahnesinin ev dekorunun
içine fazla girmiş olmasını söyleyebilirim ki bu da -böylesine küçük mekânda
ışığın kullanımındaki engelleri de hesaba katarak- kaçınılmazdır. Ayrıca
Howie’nin bir başka kadınla olan ilişkisi metinde geçiştirilmiş gibi geldi
bana. Howie’nin karısına bağlılığı “apaçık” ortaya çıkmıyor.
Yazımda Melike Güner’e ayrı bir paragraf açmak gerekir diye
düşünüyorum. Güner’in etrafa yaydığı bir “aura” var ve sanıyorum bu
çevresindeki oyuncuları da etkisi altına alıyor. Bir an için onun olmadığını
düşündüm ve anladım ki oyun çok şey kaybederdi.
Bu oyunun mihver kişisi de Becca zaten. Melike Güner çok iyi bir Becca.
Oyuna emeği geçen diğer kişileri de anmak isterim. Sinem Üstüner (Afiş ve Broşür Tasarım), Onur
Delikurt ve Devrim Doğuş Akbaş(Proje ekibi), Serkan Gülşen(Fotoğraf ve
Teaser)
Tavşan Deliği’ni seyredin, pişman olmayacaksınız.
Ben bu yazıya “ilgisiz” bir son yazmak istedim.
“Tavşan
deliği”ni 1895’de aynı zamanda papaz
olan bir yazar gündeme getirmiş. Bilimden beslenen ve de bilime yol gösteren
edebiyatın gücünü düşünün. Osmanlı
1577’de kurduğu rasathaneyi 1579’da ‘fetva’ ile yerle bir etmiş. Mirasımızdaki
“kara deliği” düşünün. “Tavşan deliği”ni takip ederek “hârikalar dünyasına”
dalmak yerine “zihnimize mukayyet olma hâli” ile yaşıyoruz. “Paralel bir
evren”de bir benzerimizin olması hayâli bile çok zor. Galiba hayatımızda “tavşan pisliği”nin yeri
daha fazla.
Derin acıları avutmanın zihinsel bir faaliyet olduğunu
bilerek, zihinlerimize çok hassas davranmak onu fuzuli işgallerden kurtarmamız gerekmez mi? Zihninize sahip çıkın, başkasının kontrolüne
vermeyin, , onu kendi iradenizle kara deliklere gönderin. Ama girdiğiniz “Tavşan deliği”ne dikkat edin daldığınız
karanlık çok derin olabilir. “Tırtıl”ı bulamazsanız? Belki de daha iyi..
Melih Anık
Yazıyı yazarken yararlandığım kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder