Oyunu geçen sene seyretmiştim. Oyunla ilgili yazımı yazmış
yayımlayacaktım ki Sera Tokdemir’in kadrodan ayrıldığını okudum. Onun oynadığı role Eylem Şenkal
hazırlanıyordu. Baş rolde yapılan bu değişiklik benim yazımı da geçersiz kıldı.
Yazımı yayımlamadım. Ben ekibe inanırım. Kadrodan bir oyuncuyu oynattığınızda sahneleme için yeniden prova yapmanız gerekir. Haklı olduğumu oyunu ikinci sefer yeni kadrodan seyrettiğimde anladım. Eylem
Şenkal’in kadroya katılımı oyuna yeni bir soluk getirmiş. Bu arada kadronun
diğer elemanları Ümmühan Kıldiş hariç oyunun türüne daha bir ısınmışlar.
Ümmühan Kıldiş’i ayrı tuttum zira o, bu ekip içinde baştan beri bu türü en iyi bilen ve oynayan oyuncu bana göre. Tevfik Gelenbe
Tiyatrosu’ndaki tecrübesinin yabana atılamayacağını onu seyredince
anlıyorsunuz.
Derleme Tiyatro Sözlüğü( B.Turgut Erim - Mitos Boyut)’nden
yaptığım alıntıyı aşağıda paylaştım:
“ ‘Fars’ halk
komedisinin bir türü olup genellikle olanaksız durumlara kaba şakalara aşırı
beden hareketlerine dayanır. Bununla birlikte insani hataları, yanlışlıkları
gösterir. Çağdaş anlamıyla “fars” sözcüğü genellikle saçma bir duruma ve kadın-erkek
ilişkisine dayanan uzun oyunlar için kullanılmaktadır. Bazılarına “yatak odası
farsı” denilmektedir. (Latince farcire’den , sokuşturmak.Oyunların içine
sokulan parçalar, pasajlar)”
“Vodvil sözcüğü
Normandiya’daki Vire Vadisi’nin şarkıları anlamındaki (Vau/Val de Vire) ve ‘Kentlerin
Ses’i diye çevrilebilecek olan (Voix Des Villes) tümcelerinden kaynaklanır.15.
yy da. “Vodvil”, İngiliz istilacılarını
hicvetmek için yazılan hicivsel şiirleri belirtmekteydi. Daha sonra “Satirik
balad”ları belirtmek için kullanılmış. Bir süre sonra aralarına şarkılar
serpiştirilmiş satirik oyunlara “vodvil” denilmiş. Giderek kısa sahnelerden ve
skeçlerden meydana gelen bir oyun türü halini almış, birahanelerde oynanan kaba
güldürülere verilen isim olmuş. Akrobatik hareketler, şarkılar, danslar olan
gösterilere” vodvil denmiş. Çağdaş dönemde ise ”vodvil”, tanıma yanılmalarına
ve olayların tuhaflığına dayanan kaba çizgili bir güldürü türüdür.”
Ray Cooney denilince
Dormen Tiyatrosu akla gelir. “İkinin Biri”, “Kaç Baba Kaç”, “Karmakarışık”
isimli oyunlarını seyretmişim.
Arşivimden oyun dergilerini çıkardığımda hatırladım.
O dergilerden birinde Martin Cinnamond “fars”ın tarih
boyunca yüz karası sayıldığını yazmış. Hatta Daily Telegraph eleştirmeni E.L.
Blanchard 1877’de şöyle demiş: “Böyle
hammaddelerden oluşan teatral karışım Londralılara sunulmadan önce ‘kokularından’
arıtılma işlemine tabi tutulmalıydı”
“Fars, Aristophanes ve diğer oyun yazarlarının uğraşlarıyla
Yunan tiyatrosunda oluştu. Sövgülü açık seçikti ama inanılmayacak kadar çok
tutuluyordu”
Ray Cooney oyun dergilerinden birinde şöyle demiş “Farsın komediden çok tragedya ile ortak
yanları var. Komedi çoğunlukla tuhaf bir insanı günlük durumunda ele alır. Oysa
fars(ve tragedya) genellikle sıradan insanların tuhaf durumlarla savaşımını işler.
Bir adamın karısını çok iyi arkadaşıyla yakalaması fars ve tragedyada farklı
bir şey değildir. Her iki biçimde de kocanın tepkisi aynı olmalı. Farklı olan
seyircinin tepkisidir. Seyircinin tepkisini dinlemek gerek. Fars ekip oyunu
ister. Tenis oyunundaki gibi karşındaki iyi top atarsa daha iyi oynarsın.”
Metin Serezli George Pigden rolünü oynadığı “İkinin Biri” oyununun dergisinde: ”Ray Cooney ile çalışmak istiyorum. Bunu duyacak
dostlarımın bunca büyük yazar dururken bu ne çılgınca bir arzu dediklerini
duyar gibiyim. Ama Cooney’i inceleyince adamın korkunç sahne bilgisine,
tekniğine, zekâsına ve inanılmaz espri gücüne şapka çıkartmamak, önünde saygı ile eğilmemek mümkün değil”
demiş. Metin Serezli “tiyatronun
toplumsal yararına” gelerek “aydınlar
her zaman kayıtsız şartsız tiyatronun eğitsel, öğretsel gücünü öne çıkarır, tiyatronun
çözüm için insanlara yön vermesini isterler.” diye yazmış. Bu görüşü benimsediğini ancak seyircinin
eğlenmesini, hoşça vakit geçirmesini amaçlayan oyunların kınanmasının da yanlış
olduğunu belirtmiş.
Bu satırları okumadan ben de aynı konu üzerinde düşünmüştüm.
Dün akşam salonu dolduran seyircilerin oyun sırasındaki coşkulu kahkahasını ve de oyun sonunda birbirlerine söylediklerini
duyup, oyun sonunda Şişli Kent Kültür
Merkezi’nin vitrinlerinde asılı diğer oyun afişlerini inceleyerek seyredecekleri
yeni oyunu seçmelerine bakınca Arapsaçı’nın
çok önemli bir yararı olduğunu anladım. Seyircinin
eğlendiği oyunlar seyirciye tiyatroya yeniden gelme arzusu veriyor. Buna “seyircinin
yetiştirilmesi” diye de bakmak mümkün.
40 yıl öncesini, Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü Tiyatrosu’nun
Beyazıt’taki kapısında biletler satışa çıktığı günkü uzun kuyrukları
hatırladım. Kendi dönemlerinde hepsi “kapıda
bekleten”, Türk Tiyatrosu’nun birer
abidesi olan Haldun Dormen , Toto Karaca,
Muammer Karaca, Ulvi Uraz, Altan Erbulak, Metin Serezli, Nisa Serezli, Tolga Aşkıner,
Nejat Uygur, Zeki Alasya, Metin Akpınar,
Muzaffer Hepgüler, Tevfik Gelenbe’nin ve
isimlerini sayamadığım onlarca “kahraman”ın yaptıkları tiyatronun, Türk
Tiyatrosu’ndaki yerini yeniden düşündüm. Elbette toplumcu mesajlarla tiyatro yapan
topluluklar da çok önemli idi ama “halk tiyatrosu” anlamında o “eğlenceli
tiyatroların” önemini hep hatırlamak gerektiğini düşünüyorum. Bugünün seyircisi ve tiyatrosu üzerinde onların büyük hakkı vardır. Yeni nesiller “kapılarda bilet kuyruklarında bekleyen” ebeveynlerinden gördükleri
ile şimdinin seyircileri oldular farkında olmasalar da.
Bu çerçeveden bakınca Tiyatro
Dünyası Oyuncuları önemli bir iş yapıyor; neredeyse “tek düzeliğe” doğru
gitmekte olan tiyatromuzda farklı bir kulvarı deniyor ve çıktığı yolda umut veriyor. Oyunu
ilk defa seyrettiğimden bu yana geçen bir yıldan az sürede “fars”ın istediği
oyunculuk yolunda sağlam yürüdüklerini görüyorum. Oyuncuların birbirleri ile
iletişimleri çok daha iyi, iyi paslaşıyorlar. “Gag”ları yerinde kullanmaya ,
tempoyu hep yukarıda tutmaya çalışarak eğlenceli, komik bir oyun sergiliyorlar. Seyirciyi
dinliyor, günlük taşlamaları aralara sıkıştırıyorlar (Bu espriler çok da iyi
alkış alıyor. Kim demiş “fars sadece güldürür” diye!) Oyundaki rollerin isimleri yabancı ama seyirci
“dağılmıyor”. Komşusunu seyrediyor gibi. Araya katılan şarkı sözleri, kelime
oyunları çok başarılı.
Bir iki husus
belirtmeden geçmeyeyim. İlk defasında da seyrettiğimde de aynı görüşteydim. Oyunun prova yaptığı sahneye
göre Şişli Kent Kültür Merkezi sahnesi fazla büyük(sanki). Yataydaki hareketlerde
uzun zaman geçiyor. İkinci yarı başında tempoda kısa süreliğine bir düşüş var.
Walter karakterinin karikatürleştirilmesi bilinçli bir seçim ama Eylem Şenkal’ın
Linda’sı karşısında çok da inandırıcı değil. Bence Bayan Smith düzeyinde “abartma” olması
yeterli.
Seçilen müzikler
türün gerektirdiği tempoya uygun. Seyircinin
selamlanmasında da türün alışılmış havası başarıyla kullanılıyor.
Türün gerektirdiği
oyunculuktaki başarısı için Ümmühan Kıldiş’i(Johanna) özellikle övmek isterim. Sahnedeki tempo ve heyecanı “ittirmesi”yle
oyuna çok katkısı var. Eylem Şenkal’in(Linda) bu kadar başarılı olması tiyatro
için bir kazanç ve umut. Mary tiplemesi uzun zaman unutulmaz güzellikte. Dilerim, umarım tiyatroya devam eder. Berke
Hürcan(Henry) ve İsmail Can Törtop’un(Philip) oyunculuklarındaki gelişmeyi çok
beğendim. Özellikle karşılıklı yarattıkları “gag”ları çok başarılı buldum. Ferhat
Balaban'ı(Alistair) da oyuna ısınmış, sahnede çok rahat gördüm, başarılı buldum. Hande
Melek’in çizdiği karakter(Bayan Smith) bilinçli olarak abartılı çizilmiş. Melek, çizgisini başarıyla kontrol ediyor, oynuyor. Hizmetçi Anna rolünde Serra Tankal yanlış
yapmamak için heyecanlı görünüyor. Sahnede çok iyi duruyor. Bunu bilerek
oynarsa daha iyi olacak. Walter rolünde Can Mutluca bence yorum kurbanı, zira
ondan istenen böyle oynaması o da öyle oynuyor, isteneni veriyor. Yönetmen
İsmail Can Törtop bence o rolün yorumunu yeniden düşünmeli.
Arapsaçı oyunu aynı zamanda türün istediği, lafı gediğine
koyan, sahnesi rahat, ekip olabilen oyuncu yetiştirmek için de iyi bir oyun. Bu türün geçmişteki ustalarını özlemle hatırladığımda Arapsaçı gibi oyunların
tiyatromuzda sahne üzerinde eğitim anlamına geldiğini düşünerek de mutlu
oluyorum.
Tiyatromuzda farklı türlerin sahneye çıkarılması bana
ayrı bir zenginlik gibi geliyor. Tiyatro Dünyası Oyuncuları’nın seçtikleri
türde ısrarcı olmalarını diliyorum.
Arapsaçı seyirci ile
çok sıcak ilişki kuran bir oyun. Seyirci memnun kalıyor. Yeni seyirci
olacaklara ve iyi oynanan eğlenceli bir
oyun seyretmek isteyenlere duyururum.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder