11 Şubat 2014 Salı

El-Bohem “Fikret Mualla” (Tiyatro Dor)

Tiyatro ve seslendirme sanatçısı Murat Şen ne yazık ki az tiyatro yapmış. Türkiye’de daha çok “ses” olarak tanınmış. “Yazık” olduğunu El Bohem’deki Fikret Mualla karakterini yorumlayışını seyrederken anlıyorsunuz. Murat Şen’in tiyatrocu kimliği, yazdığı metinde ortaya çıkıyor zaten. Hayatı bir “efsane” olmuş bir ressamın sadece hayatını değil ruhunu anlatıyor.

Tek kişilik oyunlarda metin çok daha önemli, bazen yoldan çıkabiliyor. Murat Şen sade, yalın bir kurgu ile 13 parçayı seyredenin zihninde birleştiriyor. Elbette bunda yazdığı metni kendisinin  oynamasının ve de yönetmen Emre Kınay’ın rejisinin rolü var. Hürriyetini seven, başına buyruk, “nakkaş”, “alkolik delirium” teşhisi konulmuş, ibadet eder gibi resim yapan bir adam, onun “leblebiciler” dediği “nasırlanmış ruhlar içinde” bir ucube, bir deli bir serseri olarak algılanmış. “Müthiş düşmanı” olduğunu söylediği “ruhen fakir bir cemiyetin ve tuğfeyli  zenginliğinin” kurbanı olmuş. (“Düşenin dostu yoktur Leblebistan’da”). Devlet de bu sıradışı adamı  bir Fransız hâkim kadar anlamamış,. Ekmeğe alıştırılan kartal olursan karnın doyar ama zavallı bir yaratık olursun. Fikret Mualla öyle olmamak için direnmiş. Hep bir destek veren çıkmış ona.. Salah Cimcoz, Sadi, Dina Vierny, Madame Angles.. Semiha Berksoy, Nâzım Hikmet, Abidin Dino ile arkadaş olmuş.  Kendi tablosunu verip aldığı bir Picasso tablosu ona bir sanatsever hanımın evinde 15 gün bedava misafirlik sağlamış. Fuar standı da resimlemiş, kitap kapağı da. Ama anlaşılmamışlıklar içinde geçen bir hayatın ürünleri, “bu dünyanın fani ve mustarip kullarından Fikret Mualla Saygı”nın ölümünden sonra koleksiyonların en önemli parçalarından olmuş.

Murat Şen sesini ve bedenini çok iyi kullanıyor. Oyunu seyretmeden önce kısa bir videosunu izledim oyunun. Bir sahnede dans ediyordu Fikret Mualla. Dışarıdan baktığınızda bedeninden çok da beklemediğiniz bir esneklikle, zarif dans ediyordu Murat Şen. Sahnede rolünü aynı incelikle oynuyor. Devamlı içen bir insanı tadını kaçırmadan oynamak da bir hüner. Tek kişilik oyunlarda hep yaşanan bir mesele var. Zamanın içinde mi dışında mı oyuncu? Bu ayrımın kesin hatlarla ve ayrıntılarda yapılması oyunu daha bir renklendirir diye düşünüyorum.

Murat Şen, çok sade bir sahne tasarımı(H.Sahra Kınay) içinde oynuyor. Bir sandalye, bir yatak, bir masa ve bir merdiven. Ben yatağa çok takıldım. Zira yatak oyun boyunca farklı mekânların yatağı. Hastane, bakım evi, ev vs.. Ama size hep hastane çağrışımı yapıyor. (Konu gene zamanın içinde-dışında olmak meselesine geliyor.) Yerinde sabit olması da bir zorunluluk değil bence. Bence yatak da oynanan mekâna göre çok büyük. Son sahnede Fikret Mualla’nın yüzünü görsek daha iyi olacak. Arkada kalmış masanın öne sandalyenin yanında getirilmesi şişelerin yerden kalkmasını sağlayacak gibi. Merdiven de tam ortaya alınsa?  

Murat Şen’in kostümü(H.Sahra Kınay) Fikret Mualla’yı yansıtıyor. Yanılmıyorsam bir sahnede ceketi değiştirdi. Ben kostüme eklenecek ayrıntıların oyuna katkı sağlayacağı kanısındayım. Bu, yukarıda değinmeye çalıştığım zamanın içinde-dışında olma tercihi ile ilgili.

Müzik ve ışık üzerinde çok durulmamış sanki. Zaten yapanı da belli değil. Ben bu ikisinin sorumluluğunu Emre Kınay ile Murat Şen arasında paylaştıracağım. Işık karartmalarla sahne geçişlerini sağlıyor. Bana fazla düz geldi. Müzik de ihtiyaç kadar.

El Bohem’in teknik yapısı ile ilgili düşüncelerim oyunun mevcut haliyle keyifle seyredilmesini önlemiyor. Ama iyi bir metin, iyi bir oyuncu ve kararlı bir tiyatro sahibi  bulmuşken gönlümden görsel olarak oyunu daha da zenginleştirmek geçiyor.

Bu sezon seyrettiğim oyunlar içinde eli yüzü düzgün bir oyun El Bohem. Fikret Mualla’yı sahneye getirmesini de çok önemli buluyorum. Galiba bir ilk bu!

İlk oyunu, Tiyatro Dor’u takip etme arzusu verdi bana.


Melih Anık        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder