Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu 444 isimli bir oyun oynuyor.
Biz oyunu "Oyuncular Tiyatro Kahve"de seyrettik.50 kişilik salon doluydu ve muhtemelen kapıdan dönenler de olmuştur.
Tesadüfen, girişte bilet kesen, salona sandalye taşıyan ve de oyun sırasında ışık, ses standında oturan, oyunun yönetmeni Ömer Erzurumlu ile ayak üstü sohbet ettik ve oyunun hep dolu olduğundan bahsetti. Önümüzdeki günlerde de yoğun bir program ile ve dolu oynayacaklarmış. Sevindik. Ama salonun yoğun paylaşımı nedeniyle zaman bulamadıkları için oynayabilecekleri oyun sayısı sınırlı kalıyormuş. Bir de herkesin başka sorumlulukları da varmış.
O gece salonun yaş ortalamasını yükselten 4 kişiydik. Genellikle seyirciler 25-35 yaş gurubundandı. Evli ya da olmayan , eğitimli, çalışan kişilerin oluşturduğu bir profil. Sahnedeki heyecan ve de sahneden gelenlere anında tepki gösteren zeki bir seyirci. Hem seyirci hem de tiyatrocular adına içimiz sevgiyle doldu. Bu toplumun dinamikleri , hala canlı.
Belki de bu dinamiği canlandıran Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu ve de Yiğit Sertdemir.(YS)
İstanbul Teknik Üniversitesi kökenli gençler, 1999 yılından beri çıktıkları yolda, istikrar ve inatla ulaştıkları noktada seyirci ile buluşuyor. Bu noktada Sertdemir'e yazar olarak özel bir paragraf açmak gerekir diye düşünüyoruz.
Daha önceki oyunlarına baktığımızda ilginç bir tablo çıkıyor karşımıza:
Örneğin Bekleme Salonu'ndaki iş görüşmesine gitmiş üç kişinin hikayesi... Birbirlerini yok etmeye kadar giden 3 kişinin çatışması.
"Bizi bölenlerin en büyüğü aslında O.B.E.B. Oyunda birbirinden farklı dört kadın var , bir psikolog ve onun sağır-dilsiz yardımcısı var. Dört kadın belli hedeflerden başka hedeflere dönüştürülüyor. Şarkıcı olmak isteyen birini aydına dönüştürüyor. Sağcı birini solcuya dönüştürüyor, sistem karşıtı bir kadını şarkıcıya dönüştürüyor... Burada psikodrama yönteminin belli başlı oyunları kullanıyor. Yani kişilerin zaafları kullanılarak psikolojik oyunla bu dönüşümler yapılıyor. Oyun sürprizlerle dolu bir oyun." (YS ile yapılan bir söyleşiden alınmıştır.)
"Öldün Duydun mu ? 3 kişilik bir oyun. İki kadın bir erkek...Bir adam ölür ve perde onun uyanmasıyla başlar.Uyandığı yer, içi toprak dolu bir küvettir...Etrafında sarı çiçekler arkada kırmızı güller vardır... Yanında da bir kadın, elinde bir kitap, kadın adama öldüğünü söyler ve ardından ebe diye simgelenmiş tanrı gelir...Adam intihar etmiştir. Sonrasında ise, masal gibi anlatılırken hayatı, nerde, nasıl hata yaptığını aramaya başlar.... İnsanın hangi noktalarda Tanrıya ihtiyaç duyduğu sorgulanıyor. Sürprizlerle dolu bir oyun!!" (YS ile yapılan bir söyleşiden alınmıştır.)
Ve şimdi de "444"..
Bir çağrı merkezindeki iki kişinin hikayesi..Gene "Sürpriz"lerle dolu.
Bu oyunların ortak paydasında hep ayni gözlem gücü ve zeka var. Hayatın içinden çıkan oyunlar bunlar. Hareketsiz bir resim karesi(belki de önünden defalarca geçtiğimiz halde fark etmediğimiz) birden canlanıyor ve görünen resim, "ses"lenmeye başladığında toplumun derinine doğru iniyor ve tanıdık karakterler ve umursamazlıkla geçip gittiğimiz sorunların içinden, sürprizli bulmacalara çıkarıyor bizi. "Sürpriz", yazarın sevdiği bir kavram. Yazar hayatın akışına başka bir pencereden bakıyor.Bakışı dar bir çerçeve gibi görünse de seyrettikçe çerçeve genişliyor ve sizi derinliklerine doğru çekiyor..
Yiğit Sertdemir'in sözleriyle: " Yani bu ülkede yaşadığım için kaynağım tabi ki bu ülke...Ve bu durum benim bütün oyunlarıma yansımış durumda.."
İçinde yaşadığımız topluma böyle bakan oyunlar çok az. Her şeyden önce 444, bu yönden alkışlanması gereken bir oyun. Bugünün sorunlarını dert edinmiş bir oyun bu. Oyunculuk ise samimi ; ses,mimik, jestlerin , sessizliğin kullanımı çok başarılı.Yiğit Sertdemir ve Gülhan Kadim iyi oyuncular. Bir de dekora ve de giysilere daha bir dikkat edilse.. Dekor ve giysi oyunu bozmuyor ama özenli değil.
Bütün bu alkışlarımızdan sonra birkaç "dost sözü" söylemek isteriz.
Sertdemir belli ki tiyatroyu biliyor. Kalemi de çok kıvrak. Hem de zeki bir tiyatrocu. Yazdığı dialoglar , konudan konuya geçişler , kullandığı metaforlar su gibi akıyor ama "yeni" değil. Oyunu bir matematiksel plana oturtuyor. Belli "trük"leri çok başarılı kullanıyor. Ama nedense tüm oyun boyunca tanıdık jestler, mimikler gördük , sözler duyduk gibi geldi. Sanki "formül"e uygun bir oyun kotarılmış hissi uyandı içimizde.(Hamile eş esprisi,kafesteki hamster üstüne konuşmalar,paralel konuşmaların yarattığı komiklik vb..)
Tiyatronun ne kadarı "formül" ne kadarı "yeni"dir?
Kafesin içindeki hamster örneği çağrı merkezine tıkılmış iki insanın, kurtuluşu nasıl hazırlayacakları ise iyi "formülize" edilmemiş gibi. Kendini besleyen ortamdan birdenbire çıkan "bilinçlenme", sahici gözükmüyor. Zira onları teslim almış bir sistemin kurbanı olarak rastlantı ile karşılarına çıkmış bir durumdan , kurtuluş yaratmaları inandırıcı değil. (Biraz fazla "Amerikan" değil mi?)
Oyundaki "Hatırlatma servisi" ,ne kaydedersen onu geri veriyor.Anlaşılan servis alan 4 milyon abone de geçmişle bağını koparmış. Hafızasız (balık hafızalı ) toplumun derdi de bu. Birileri ,sorunun geçmişi unutmak olduğunu ve de geçmiş hatırlanırsa çözümün geleceğine inanmış.Bir gün sisteme girerek kayıtlara, unutturulmak istenen geçmiş olayları yüklüyorlar. Geçmiş hatırlanırsa kurtuluş gelecek.(mi?) Sistem kölelerinin sistemi değiştirme çabaları bu anlamda biraz "naif" bir umut olarak kalmış.
Baştan sona kadar birbirini doğuran sahnelerin başarısı yanında, oyunun sonundaki cümleyi hazırlayan ise biraz da zorlama "iki dövüşçü hikayesi". Bu sahne, öncekiler gibi beslenmiyor. Son cümlenin hatırına konulan hikaye ortada kalıyor. Son cümle "Harekete geçin,taşlaşmayın" diyor ama karşıdaki kim? İlk hareketi yapacak olan "bizden" midir? Son sözün "güzel hatırı" için "matematiksel kurgu" da yara almış gibi oluyor.
Ama tüm bunlar içimizi sevinçle dolduran bir "hamle"nin gölgelenmesi için değil, dostça uyarmak için.
"Gözlerini deniz dibinde bırakanların" çoğunlukta olduğu bir ülkede, elbetteki Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu "İyi tiyatro yapan, iyi donanıma sahip, sahnedeyken eğlenebilen, bunu seyirciye yansıtabilen, herşeyiyle tam bir ekip çalışması" yapıyor ve " Altıdan Sonra denince insanlar "çok iyi bir ekip"" diyeceklerdir, mutlaka..Hem, hala "Balığın gözlerine bakan seyirci" var. (Tırnak içleri YS den alınmıştır.)
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder