Afife Jale Tiyatro Ödülleri kapsamında Dostlar Tiyatrosu'na "Mansiyon" ödülü değil de "Onur" ödülü verilseydi tiyatro, bu kadar öne çıkar mıydı acaba?
Ya da geçen yıllarda olduğu gibi, çok deneyimli bir aktör, ödül töreninde , günün "Mana ve önemine uygun" bir vurgulamayla , kendi gösterisi gibi dakikalarca sahneyi işgal etmeseydi tiyatro konuşulur muydu ?
Aslına bakarsanız gündemi yaratan ne tiyatrodur ne de sanat ! Gündem, başlığa çıkarılmaya değer bulunan haberdir . Haber bir iki gün içinde söner gider , oraya buraya kaçışan kelimeler "Perdenin kıvrımlarına" bile sinmez.
Sanki medya ve tiyatro dünyası arasında bir oyun oynanıyor gibidir : Medya neyi pazarlayacağını bilir; tiyatro dünyası da duruma tamamiyle "vakıf" olduğu için, seçimini günün "Mana ve önemine uygun" yapar.
"Ses getirme" amacı ,tiyatronun kendisinden daha çok öne çıkmaya başlamışsa ; bazı tiyatrocular , yine bazı tiyatrocuların vefalarını göstermelerinin bir aracı olarak ödüllendiriliyorsa "Tencere de kapağını bulmuş" demektir.
Şimdi bu düşüncelere kızanlar ; " Zaten bu bile zor yapılıyor, zamanla her şey yoluna girer; sponsoru ürkütmenin alemi var mı" diyenler olacaktır. Ama zaten bir süredir bazı tiyatrolar , oynanan oyunun farkına varıp oyundan çıktıklarını ilan etmişlerdir. Dolayısıyla bu yazı "Malumun ilanı"dır olsa olsa .
Kaldı ki sorun salt Afife Jale Tiyatro Ödülleri de değildir. Tiyatronun ve ödüllerinin sorunudur. Zira benzer durumlar diğer ödüllerde de aynen yaşanmaktadır.
Yılın belli bir döneminde ,ardı ardına gelen ödül dağıtım törenlerinin çevresinde yaratılan heyecana bakarak, insan, Türk Tiyatrosu'nun politikası belirlenmiş , çözümleri bulunmuş, Anadolu'nun her köşesinde her gece yüzlerce tiyatro perdesini açıyor sanır. Her yıl Tiyatrolar Günü'nde verilen mesajların vaadettiği "Tiyatro Ülkesi" nerededir dersiniz?
Her ödül töreninden sonra üç aşağı beş yukarı ayni şeyler söylenmiyor mu?
"Bugün yaşananlara bakılınca tüm yaşananların bir gecelik görkemli törenin sınırları içinde kaldığı ; bazılarının bu fırsatı kendi söyleyeceklerinin ve de kendilerinin reklamı olarak kullandıkları; bazılarının geceye katılmada isteksiz davrandıkları; kategorilerde açıklanan isimlerin seçildikleri kategorileri beğenmedikleri ve çekildikleri ; bazılarının ise onların isimleri geçsin diye bazı kategorilerde aday olmaya zorlandıkları görülmekte, genel anlatımla ödüllerin senesine göre bazı kişileri parlatmak, sektörü –pek işe yaramasa da-güdümlendirme gibi bir görevi yüklendiği izlenimi yaratılmaktadır."
Tiyatromuz perdeyi kaldırmak zorundadır. Görev Tiyatrocu'nundur.
Gitgide kültürsüzleşen bir ortamda işi de hayli zordur : Beslendiği kültür içinde "var" olacak, kendisi olarak kalıp ötekini ikna edecek; sanatçı duygusallığı ile öne atılıp aydın olmanın gerekliliğini yerine getirecek…
Ancak toz duman arasında, Tiyatrocu, değirmenin rüzgarı değil unu olma durumuna düşürülmektedir.
Ülkenin ekonomik koşulları, işini yapmasına engel olur. Ama unutulmasın ki "Tüm öğeler eylemsiz ve etkisizken ekonomik koşulların tek neden olarak alınması doğruyu bulmamızın önündeki en büyük engeldir."
Tiyatro artık "İki kalas bir heves" değildir. Finansman, plan , strateji gerektiren, idari (management) yapılanmaya ihtiyaç duyulan bir sektördür. Sanatın yönetimi ile işletmenin yönetimi birbirine bağlı ama farklı uzmanlık alanlarıdır. Tiyatroların bu bilinçle kurulması, işletilmesi gerekmektedir.
Ülkede tiyatro alanında ilgi vardır. Yeter ki bu ilgi değerlendirilebilsin. Ama önce kurumsallaşma gerekir. Kurumsallaşma için ise bir araya gelmek gerekmektedir.
Yazar,eğitmen,yönetmen,oyuncu,eleştirmen,seyirci,oyuncu ajansları,teknik eleman, tiyatro sahibi ,medya çalışanı vb kim varsa önce kendi içlerinde ve daha sonra bir üst kurum olarak Tiyatro Meslek Birliği içinde toplanmaları; "post kavgası" değil " amaca uygun çalışmalar yapmaları gerekmektedir. Bu birliklerin bir kısmı vardır , bir kısmı oluşturulmalıdır. Var olanlar da iyileştirilmelidir.
O zaman Tiyatrocu'nun, rol almak, ödül almak için birileri ile "İyi geçinmeyi öğrenmesine " gerek kalmayacaktır. Tiyatro, himayeye muhtaç durumundan kurtulacaktır.
"Sponsor" da "kerhen" yaptığı yardımın, kendi prestijini parlattığını görmeye başladığında, taraflar arasında eşit bir işbirliğinden ve umutlu bir gelecekten söz etmek mümkün olacaktır.
Tüm bu yapılanma oluşuncaya kadar elbette tiyatro ödülleri olmalıdır, ödüller hedeflenen yapılanmaya hizmet edecek şekilde oluşturulmalıdır.
Ne deniyor : "Ödül, alanı onurlandırır; o dünyayı izleyenlerin dikkatini çeker , merak uyandırır ; ait olduğu sektörün daha iyi anlaşılmasına ve ilgi çekmesine yardımcı olur ; üst düzeyde bir tartışma ortamı yaratır; iyi örnekleri alkışlayarak mesleğin düzeyinin artmasını sağlar."
Türk Tiyatro ödüllerinin bu amaçlara hizmet ettiğini söylemek mümkün değildir.
Tiyatro ödülleri de kurumsallaşmaya muhtaçtır. Ödül , bir taraftan sektörün kurumsallaşmasına yardım ederken bir taraftan da kendini kurumsal bir yapıya kavuşturulmalıdır. Sektör kurumsallaştıkça ödüllerde de değişen koşullara koşut yeni düzenlemelerin yapılması doğaldır..
Bugünkü ortamda, yapılan eleştirileri de dikkate alarak, verilen ödüllerin nesnelliği üzerindeki kuşkuların kaldırılması amacıyla bazı hususların dikkate alınması doğru olur kanısındayız. Bu kapsamda:
Ödül seçimine dahil edilen tüm oyunlar açıklanmalıdır.
Dar bir seçici kurul tarafından aday belirlenmesi bu tür ödüllerde pratik bir yaklaşımdır. Bu nedenle oylama kuruluna sunulması gereken aday listesini hazırlayan seçici kurul gerekli olmaktadır. Ancak dışardan yapılacak yazılı önerileri de dikkate alacak bir düzen oluşturulmalıdır.
Bazı ödül yönetmeliklerinde adaylık, tek taraflı bir tercih değildir., adayın onayına bağlıdır.Bu kurumsal bazda (yani tiyatro bazında) önceden yapılacak bir anlaşma (teklif-kabul ; müracaat-kabul vb) ile yürürlüğe konulabilir..Ama her durumda seçen ve seçilen arasında kurallar belirgin olmalı , her iki tarafın saygın konumları korunmalıdır.
Seçici ve oylama kurulunun üye sayısı , aday sayısına göre belirlenmelidir. (Nesnel değerlendirme istatiksel bir sayı gerektirir.) Böylelikle ödüller bazı kişi ve gurupların tesir alanının dışına alınabilir.
Seçici ve oylama kurullarında meslek guruplarının temsiline özen gösterilmelidir. Seçici kurul üyeleri, oylama kurulunda olmamalıdır.
Seçici ve oylama kurul tüm üyelerinin, aday listelerdeki oyunların tümünü görmüş olmaları sağlanmalıdır.
Her dalda seçilecek adaylar farklı oyunlardan olmalıdır.
Nicelik değil nitelik öne alınmalıdır. Bu nedenle ödül kategorileri azaltılmalıdır. Bugün için özel ödül dalları hariç, ödüllerin ana kategorilerde (Oyun / Yönetmen / Kadın oyuncu / Erkek Oyuncu / Dekor / Işık / Müzik / Kostüm) verilmesi uygun olacaktır. Özel ödüllerde, keyfilikten , "Gönül alma" amaçlı seçimlerden kaçınılmalıdır.
Sezon planlaması (dolayısı ile oyun sayısı) önceden bilinmeyen bir ülkede aday belirlemek; önerilen yöntemde kurul sayılarının değişkenliği dolayısı ile üye seçimi ,elbette zorluklar içerir. Ama ödülün inandırıcılığı, bu zorlukların üstesinden gelindikçe çoğalacaktır.
Artık Tiyatrocu , "Yıktırtmayacağız" diye yeri göğü inletip yıkılan tiyatrolar altında ağlayacağına, birleşip , "Yaratacağız" demeli ; başkalarının senaryosunun nesnesi olacağına , kendi oyunun kahramanı olmalıdır.
Zaten o bizim "Kahraman"ımız ve işi de "Yaratmak" değil midir !
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder