10 Ocak 2025 Cuma

İstanbul BB Şehir Tiyatrosu’nda Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi?

Uzunca bir süre sağlık nedeniyle  tiyatrodan uzak kaldım. Yeniden başlamak için bir oyun listesi yapmıştım. Tarih sırasına göre Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi en önce geldi. İBBŞT sezonunu bu oyunla açtım.


Evim Caddebostan’da oyun Harbiye Muhsin Ertuğrul’da. İstanbul’un vahşi trafiğini de dikkate alırsanız (hele de benim için) ulaşım büyük fedakarlık istiyor. Oyun bana 7 saate ve 7000 adıma mal oldu. Belki bekleseydin oyun Kadıköy’e(Gazhane) gelirdi diyenleriniz olacaktır. Ne zaman? Muhsin Ertuğrul döner sahnesi olan büyük bir sahne. Ben ancak iki üç ay İstanbul’dayım. Oyun o sırada yakınıma gelir mi? Oyunu döner sahnesi olan büyük sahnede seyretmek istedim. Oyunun tekstini okuduğum ve de Kocaeli versiyonuna ait videolar gördüğüm için döner sahne kullanılmıştır diye düşündüm. Evet
 Kocaeli ve İBB Şehir Tiyatrosu aynı anda aynı oyunu oynadı. Kocaeli versiyonu çok beğenildi ödül aldı. Ben ödüllere aldırmam ama aldıracağını düşündüğüm kardeşlerim adına üzüldüm doğrusu. Bu oyun 100 yılı aşmış bir tiyatrodan çıktığını göstermeliydi.

Okuduğum tekst  oyunun ilk versiyonu idi. Çevirmen Yücel Erten’e göre  o tekst yasaklanmış seyrettiğim versiyona izin çıkmış. Elimdeki tekst arasız  37 sayfa. Hadi aralı tekst 60 sayfa olsun. 60 sayfalık teksten  2,5 saatlik oyun çıkarmak da hüner ister. Ben o hünerleri(!) gördüm sahnede: (herhalde) Yeni metinden kaynaklanan son sahne(gestapo balosu) dekor değişimleri, uzatılmış mizansenler şarkılar  ve de sona eklenmiş video ki bence gereksiz. Aynen Shakespeare’in  55. ve  66.sonelerine duyulan ihtiyacı da anlamadım,  anlamsız buldum.  Fanilanın üstüne papyon kravat takmak gibi olmuş. Oyunun sonunda Gazze, Ukrayna ve Kıbrıs hatırlatmalarını anlamış değilim. Duyduğum kadarıyla oyun içinde abartılan  Yahudilik için gelen itirazlar nedeniyle sonradan eklenmiş.  Sahnelemede Yahudi vurgusu neden yapılmış onu da anlamış değilim. İsrail’e bu oyunla mı ders verilecek! İsrail vahşeti bu oyunla mı protesto edilecek!  Ben o insanlara Yahudi diye değil insan diye baktım.

Aslına bakarsanız oyunu okuduğumda sevdim.  Sempatik bir tekst.  Almanlarca işgal edilmiş Varşova’da(Polonya) bir tiyatro topluluğundaki direnişçilerin adlarını ele verecek bir dosya taşıyan Alman casusu ile mücadelesi anlatılıyor.  Bana bulvar komedisi gibi geldi. Ray Cooney oyunu gibi. Yönetmen bence oyuna büyük bir yük yüklemiş. Çocuk gözünden savaşı  anlatmak istemiş.  Çocuğun oyun başındaki Hitler tanımı çok hoş o kadar. Oyunu kendi halinde akıtsanız komedisi bol bir oyun olacak. O  zaman Adile Naşit  kahkahalarına da acemi aktör rolü yapan oyuncuların abartılı oyunculuklarına da gerek olmayacak. Bu hali ile karmakarışık bir oyun olmuş.  Her oyun her mesajı kaldırmaz kaldırmıyor.  İyi niyetine inandığım yönetmenin oyun dergisindeki yazısı bu karışıklığın en belirgin örneği.

Döner sahne kullanılmayınca sahne arkasındaki tellerin gerisine saklanmış sahneleri ses ve oyun olarak anlamak  güç.  Ben teksti okumuş biri olarak ve ön sıralardan anlamadım arkalardaki seyirci ne anladı merak ediyorum. Yerleşik sahne yerine portatif döner sahne kullanılabilir ve turnelerde kullanılırdı ama döner sahne genel reji içinde ufak bir konu. Polonius Ophelia sahnesi fazla. Şarkılarda ‘playback’ çok belli oluyor. Gölge ile verilen saksofoncudan çıkan müzik yersiz.  Komik olsun diye albayı ‘şişmanlatmak’,  eline boks eldiveni takmak , tenis oynatırken  sözde 30’lu yılların spor kıyafeti diye tuhaf bir kıyafet giydirmek gereksiz. Oyunculuklarda abartılı komik olma gayreti de boş bir çaba. Seyirciyi  gıdıklamak mıdır bunlar!  Tekst bunları istemiyor ki sizden. Hele bir sahne var ki hiç anlaşılmıyor.  Josef Tura ile Profesör Silewski arasındaki ‘gerçek Silewski kim’  sahnesi karanlığa kurban gitti. Josef Tura’nın ne yaptığı anlaşılamadı. (Spoil olmasın diye anlatmıyorum) Gestapo balosu sahnesi de tamamiyle çıksa oyundan hiçbir şey eksilmez. Son sahnede oyuncuların seyirci arasına girmesi ne kadar gerekli? Ucağın havalanmasını kim ne kadar anladı?

Oyunun kapalı gişe oynaması ve oyun sonundaki çılgın(!) alkışlar bravolar bir oyun için başarı kriteri değil bence. Ödenekli tiyatrolar her tip seyirciye seslenmeli fikrine katılıyorum ama yapımlarda güldür güldür ya da çok güzel hareketlerin üzerinde bir şeyler bekliyorum. Tiyatro seyirciyi eğitmeli. Doğrusu daha önce yaptıkları iyi oyunları gördüğüm yönetmen ve oyuncular için üzgünüm. Bu oyunu ben onlara ve İBBŞT’na yakıştıramadım.

Melih Anık


Oyunun Künyesi:

Yazan : Nick WHITBY

Çeviren : Yücel ERTEN

Yöneten : Hüseyin KÖROĞLU

Dekor-Kostüm Tasarımı : Gamze KUŞ

Müzik : Orçun TEKELİOĞLU

Koreograf : Senem OLUZ

Işık Tasarımı : Özcan ÇELİK

Efekt Tasarımı : Kadir ARLI

Yardımcı Yönetmen: Şehnaz BÖLEN TAFTALI

Yönetmen Yardımcıları: Erkan AKKOYUNLU, Deniz Yeşil MAVİ, Özge KIRDI


Oyuncular

Maria Tura: Şenay SAÇBÜKER

Josef Tura: Hüseyin KÖROĞLU

Dowasz: Bahtiyar ENGİN

Anna: Vildan TÜRKBAŞ

Eva Zagatewska: İrem ARSLAN

Rowicz:Emre NARCI

Grünberg: Volkan AYHAN

Stanislaw Sobinsky: Emre ŞEN

Profesör Silewski: Ümit Bülent DİNÇER

Albay Erhard: Tarık KÖKSAL

Walowski / Schweinlich:Erkan AKKOYUNLU

Oyuncular ve Askerler: Deniz Yeşil MAVİ, Özge KIRDI

Genç Grünberg: Rüzgar AŞIKOĞLU, Özgür Ali KURUÇAY

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder