20 Şubat 2019 Çarşamba

Mâziyi Süsleyip Piyes Yapmak: Aşk Kalıcıdır ( Dilek Türker - Tiyatro Ayna)


Hakan Altıner ile birkaç oyun öncesi ayak üstü birkaç cümleyi geçmeyen sohbetlerimizin dışında bir yakınlığımız olmadı. O anlarda onun kelimeleri seçişinden, ifade tarzından nâzik ve mütevazı  bir insan olduğunu biliyorum. Onun hakkındaki görüşüm özgeçmişine, sözlü ve yazılı röportajlarına, seçtiği oyunlara ve oyunlardaki oyuncu seçimlerine ve de hakkında yazılanlara dayanıyor. Hakan Bey yıllardır ödül jürilerinin çok etkili isimlerine sahnesinde yer veriyor. Tiyatromuzun çınar isimleri onun sahnesinde yer alıyor. Ancak sanırım bu Hakan Bey’in aleyhine oluyor zira ödül jürileri belki de ‘torpil’ olarak anlaşılır falan diyerek Hakan Bey’in Türk Tiyatrosu’nda yaptıklarını ödüllendirmiyor. Sanki  ödüllerde ‘torpil’ yok! Çekinmeyin Hakan Altıner’e torpil yapın. Ona yaptığınız torpi, torpil olmaz. Nice dağıttığınız ödülden daha hak edilmiş bir ödül olur.  



 Aşk Kalıcıdır oyununda uzun süredir sahnede seyretmediğim  Türk Tiyatrosu’nda  çınarlığı sadece geçen zamanla değil yıllardır ‘duruşu’  ile hak etmiş  Dilek Türker (ki o gece oyun sonunda kısacık konuşması ile ‘duruş’unu gene gösterdi)  ve  instagramdaki paylaşımlarından cümleleri, makyajı, kıyafetleri ile bir tarzı  olduğunu gördüğüm, tiyatro tutkusunu hissettiğim  kendine saygısına saygı duyduğum ve genç kadınlara örnek olmasını istediğim Damla Cercisoğlu  var. Değer verdiğim üç insanın bir araya gelmesi bana bu oyunu seyrettirdi.



Hemen şunu belirtmeliyim ki hem Dilek Türker hem de Damla Cercisoğlu rollerine ‘cuk oturmuş’. Ben zihnimden onların rollerini başka kim oynar diye geçirdim seçenekler içinde döndüm dolaştım onlarda karar kıldım. Aralarındaki uyum da mükemmel. Oyunu sıkılmadan seyretmiş isem en önemli nedeni bu. Oyunun üçüncü oyuncusu Aslıhan İşcan. Zelda bence çok iyi tasarlanmış bir rol değil. Aslıhan İşcan Zelda’yı rolün dar olanakları içinde oynuyor.  


Aşk Kalıcıdır Tuna Kiremitçi’nin Dualar Kalıcıdır romanın sahne versiyonu. Hakan Altıner birkaç yıl önce oyunu Dualar Kalıcıdır ismiyle uyarlayıp sahnelemiş.  İlk versiyonu bilmediğim için değişiklik sadece oyunun  ismi ile mi sınırlı kalmıştır bilmiyorum. Dualar Kalıcıdır'ın afişinde ve fotoğraflarda  iki oyuncu gördüm. Aşk Kalıcıdır da üç kişi var. Oyuna Zelda eklenmiş gibi geldi bana.  Aşk Kalıcıdır ismi  bence oyunu daha çok anlatıyor. Ayrıca ‘dua’ diyerek bazı çevrelere selam çakmak kolaycılığına düşmüyor.

“Orta Avrupa’da bir şehirde”(romanda şehir ismi yok ama sahnede Viyana ismi geçiyor)  yardımcısı dilsiz Zelda ile yaşayan seksen sekiz yaşındaki Alman kökenli Bayan Rosella ‘hatıraları Türkçenin içinde Türkçeyle beraber yaşadığına’ inandığı için kendisiyle Türkçe konuşacak birini arıyor. ‘Türkçeyi unutursam hatıralarım yok olacakmış gibi hissediyorum’ diyor. Bir bakıma ölümden sonra hiç değilse bir kişide ‘yaşamak’ istiyor. Gazeteye verdiği ilana Pelin başvuruyor. O da eğitimini aynı şehirde  sürdüren bir genç.  Haftada bir gün buluşarak sohbet ediyorlar. Konuştukça  Bayan Rosella ve Pelin’in hayatlarını öğreniyoruz. Rosella Pelin’in çok sevdiği babaannesinin, Pelin de Rosella’nın yıllardır görmediği  kızı Tanya’nın yerini alıyor. Tanya bir sevgilisi olduğunu öğrendikten sonra Rosella’yı terk etmiş. Pelin’in annesi de  sevdiği adam için babasını terk edip (romanda Pelin’in bir yerde iki bir yerde dört yaşında olduğu yazıyor) Pelin'i  babasıyla bıraktığı için  Pelin annesine karşı nefret hisleri içinde. Rosella kendi aşkını anlatarak Pelin’in annesine anlayışla yaklaşmasını Tanya’nın ona yaptığını annesine yapmamasını istiyor.   Bu benzeşme oyunun ana aksını oluşturuyor.  Tuna Kiremitçi Rosella’nın şahsında gerek Avrupa’da gerekse Türkiye’de II.Dünya Savaşı yıllarında Yahudilerin karşı karşıya kaldığı olaylara dokunuyor. Kristal Gece, Alman Ordusu’nun Avrupa’yı istilası, temerküz kampları, ‘Yahudi kelimesinin uyandırdığı menfi hisler’, Yahudilerin ‘mahzurlu ekaliyet’ sayılması, varlık vergisi, gayrimüslümlerin askere alınışları, Aşkale’ye sürgün edilişleri gibi konular cümleler içinde geçiyor. Oyunun esas aksı nostaljik hatırlamalar üzerinde gelişiyor.  ‘Duaları aynıdır’ denilen insanların birbirlerine karşı hasmane tutumlarını görünce  ‘duaların kalıcılığı’nın da bir anlam ifade etmediği, aynı duaların insanları birleştirmediği anlaşılıyor.  Hakan Altıner  oyunu siyasal bir zemine oturtmak yerine ‘aşk, sadakat, olgunluk, kıymet bilmek, özlem, fedakârlık, İstanbul ve Türkçe’  üzerine oturtmayı tercih etmiş. Bence doğrusunu yapmış.


Romanda(ve oyunda) geçen ‘maziyi hafızada süsleyip piyes hâline getirmek’ ‘İnsan bir Dimitri, bir Aleksey, bir Klaus Peter yaratabiliyor muhayyelesinde’,  Neticede bunlar benim hatıralarım  ben nasıl istersem öyle canlanmak mecburiyetindeler’ ‘Siz anlatmaya başladıktan sonra bir hikâye kahramanı oldu. Siz ne isterseniz adı o olur. Ne isterseniz onu yapar’ cümlelerinin  romana ve de piyese mükemmel bir derinlik katacağını ama şimdilik bu fırsatın kaçırılmış olduğunu düşünüyorum.  Bunun için romanda ufak bir değişiklik yapmak gerekecek: ‘Tanya’nın ev meselesini dert edeceğini hiç zannetmiyorum. Cenazeye geldiği takdirde kendisine şunu söyle   cümleleri(replikleri) oyundan çıkarılmalı. O zaman ne olacak biliyor musunuz? Bu hâliyle katmansız ve düz olarak yürüyen oyun farklı bir kulvarda akacak. ‘Çünkü ben de âşık oldum’ cümlesini söylediği andan itibaren Bayan Rosella’nın tüm anlattıkları bu paragrafın başında yazdığım cümlelerin hakkını verecek. Pelin’in annesi ile olan nefret ilişkisini öğrenen Bayan Rosella’nın kendisi ile ilgili anlattığı hikâyenin  gerçek mi yoksa Pelin’in annesini affetmesi için piyes hâline getirdiği bir öykü  mü olup  olmadığı konusunda kuşkuya ve düşüncelere dalacağız. Ayrıca yaşlı kadının görmüş geçirmiş olgun zihni ve gözleriyle Pelin’in anlattığı hikâyesine  bakışını göreceğiz.  Oyun tekdüze bir hikâye anlatımından kurtulacak, derinlik kazanacak ve oyun, oyunda devamlı bahsedilen  tenis maçı zerafeti ve çekişmesine dönecek. O zaman oyuna neden katıldığını anlamadığım Zelda’nın da bir anlamı olacak. Yaşlı kadının yaşamının şahidi olan ‘dilsiz’ Zelda’nın  Bayan Rosella’nın anlattıklarına vereceği tepkiler o rolü canlı kanlı kılacak.

Sahnede Bayan Rosella kendi hikâyesini ‘yazarken’ Pelin ile birlikte ama yalnız olduğu bir köşe/atmosfer, ‘an’lar aradım, bulamadım.(Dekor tasarım: Cihan Aşar / ışık: Nejat Karaorman) Gerçi sahnede bu amaca yönelik bir köşe var ama bence gerek yeri gerekse kullanılışı açılarından amaca hizmet etmiyor. Zelda’nın perde açıp kapamalarını anlamlandıramadım. Arkadaki çerçeveyi kısıtlayıcı buldum. Tablo aralarındaki müzik parçalarını güzel bulmakla birlikte müziği bir ‘bütün’ ve ‘karakter  ve tablo  inşa edici’ olarak görmedim. Müzikler bitmiş tabloya mı yoksa gelecek tabloya mı aittir sorusu zihnimde dolaşıp durdu. Bu konuda da bir sonuca varamadım. Birinci perdenin sonu ile başlayan ikinci perdede kıyafetlerin değişmiş olmasına bir anlam veremedim.

 Oyunda mikrofon kullanılmasını sevmiyorum. Bir ara  mikrofondan gelen mekanik ses  ile  sahneden gelen çıplak ses  üst üste bindi tuhaf bir eko duyduk. Bir süre sadece Dilek Hanım’ın sesi mirofondan geldi Damla Hanım’ın mikrofunu sustu. Bir ara Dilek Hanım’ın mikrofonu da sustu.  Buna bir çare bulmak gerek. Mikrofonun kullanma anları ve şekli  doğru seçilirse nostaljik anların yansıması farklı olur diye düşünüyorum.

Benim yazdıklarım düşünce antrenmanı.  Aşk Kalıcıdır bana bu imkânı verdi. Yazımı büyük bir keyif ile yazdım.

Aşk Kalıcıdır tarihin belli bir dönemine dokunan,  nostaljik duygularınızı canlandırıp belki sizin için de bir pencere açacak, insanca duyguları dile getirerek içinizi ısıtacak bir oyun.   

Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder