Stefan Tsanev(1936), Bulgar
edebiyatının son yarım yüzyılına damgasını vurmuş şair, roman ve oyun yazarı. "Bulgarların Mayakovski"si
diye anılıyor. Bizde de çok tanınıyor ve seviliyor. Ülkemize de gelmiş.
Türkiye'yi "tanıyor". Ülkemizde Sokrates’in Son Gecesi, Jeanne
d’Arc’ın Öteki Ölümü, Bütün Çılgınlar Sever Beni isimli oyunları -bazıları
birden çok- sahnelendi. "Caligula'nın Suikastı" (Kanlı Komedya)
yazarın 2014 tarihli eseri. Hüseyin Mevsim tarafından çevrilen oyun dünyada ilk kez Baba Sahne tarafından ve
Ragıp Yavuz'un rejisi ile sahnelendi(2017). Seyretmeden önce, okuduğum metne
hayran kaldım ama sahnede beklediğimi bulamadım.
Oyunun tarihi çerçevesini "Caligula'nun 1400 Günü"(youtube) isimli belgeselden öğrenebilirsiniz. Tsanev'in oyununda o belgesel ile ilişkilendirebileceğiniz çok ayrıntı var. Oyunu seyretmeden önce hazırlık yapmanız seyir keyfinizi arttıracaktır. Zira oyunda pek çok isim geçiyor: Julius Sezar, Octavianus Augustus, Tiberius, Drusilla, Germanicus, Çiçero, Acta Diurna ve diğerleri. Sıradan bir seyirci için güçlük, oyunun başında 'kim kimdir' ile başlıyor. Tiberius yerine "eski kral" desen ne fark eder meselâ? Reji maalesef bu konuda çok da yardımcı değil.
Caligula'nın hayatını
bilenler onun insanları "aşağılama" üzerine kurulmuş bir yaşam
felsefesi olduğunu bilir. Caligula kendi çocukluğunda yaşadıkları felaketlerin bir
ürünüdür. Babası, annesi ve kardeşleri eski kral tarafından öldürülmüş, kendisi
eski kral tarafından istismar edilmiştir. Hayat ona köprüyü geçene kadar iş
birliği yaptığı zalimlerden kurtulma yollarını öğretmiştir. Önce güven verip
sonradan korkutarak, tehdit ederek, aşağılayarak çevresini kontrol etmiştir.
Halkı parayla satın almış, yönetici sınıfla arası hiç iyi olmamıştır. Kendini Tanrı
ilan etmesi suyu taşırmış ve kendi öldürdüğü gibi bir suikast sonucunda
öldürülmüştür. Caligula tehlikeli bir karakterdir. Bugün dünyada çoğalan
benzerlerinin atasıdır. "Rol model" olabilir, olmuş da olabilir.
Oyun, tarihte
çılgınlıkları ile bilinen Roma'nın zorba kralı Caligula'ya Tsanev'in başka bir
pencereden bakışı üzerine kurulmuş. Tsanev'in çıkış noktasını, Caligula'nın şu
sözlerinde bulabilirsiniz: "Özgürlük
sevdası zorbalığa karşı nefretten doğar değil mi? Zorbalık ne kadar acımasızsa
özgürlük sevdası da o kadar güçlü olur. Ben de Roma halkının özgürlüğü seçmesi
için çabaladım ama istemiyor." Yazarın Caligula'ya "ironik"
bakışı oyunu kendi çağından çıkararak günümüze getiriyor ve dünyanın tüm
tiranlarını tiyatronun o eşsiz kazanına atıyor. Tsanev, "tiyatroca"
bir tarih yazarak resmî tarihe de dokundurma yapıyor. Yazarın zeki ve bilgece
metni seyirciyi de "oyun"un içine almayı hedefliyor. Hatta bu amaçla
seyircinin vermesi olası tepkisine göre iki ayrı bölüm eklemiş oyununa Tsanev. Ayrıca salonu saran, slogan atan seyirci sesleri koymuş metnine. Bu bir bakıma seyirciyi havaya
sokma, oyunun parçası olduğunu hissettirme ve de kışkırtma amaçlı. Reji bu
sesleri yok etmiş. Bu atmosferin hissettirilmemesi de bir reji kusuru.
Oyun, Caligula'nın
pek sevdiği "bilmem kaçıncı sanatsal gösterisine çıkmak" için hazırlandığı tiyatro kulisinde başlıyor. Adam
doğuştan 'oyuncu'. 'Büyük tragedya aktörü' Mnester,
Caligula'yı sahneye hazırlıyor. Kuliste Caligula'nın amcası ve kendisinden
sonra kral olan Claudius var. Caligula, her zaman yaptığı gibi tiyatro
sahnesine çıkacak, halkına seslenecek, onları aşağılayacak, kışkırtacak. Ama bu
akşam çok özel bir şey yapmalı. Yüzyıllardan beri zorbalar elinde demokrasiyi
unutmuş halk yeniden demokrasiyi hatırlamalı ve ona sahip çıkmalı.
Tsanev çok zekice, oyun içinde oyun yaklaşımı ile Caligula'yı hem aktör hem zorba kral
olarak verirken, seyirciyi de oturduğu yerde bu "oyun"un aktörü
hâline getirmeyi amaçlamış. Tiyatral bir bakış açısıyla bu farklı bir epik.
Caligula'yı oynayan oyuncu aktör mü Caligula mı? Yoksa sahnede gördüğünüz Caligula
tarihte bilindiği üzere halkına "oyunlar oynayan" bir aktör mü? Bu
konuda reji kararlı değil. Oyuncuların bazı replikleri dışa oynayacakları yerde
içe oynamaları, "fincancı katırlarını ürkütmemek"ten kaynaklanıyor
(sanki). Bu karasızlık, sahneyi Tsanev'in kurguladığı gibi saldırgan bir kürsü,
salonu halk meclis olmaktan çıkarıp ikisi arasındaki elektriklenmeyi
geciktiriyor, hafifletiyor ve oyun
bitirken 12 volt çarpması gibi cılız bir tepkimeye neden oluyor.
Tsanev, Caligula'nın
ölümünden sonra yaşamış, "12 Sezar" isimli eserinde Caligula'yı da
yazmış olan bir tarihçiden(Suetonius) alıntıları oyunun içine sokup sanki
Caligula onları biliyormuş gibi yaparak "anakronizm"den şahane bir
eleştiri yaratıyor. Caligula diyor ki
"Bütün kitapları tekzip edeceğim, tarihçileri
komik duruma düşüreceğim, tarihi altüst edeceğim, yeni ve sarsıcı bir komedya
oynayacağım" Bu sözleri ile tarihin o bitmez mahkemesinde yaptığı
savunma ile geleceği yazmaya kalkıyor, kendini temizlemeye çalışıyor. Bu Albert
Camus'nün Caligula isimli eserinde Caligula'ya söylettiği "imkânsızı mümkün kılma"
ihtirasının başka türlü yansıması. Suetonius'u bilmiyorsanız bu inceliğin
tadına varamayacaksınız. (Beni okursanız başka.:)))
Metne göre Caligula
Büyük İskender'in zırhını ve miğferini giyiyor. Yönetmen İskender'i budamış.
Oysa Tsanev, bedene küçük gelen zırh ve kafaya büyük gelen miğfer ile İskender
ile Caligula arasında bir karşılaştırma ve çapsızlar için ince bir hatırlatma
yapıyor. Bu metaforun es geçilmesi rejinin "kaba" olduğuna bir örnek.
Bir başka husus da Caligula'nın atının oyun başından itibaren
"kişileştirilmiş" olması. Sahnede ne yaptığı anlaşılmayan bir at dans
ediyor (gibi). Tsanev, metinde oyunun
başında fonda silik bir gölge olan atı büyüterek oyun sonunda sahneye hâkim
kılıyor. Caligula ölürken at büyüyor. O atın gölgesinde yeni imparator Claudius
halkına sesleniyor. Bu Claudius'un halka ilk hitabına anlam kazandıran bir
metafor. Ama dekorda atın büyümesi için bir düzenek yok! Hem at, oyunun başından itibaren sahnede
dolaşıyor zaten. Oyun sonunda, yönetmen atı da öldürmüş. Reji, Tsanev'in
"inceliğini" anlamamış yâni.
Oyunlara
"dışarıdan yönetmen olan" dekor ve kostüm tasarımcısı(Barış Dinçel
bence yönetmenleri "büyülüyor") olaya dahil olmuş ve
"gösterişli" ama oyuna yararı olmayan dekor ve kostüm yapmış. Sofitadan salınırken yırtılan bir perdenin
parçacıkları sahnede oraya buraya asılmış kalmış. "Yıktın perdeyi eyledin
viran" mesajı var gibi. Ama bu paraşütçünün dallara takılmasına benziyor.
Paraşütünü dallara takan da Caligula olmalı. Caligula 1400 gün hüküm sürdüğü
Roma'da, olsaydı başkalarının paraşütlerini dallara takıp sallandıracak bir
zorbaymış. Ay'ı ele geçirmek istiyor adam kendisi mi ağaca takılacak! Evet
anlıyorum bu sahne enkazı, bir metafor da neyin metaforu? Bir "foreshadowing" mi? Bir öngörü? Rejinin
bütününe bakınca bana "güzellik olsun" diye yapılmış gibi geldi. Dekorun
tam ortasındakinin "talihin zarı" olmamasını dilerim. Ya kostümler? Caligula,
tarihin yazdığına göre farklı şeyler giyinir gezermiş. (Hayatı tiyatro adamın!)
Ölümüne yakın Tanrı olmaya kalkışmış.
Rahip kıyafetleri giymiş, kendi heykelini tapınağın altarına koydurmuş. Sahnede
gördüğümüz Caligula sıradan bir aktör kostümü giyiyor. Shakespeare'den yıllarca
önce Shakespeare'in karakterlerine özenen sıradan bir aktörün sıradan kostümü bu! Mnester ise kabare yıldızı gibi.
Lisa Minelli sanki. Claudius ise sahnenin Fransızı. Sanki Notre Dame'ın Kamburu!
Hakkını yemeyeyim, at ise "at
gibi" ama yeri orası değil. Rejinin(ve de dekor ve kostüm tasarımcısının)
niyetinden anladığımız kadarıyla "zamansız" olarak bugüne ayna olmaya
özenen oyun, aynayı çatlatıyor.
Caligula'nın yardımcısı Mnester, Tiberius tarafından onun huzurunda
okuduğu bir şiir yüzünden dili kesilmiş bir 'büyük tragedya aktörü'. Metinde
onun demek istedikleri köşeli parantez içinde verilmiş. Sahnede ise mim ile
konuşuyor Mnester. Atı 'canlandıran'(!) reji, Mnester'i mime mahkûm etmez ona
dışarıdan ses verirdi. O zaman Mnester'in Caligula'ya "bana hakaret
ediyorsun" diye diklendiğini anlayabilirdik meselâ. "Seyirci korkudan
altına ediyor" dediğini anlardık meselâ. "Dilsiz halk" metaforu
gibi kullanılmış Mnester, o algının dışında anlatılabilirdi. Zira "tanrısal" dili(burada sanatın
dilinden bahsediliyor) kesilen Mnester, bir 'aktör'. Dilinin kesilmesini göze
almış, gözü pek bir aktör! Ey reji, hiç bir şey yapamıyorsan "sanatın dili
kesilmiş" de bâri.
Oyunun beğendiğin
tarafı yok mu diye soranlara oyunculukları beğendim derim. Ahmet Saraçoğlu'nun(Caligula)
baştan sona azalmayan enerjisini çok beğendim ama onun adına üzüldüm de. Bu
kadar iyi hazırlandığı bir oyunun daha iyi "anlatmasını" isterdim. Saraçoğlu'nun
yorumunda rol neredeyse sabit bir duygunun kanatları altında gidiyor ki bu da
"düz" bir rol ortaya çıkarıyor. Aktör, Caligula, Ahmet ve bunlara ilaveten sahnedeki aktör Caligula içiçe ve karmaşık katmanlı, "ince"
oynamayı gerektiren bir rol. Ben ona
rejinin yardımcı olduğunu düşünmüyorum. Rolün sempatik görünmemesine çalışmasını
öneririm. Her şeye rağmen Ahmet Saraçoğlu'nun seyirciyi etkisi altına alacağından
eminim. Tsanev'in Claudius'unun sahnede çok şey yapmasına gerek yok. "Tamperaman"ı
su içer gibi verebilen bir aktör Levent
Öktem. Claudius onun için çok zor bir rol olmamış. Ecem Üstündağ, hem fiziği
hem de oyunculuğu ile Mnester için çok doğru bir seçim. Çok da iyi oynuyor. Onun
eksikleri kendinden değil rejiden kaynaklı. Pınar Coşkun rolünün gereklerini
çok iyi yerine getiriyor ama bence sahnede at olmasa daha iyi olurdu.
Koreografi(Yasemin Gezgin) ile iyi bir işbirliği içindeler.
Müzik(Can Şengün) oyunun
ruhuna hâkim. Işık tasarımının(Yüksel Aymaz) salonu da oyunun bir parçası
yapmasını isterdim. Ben ışıktan belki de teknik imkânların ötesinde bir şeyler
bekliyor olabilirim. Işık metnin sahneye aktarılmasına katkı vermeli, rolü
takip etmeli, önceden haber vermeli, olana anlam katmalı. Aydınlık ve
gölgelerin anlamı olmalı. Işık, gülmeli, öfkelenmeli, itiraz, isyan etmeli. Bu
husus, teknik olanaklara olduğu kadar yönetmene de bağlı bir tercih/seçim. Kanlı Komedya bu
olanağı veren bir oyun. Ama bütüncül bir yaklaşımla reji yaptığınızda ortaya
çıkacak özellikler bunlar. Ben Aymaz'ın
daha iyi aydınlatmalarını(ve de tasarım fotoğraflarını) gördüm. Görsel efekt
tasarımı(Berkay Yiğitaslan) deyince aklıma hemen videoda akan kan geliyor
aklıma. Caligula dönemi kanlı bir dönem evet ama Kanlı Komedya, akan kanı
destekleyecek bir metin değil. "Caligula öldü mü?" sorusuna verilecek
cevap kanın gerekliliğine verilecek cevabı da belirler. Gerçek kılıçlar bir
hayali öldürmeye çalışıyor. Belki de rol yapıyor Caligula! Perde inince "aktör" yerinden kalkacak . Bunun benim anladığım anlamda bir
göndermesi varsa kana da gerek yok.
Kanlı Komedya şahane
bir metin. Rejinin, metnin hakkını verdiğini düşünmüyorum. Ama bu sizi bu oyunu
görmekten alıkoymasın. İçinizden biri teksti okumak ve üzerinde düşünmek isterse bu kazanç olur. Düşünmeye davet eden bir oyun bu! Hangi şapkamızla olalım orada,
yâni halk mı olalım yoksa seyirci mi? Ya da oyundan sonra "oyun"dan nasıl çıkalım?
Melih Anık
(Okura...) Melih Anık'ı okuyorum... Melih Anık'ı okuyunuz...
YanıtlaSil