Berkun Oya'yı onun kendi yazdığını(Eller Yukarı Bu Bir
Oyundur) beğenmediği yıllardan tanıyorum. O bu gerçeği oyundan 3 yıl
sonra(2012) bir gazete yazısında itiraf etmiş. Takip eden yıllarda televizyonda
da yaptığı bazı işler beni çok çekmedi.
Aramızda bir mesafe oldu hep. 2003 yılında onun uyarladığı Yaban, 2007 yılında İyi
Seneler Londra da aramızı ısıtmadı. Krek'te yaptığı oyunlar çok ses getirdi, özel
"Berkun Oya seyircisi" oluştu. 2002 yılından bugüne kadar pek çok ödül
aldı Berkun Oya. Ama ben hep uzak durdum. İstanbul Devlet Tiyatrosu Bayrak'ı
sahnelediğinde(2017) ihmal ettiğim yazarı tanımak istedim. Ben de değiştim tabii ki. Seyretmeden önce
okuduğum tekst, Bayrak(2008), zihnimdeki Berkun Oya imgesini değiştirdi. Oyunu
seyrettim.
Tesadüf o ki 2017'de Everest Yayınları, Berkun Oya oyunlarını, hikâyelerini, yazılarını bir araya getiren bir kitap(Esneyen Boşluk) yayımlamıştı. O kitap bendeki ona ait boşluğu doldurdu. Kitaptaki dört uzun, on iki kısa oyununu ve de hikâyelerini, gazete yazılarını okudum. Bir anlamda geçmişi(ni) "okudum" yâni. Altı oyunu kitapta yoktu. O da seçmişti demek.
Berkun Oya'nın oyunlarında(Güzel Şeyler Bizim Tarafta
dışında) kahramanların isimleri yok. Yangın Duası'ndaki rollerin isimleri Zajo,
Mişkadora ve Bin ama onlar da somut değil. Berkun Oya'nın soyut sevdiği açık. Oyunlarında kullandığı bir
notasyon var. "/" söz bindirmesini, "*"'ların sayısı
susuşların uzunluğunu gösteriyor. Berkun Oya susuşlarla anlatmayı çok seviyor.
Soyut isimlerden(kadın, erkek, adam, gelin vb) yola çıkarak genelleme yapıyor
gibi gelebilir ama ele aldığı konular çok da genel sayılmaz. Her ne kadar son
dönemlerde ortaya daha çok fışkırsa da aynı kadınla sevişen iki kardeş, ensest
ilişki, acımasız bir savaşın ortasında kalmış muhabir baba, meseleyi cinayet
ile çözen rollerin toplumun tümünü içine alabilecek bir genelleme olduğunu söyleyemeyiz. Ama Berkun
Oya'nın kadın erkek ilişkilerine kuşku ile yaklaştığı, güven duymadığı
genellemesini yapabiliriz.
Bayrak'da otuz seneyi aşan evliliği zar zor götürmüş bir
karı koca ve onların ihanetlerle sarsılmış evlilikler yapan iki oğulları var.
Küçük olan oğul geçmişinde babadan yediği bir tokat ile kendine güvenini
kaybetmiş, ailenin koruması altına alınmış sanki. Onun çevresindeki üç insandan
biri vicdan azabı bir diğeri hissettiği sorumluluk üçüncüsü yüklendiği görev
gereği küçük oğulun hayatının bekçileri olmuş. İnsanlar ellerinden kaçırdıkları
kontrolden dolayı kapıldıkları selden kurtulamayarak trajik bir hayatın
rolleri haline geliyor. Ama kimse kendi hayatını yaşayamıyor. "Su altında karışan oltanın" iplerini ayırmak da imkânsız.
Berkun Oya çok zeki bir yazar. Ters köşeler yapmayı seviyor
hatta sevmekten öte bunu kendi zekâsını gösterdiği oyunlar hâline getiriyor. Teksti
okumayanlar rollerden birinin isminin Haber olduğunu bilemeyecek
anlayamayacaklar. Belki çok dikkatli bir seyirci oyun dergisinde rolü görecek.
Ama sahnede takip edebilecek mi bilmiyorum. (Yazımı okursa dikkat edecek.)
Berkun Oya yazarken eğleniyor sanki. Haber rolü, haber getiriyor. Hani
"haber geldi" deriz ya Haber, öyle sahneye giriyor.
Bayrak'ın konusu
zamansal sırayla anlatılsa hiç de ilginç değil ama Oya, zamansal düzeni bozarak
anlatıyor hikâyeyi. Zamanda ileri geri giderek gerilim ve merak yaratıyor. Ama
öte yandan yazış tarzında bir kusuru var Berkun Oya'nın. Meselâ bir başka
oyununda "Adam sürekli olarak ara ara cep telefonuyla Kadın'a ulaşmaya
çalışmaktadır", "Aşağıdaki daha önce telefonda konuşup polisin
numarasını istediği arkadaşıdır" gibi parantez içinde verdiği
hareket/durum tarifleri yapıyor. Metinde nasıl yapılacağı açık değil ama
yönetmene "kadının arandığını gösteren bir mizansen yaratma görevi"
verdiği açık. Sonradan "Ses" olarak duyulan o arkadaşın sesini ilk arayışta
duyurmayı unutuyor ya da önemsemiyor. Vermiş olsa bile "ses" ile
durumun anlaşılacağı gibi bir kabulü var. Muhtemelen bu, yazdığı oyunu kendi
yönettiği için olmalı. Ancak Bayrak'da karşımıza çıkan benzer durum oyunun
anlaşılmasına engel oluyor. "Spoil" olmasın diye ayrıntıya girmek
istemiyorum ama 1.Perde 1.Tablo sonu ile oyun sonunda, kazılan çukur ile ilgili
hareket tarifini metni okumamış iseniz anlamanız kolay değil. Bu durum seyircinin "bir şey anlamış ama emin olamamış" bir hisle ayrılmasına neden oluyor. Rejide de açıklığa kavuşturulmamış bir durum bu.
Bayrak, tiyatro yazım kurallarına son derece uygun yazılmış
bir oyun. Âdeta okul bitirme ödevi gibi düzgün ve dikkatli yazılmış. Tabii ki
okul ödevinden daha olgun. Tiyatroyu bilen bir yazarın kaleminden çıkmış. Bu özellikleri ile bence okuduğum dört Berkun
Oya oyununun içinde en iyisi. Kiraz tabağının, "su gibi özledim seni"
repliğinin ve kolyenin kullanılışı bu özeni gösteren örnekler. Berkun Oya, Çehov'un "Sahnede gösterdiğin silah patlamalı" kuralına uymuş. Yazarın
Çehov'un etkisinde kaldığını gösteren başka örnekler var. Âşık'ın yazacağı oyun için not alması bana
Martı'daki Trigorin'i hatırlattı. Oyun boyunca tekrarlanan "oltalar
karıştı" Trigorin'in balık tutma merakına bir gönderme sanki. Bu atmosfer
içinde Kadın da modern bir Nina.
Abi kendisine ihanet eden karısının yüz resmini bir kaleme
sararak bayrak yapmış. Abi oyunun "kader belirleyicisi". Bayrak ve
Abi'nin oyunun kadercisi durumunun hakkı verilmiş olsa ortaya farklı
bir yorum çıkarabilirdi. Ben Abi'yi "kader"in yerine koydum. Ancak yazar bu konuyu derinleştirmemiş yönetmen de bu
yüzden bu husus üzerinde durmamış. Oyunun adının Bayrak olması bence harcanmış
bir ayrıntıdan öte yanlış algılara açık. Çoğu seyirciyi şaşırtacak. Berkun Oya bayrağı çok kullanıyor. Diğer oyunlarında da bayrak var onlar
metafor değil.
Berkun Oya'nın Babamın
Cesetleri isminde bir başka oyunu daha var. Bence Bayrak'ın ismi pekalâ Babamın
Cesetleri olabilirmiş. Ben Babamın Cesetleri'nin o ismi taşıyan oyun için de doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama bu husus Berkun Oya'nın zihin labirentlerini
de ortaya koyuyor. Oya'nın zihninin derinliklerinden ve en kuytu köşelerinden
sorunlu tipler ve alacakaranlıklar ürüyor. Okuduğum oyunlarındaki karakterler
genellikle sorunlu. Oyunlarını arka arkaya okuyunca kendimi bir psikoloğun
koltuğuna uzanır vaziyette gördüm.
Yanımdaki koltukta da Berkun Oya uzanmıştı.
Yönetmen Karslıoğlu oyunun ruhunu, rengini ve müziğini
ortaya çıkaran başarılı bir çalışma yapmış. İki mekânda geçen oyunda kullanılan
orman metaforu(oltadan yola çıkılarak deniz altı da olabilirdi) yerinde bir seçim. Işığı, gölgeleri, derinliği ve dehlizleri
ile çok başarılı. Sanki karanlık bir beynin içindesiniz hissi veriyor. İkinci
mekânın(ev içi) birinci mekândan tamamen kopmasını isterdim. Birinci mekânda da
gerekli olduğunu düşünmediğim tırmık, bahçe kovası ikinci mekânda duruyor. Onların dekorda(dekor tasarımı: Behlüldane Tor) olmamasını tercih
ederim. Ev içinin aydınlıktan
başlayarak tablolara ve zamana göre değişerek birinci mekânın karanlığına
bağlanması ve yavaşça ormanın ortaya çıkması iyi olurdu diye düşünüyorum. Işığın(ışık
tasarımı: Akın Yılmaz) işlevselliğinin kullanılmasına çok ihtiyaç var bu
oyunda. Tablo geçişlerinde dekora yansıtılan klasik saat yüzünün çok işlevsel
olduğunu düşünüyorum. Pervanelerin işlevini anlamadım. Arkadan gelen ışığı
maskeleyerek, hüzmeleştirerek yansıtmak gibi bir görev yaptılar o kadar. Bence gereksizdi. Müzik(Murat
Gedikli) atmosfer oluşturmada görevini yapmış. Anne'nin beyaz gecelik-sabahlık
takımını, Kadın'ın bayrak kırmızısı elbisesini (kostüm tasarımı: Selin Ölçen) "oyunun ismine parmak sokmak" gibi aldım ama "Bu karanlık ortamda en saf
en temiz kadınlardır" deniyor gibi geldi bana. Kadınlara renklerle "giydirilen"
işlevin yanında erkeklerin kostümleri çok gündelik kaldı. İki perde arasında
verilen arada oyunu sahnede sürdürmek (koreografi: Çağdaş Agun) tiyatral olarak
ilginç bir mesaj.
Oyunun yönetmen yardımcısı Murat Sarı, dramaturgu Günay
Ertekin. Onlar bu oyunun alkışını ve kusurlarını paylaşıyorlar.
İncelikli bir metne sahip olan Bayrak(Berkun Oya)'ın kıymetini metni
çok iyi "oku"yan bir reji(Kubilay Karslıoğlu) ve çok iyi oyunculuklar(Ali
İpin, Gönen Aykaç, Uygar Özçelik, Deniz Çom, Murat Sarı, Hüseyin Sevimli, Arda
Kaptanlar) ortaya çıkarmış. Böyle (bireysel ve ekip) iyi oyunculuklarla ortaya çıkan oyunlara çok sık
rastlamıyoruz.
Bayrak(İDT)'ta tanık olduğum, oyunun ruhunu, rengini
yakalayan reji ve genel oyunculuk düzeyi bana çok keyifli bir tiyatro akşamı
geçirtti, Berkun Oya'nın dehlizlerinden daha çok keyif almamı sağladı.
Umarım seyirci de nüansları ayırd ederek TİYATRO'nun
eşsizliğini ve emsalsizliğini hisseder.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder