Oyun Deniz Madanoğlu'na ait. Otuzlu yaşlarda genç bir yazar.
Film ve dizi senaryoları yazıyormuş. Daha
önce Poz isimli oyunu sahnelenmiş, ben seyretmemiştim. Madanoğlu, Medet'te yerel
bir konuyu iki kişilik bir ilişki çerçevesinde işlerken toplumsal sorunlara
dikkat çekmiş, yereli anlatırken
evrensel dili yakalamış. Metaforları
derin.
Oyunun hikâyesini anlatmak, seyircinin kendisinin keşfederek yaşayacağı keyfi kaçırır diye düşünüyorum. Bu
nedenle oyunun hikâyesini anlatmayacağım, ketum olacağım, oyunu kaba hatlarla
vereceğim.
Bugünde başlayan oyun geri dönüşlerle 1999 yılına gidiyor. 1999'da sevgili ve ortak gelecek hayâlleri olan
Çiçek ve Durukan, yıllar sonra Durukan'ın muayenehanesinde bir araya gelir. Yaşadıkları
büyük sarsıntı, hayatlarındaki fayları kırmış, onları farklı yönlere doğru savurmuş, farklı etik anlayışların ve hayatların öznesi yapmış. Şimdi Çiçek'in yardıma ihtiyacı var. Ona ancak Durukan
yardım edebilir. Farklı ahlâki
anlayışlar üzerine kurulmuş dünyalarında çıkışı nasıl bulacaklar? Geçmişleri
onlara nasıl yardım edecek? Medet kimin elinde? Çiçek'in
hayatına ait gibi görünen düğüm noktalarında Durukan'ın payı ne? Bir kişinin düştüğü
çaresizlik içinde aradığı 'medet'
nasıl 'yardım'a dönüşecek?
Yazar, öncelikle toplumumuzda kadınların sarsıntılar altında
nasıl kaldığını, toplumsal yapımızın onları nasıl birer kurban hâline getirdiğini
anlatmış. Enkazın altında kalanlar öncelikle kadınlar ve onlar toplumun yükünü taşıyor. Oyun bence matruşka bebeklere benziyor.
Açtıkça yeni bir bebek ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan her yeni bebek yeni bir durumu ortaya koyuyor. Oyun
Çiçek ve Durukan'ın hikâyesini anlatırken aslında toplumuzdaki kırılmaya da ışık
tutuyor ki asıl başarısı da bu noktadan kaynaklanıyor. Farklılıklarımız bir ve
beraber olmamıza engel değil. Fay kırıldı altında kaldık ama yaşadığımız o
büyük 'sarsıntı'dan önce biz
sevgiliydik.
Oyunun bu kadar etkili olmasında kuşkusuz rejinin ve iki oyuncunun
rolü çok büyük. Yönetmen Serkan Üstüner
dekoru(Serkan Üstüner-Faruk Barman), ışığı(Ulaş Yatkın), müziği(Mert
Carim), mekânları kullanışı ile hikâyeyi çok iyi kurmuş. Oyuncular da ona çok
yardım etmiş. (Duyduğumu aktarmadan olmaz. Oyuncular rolü yorumlarken yazarın ve Serkan
Keskin'in katkılarını belirtti.) Mert Carim'in müzikleri çok güzel, Ali Atay'ın 'Kocaeli'sin Sen Bizim Canımız' şarkısı çok iyi bir seçim. Özellikle
Melike Güner'in incelikli Çiçek yorumu olağanüstü. Melike Güner karakteri
sevmiş, içselleştirmiş âdeta. Üç farklı Çiçek ile ödüllük bir oyunculuk
resitali veriyor. Onu seyrederken
boğazımın düğümlendiğini hissettim. Onun
oyunculuğunu öne çıkaran Faruk Barman'ın canlandırdığı Durukan
karakterinin yorumunu vurgulamam gerekiyor.
İki oyuncu, oyunun bu kadar etkili
olmasında inanılmazı başarıyor. Kısa rolünde Sinem Reyhan Kıroğlu'nun
başarısını da unutmamam gerekli. Ekibin diğer üyeleri Serhat Bayraktar(fotoğraf),
İsmail Hakkı Şahin, Emrecan Sancar, Dilara Ayata(Proje asistanları)'nın
isimlerini anmadan geçmek istemedim. Oyunun afişine(Sinem Üstüner) oyundan önce
ve sonra bakmayı sakın unutmayın. Size çok şey anlatacak.
Seyirci, oyunun her aşamasında yeni bir şey öğrendikçe savrulacak. Kendi vicdanını tartacak. Kendisiyle yüzleşecek. Yaşayacağı gel gitlerle algısının nasıl değiştiğini görecek.
Medet, kendini muhafazakâr
sayan seyirci için de derin bir yolculuk
imkânı veren bir oyun. Modern ile
muhafakârlar bir arada bu oyunu seyredin. Çıkış mümkün ve çıkış sizin
ellerinizde.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder