16 Ekim 2014 Perşembe

Bitiyatro'dan Kırmızı Siyah ve Cahil (Edward Bond)

Yazılarımı okuyanlar, beni tanıyanlar oyun seyretmeden önce yaptığım hazırlıkları bilir. Bazıları için seyretmenin tadını kaçıran bu hazırlıklar benim için keyifli bir yolculuktur. Oyunu seyrederken önceden bildiğim ve altını çizdiğim hususların sahneye nasıl yansıtıldığını keşfetmekten hoşlanıyorum. Bu öncelikle eleştiri yazmak için olmazsa olmaz bir koşul. Metnin sınırlarını bilmeniz rejinin başarısını ya da başarısızlığını daha çok ortaya koymanıza yardım eder. (Ben ne diyorum? Jüri üyeleri ödül verdikleri oyunları okumuyor!) Öte yandan oyunu seyredecek olanlar ya da seyrettikten sonra anlamını çözmek isteyenleri, merak edenleri düşünürüm. Ön hazırlık yapmadan(çoğu seyirci öyledir) seyreden biri oyunu nasıl görür? Eğer benim yazımı okumak kafalarındaki soruları aydınlatırsa ne mutlu bana.

Takdir ederseniz ki ön hazırlıklar bazı oyunlar için daha az bazı oyunlar için daha çok olur. Edward Bond ön hazırlığı çok olması gereken yazarlardan biri. Hatta şimdi yaptığım gibi oyunu seyrettikten sonra sahnede gördüklerimin aydınlattığı bazı hususları yeniden düşünüyorum. Bu yazı tamamlandığı zaman bitecektir sanmayın bir kere aklınız takıldı mı zaman zaman önünüze çıkar.
  
Bu, uzun bir yazı olacak. Bana göre bunun en önemli nedeni seyrettiğiniz oyunu anlamlandırabilmek için yazarının düşüncelerini anlamak gerektiği gerçeğidir. Yazar, basit bir kurgu ve dialoglarla yazdığı oyun içinde derin metaforlar kullanmaktadır. Bazı seyirci, basitliğine aldanarak oyunun hak ettiği değeri vermeyi kaçıracaktır. Herkesin bir oyundan alabildiğinin seviyesi  kendi seviyesidir. Ön hazırlık, seviyeyi arttırır. Kırmızı Siyah ve Cahil, ön hazırlık yapılması gerekli oyunlardandır. Ancak Bond’u tanımaya başladıktan sonra anlarsınız ki ‘Kırmızı Siyah ve Cahil’ Bond’un bir fragmanı gibidir. Ben, bana Bond’u tanıma şansı verdiği için Kırmızı Siyah ve Cahil’i bir fırsat olarak gördüm. Bond’u tanırken içinde yaşadığım dünyayı daha çok tanıdım. Bundan da çok memnunum.

Yazıyı alt başlıklarla düzenledim. İsteyen istediğini okusun. Esas olarak Mitos Boyut’tan çıkan Lear isimli kitabın Bond tarafından yazılan önsözünden yararlandım. (Bitiyatro’nun kapısında bulduğum kitapçıkta da bu önsöz vardı.)   Ulaştığım kaynakları da aşağıda verdim.

Edward Bond’un Kariyeri, Ülkemizdeki Yeri

1934 doğumlu. Oyun yazarı, yönetmeni, şair, senaryo yazarı, teorisyen. Bana sorarsanız bir filozof. 50 oyun yazmış. Ayrıca opera, bale librettoları, senaryolar, teori yazıları, mektuplar, makaleler. Hakkında yazılanlar onun yazdıklarının kat kat üstünde. Çağımızın Shakespeare’i deniyor ona. 

Oyunlarındaki şiddet, modern sanat ve tiyatro hakkında ileri sürdüğü radikal düşünceleri, onu çok tartışılan/konuşulan bir yazar haline getirmiş. Bond, ‘50li yıllardan itibaren oyunlar yazmış ama onun tiyatro yazarlığı kariyerinin  ikinci oyunu sayılan  ‘Saved’(1965) İngiltere’de sansüre karşı hareketin başlamasına sebep olmuş. (Wikipedia)

1983’de Thatcher yönetimi sırasında nükleer silahlar üzerine yoğun tartışmalara dahil olmuş (Bir hatırlatma: ‘in-yr-face’ akımı da doğuşunu Thatcher’a borçlu) ve bir Üçleme yazmış. Savaş Oyunları Üçlemesi olarak tanınan bu üç oyun : Red Black and Ignorant (1983–84) The Tin Can People (1984) Great Peace (1984–85)

Ülkemizde bugüne kadar sadece bir oyunu sahnelenmiş. Dostlar Tiyatrosu 1984-85 sezonunda yazarın, ‘Yaz’ isimli oyununu oynamış. Son yıllarda Lear isimli oyunu tercüme edilip Mitos Boyut tarafından yayınlandı. Kadir Has Üniversitesi Lear’i mezuniyet oyunu olarak sahnelemiş.

Ülkemizin bu büyük yazar ile ilgili tecrübesi çok az. Bitiyatro’nun Kırmızı Siyah ve Cahil’i sahnelemesini özellikle bu yüzden çok önemli buluyorum.

50 oyun pek çok makale kitap yazmış bir yazarı, bir oyununa bakarak çözmek mümkün değil. Ben hakkında yazılanları, onun yazdığı birkaç makaleyi ve Lear’i okudum, onunla yapılan bir söyleşiyi dinledim, birkaç oyun videosu gördüm. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Kırmızı Siyah ve Çıplak’ın  Bond’un en iyi oyunu olduğunu sanmıyorum. Zira Bond hakkında yazılanları, yazdıklarını okuyunca anlıyorsunuz ki Bond, bu oyundan çok daha büyüktür. Bond başlı başına bir üniversite. Bu üniversiteden birkaç ders almak yeterli değil. Büyük çerçeve içinde algılamak, onun yaşadığı toplumun geçirdiği aşamaları yaşamış olmak gerek. Büyük resmi hayâl etmek ile yetineceğiz mecburen.

Mitos Boyut’un sahibi Yılmaz Öğüt’ten öğrendiğime göre başka Bond oyunlarının tercümeleri geliyormuş.  Gençler için çok sevindim. Bond’un kıymetini bilin. Kendisini tanıdığım(edebi anlamda) andan itibaren tüm yazdıklarını okumak istiyorum. Okuduğum her şey beni yeni araştırmalara yönlendiriyor.

Bond’u özel yapan ne?

Bond’un ikinci oyunu ‘Saved’ 1965 yılında sahnelenmiş. Oyunda canı sıkılmış bir grup genç tarafından taşlanarak öldürülen bir bebek varmış. Bu olay olmuş tabii. Oyun yasaklanmış. Toplumun ahlâki değerlerine saldırı olarak algılanmış. Bond’un istediği de oymuş. ‘Toplumsal ahlâk ve oluşumu’ üzerine çok düşünmüş,yazmış. İngiliz toplumunun aldırmazlığına saldırmak istiyormuş. Toplumdaki şeytanlıkları somutlaştırmak istiyormuş. Yıllar içinde şiddeti odağına alan 50 oyun yazmış. İngiliz toplumu onu sevmemiş o da İngiliz toplumunu. Fransa’yı mesken edinmiş. (Bu oyun da Bitiyatro, İstanbul Institut Français ve  L’alarme-à-l’œil -Paris ortak prodüksiyonu) Oyunun seyirci ile buluşmasını İKSV tarafından düzenlenen 19.İstanbul Tiyatro Festivali sağlamış.

Shakespeare’in hayâli karakterlerinin sağlamlığı; Artaud, Brecht ve Beckett’ten alınmış dramaturjik yöntemler; Çehov ve Pinter’in doğal dialogları Bond’da birleşmiş sanki.

Bond sadece bugünün değil geleceğin bilincini de nasıl ve niçin yaratmamız gerektiğini de gösteriyor.

Sınıflı bir toplumda çelişkileri ortaya koymak ve bunların bireylerin üzerindeki yıkıcı etkilerini ortaya çıkarmak gerekir. Yazar, ‘Jane Austen töre ve gelenekler üzerine nasıl doğallıkla yazıyorsa ben de şiddet üzerine öyle yazıyorum. Şiddet ve takıntılar toplumu şekillendiriyor. Şiddeti önleyemezsek bizim için gelecek yok’ diyor.

Bond, ‘Tiyatro toplumu yargılayan ve değişmesine yardım yollarından biridir. Sanat dünyayı yorumlamalı, sadece ayna olmak yetmez’ demiş. Oyunda da sadece göstermiyor, cevabı kendi içinde olan sorular soruyor, açık açık hükümler veriyor.   

Bond oyunda karakterlere özel isimler vermemiş. Karakterlerin isimleri yok. Onlar toplumun yapısının şekillendirdiği kişiler. Ama daha da önemli husus, bu kişiler kendileri yok olmuş oldukları için isimleri de yok olmuş. İsimler insanlığın bir gereği. O insanlara isim verebilmek için insanlığı yeniden yaratmalıyız.

Bond’un Felsefesi

 Çıkış noktası ‘ Bizim türümüz kendi şiddetinin tehdidi altında mıdır?’ sorusu. Vardığı nokta ise evet, insanlık, yarattığı  kendi şiddetinin içinde boğulmaktadır. 

         Toplumsal Ahlâk, Saldırganlık ve Şiddet

Bond ‘toplumsal ahlâk, saldırganlık ve şiddet’ üzerinde duruyor.

‘Tasarlanışımıza uygun olmayan koşullarda yaşıyoruz(‘Daha saati okumasını bilmeyen çocukları saate göre yaşamaya zorlarız ki bunun biyolojik açıdan hiçbir anlamı yoktur.’)  ve dolayısıyla her gün var oluşumuz doğal işleyişimizle çakışıyor ve bu tehdide karşı doğal bir yanıt veriyoruz: saldırganlık’

‘O saldırganlık kendisini teknolojinin bütün olanaklarını ve kitle toplumunun gücünü kullanarak gösterecektir. Fakat teknoloji ile toplumsal ahlâkın birlikteliği bizi felakete sürükleyebilir. Hükümetler toplumsal ahlâkı kuvvetlendirmek adına teknolojiyi kullanmaya başlayabilirler. Ve toplumlarına uyum sağlayacak insanları yaratabilirler.’

         Adalet

‘Âdil yaşamalıyız. Adalet nedir? Adalet insanın evrenin ve tabiatının gerektirdiği şekilde yaşamasına olanak veren şeydir.’

‘Toplum önce kendisi temelde adaletsizdir ardından insanları doğal olmayan yaşamlara zorlar ve bu ikisi nihayetinde toplumu oluşturan bireyleri doğal biyolojik ve saldırgan bir tepki vermek durumunda bırakır.’

‘Adaletsiz bir toplum hem suça sebebiyet verir hem de suçu tanımlar ve akabinde adaletsizliğe zemin olan ve toplumsal parçalanmaya sebep olan bu saldırgan toplum yapısı, ‘yasa ve düzenin ‘koruyucusu kimliğine bürünerek kendini ahlâki açıdan aklamış olur’

‘Reformlar kolaylıkla toplumsal ahlâka uygun hale getirilebilir. Adaleti iktidara tabi kılmak çok kolaydır. Fakat bunun gerçekleşmesi  iktidarın saldırganlık ve diyalektiğine sahip oması anlamına gelir.’

Ahlâk

‘Haksız toplumsal imtiyazlar edinmiş insanlarda toplumsal ahlâkın korunmasına yönelik bariz bir duygusal bağlılık görülür.Bu tavır onların imtiyazlarını idame ettirmelerine ve bu uğurda atacakları her adımı aklayabilmelerine olanak sağlar.Aynı tavır öte yandan sahip oldukları her şeyi hatta hayatlarını bile ellerinden alabilmesi muhtemel bir muhalefetten duydukları korkuyu da yansıtır.Toplumsal ahlâk öfkeli ve saldırgan bir kisveye bu şekilde bürünür’
Bu şekilde bir düşünce gelişir: ‘ İktidar sahiplerine karşı saldırgan fikirlere sahip olmak tehlikelidir çünkü onlar sizi kolaylıkla cezalandırabilirler ,sizden daha güçlü ve daha zekidirler ve onları yok edecek olursanız siz nasıl hayatta kalabilirsiniz?( Yetişkinler şu savları üretir: Devrim olmasın çünkü otobüsler çalışmaz ve işe geç kalırım.Ya da: Hitler baştayken trenler vaktinde kalkıyordu)

‘Ahlâk insanın istediği bir şey olmaktan çıkar yokluğunda onu dehşete sürükleyen bir şey haline gelir. Dolayısıyla toplumsal ahlâk yozlaşmış bir masumiyet biçimidir ve bu yolla ahlâka uygun hale getirilmiş olan insanların temeldeki arzularına aykırıdır, bir tehdittir. En temel arzularına, adalete karşı kullanılan bir silahtır onsuz asla mutlu olamayacaklar ve başkalarının mutlu olmasına müsaade etmeyeceklerdir.  Sansür ihtiyacı bünyelerinde bir takıntı haline gelir ki bu röntgenciliklerinin yegane ahlâki olumlamasıdır. Baktıkları her yerde ahlâksızlık ve günah görürler çünkü bunlar aslında içlerindedir.
 Ve ahlâk bekçisi yobazlar meydana gelir.Ahlâklarına öfke sinmiştir. Hayatta kalabilmek için bu insanlar kendilerini her gün öldürmek zorundadırlar. Toplumsal anlamda ahlâka uygun hale getirilmiş insanlar her türlü serbest fikirciliğe, rahatlamaya ve cinsel özgürlüğe karşı kibirle be öfkeyle tavır almak zorundadırlar çünkü bu insanlar kendi içlerinden bunlara karşı savaş vermektedirler. Onlar için çıkış yolu yoktur hayvanı kafese kilitlemişler anahtarı da ona zorla yutturmuşlardır.’

‘Saldırganlık ahlâka uygun hale getirilmiştir ve ahlâk bir tür şiddete dönüşmüştür’

‘Bizleri tehdit eden şeyleri kendi ellerimizle yarattık: hudutsuz askeri nüfuzumuzu ahlaki isteklerimizi endüstriyel köleliğimizi ve ticari kültürün bütün o çirkin saldırganlığını..’
  
‘Bizim gelecek için bir plâna ihtiyacımız yok. Bizim bir değişim yöntemine ihtiyacımız var. Zira insan kendisi için bir gelecek planı inşa edecek olursa etrafındaki insanları bu sınırlara uyumlu hale getirmeye zorlar.’

Oyun kişilerinin tümü bir anlamda toplumsal karakteri sergileyen bir tek roldür.
  
Bitiyatro’nun Kırmızı Siyah ve Cahil’i

Oyunu Gülçin Kaya Rocheman çevirmiş. Oyunun ilk tiradının İngilizcesi ile Türkçesini karşılaştırdım. İngilizcedeki şiirselliği çeviride bulamadım. Oyunu, Edward Bond ile daha önce çalışmış Fabien Aissa Busetta yönetmiş. Dramaturg, Frédérique Plain.  Öğrendiğime göre Bond, oyunlarının yalın bir şekilde sahnelenmesini istermiş. Bu tercihi sahnede görüyoruz. Oyun bu hâliyle bir ders gibi sanki. Oyunu seyrettikten sonra benim görmek istediklerim o yalınlığı bozar mıydı bilmiyorum.

Tüm sahnenin seyirciyi de içine alan ‘kara’sı aynı renk, bir kutu haline getirilmiş olmasını isterdim. (Metinde yok ama Kadın’ın bir repliğinde sahnede var) Oyun sırasında oyuncular sahnede olurdu, sahneden çıkış vermezdim. Oyun sahnelerini ‘black-out’larla bölerdim. Oyunda da sahne bitimlerinde oyuncular rollerini bitirip sahneden çıkınca karartma oluyor ama benim düşündüğüm son replikten sonra hemen yapılmasıdır. Sahne isimlerini ışıkla yazar ve oyun boyunca yazılanları sahne duvarlarında biriktirirdim. Canavar hariç tüm kostümleri özelliklerini bozmadan siyah beyaz renklerden yapardım.

Canavar yüzünün kapatılmasını, kostümünü ve özellikle girişindeki boğulur gibi hırıltılarını abartılı buldum. Sanıyorum ‘canavar’ yazarın oyunundan gelen bir çeviri ama ben ‘canavar’ı canavar gibi görmedim. Yazar bir paradoks yaratmak istemiş olabilir.  Ancak isim ön yargı yaratıyor kanısındayım.  Bu tavır piyesle ilgili tanıtım belgelerinde de kullanılıyor. Zira karakterlere seyircinin yükleyeceği anlam daha önemli.

Işık oyunun en zayıf halkası. Anlatımın bir parçası değil, oyuna katkısı yok, eksikliği ise oyunu azaltıyor. Kara kutu içinde karakterlerin sığınacakları yalnızlıklarının anlamı olduğunu, bunun da ışıkla sağlanabileceğini düşünüyorum.

Oyuncular(Laçin Ceylan, Fatih Dokgöz, Fehmi Karaarslan) için iyi oynadılar demek onların yaptıkları işi geçiştirmek olur. Bu oyun bilinçli bir hayat duruşu istiyor. Ben oyunculukta onu gördüm ve çok önemsedim.

Oyun dokuz sahneden oluşuyor. Edwad Bond’un felsefesini oluşturan yukarıda bahsettiğim hususların toplamını(yaratılışa aykırı bir çevre içinde iktidarların keyfi adaleti ile yaratılan toplumsal ahlâkın şiddete dönüşmesi) görmeniz mümkün. Bunun ayrımına varmanız  için çaba göstermeniz gerekecek.  Edward Bond basit gibi söylüyor ama kanmayın. Oyun üzerinize ağır bir yük gibi çöküyor.

Bond diyor ki ‘ Bir saat kadar uzun uzadıya içinize bakın. Sahnedeki karakterlerin içine düştükleri paradoksu kendinizde bulamıyorsanız kendinize saygınız yoktur.’

Hadi bakalım.

Melih Anık



Kaynak:
  
Kırmızı Siyah ve Cahil (Edward Bond Çeviri: Gülçin Kaya Rocheman) Oyun metni

Lear (Edward Bond Türkçesi: Ayberk Erkay) Mitos Boyut

A BRECHTIAN ANALYSIS OF CARYL CHURCHILL’S MAD FOREST AND EDWARD  BOND’S RED, BLACK AND IGNORANT by AYŞE YÖNKUL -METU

 A Note in Support of Funding for Big Brum Theatre-in-Education Company   (8 3 20 14) Edward Bond



 Lyric Hammersmith presents Edward Bond

 ‘Edward Bond, a Distinctive Voice in Modern British Drama’   Lector dr. Diana PRESA, Universitatea Petrol-Gaze Ploieşti

ACROSS THE BORDERS OF MADNESS: THE „WASTE LAND OF EDWARD BOND IN GREAT PEACE  Susana Nicolas Roman, PhD   University of Almeria, Spain

Red, Black and Ignorant – The Cock Tavern Theatre, London Posted by: The Public Reviews  in Drama 03/11/2010 Reviewer: Vicky Bell
The Count of Monte Cristo/Red Black and Ignorant By Jack Helbig



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder