Tiyatro Silüet’in Sünnetsiz isimli oyununu seyretmeye karar
vermem Cahide Acar’ı tanıyor, yazılarını okuyor olmamdandır. Salih Acar’ı
Cahide Acar’ın yazıları ile tanıdım. Tiyatro Silüet’in kurucularından Salih
Acar, Cahide Acar’ın kardeşidir. Tiyatro Karnaval'ın Gönül Ülkü GAzanfer Özcan Sahnesi'nde buluşana kadar
birbirimizi sanal olarak tanıyorduk. Sünnetsiz nedeniyle bir araya geldik.
Oyundan önce ve sonra çay içerken konuştuk. O zaman Salih Acar’ın çalıştığı
şirketin ürünlerini pazarlamak amacıyla
gittiği şehirlerde çocuk
tiyatrosu yaptığını öğrendim. Daha önceden de facebook’daki paylaşımları ile
Türkiye’yi dolaştığını ve tiyatro yaptığını biliyordum. İşini tiyatro ile
birleştirmesine hayran kaldım. Sohbet ederken sol kolunda gördüğüm ağlayan ve
gülen mask dövmesi Salih Acar’ın tiyatroyu bedenine işletecek kadar çok sevgisini ve kararlılığını gösterdi bana. Muhsin
Ertuğrul ‘Tiyatro alanı bir ihtisas, bir
aşk , bir ihtiras işidir’ demiş. Tiyatro Silüet’in oyuncuları ile yaptığım
sohbette bu ‘aşk ve ihtirası’ gördüm. Amatör tiyatrocuların diye gittiğim oyun, başta Salih Acar olmak üzere sohbet
ettiğim gençlerin kendilerini tiyatroya adanmışlığını ve de memleket
sevgilerini görünce başka bir anlama geldi. Bu yazıyı o duygularla yazıyorum. ‘İhtisas’a da
değineceğim tabii ki..
Sünnetsiz, üçüncü sayfa haberinden yapılmış bir oyun. Benzer
o kadar çok olay haber oluyor ki olmaz diyemiyorum. Oyunu seyretmeden metni
okuduğumda olay değil konunun işleniş biçimi beni çekti. Sünnetsiz, meselesi adalet
olan bir oyun, adaletin gecikmesinin ve hakça dağıtılmamasının yol açtığı
ruhsal yıkımlara, felaketlere isyan ediyor, dikkat çekiyor. Güzel yazılmış tiratları, dialogları olan bir oyun ama
dramatik yapısının eksiksiz olduğu söylenemez. Salih Acar, oyuna nasıl
baktığını anlattığında seyircinin
metinde hızla geçilen hususların
nasıl dolduracağını düşündüm. Akademisyenler buna takılacak ve oyunun dramatik gelişmesinden yakınacaklardır. Ancak
seyircilerin akademik olmasını bekleyemeyiz değil mi? Hem
tiyatro piyasasında sağlam sayılabilecek yeni oyun sayısı o kadar az ki. Bu oyunda 'aşk' var. Ben bu sorunu kafamda çözüp kendimi
rahatlattıktan(!) sonra beni şaşırtan sahneye odaklandım.
Oyun sonrasında konuşurken düşüncemi yazar, yönetmen ve oyuncularla
paylaştım. Yüzlerinden anladığım kadarıyla ikna olmadılar. Hatta bunu bir
küçümseme olarak gördüler. Oysa ben küçümsemedim. Bedenine tiyatroyu kakan
gençlerin hesapsız ve samimiyetle yaptıkları bir şeyden kendimce sonuçlar
çıkarmaya çalıştım. Beni böyle düşündürten de onlardı aslında. Birinci perdenin
sonunda Bora’nın, canlı ve çok da güzel icra edilen bir şarkının eşliğinde ve süresince düşünceli düşünceli masada oturması ve şarkı
bitiminde perdenin kapanması bana eski Yeşilcam filmlerini ve tv dizilerini
hatırlattı . Bu çok bizden bir şeydi. Tiyatronun bilinen kurallarına karşıydı. Tiyatro Silüet bana alındığına göre bunu bilerek
yapmış değildi. Ben onlara bu ‘trük’ü oyunun her anında kullanmalarını önerdim.
‘Stellet Licht(Silnet Light)’ isimli bir film seyretmiştim. Film baştan sona
çok ağır bir tempoda geçiyordu. (Filmin başında güneşin doğuşu gerçek süresinde
çekilmişti..) Yönetmen(Carlos Reygadas) bunu bilerek yapmıştı. Bu özellik
filmde anlatılan hayatın ve ilişkilerin bir gereği, yansıması idi. Sünnetsiz’de anlatılan adaletin
gecikmesi, bu gecikmeden doğan zamanın
ağır işlemesi, zaman yavaşladıkça ruhun daha derinlere yuvarlanmasını
göstermenin biçimsel karşılığı birinci perdenin sonunda yakalanan atmosferdi .
Ben oyunun geneline, bilinçle yayılmasından yanayım. Böylelikle öz biçimini bizim
‘arabesk’imiz içinde bulacak.Bu kapsamda Bora’nın mahkeme
sahnesinin somutlaştırılmamasından yanayım. Karanlıkta, loş bir ışık altında
oynanması yorumu /mesajı seyircinin hayâl gücüne bırakacaktır.
Benim aklımı karıştıran oyunun ismi oldu, Sünnetsiz. Sünnet,
‘erkeklerde cinsel organa yapılan cerrahi müdahale olarak İslami bir gelenek
olduğu gibi Sünnet, Hazreti Muhammed'in
davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz (kavli), fiil (fi'il)
ve takrirlerine verilen ad’(viki) olduğu için İslami inanışın da ayrılmaz bir parçası olarak kabul
ediliyor. Sünnetin insanın peygamber muhabbetini ortaya koyduğuna inanılır ve
de sünneti dışlamak Hazreti Muhammed’i dışlamak şekilde anlaşılmaktadır. Sünnetsizin
halk dilinde karşılığı ‘gavur’dur. Oyundaki Sünnetsiz nasıl biridir? Sünnetsiz,
oyunda bir hakaret olarak mı
kullanılıyor? Adamın 'sünneti' olsa iyi bir insan mı olacaktır? Sünnetsiz,
sünnetsiz olduğu için mi öyledir? Adaletsizlik inancı zedeler mi? Oyundaki iki replik beni bu konularda soru
sormama neden oldu. Sünnetsiz, “Tanrı
yazığı kitaplarda ‘kader’ diyor buna,
ben ise; ‘insan yarını bilemeyecek
kadar aptaldır’ diye özetliyorum bu bilinmezlikler denizinde olup bitenleri”
diyor. Benim bu replikten anladığım ‘kader’ insanın çizdiği yoldur. Aptal
olduğu için yarını bilemez. Sünnetsiz’in bir başka repliği de şu: ‘seninle öyle bir yere gidiyoruz ki
hâkim, orda tanrı var diyorlar. Tanrının adaleti sorgulanmaz, tanrıya rüşvet
geçmez hâkim.’ Sünnetsiz’in Tanrı’nın varlığını kabul edip
etmediği ise ‘orda Tanrı var diyorlar’dan sonrasını nasıl tonlayacağınıza
bağlı. ‘Sünnetsiz olma’ ile oyunu bu çerçevede bağlamakta güçlük çekiyorum. Ben
olsam oyunun adını Sünnetsiz koymazdım.
Bu konuyu,
oyun yazma ile ilgili düşüncelerimi açıklamak için yazdım. Yazılan bir oyunun
onu seyredecek seyirciler tarafından farklı yorumlanacağını unutmamak gerek. Bu
yazarı da geniş okumaya, düşünmeye, olasılıkları değerlendirmeye, ortaya
çıkacak yorumları tahmin etmeye yönlendirmelidir. Aksi takdirde oyun kaderin
sürüklendiği yolda ilerler. Seyirci(okuyan), yazarın tüm olasılıkları gözden
geçirdiğini ama sonunda böyle yazmak istediğine emin olmalıdır. Ben Sünnetsiz’de
böyle bir yargıya varamadım. Sünnetsiz’in sahneler olarak iyi ama oyun
bütünlüğü açısından eksik kaldığını düşünüyorum. Ama şunu söylemem mümkün: Seyirci
muhtemelen benim kadar deşmeyecek, sünnetsiz’in
anlamına ise cerrahi müdahale ile sınırlı bakacak, daha
ziyade adaletin gecikmesi ve tecellisi ile ilgili düşünecek.
Maddi olanakların yetersizliğini gösteren dekorun
gereksiz parçalarından kurtarılması gerekiyor bence. Masa, çamaşır
kurutma askısı, elbise askısı, çekmeceli dolap vs gibi. Bunun sahne
değişimlerinde sürenin azaltılmasına da katkısı olacak. Sağda ve solda iki
kanatsız kapı çerçevesi olan üç tarafı pano duvar düzeni iyi olurdu. Tüm hayatı bir mahkeme ilâmına takılı kalmış bir adamın odasının (küçük bir tahta
yerine) tüm duvarlarının o ilâmdan parçalar ve repliklerinde geçen bilgilerin(mesela
kan konusu) yine o duvarlar üzerine işlenmiş olmasını tercih ederdim. Bu Bora’nın yılarını
araştırmayla geçirdiğini de gösterecek. (Mevcut hâli ile Bora’nın saklı
dünyasını ima ediyor ama bunca yıldan sonra saklı dünya mı kalır?) Sahnede bir aydınlatma cihazı(masa lambası vb)
olsa iyi olur. Maddi olanaksızlıklara rağmen daha iyi düşünülmüş bir sahne düzeninin
tasarlanabileceğine inanıyorum.
Oyunda canlı müzik kullanılmasını ve icrayı beğendim. Dört
kişilik (Viyola: Bahar Uygur, Ritm: Burak Görgün, Bağlama: İlker Taze, Klarnet:
Yusuf Aytekin) canlı müzik grubunun gerek fiziksel gerek tepkisel konumunu
çözemedim. Grubun şeffaf perde arkasında
olmasını da sevmedim. Ben onlar için sahne yanlarının uygun olduğunu düşünüyourm.
Oyunun yazarı ve yönetmeni Salih Acar. Besim Demirkıran, Salih Acar, Gizem
Selvi, Salih Gümüş, İlker Taze ve Nurşen Nesanir de oyuncuları. Oyunculuklar çok doğal. Oyun iyi oynanıyor. Besim
Demirkıran, Salih Acar, rolleri gereği, daha çok öne çıkıyor. Bora’nın ilk perdede sarma sigara ve onca içkiye rağmen
ayakta durabilmesine şaşırdım. Oyun da olsa her şeyin makul bir sınırı olmalı..
Tiyatro Silüet'in Sünnetsiz'inde gördüğüm öz ve içerik, bir şeye benzemek/taklit etmek
amacıyla ortaya çıkan hesaplı bir iş değil. Bu nedenle değerli. Tiyatro Silüet’i
oluşturan gençlerle aynı yaşta olan başkaları,
yaptıklarını zarflamaktaki becerileri ile, tiyatroyu kurtarıyorlarmış
gibi bir hava içindeyken bazılarından daha büyük bir aşkla tiyatro yapan Tiyatro
Silüet’in bu kadar alçak gönüllü olmamasını isterim, dilerim.
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder