22 Ekim 2014 Çarşamba

Aşkla Yapılan Bir Oyun : Sünnetsiz (Tiyatro Silüet)

Tiyatro Silüet’in Sünnetsiz isimli oyununu seyretmeye karar vermem Cahide Acar’ı tanıyor, yazılarını okuyor olmamdandır. Salih Acar’ı Cahide Acar’ın yazıları ile tanıdım. Tiyatro Silüet’in kurucularından Salih Acar, Cahide Acar’ın kardeşidir. Tiyatro Karnaval'ın Gönül Ülkü GAzanfer Özcan Sahnesi'nde buluşana kadar birbirimizi sanal olarak tanıyorduk. Sünnetsiz nedeniyle bir araya geldik. Oyundan önce ve sonra çay içerken konuştuk. O zaman Salih Acar’ın çalıştığı şirketin ürünlerini pazarlamak amacıyla  gittiği şehirlerde  çocuk tiyatrosu yaptığını öğrendim. Daha önceden de facebook’daki paylaşımları ile Türkiye’yi dolaştığını ve tiyatro yaptığını biliyordum. İşini tiyatro ile birleştirmesine hayran kaldım. Sohbet ederken sol kolunda gördüğüm ağlayan ve gülen mask dövmesi Salih Acar’ın tiyatroyu bedenine işletecek kadar çok  sevgisini  ve kararlılığını gösterdi bana. Muhsin Ertuğrul ‘Tiyatro alanı bir ihtisas, bir aşk , bir ihtiras işidir’ demiş. Tiyatro Silüet’in oyuncuları ile yaptığım sohbette bu ‘aşk ve ihtirası’ gördüm. Amatör  tiyatrocuların diye gittiğim  oyun, başta Salih Acar olmak üzere sohbet ettiğim gençlerin kendilerini tiyatroya adanmışlığını ve de memleket sevgilerini görünce başka bir anlama geldi. Bu yazıyı  o duygularla yazıyorum. ‘İhtisas’a da değineceğim tabii ki..

Tiyatro Silüet 2011 yılında kurulmuş. Kendi yazdıkları 'Silüet Çeşnisi' isimli kabare  15 Ocak 2012'de seyirci ile  buluşmuş. Salih acar’ın askere gitmesiyle ara vermiş olan topluluk onun askerden dönüşünden sonra  Yılmaz Erdoğan’ın  'Kadınlık Bizde Kalsın' isimli oyununu  19 Mayıs 2013’de sahneye çıkarmış. Sünnetsiz  Tiyatro Silüeti’in üçüncü oyunu.

Sünnetsiz, üçüncü sayfa haberinden yapılmış bir oyun. Benzer o kadar çok olay haber oluyor ki olmaz diyemiyorum. Oyunu seyretmeden metni okuduğumda olay değil konunun işleniş biçimi beni çekti. Sünnetsiz, meselesi adalet olan bir oyun, adaletin gecikmesinin ve hakça dağıtılmamasının yol açtığı ruhsal yıkımlara, felaketlere isyan ediyor, dikkat çekiyor.  Güzel yazılmış  tiratları, dialogları olan bir oyun ama dramatik yapısının eksiksiz olduğu söylenemez. Salih Acar, oyuna nasıl baktığını anlattığında seyircinin  metinde hızla  geçilen hususların nasıl dolduracağını düşündüm. Akademisyenler buna takılacak ve oyunun  dramatik gelişmesinden yakınacaklardır. Ancak seyircilerin akademik olmasını bekleyemeyiz değil mi?  Hem  tiyatro piyasasında sağlam sayılabilecek yeni oyun sayısı o kadar az ki. Bu oyunda 'aşk' var.  Ben bu sorunu kafamda çözüp kendimi rahatlattıktan(!) sonra beni şaşırtan sahneye odaklandım.

Oyun sonrasında konuşurken  düşüncemi yazar, yönetmen ve oyuncularla paylaştım. Yüzlerinden anladığım kadarıyla ikna olmadılar. Hatta bunu bir küçümseme olarak gördüler. Oysa ben küçümsemedim. Bedenine tiyatroyu kakan gençlerin hesapsız ve samimiyetle yaptıkları bir şeyden kendimce sonuçlar çıkarmaya çalıştım. Beni böyle düşündürten de onlardı aslında. Birinci perdenin sonunda Bora’nın, canlı ve çok da güzel icra edilen  bir şarkının eşliğinde ve süresince  düşünceli düşünceli masada oturması ve şarkı bitiminde perdenin kapanması bana eski Yeşilcam filmlerini ve tv dizilerini hatırlattı . Bu çok bizden bir şeydi. Tiyatronun bilinen kurallarına karşıydı.  Tiyatro Silüet bana alındığına göre bunu bilerek yapmış değildi. Ben onlara bu ‘trük’ü oyunun her anında kullanmalarını önerdim. ‘Stellet Licht(Silnet Light)’ isimli bir film seyretmiştim. Film baştan sona çok ağır bir tempoda geçiyordu. (Filmin başında güneşin doğuşu gerçek süresinde çekilmişti..) Yönetmen(Carlos Reygadas) bunu bilerek yapmıştı. Bu özellik filmde anlatılan hayatın ve ilişkilerin bir gereği, yansıması  idi. Sünnetsiz’de anlatılan adaletin gecikmesi, bu gecikmeden doğan zamanın  ağır işlemesi, zaman yavaşladıkça ruhun daha derinlere yuvarlanmasını göstermenin biçimsel karşılığı birinci perdenin sonunda yakalanan atmosferdi . Ben  oyunun geneline, bilinçle  yayılmasından yanayım. Böylelikle öz biçimini bizim ‘arabesk’imiz içinde bulacak.Bu kapsamda  Bora’nın mahkeme sahnesinin somutlaştırılmamasından yanayım. Karanlıkta, loş bir ışık altında oynanması  yorumu /mesajı seyircinin hayâl gücüne bırakacaktır.  

Benim aklımı karıştıran oyunun ismi oldu, Sünnetsiz. Sünnet, ‘erkeklerde cinsel organa yapılan cerrahi müdahale olarak İslami bir gelenek olduğu gibi  Sünnet, Hazreti Muhammed'in davranışları ve herhangi bir konuda söylemiş olduğu söz (kavli), fiil (fi'il) ve takrirlerine verilen ad’(viki) olduğu için İslami  inanışın da ayrılmaz bir parçası olarak kabul ediliyor. Sünnetin insanın peygamber muhabbetini ortaya koyduğuna inanılır ve de sünneti dışlamak Hazreti Muhammed’i dışlamak şekilde anlaşılmaktadır. Sünnetsizin halk dilinde karşılığı ‘gavur’dur. Oyundaki Sünnetsiz nasıl biridir? Sünnetsiz, oyunda  bir hakaret olarak mı kullanılıyor? Adamın 'sünneti' olsa iyi bir insan mı olacaktır? Sünnetsiz, sünnetsiz olduğu için mi öyledir? Adaletsizlik inancı  zedeler mi?  Oyundaki iki replik beni bu konularda soru sormama neden oldu. Sünnetsiz,   Tanrı yazığı kitaplarda ‘kader’  diyor buna, ben ise; ‘insan yarını bilemeyecek kadar aptaldır’ diye özetliyorum bu bilinmezlikler denizinde olup bitenleri” diyor. Benim bu replikten anladığım ‘kader’ insanın çizdiği yoldur. Aptal olduğu için yarını bilemez. Sünnetsiz’in bir başka repliği de şu:  ‘seninle öyle bir yere gidiyoruz ki hâkim, orda tanrı var diyorlar. Tanrının adaleti sorgulanmaz, tanrıya rüşvet geçmez hâkim.’  Sünnetsiz’in Tanrı’nın varlığını kabul edip etmediği ise ‘orda Tanrı var diyorlar’dan sonrasını nasıl tonlayacağınıza bağlı. ‘Sünnetsiz olma’ ile oyunu bu çerçevede bağlamakta güçlük çekiyorum. Ben olsam oyunun adını Sünnetsiz koymazdım.

Bu konuyu, oyun yazma ile ilgili düşüncelerimi açıklamak için yazdım. Yazılan bir oyunun onu seyredecek seyirciler tarafından farklı yorumlanacağını unutmamak gerek. Bu yazarı da geniş okumaya, düşünmeye, olasılıkları değerlendirmeye, ortaya çıkacak yorumları tahmin etmeye yönlendirmelidir. Aksi takdirde oyun kaderin sürüklendiği yolda ilerler. Seyirci(okuyan), yazarın tüm olasılıkları gözden geçirdiğini ama sonunda böyle yazmak istediğine emin olmalıdır. Ben Sünnetsiz’de böyle bir yargıya varamadım. Sünnetsiz’in sahneler olarak iyi ama oyun bütünlüğü açısından eksik kaldığını düşünüyorum. Ama şunu söylemem mümkün: Seyirci muhtemelen  benim kadar deşmeyecek, sünnetsiz’in anlamına  ise  cerrahi müdahale ile sınırlı bakacak, daha ziyade adaletin gecikmesi ve tecellisi ile ilgili düşünecek.  

Maddi olanakların yetersizliğini gösteren  dekorun  gereksiz parçalarından kurtarılması gerekiyor bence.   Masa, çamaşır kurutma askısı, elbise askısı, çekmeceli dolap vs gibi. Bunun sahne değişimlerinde sürenin azaltılmasına da katkısı olacak. Sağda ve solda iki kanatsız kapı çerçevesi olan üç tarafı pano duvar düzeni iyi olurdu.  Tüm hayatı bir mahkeme ilâmına takılı  kalmış bir adamın odasının (küçük bir tahta yerine) tüm duvarlarının o ilâmdan parçalar ve repliklerinde geçen bilgilerin(mesela kan konusu) yine o duvarlar üzerine  işlenmiş olmasını  tercih ederdim. Bu Bora’nın yılarını araştırmayla geçirdiğini de gösterecek. (Mevcut hâli ile Bora’nın saklı dünyasını ima ediyor ama bunca yıldan sonra saklı dünya mı kalır?)  Sahnede bir aydınlatma cihazı(masa lambası vb) olsa iyi olur. Maddi olanaksızlıklara rağmen daha iyi düşünülmüş bir sahne düzeninin tasarlanabileceğine inanıyorum.

Oyunda canlı müzik kullanılmasını ve icrayı beğendim. Dört kişilik (Viyola: Bahar Uygur, Ritm: Burak Görgün, Bağlama: İlker Taze, Klarnet: Yusuf Aytekin) canlı müzik grubunun gerek fiziksel gerek tepkisel konumunu çözemedim.  Grubun şeffaf perde arkasında olmasını da sevmedim. Ben onlar için sahne yanlarının uygun olduğunu  düşünüyourm.

Oyunun yazarı ve yönetmeni  Salih Acar. Besim Demirkıran, Salih Acar, Gizem Selvi, Salih Gümüş, İlker Taze ve Nurşen Nesanir de oyuncuları.  Oyunculuklar çok doğal. Oyun iyi oynanıyor. Besim Demirkıran, Salih Acar, rolleri gereği, daha çok öne çıkıyor.  Bora’nın  ilk perdede sarma sigara ve onca içkiye rağmen ayakta durabilmesine şaşırdım. Oyun da olsa her şeyin makul  bir sınırı olmalı..

Tiyatro Silüet'in Sünnetsiz'inde gördüğüm  öz ve içerik, bir şeye benzemek/taklit etmek amacıyla ortaya çıkan hesaplı bir iş değil. Bu nedenle değerli. Tiyatro Silüet’i oluşturan gençlerle aynı yaşta olan başkaları,  yaptıklarını zarflamaktaki  becerileri ile, tiyatroyu kurtarıyorlarmış gibi bir hava içindeyken bazılarından daha büyük bir aşkla tiyatro yapan Tiyatro Silüet’in bu kadar alçak gönüllü olmamasını isterim, dilerim.


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder