Çehov’un Vişne Bahçesi şu satırlarla başlar:
“Çocukların yatak odası olarak kullanılmış olduğu için halâ
bu adı taşıyan bir oda. Birkaç kapı vardır. Bunlardan biri Anya’nın odasına
açılır. Şafaktan az önce. Güneş doğmak üzeredir. Mayıs. Vişne ağaçları çiçek
açmaya başlamıştır. Fakat dışarıda hava soğuktur, bahçede sabah ayazı vardır. Odanın
pencereleri kapalıdır. (Dunyaşa elinde mum, Lopahin bir kitapla girerler)”
Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi oyunu için salona girenler şu
dekoru görür: Sahneyi üç tarafından kapatan yüksek bir duvar, döşeme çimli bir
toprak, sahnenin ortasında döşeme üstünde uzun bir dikdörtgen masa, çevresinde
sandalyeler, tavandan sarkan dal parçaları. Masanın bir ucunda bir
adam(Lopahin) uyuklamakta, bir kadın(Dunyaşa) ayakta durmaktadır. Dekor ile
ilgili düşüncelerimi daha önceden yazdım. (http://melihanikdokunus.blogspot.com/2012/10/oyunu-gormeden-visne-bahcesini-yazdm.html) Dekoru çok beğendim. Keşke oyun da dekor gibi
“konuşsa”.
Engin Alkan “Sınıfların
yeniden belirlendiği, sermayenin, elitlerden yeni zenginlere el değiştirdiği,
para kazanma hırsının alevlendiği, değer yargılarının değiştiği, eski ile
yeninin, geçmiş ile şimdinin yaman çelişkisiyle bezeli bir Bahçe' yi hikâye
edeceğiz birazdan.” demiş. Dolayısıyla sahnede “görünen” bir “bahçe”dir. Yüksek duvarlar içinde bir
bahçe, yani korunaklı bir bahçe..
Hangi Çehov
Çehov’u hiç tanımamış olanlar için Çehov, sahnede “görünen”dir,
Çehov’u tanıyanlar içinse “bu nedir?”
Çehov’u tanıyanlar farklı bir Çehov “okuması”” yapıldığını anlar. Yönetmen bu sahneleme
ile Çehov’a şöyle seslenmektedir: “Çehov,
yaşlandın artık. Vişne Bahçesi senin yazdığın haliyle seyirci için ilginç
değil, hatta anlaşılması da mümkün değil. Ben seni bu zamana taşıyorum ve seyircimin
anlayacağı metaforlarla anlaşılır kılıyorum. Ama sadece seni anlatmıyorum,
seyirciye kendisini de göstereceğim (ayna tutacağım). Bunu yapabilmek için seni
orandan burandan çekiştireceğim.” Bu ifadede şu iddia gizlidir: “Ben
Çehov’u ve seyirciyi İYİ bilirim.” Yönetmenin eskiye bakışı ile Vişne
Bahçesi’ndeki eskiye bakış paralel gibidir. Vişne Bahçesi’nde Firs eve gömülür,
Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi’nde de Çehov ..
Ama nerdeyse 200 yıldır yaşayan Çehov, yukarıda alıntı yaptığım kısacık tanımlama
içinde yaşamakta. “Soğuk bir hava, sabah ayazı, çiçek açan vişne ağacı, Mayıs” sahnede nasıl anlatılır? “Halâ bu adı taşıyan
oda” ile Çehov kime ne demektedir? Oyun Mayıs’ta başlar Ekim’de biter. İlk
bahar ve sonbahar yani.. En son “ilkbahar”ı dile getiren Lopahin’dir.
Sanki onun “ilkbahar”ı gelecektir.
Oyun ilerledikçe görülür ki Engin Alkan bu yolda
ilerlemeyecektir. Oysa http://visnebahcesi.weebly.com/index.html
sayfasında yayımlanmış dramaturgiye yönelik çok ayrıntılı notlar hazırlanmıştır.
Bu işin, bilgi ve araştırmayla yapıldığını gösteriyor da sahneden bu bilgi
yansıyor mu? Bu yazı bunun hakkındadır. Şu notu eklemem de zorunlu. Yazı için bu
kadar zaman ayırıyorsam Engin Alkan’ın açtığı tartışma ortamını tiyatro adına değerlendirmek
ve önemli bulduğum içindir. Bunu Engin Akan’ın her yaptığını beğenenler için
yazıyorum. Dekoru görünce çok umutlanmıştım ve kendimi gördüğüm her şeyi kabule
hazırlamıştım. Ancak sonunda bu yazı çıktı.
Engin Alkan’ın Yolu
Üzerindeki Vişne Bahçesi
Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki Engin Alkan’ın Tarla
Kuşuydu Jüliet, İstanbul Efendisi, , Alemdar, Generaller Çay ve Barbekü, Şark
Dişçisi ile “tırmanan” tiyatro anlayışında Vişne Bahçesi bir “duraklama”ya
işaret ediyor. Bunu “durup dinlenerek” o ana kadar yapılanları gözden geçirme
diye anlamak gerek ki bence olumlu bir eylemdir.(İnşallah öyledir) Öte yandan
İstanbul Efendisi ve Tarla Kuşuydu Jüliet’in ilk ve son sezonları arasındaki oynanış
farklarını görünce Engin Alkan’ın seyirciyi avucuna almak için(sadece
eğlendirmek) doğaçlama ile bir oyunu
nerelere götüreceğini düşünerek kaygılanıyorum. Zira o zaman bugünkü hali bile
kalmayacak oyunun. Bu oyunun iyi
taraflarından biri sağırlar için üst yazı verilmesi. Bu nedenle sahnedeki
oyuncunun ne söylemesi gerektiği ile ne söylediği arasında bir karşılaştırma
yapmak mümkün. Meselâ Lopahin üst yazıda “Parası neyse öderim” derken sahnede
“hepsini ödeyebilirim” diyor. Umarım farklar bu kadarla kalır.
Vişne Bahçesi’nin
Konusu
Vişne Bahçesi’nin konusu şudur: “Yıllardır Paris’te bulunan Ranyevskaya,
sevgilisi tarafından aldatılmış, yığınla borca girmiş, borçları karşılığında
satışa çıkan evini, vişne bahçesini kurtarmak için Rusya’ya dönmüştür; geçmişte
bu evde çalışan fakir bir köylünün oğlu olan Lopahin ise çalışmış, zengin bir
tüccar olmuştur. Oyun boyu Ranyevskaya ve kardeşi Gayev evi satıştan kurtarmak
için çözüm arar. Lopahin’in vişne bahçesinin ağaçlarını kestirip toprakları
yazlık yapımı için kiraya verme yönünde bulduğu çözümü kesinlikle kabul
etmezler. Sonunda vişne bahçesi satılır, Lopahin çiftliğin yeni sahibi olur. Ranyevskaya
Paris’e, kendisini aldatan sevgilisinin yanına döner, kardeşi bankacı olur.
Lopahin ise derhal ağaçları kestirip yazlık fikrini hayata geçirir.”(Banu
Çakmak)
Engin Alkan’ın “Dokunuşları”
Oyun çok umut veren bir “giriş”le başladı. Engin Alkan
metinde olmayan Firs’i sahne girişine katarak onun oyun üzerindeki “gölge”sini
verdi. Fransa’dan gelenlerin bahçeye
girişleri sırasındaki hareket, duygu da mükemmeldi. Kitap dolabı sahnesi ile
birlikte değişim başladı. Yine de akıcı giden oyun Şarlotta’nın ön sahnedeki
gösteri ile “kesildi”. Şarlotta, Yaşa ve Dunyaşa sahnesinden itibaren kesintili
ve biraz da “ittirerek” yürüyen bir oyun görünmeye başladı. Pek tabii ki bu düşüşte
Engin Alkan’ın “dokunuşları”nın rolü büyüktü. İşte o “dokunuşlar”:
Grand Rond- Bingo- Disko-DJ
Engin Alkan sahnelerken hikâyeyi temel eksen olarak almış
ama metne göre bazı değişiklikler yapmış. Mesela “Grand rond”u kaldırmış
mahalleliyle birlikte oynanan bingoyu getirmiş. Metinde olmayan bir şekilde Yâşa’yı
disk jokey yapmış, bir disko kurmuş.. Parti sahnesinde bir köşede oluşturulan
disko ve Yâşa’dan olma “disk jokey” ev içindekilerin yabancılaşmasını
anlatıyor. O sahne için Çehov, Fransızlara duyulan özentiyi gösteren dansı
koyuyor. Hatta Fransızca replikler ekliyor. Lopahin’in elinde taşıdığı proje
taşıma kutusunu gördüğümüzde oyunun Rusya’da ve eski bir tarihte geçtiğini
düşünüp o zaman bu kutu var mıydı demiyor ve bunu yönetmenin yerel algıyla
anlatma çabasına veriyorum ama aynı çaba ve anlayışı da dans yerine konulan
bingoda da göstermesini bekliyorum. Bu sahnede çöken bir evin altında kendi
toplumuna yabancılaşmayı vurgulamak lâzım.
Yepihodov’un mandolin zannettiği gitarı
çalması da bir yabancılaşma, bir Rus evinde “grand rond” yapılması gibi.
Bingo(yani tombala) bizim algımızda yoksul kesim eğlencesi. O halde bizim
algımıza göre kendi toplumuna yabancılaşma ne ile anlatılmalı? Engin Alkan
bambaşka bir yönde gidiyor ve sanki “Parislere” alışmış bu yapmacıklı insanların
zora düştüklerinde halk ile bütünleştikleri gibi bir algıyı önümüze koyuyor.
Oysa onlar ruhen Paristeler halâ. “Kuyruğu dik tutuyorlar” yani.
Beş Eylemci/ Misafir-
“Bodyguard”
Oyunda bir kişi olan “Yoldan Geçen”i sahnede beş
eylemci; eylemcilerin kıyafetlerini
değiştirip ikinci perde başında parti sahnesinde misafir yapmış. Bu beş kişiden birini de Lopahin’in
siyah giyen adamı(“bodyguard”) haline getirmiş ‘Beş’linin eylemci olarak bahçeye
girişi bence yanlış, zira oyun çerçevesinde baktığımızda “tehdit” henüz bahçenin
dışında. Türkiye “bahçe”sine bakarsak yapılan alegori ortada kalmış, hem girmiş
hem girmemiş. Yoldan Geçen’in beş kişi
olarak “bahçeye” girmesi ve “eylemci”nin
kendine verilen altını yere atması da tam eski Türk filmi “raconu” olarak
tüylerimi ürpertiyor. Dekorun metaforik derinliği ile oyundaki basit ögelerin
düzeyi tam bir kargaşa yaratıyor.
Lopahin’in yanındaki
“bodyguard” önceki sahnelerde önce eylemci sonra halktan biri idi.
Elbette sahnede oyuncu farklı roller oynar ama bu kadar “parmağım gözüne” de
olmaz. En azından bu algıya neden olmamak
için eylemci gençlerden en az göze batanını “body guard” oynatmak
gerekmiyor mu? Vişne Bahçesi’ni satın
alan tüccar Lopahin’in geçirdiği başkalaşım, geçmişte o bahçede yanaşma
durumunda kalmış atalarının öcünü alma duygusundan kaynaklanıyor. Engin Alkan
ise bu değişimi sınıfsal değişimmiş gibi anlatmaya çalışıyor; o sınıfın korunma yolu olarak da “bodyguard” kimliğinde
şiddet kullanan gücü seçiyor. Öte yandan da Lopahin, Ranyevskaya’ya sarılıyor,
ayakları dibine düşüyor ve sonra ani bir
hareketle onu dudaklarından öpüyor ki bu Lopahin’in değişimine başka bir
yaklaşımı gösteriyor. Bu iki örnek, dekorun sofistike mecazının yanında çok
basit, birbiriyle çelişen ve yanlış bir
“gösterge” olarak kalıyor.
Yeni Roller
Bu noktada şunu vurgulamam lazım. Engin Alkan metnin
içindekilere paralel yeni karakterler yaratıyor. O döneme göre radikal muhalif
sayılabilecek Trofimov varken Yoldan Geçen’i eylemci düşüncenin sembolü haline
getiriyor. Oysa “Yoldan Geçen”, Ranyevskaya’nın düşüncesizce para harcamasını
ve zenginin halka yönelik duruşunu göstermek için yaratılmış bir rol. Oyunun
sonunda Lopahin’in “adamı” olan Yepihodov varken, Engin Alkan “bodyguard”
yaratmış. Bunlar metnin olanaklarının kullanmamasına örnek diye verilebilir.
Kopan Tel
Piyes Rusyadaki geçiş dönemini anlatmakta. Metinde iki
defa “kopan bir telin donan hüzün verici
sesi işitilir”. İlk olarak piyesin
ikinci perdesinde Gayev’in doğanın sonsuzluğu üzerine kendi kendine
mırıldanmasından sonra duyulur. Firs’e göre köleler özgürleşirken işitilmiştir bu ses. Firs insanlığı eskiye
bağlayan bir karakterdir. Oyunun sonunda Firs sonsuzluğa göçerken, bu ses,
vişne ağaçlarına inen balta sesine karışır. Ses, geçmişle kopuşu anlatır. Engin Alkan bu sesin üstünde durmamış ama yerine daha iyi bir şey koyabilmiş mi? Hayır!
Yeni Hayat- Modernleşme-
Tanpınar
Piyeste hep bir “yeni hayat”tan bahsedilir. Anya,Trofimov ve
Lopehin’in dilinde olan bu “yeni hayat”ın
anlamları farklıdır ve kişileri de “gösterir”. Engin Alkan “Zamanın dayattığı yenilenmeye ayak uydurmayı reddederler” diyor. Bu
noktada derin bir tartışma bizi bekler. Yukarıda sözünü ettiğim dramaturgi
notlarında asıl olması gereken Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın eksikliği konuya yaklaşımdaki eksikliği de ortaya koyar. Zira
Vişne Bahçesi’nin tartıştığı bir konu da modernleşme, modernliktir. Eski Rusya
ile modernleşen Rusya arasındaki çatışmaya odaklanır. Burada anlatılan Batı
modernliği, maddecilik ve sekülerizmdir. Bu değerler daha önce toplum hayatına
girmiş, 19.yy Rus edebiyatı bununla
uğraşmıştır. Modernleşmeye karşı olmak, eski Rus folklor ve tarihinin övgüsü
gündemi işgal etmiştir. Batı sahte ve iflas etmiş olarak görülmüştür. Gayev ve Ranyevskaya
ile Lopahin ve Trofimov arasındaki tartışmalar eski feodalite ile batılılaşma
arasındadır. Trofimov “Asyalılık”tan nefret eder(“pis, bayağı”) .Tüm bunlar
ülkemizi de ilgilendiren konulardır ama maalesef Engin Alkan bu konuda çok düşünmemiştir.(Kendisine Besim F.
Dellaloğlu’nun “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası” isimli kitabını tavsiye
ederim.) Engin Alkan’ın “Ne var ki taşları yerinden oynatacak denli
güçlenen tabanın sesi, kendine bir yer
edindikten sonra, yeni bir felsefe yaratmayı seçecek midir? Yoksa gücünü şeklen
değişmiş statükonun restorasyonu için mi harcayacaktır?” ifadesini Rusya
için “okursak” soru cevabını bulmuştur. Türkiye’ye bir gönderme ise “tabanın
sesi”, “statüko” kelimelerine yüklenen anlam oyundan çıkmadığı için “birileri
kendi(ni) bulsun” havasındadır.
Bilardo
Piyeste Gayev’in dilinde bilardo oyunu hareketleri vardır.
Piyesin bir yerinde Yepihodov’un yan odada bilardo oynarken ıstakayı
kırdığından bahsedilir. Aslına bakarsanız Çehov, üç toplu bilardo oyunu ile
hayatın bir türlü metaforunu vermiştir. Vişne Bahçesi, içinde insanları
aldıkları darbelerle duvardan duvara savruldukları bir bilardo masasıdır belki
de. Engin Alkan bunu önemsemez.
“Dekadan”
Ranyevskaya bir yerde Gayev’e “Garsonlara dekadanlardan söz
etmek!” der. Dekadan, bizde Servet-i Fünuncular için kullanılan bir ifadedir. Felsefede
ise bozulma, dejenere olma karşılığıdır.
Jean-Jacques Rousseau’aya göre ise doğanın ve kültürün karşıtıdır. Engin Alkan
içinse “anlamsız” bir kelimedir. Zira çağın resmini çizen bu cümleye giydirebileceğiniz
bir “duruş” yoktur oyunda.
Sürgülü Kapı- Düşen
Tahtalar
Oyun boyunca içerden açılan sürgülü bir dış kapı var. Oyunun
sonunda Lopahin kapıyı dışarıdan “kilitliyor”. Muhtemelen asmalı kilit
kullanıyor! O da sizin hayalinize kalmış. Varya anahtarları Lopahin’e
verdiğinde biz kapının bir kilidi olduğunu anlıyoruz. Ama içerden sürgülü
olmasının anlattığı şey Vişne
Bahçesi’nin kendi içine kapanık ayrı bir dünya olduğu ve dışarıdan girmenin
içerdekinin iznine bağlı olduğu ki kendi içinde doğrudur. Bu yorum çerçevesinde zaten yerinden çıkarılmış olan sürgünün
dışarıdan çakılması daha uygun olmaz mı? Yani parantezi nasıl açıyorsanız öyle kapatın.
Engin Alkan’ın mizanseninde oyunun sonuna doğru duvarlardaki
bazı tahtalar yerlerinden çıkar ve yere düşer. Bu yıkıntının başladığını
gösterir ama bahçe yıkılırken kapısı kilitlenmektedir. Öte taraftan
gelecek ilkbahara kadar içerde kalacak Firs ile “eski” hayatın ne olacağı henüz
belirsizdir. Bu sahnede oyunun tümüne hâkim olan anlayış kendini bir kez daha
gösterir. “Görüntü” güzel ama içerik
tartışmalıdır.
Kostümlerle Mesaj
Parti sahnesinde “Beş
kişi”nin kostümleri Vişne Bahçesi mensuplarınınkinden farklı. Lopahin de Vişne Bahçesi’nin müdavimi ve
yakın çevresi içinde ama onun kostümü de değişik. Lopahin ile beş kişinin
kostümleri arasındaki nasıl bir fark olmalı? Paralı Lopahin Vişne Bahçesi’ni
satın aldıktan sonra “parlıyor”. Anlıyoruz ki kostümler sadece karakteri çizmek
için değil bir mesajı vurgulamak için de kullanılmış. Kostümlerin algı yaratma
ve bir hâli verme amacıyla kullanıldığına örnek Şarlotta’nın kostümü. Oyunun
başında adeta bir sihirbaz olarak sahneye giren ayrıksı Şarlotta’nın Vişne
Bahçesi satıldıktan sonra normal bir hale dönüşmesini hayâlin yok olmasına, “magic”in
ortadan kalkmasına yormak mümkün. Düşlerin ve temelsiz hayâllerin yerini gerçek
alacak. Dunyaşa’nın kostümü de değişiyor. O da evin dışındaki “yeni hayat”a
hazır. Piyeste “bluejean” giydirilmesi
kulaklıktan müzik dinleyen Yâşa kadar uç ama diğer yapılanların yanında
katlanılır ve yönetmenin anlatma çabasına verilebilir.
Bavul
Bu düşüncenin bir başka göstergesi de Ranyevskaya’nın kendi
bavulunu taşıması. Ranyevskaya kendi bavulunu taşır mı diye de
sormadan edemiyorum. Zira Ranyevskaya, nineden gelen 15 bin ruble bitene kadar “krallığını”
sürdürme hayâlinde. Yani kendini halâ kraliçe
sanıyor. Engin Alkan’ın birdenbire Ranyevskaya’nın değiştiğini göstermesi
geleceğe yönelik bir varsayım, öngörü. Sahnede gerçek, öngörü, varsayım, hayâl,
iç içe ve karmakarışık.
Kitap Dolabı
Ama inanın tüm bunlara susarım da Gayev’in öpüp kokladığı
kitap dolabının yemek servis masası olmasına sessiz kalamam. Neden
derseniz Vişne Bahçesi ve yüz yıllık
kitap dolabı oyunun sonunda yok olacak “eski”yi temsil ediyor, aynı Firs’in
ölümü gibi. Nasıl oyun başında Firs’i öldüremezseniz kitap dolabını da öldüremezsiniz,
o dolap “bahçe”dekiler için halâ önemli.
Oysa Engin Alkan seyirciyi güldüreceğim diye bir mizansen ekliyor oyuna.
Gayev’in duygusal konuşması sonunda Yâşa umursamaz bir şekilde geliyor ve
çekmeceden bir tepsi ve fincan(?) alıyor. Bu Çehov’un “oyunlarım komedi” dediği
şeye de örnek değil. Hedef seyirciyi güldürmek mi olmalı yalnız?
Eklektik- Arabesk
Yapı
Bu oyunla ilgili benim itirazım metaforlardaki düzey ve cins
farklarından ortaya çıkan eklektik ve arabesk(karışık bezemeli) yapıdır. Dekorun
anlattığı genel algının kendi içinde tutarlı olduğunu ve de mizansenin buna
bağlı olarak yalın bir anlatımla götürülmesinin çok da iyi olacağını
düşünüyorum. Bu Çehov’un isteğine de uyardı.( "Her şey basit olmalıdır...
Tümüyle basit... Teatral olmamaktır esas olan..") Dekordan
yansıyan metafor ne kadar derin ise, sahnelemedeki bazı basitlikler dengeyi ve
derin metaforlardan zayıf ve basit algılara geçiş, seyir zevkini bozuyor.(Engin
Alkan’ın “basit”i Çehov’un “basit”i
değil!) Fazla süs nasıl elbiseyi çirkinleştirirse piyese eklenen pek çok
ayrıntı Vişne Bahçesi 2012’yi yoldan çıkarmış. Bence olumlu olan Engin Alkan’ın anlatmaya çaba göstermiş
olması ve kendi tırmanışına ara vermesidir. Engin Alkan rejisi ile
anlaşılır olma özeni ve çabası taşıyan, farklı bir Vişne Bahçesi ve çok iyi bir
Lopahin(oyuncu Engin Alkan) gördüm ama bu da oyunu kurtarmıyor.
Kaçmış Bir Fırsat:
Tüfeğin Patlaması
Metinle bu kadar oynayan Engin Alkan tarih olma olanağını
ise kullanmamış. Bu oyunda Çehov, kendi
söylediği “oyunun başında duvarda asılı
bir tüfek varsa, oyunun sonunda bu tüfek mutlaka patlamalıdır”ın tersine
Yepehidov’un gösterdiği silahı patlatmamış. Ben olsam oyunu şöyle bitirirdim.
Firs uzanır ve sonsuz uykuya dalar, ışıklar kararırken sahne arkasından bir
silah patlama sesi gelir ve bir kadın bağırır “Yâşa!!!” Nedeni ise oyundaki ilişkilerden çıkar. Yepihodov
Dunyaşa’yı, Dunyaşa ise Yâşa’yı sevmektedir. Oyun boyunca Yâşa, Yepihodov’u küçümser
davranışlar içindedir. Yâşa “ceviz kabuğundan çıkmış kabuğunu
beğenmeyen”lerdendir, yozdur. Onu görmek için yan odada bekleyen annesini bile
umursamaz. Yâşa bu köyden çıkmış ama Parislerde değişmiştir. Kendi özüne yabancılaşmıştır.
Önerdiğim son, oyuna başka bir boyut katar ama oyunun buna uyan bir anlayışla
yeniden kurgulanması kaydıyla.
Tercüme
Ben piyesi, doğruluğuna
inandığım Ataol Behramoğlu’nun tercümesinden okudum. Belgi Paksoy’un
çevirisi elimde yoktu. Ancak kulağımda kaldığına göre, oyunda
kullanılan Belgi Paksoy’un çeviri dilinin sahneye daha uygun olduğunu düşünüyorum.
Dekor-Işık Tasarımı
Cem Yılmazer’in sahne
tasarımını çok beğendim. Ayrı bir yazı da yazdım. Işık tasarımının da iyi olduğunu belirtmem gerek.
Engin Alkan’ın rejisi ise dekorun gerisinde kalmış, onun sunduğu olanakları
kullanamamış.
Kostüm Tasarımı
Duygu Türkekul’un kostüm tasarımı Engin Alkan’ın dağınık
rejisine uygun. Türkekul, kendinden isteneni iyi yapmış.
Müzik
Oyunda yer yer müzik var ama tasarım sayılmadığı için sahibi
yok. Yönetmen, hoşa gider diye tahmin ettiğini çalmış herhalde.
Oyuncular
Hümay Güldağ Belgin( Ranyevskaya), Aslı Nimet Altaylar( Anya),
Berna Adıgüzel (Varya), Selin Türkmen(Dunyaşa) benim hayâlimdeki Çehov’a çok
yakışan oyuncular. Aslı Nimet Altaylar’ın ses tonu çok etkileyici. Zafer Kırşan’ın
(Gayev) abartılı oyunculuğu rolün duygusunu yok etmiş. Emre Şen’in Trofimov’u
benim Trofimov’um değil, daha sert olmasını beklerdim. Eylemcilerin oyuna
katılışı, onun rolünü silikleştirmiş. C. Ahhan Şener (Yâşa) ve Işıl Zeynep
Tangör (Şarlotta İvanovna) sanırım yönetmene fazla inanmışlar, karakterleri çok
köşeli ve fazla “büyük” oynuyorlar. Hüseyin Tuncel(Pişçik), Murat Üzen (Yepihodov)’in
rolleri yönetmen tarafından “küçültülmüş”. Samet Hafızoğlu, Çağlar Polat, Başak
Erzi, Zeynep Ceren Gedikali, Destan Batmaz oyunun “beş”lisi, hem eylemci, hem
şehirli bingo oyuncuları. Sahnenin görsel çokluğunu oluşturuyor ama duruşları
çok kartonsu. “Kalabalık yapsın” diye konulmuş olduklarını onlar da biliyor ve
bu oyunlarından belli oluyor.
Firs denince benim de aklıma
Erhan Abir gelirdi. Geçen senelerde vefa duygusunu gösteremeyen jüriler
bu sene Erhan Abir gibi bir ustayı görmeli derim.
Gelelim Engin Alkan( Lopahin)’a.
Tek kelimeyle şahane oynuyor. Kendisinin örneklediği şekil keşke oyunun tümüne
sinseydi. Bu hali ile çok öne çıkıyor ve ayrıksı duruyor.
Dramaturg
“Çehov’un yazarlık dehasının” bilincinde olan dramaturgun(Sinem
Özlek) “yaklaşmakta olan devrimin
çatışkısından(?) öte, her yeni okumanın şimdiki zaman ve o zamanın insanına
dair yeni keşifler sunuyor olacaktır” demesine rağmen söylediklerinin
sahnede gerçekleşmemesinde sorumluluğu vardır diye düşünüyorum.
Çehov’un Büyüklüğü
Şunu bir kez daha anladım ki Çehov büyük bir yazar. Zira
gerek oyun kurgusu gerekse karakterleri ve replikleri kim ne kadar çekiştirirse
çekiştirsin sapasağlam yerinde duruyor. Çehov’un repliklerini kullandığınız
sürece onu alt etmeniz, üstüne çıkmanız mümkün değil, uzlaşma yolunu aramanız,
bulmanız gerekiyor. Vişne Bahçesi 2012,
idrak sahipleri için bir örnek sunuyor. Oyun sahneleme bir nevi “meal” yazmak,
yani “metinde geçmeyeni duyabilmek”(İlham kaynağı: “İhsan Eliaçık- Yaşayan
Kur’an” önsözü ) ; ”Bir çağın göğsünden süt emmiş bir metnin, kendi çağının
göğsünden süt emmiş birinin zihninde yankılanması” ve de “ilham alarak çağın
idrakına söylemek”(a.g.e.) demek. Bu
noktada “söyleyen”, “söyletmeyi” de hedef almalı. Yani yönetmenin söylediği
değil, seyircinin neyi söyleyeceği daha önde gelmeli. Sahneleme “demek ki”
demektir, dedirtebilmektir.(a.g.e)
Onun “Vişne Bahçesi Var”
Engin Alkan’ın Vişne Bahçesi, 2012 model bir araba gibi.
İster istemez aklıma Mustafa Sandal’ın
şarkısı geliyor: “Onun arabası var güzel
mi güzel/ Şoförü de var özel mi özel/ Bastı mı gaza gider mi gider/ Maalesef
ruhu yok”
Siz Bilirsiniz
Vişne Bahçesi 2012’nin maalesef “ruhu yok”! Bu arabaya
binmek ve dolayısıyla oyunun “şansı” size kalmış. Siz elbette daha iyisini
bilirsiniz.
Melih Anık
Notlar:
SparkNotes Editors. “SparkNote on The Cherry Orchard.”
SparkNotes LLC. n.d.. http://www.sparknotes.com/drama/cherryorchard/ (accessed
October 3, 2012).
Anton Çehov- “Büyük Oyunlar”- Ataol Behramoğlu- Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları
R.İhsan Eliaçık- “Yaşayan Kur’an”- İnşa Yayınları
Besim F. Dellaloğlu - “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası”-
Kapı Yayınları
Banu Çakmak – “Vişne Bahçesi’ne Göstergebilimsel Bir
Yaklaşım” Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 31:2011/1 http://visnebahcesi.weebly.com/goumlstergebilimsel-yakla351305m.html
Oyun Yazarı Olarak Anton Çehov- Ataol Behramoğlu http://visnebahcesi.weebly.com/anton-ccedilehov.html
Şehir Tiyatroları'nın bir önceki Vişne Bahçesi'ni izlediniz mi? Ve onunla ilgili yorumunuzu çoook çok merak ediyorum!
YanıtlaSilYorumunuza teşekkür ediyor ve katılıyorum ama maalesef ADSIZ olduğu için yayınlayamıyorum.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSamantha
YanıtlaSilBenim size oyun ismi vermem yerine okuyarak,deneyerek seyredeceğiniz oyuna kendinizin karar vermenizi öneririm.İnsan kendi hatalarından daha çok öğrenir.(bence)
Uzun bir aradan sonra oyun seyretme istediği duymanıza da sevindim. Hangi oyunu seyrettiğinizi ve düşüncelerinizi de merak ediyorum.
Sevgiler