Rüstem İbrahimbekov
Özgün adı “Arada bir Buluşmak İçin Partner Arıyorum” olan
oyunun yazarı Rüstem İbrahimbekov(1939 Baku, Azerbaijan) 1990 dan itibaren film
yönetmeni Nikita Mikhalkov ile çalışmaya başlamış. Birlikte yarattıkları ve
Kuzey Amerika’da "Close to
Eden" ismi ile vizyona çıkan film "Urga", 1991 Venedik Film Festivali Altın Aslan Ödülü’nü , 1993 Berlin
Felix En İyi Avrupa Filmi ödülünü almış;
1992 En iyi Yabancı Dilde En İyi Film dalında
Oscar’a adayı olmuş. Senaryo yazarı olduğu, Nikita Mikhalkov’un yönettiği “Burnt by the Sun”(Güneş Yanığı) 1994’de 47.
Cannes Uluslararası Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü; 1995’de 67.Oscar Yabancı
Dilde En İyi Film Ödülü’nü almış. “The
Barber of Siberia” 1997 yılında Avrupa’nın en pahalı filmi olmuş. 1999 da, Fransız yönetmen Régis Wargnier'nin filmi "East/West"in senaryo
yazarları Ibragimbekov ve Sergei Bodrov .
Film 1999’da Altın Küre ve Oscar ödülü
almış.
İbrahimbekov’un 50’den fazla senaryosu, 20 ye yakın tiyatro
oyunu var. Ayrıca roman ve hikâye yazıyor. Türkiye’de dört kitabı Dönence
Yayınları tarafından yayımlanmış. Çevirilerin tümü Huraman Nevruzova’ya ait. Oyun
sonrası kendisi ile tanışmak ve konuşmak şansına kavuştuğum yazar grappa imalatında da usta.
Oyuncular Tiyatro Grubu
Oyuncular Tiyatro Grubu, 1991 yılında Selma Köksal ve
Gülsüm Soydan tarafından kurulmuş. O tarihten bu yana genellikle kendi
uyarlamalarını sahnelemişler. Topluluk,
1993-94 sezonunda Hayat Çok Güzel
ile Avni Dilligil Jüri Özendirme Ödülü’'nü
almış. 2002 - 2003 sezonunda Oyuncular Tiyatro Grubu''na İstanbul’a
kazandırdıkları yeni tiyatro mekânı "Cem Safran Sahnesi" nedeniyle
İsmet Küntay Jürisi tarafından Jüri Özel Ödülü verilmiş. Grup, bu yıl da
Arkadaş Arıyorum oyunuyla İsmet Küntay
Jüri Özel Ödülü’nü aldı.
Kuruluşundan bu yana topluluğun sahnelediği oyunlar
şunlar: Matmazel Julie (Strindberg), Hayat Çok Güzel (Çehov’dan derleme-uyarlama), Bahar İsyancıdır (Oktay
Rıfat, Yusuf Atılgan ve Onat Kutlar’dan derleme- uyarlama), Araba (deneysel çalışma),
Işık İnsanları (Aisyklos. Brecht, Sophokles ve Sadık Türksavaş’dan derleme-uyarlama),
Sokağa Bakan Pencere(Kafka’dan derleme-uyarlama), Bir Orman Gibi(Nâzım Hikmet'ten derleme-uyarlama),
Cüce(Leyla Erbil’den uyarlama)" KadifeÇiçekleri
(Paul Zindel), Binbir Gece Masalları(müzikal uyarlama), Rüya (Tülin Tankut), Hişt
Hişt(Sait Faik’den derleme-uyarlama), Atuan
Mezarları (Ursula Le Guin’den uyarlama) .
Bu arada iki de çocuk oyunu var, Kül Kedisi ve Pinokyo.
Repertuara bakıldığında genellikle kendi derleme ve uyarlamalarını sahneledikleri
görülüyor. Bunun, özgün yeni eser
kazandırma amacının yanı sıra grubun söylemek istediğini(derdini) kendi
metinleri ile sunma tercihinden kaynaklandığını düşünüyorum. Ama bu, çok geniş
ve birbiriyle ilgisiz gibi duran bir oyunlar yelpazesini ortaya çıkarıyor. Bu
yelpazenin ticari bir amaç ile değil sevilen bir işi sevildiği gibi yapma
tercihinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Yani onlar, gönüllerini dinliyor denebilir.
Arkadaş Arıyorum’u, tiyatro eğitimini St. Petersburg’da
alan Ömer Akgüllü yönetmiş. Akgüllü,
yazar ile ortak dilde(Rusça) anlaştığı ve de
yazar ile yakın temas içinde oldukları için oyun rejisinin, yazarın görüşlerini
de yansıttığını düşünüyorum. Zaten yazar
da, sahnelemeden memnuniyetini belirtti. Bu nedenle yazımın, yazara karşı gelmişim gibi algılanmasından çekiniyorum. Yazardan
daha iyi bilmek gibi bir iddiam yok ama yazıldıktan sonra okuyucusuna emanet
edilmiş her eser gibi, oyun üzerine düşüncelerimi paylaşma özgürlüğümü
kullandığımın bilinmesini isterim. Öte yandan eğitimini Rusya’da almış bir
yönetmenin kendi tanımıyla oyunu “traji-komik”
sahnelemesi, bir başka yönden
benim için ufuk açıcı oldu. Ben İbrahimbekov’da Çehov izine rastladım.
Oyunu seyretmeden önce okuduğumda da o
havayı hissettim. Çehov’un oyunlarında
komedi ögesinin yorumlanmasını çoğunlukla zorlama bulurum ben. Arkadaş Arıyorum’da bu öge kurgulanmış gibi
geldi bana. Güneş Yanığı’ndaki komedi dozuna razıyım, durumun içindeki acının daha çok ortaya
çıkmasını sağlıyor ancak Arkadaş Arıyorum’da bu denge bozulmuş gibi hissettim. Karşıma temposu yükseltilmiş komedi olmaya
çalışan bir dram çıktı. Ben olsam “öyle” yapmazdım ama bir metnin “öyle
yorumlanabileceğini görmekten de tiyatro sanatı adına keyif aldım. Bir metni on
kişi okur on ayrı oyun çıkar ortaya. Elbette seveni ve sevmeyeni “on”dan fazla
olur.
Oyunun metnini seyretmeden önce okuduğumda çok beğendim. (Bu
yazıyı yazmadan yazarın Türkçe yayımlanmış diğer eserlerini de okudum. İçlerinde
en beğendiğim oyunun Arkadaş Arıyorum olduğunu açıkça söylemem gerek.) Sağlam
bir yapısı var oyunun. Bana göre Aristo Kuralı'na uyan klâsik Yunan “drama”
kalıpları içinde bir oyun, tek mekânda, tek gün(hatta oyun süresi) içinde
geçiyor. Üçüncü özellik içinse biraz zorlayarak da olsa bir örnek buldum. Yunan mitolojisinden Atreus ve Aerope’yi
hatırlatıyor. Daha ayrıntıya inecek
olursam piyesin sürprizini kaçırırım. Oyunu seyredenler bir zahmet bu iki ismi “google”a
sorsun.
İbrahimbekov, seyircisini, okuyucusunu şaşırtmayı seviyor.
Bu, oyunlarında sürprizli gelişmelerin de nedeni. Arkadaş Arıyorum’da da böyle bir şey var. Yazar,
senaryo yazarlığı tecrübesinden gelen bir alışkanlıkla çok iyi diyalog yazıyor.
Ama piyes, senaryo gibi kopuk ve ayrı sahnelerden oluşmuyor, sürekli bir akış içinde.
Sahnelemede budama yapıldığı ve bazı sahnelerin yeri değiştirildiği için bu
husus yeterince anlaşılmıyor. Güneş Yanığı filmindeki küçük kızın filme kattığı
bir duygu var, filmin “aura”sını oluşturuyor. Arkadaş Arıyorum’un hayâl
karakterleri de piyesin duygusunu yaratıyor “aura”sını oluşturuyor. Ben rejide
o “aura”yı eksik buldum. Yazar gerçek ile
hayâl arasında gidip gelmeyi seviyor. Piyesteki
hayâli karakterler, filmdeki ateş topu, Müzik Dersi hikâyesindeki ortadan
kaybolan baba bu düşüncelerime örnek olarak göstereceğim hususlar.
Piyesin yazılış tarihi 2001. Güneş Yanığı ise 1994 tarihli.
Ama iki metinde de benzer duygular var. Yüzleşme, itiraf,
pişmanlık, ödeşme, hesaplaşma , iki yüzlülük duyguları filmde olduğu gibi piyesteki yapının da temel taşları. Her iki eserde de
Tramifov’un anılması Çehov’a bir saygı duruşu sanki. İbrahimbekov’un oyunlarında
Çehov’u anımsamaktan kaçamıyor insan. Aile önemli bir kavram yazar için. Fare,
fare kapanı sıklıkla kullandığı bir metafor. Yazarın Fare isimli bir oyunu da
var. Arkadaş Arıyorum’da Adam’ın tez konusu farelerle insanların
davranışlarını karşılaştırmak. Fare kapanı sıkışmışlık temasının piyesin içine
sızması gibi, alttan alta o duygu sızıyor. Filmde iki erkek bir kadın, piyeste ise iki
erkek iki kadın arasında aşk var. Bu anlamda piyes dört ayak üstünde daha
dengelenmiş gibi. Piyesteki iki karakter(bir erkek ve bir kadın) gerçek, diğer iki
karakter hayâli.
Piyesin ana ve gerçek kahramanları Kadın ve Adam. Hayâl
olanlar ise İdeal Kadın ve Hayâli Sevgili. Anlaşılacağı gibi Adam’ın İdeal
Kadın’ı karşısına Kadın’ın Hayali Sevgili’si konulmuş. Bence piyesin yorumunu
farklı kılacak olan rejinin hayâli karakterlere nasıl baktığında gizli. Zira
onların gelişimi, gerçek karakterlere ve aralarındaki ilişkinin aşamalarına
bağlı ve onu belirliyor.
İdeal Kadın, Adam’ın hayâlinde yarattığı bir karakter,
Adam’ın olmasını istediği Kadın, Kadın’ın benzemek istediği kadın vb olabilir.
Hayâli Sevgili de Kadın’ın hayalinde yarattığı, Kadın’ın olmasını istediği Adam, Adam’ın benzemek istediği erkek vb olabilir. Bu noktada bir hususu belirtmem
gerek. Kadın’ın karşılık Erkek olduğu halde, Adam’ın kullanılması farklı bir
algıya neden oluyor. Öte yandan erkeklerin “ideal” olanda, kadınların ise “hayâli” olanda
anlaşır ve anlaşılır olmaları da piyesin inceliklerinden biri olarak ortaya
çıkıyor.
Adam’ın İdeal Kadın’ı gitgide Kadın’a benzemeye(tersi
de doğru) ve de onunla “konuşmaya” başlıyor. Adam’ın “hayâlimdeki kadın gibi olsa”ya dönüşümü Kadın
tarafından “acaba onun gibi olabilir
miyim ya da ondan neyim eksik”e evriliyor. Bu Kadın ile İdeal Kadın’ın,(
Adam’ın Hayâli Sevgili ile) karşılaşmasında (yüzleşmesinde) ortaya çıkıyor.
Kadın ile Adam’ın hayâl tipleri birbirlerinde bulmaları gibi bir dönüşüm yaşanıyor
diye yorumlamak mümkün. Karşılaşmalarda Kadın, İdeal Kadın’a(Adam Hayâli
Sevgili’ye) bir şey verse ya da onun üstünden bir şey alsa bu duygu daha
anlaşılır olurdu. Ayrıca kostümlerin(Kostüm Tasarımı: Başak Özdoğan) bazı ortak
ince ayrıntılar(renk, desen, model vb) taşıması
da yorumu derinleştirirdi. (İdeal Kadın’da Kadın’ın, Hayali Sevgili’de Adam’ın
kostümünden bir renk, doku gibi) Bu
düşüncenin benzer bir karşılığı Adam’ın ayakkabıları üzerinde oynanarak
yapılmış zaten. Adam ilk yarıyı farklı teklerle oynuyor, ikinci yarı
ayakkabılar çift oluyor. “Çift olma” da bir metafor olarak kullanılmış. (Spor
ayakkabı yerine ev terliği kullanılmasını tercih ederdim.) Ama bu da “yalnız” kalmış bir metafor. Ne
yazık ki bu simgenin bir benzerini oyun genelinde göremiyoruz. Ben özellikle Hayâli Sevgili’nin siyahlar
içinde olmasını beğenmedim. Mini etekli giysisi içinde İdeal Kadın’ı fazla
“arkadaş” buldum. Oysa (her) Adam’ın İdeal Kadın’ı “arkadaş” olduğu kadar seksidir de.
Mekânın düzenlemesi (Dekor Tasarımı: Başak Özdoğan)daha
iyi olabilirdi. Perdelerin ipleri sarkmasa iyi olurdu meselâ. Fondaki siyah
perdeler üzerindeki belli belirsiz fotoğraflar yerine büyük bir resim o evin o
çifte aidiyetini gösterirdi. Hatta hayali bir fon ile temaya katkı yapılmış
olurdu. Oyun fantastik ögeleri ile her şeyi kaldırır bir nitelikte. Koltukların
birleştirilmesi, bir araya gelişi simgelemenin göstergesi sanki. Koltuklar
birleşirken ayakkabı da “çift” oluyor. Ev
perdesinin hayâlin “tül” perdesi olması
ve üste örtülmesi iyi bir düşünce ama bu ölçüde bir fantezi dünyasının başka
ögelerle de desteklenmesi gerekmez mi?
Oyunun hemen başında eve gelen Adam’ın konuşmaları sırasında
ışığın(Işık Tasarımı: Ali Ulvi Coşkuner) hafifçe karartılarak(dim edilerek)
İdeal Kadın’ın ortaya çıkışı(yani hayâlin gözükmesi) sahnesinin bir benzeri
piyesin geri kalanında yok. O nedenle o sahnede de karartma bence gereksiz.
Fantastik ögeleri olan bir piyesin dekor ve kostümleri ve de
ışığı o kadar da fantastik değil.
İdeal Kadın ve Hayali Sevgili’nin “görünürlük” mevzuu da
üstünde durulması gerekli bir husus. Piyesin başında Adam, İdeal Kadın’ı, Kadın
Hayali Sevgili’yi “görüyor”. Aynı mekânda Kadın ve Adam o hayâlleri yanlarında
taşıyorlar zaten. O nedenle örneğin İdeal
Kadın’ın oyun başında portmantoymuş gibi “saklanması” gereksiz. Zaten aynı
sahnede Hayali Sevgili o kadar da saklanmıyor. Piyesin sonlarına doğru Kadın ve
Adam’ın İdeal Kadın ve Hayali Sevgili ile olan diyalogları “görünmezliğin”
ortadan kalkması ve bir anlamda yüzleşme ile Kadın ve Adam arasındaki buzların
erimesi(?) gibi de anlaşılabilir. Gene
de son sahnede “Dans edelim mi?” teklifine belirgin bir cevabın “gösterilmemesi”,
Kadın ile Adam “donmuşken”, “o” dansı Hayâli Sevgili ile İdeal Kadın’ın yapması
(ama düzgünce! Bu sahnedeki “çılgın” figürleri de anlamadığımı belirtmem gerek.
) ( Koreografi: Maria Akgüllü) bence
daha iyi olur böylelikle seyirci de kendi içinde kendi sorunları hakkındaki
kararını gözden geçirirdi.
Bir sahnede Adam,
Hayâli Sevgili’nin yumruğu ile yere düşüyor. Adam ile İdeal Kadın’ın içki içtikleri
sahnede İdeal Kadın’ın elindeki kadehin
doldurulması bence doğru değil. İdeal Kadın’ın ve tabii ki Hayali Sevgili’nin
davranışları onları hayâlinde tasarlayanlara bağlı, onlar zaten “yok”lar.(“Ne
kadınlar sevdim zaten yoktular” A.İlhan) Hayâli karakterlerle gerçek olanlar
arasında fiziksel temasın da fantastik
atmosfer esasları içinde yapılması gerekir.
İkinci perdenin birinci sahnesi bence oyun için fazla “somut”
kalmış. (Kadın ile Adam’ın sevişme sonrası sahnesi) Bu sahnenin yerinin ikinci
sahne ile değiştirilmesini öneririm ki böylelikle “müphem” bir anlatım oyunun
genel havasına daha çok uyar diye düşünüyorum.
Yönetmen bu karmaşık ilişkileri sadeleştirmiş ve çok da
derine inmemeyi tercih etmiş. Hayâl tipler olması hayâl edilen mi, kuşkulanılan
mı? Hayâli Sevgili, Adam’ın olmak istediği mi, kadının olmasını istediği erkek
mi? Hayâl tiplerin her iki tarafca hayâl edilme şekilleri farklı olabilir bu
ince ayrıntıyı dikkate alarak replikleri
deşifre ettiğinizde oyun daha “derin”leşebilirdi. Elbette bu yorum oyunu daha
karmaşık hale getirecek, seyircinin katılımı zorunluluğunu getirecekti. Ama anladığım kadarıyla yönetmen düz bir
anlatımı ve seyirciyi yormamayı tercih etmiş.
Piyesin dünyanın her yerinde oynanabilecek bir kurguda
olduğunu söyleyebilirim. Öyle de amaçlandığını sanıyorum. Karakterlerin isimleri genel algıya
uygun, Adam, Kadın, İdeal Kadın, Hayâli
Sevgili gibi. Bunu bozan tek somut isim
Perelman. Sahnede “müdür” diye değiştirmişler ve somut isim kalmamış.
Böylelikle oyun kadın-erkek ilişkisine yani Adem ile Havva’dan bu yana gelen
ilişkiye bağlanmış. Ancak gene de oyunun
sahnelendiği topluma biraz dokunması gerekir diye düşünüyorum. Bu açık bir tv’den yansıyan haberler olabilir
mesela. Oyunda Orhan Gencebay’ın Kaderimin Oyunu ile Ayten Alpman’ın Birazcık Umut şarkıları oyunun
yerlileştirildiği anlamına gelmiyor. (Aslına bakarsanız Ayten Alpman’ın Ben
Varım şarkısı piyese daha uyardı!) Kaldı ki Alpman’ın Birazcık Umut şarkısı da
uyarlama. (Gilda-Ragazza Del Sud) (Ses Tasarımı: Pelin Yılmaz)
Oyuncular
Yorum ve sahnelemeyi yönetmen tercihleri olarak bir kenara ayırıp
oyuncuların piyesin fantastik havasını yaratmaya çalıştıklarını, oyunculuk
düzeyinin Kadın ve Adam’da çok iyi, Hayâli Sevgili ve İdeal Kadın’da
ortalamanın üstünde olduğunu söyleyebilirim. 21 yıl sonra tiyatroya dönen Altuğ Yücel’i yeniden seyretmek bana çok
keyif verdi. Son yıllarda sihirbazlığa da merak saldığını görmüş ve birkaç oyununu
da seyretmiştim. Ama o gece anladım ki onun asıl sihirbazlığı tiyatroda.
Yılların verdiği uzaklığı zamanla üzerinden atacağına inanıyorum. Bu oyunda
yaptığı gibi oyunda çok da “yabancı” durmayan sihirbazlık hünerini tiyatro ile göstersin isterim. Gülsüm Soydan’ı
çok sempatik ve sıcak buldum. İyi bir enerjisi, olumlu bir iddiası var. Yücel
ile birlikte güzel bir ikili olmuşlar ve “ince” oynuyorlar. Tansu Taşanlar ve
Berfe Gündüz ise yorum kurbanı. Çok daha
iyi olabilecekleri bir potansiyele sahipler ama yönetmen onları “öyle”
oynatmış. Ben onların bu oyunda görünen performanslarının çok daha üstünde
oyuncular olduğunu düşünüyorum. İdeal
Kadın’ı oynayan Berfe için daha zor, belki de
ilk profesyonel tecrübesi bu, onun
sıkıntısını yaşıyor. O nedenle de İdeal Kadın’ın “arkadaş” dozajı daha ağır
basıyor. Oysa fizik olarak da “baktıran”
yani rolü için yerinde bir seçim olan Berfe, biraz yardımla İdeal Kadın’ın
seksi kadın özelliğini de ortaya çıkarabilir. Berfe ve Tansu’ya Kadın ve Adam’ın repliklerine daha ayrıntılı
bakmalarını öneririm. Onlar sadece kendi repliklerinin hakkını vermeye
çalışıyorlarmış gibi geldi bana.
20 yıllık bir tiyatro grubunun bir oyununu yeni seyrediyor
olmam benim utancım ise kabul ve itiraf ediyorum. Belki bir mazeret ile kabahatimi
hafifletebilirim. Onların ilk yılları benim iş hayatımın yoğun dönemine
rastlıyor. Son yıllarda ise gruba uzak kalışım biraz da farklı tür oyunlarla
beni şaşırtmalarından kaynaklanıyor. Onlar hakkında çıkan eleştirilerin payı
var mıdır emin değilim. Şahsen ben tanıtım amaçlı eleştirilere bakarak oyun
seçmiyorum. Ama oyunu anlamak için eleştiri okuyorum. Belki de beni harekete
geçiren bir yazı okumadım. Grubun yaptıklarından haberdardım ama ayağım
okuduklarım nedeniyle bir türlü gitmiyordu anlaşılan. Topluluk sıralamada öne
çıkmıyordu. Bu oyun onlara şans vermem gerektiğini gösterdi bana. Oysa sevdiğim bir mekândır Oyuncular Tiyatro Kahve, o da yok oluyormuş.
Şimdi de, Beyoğlu’nun “rezidans” dönüşümleri moda galiba. “Bir musibetten” yola çıkarak, Oyuncular Tiyatro Grubu'nun bulacağı yeni ve tiyatroya
daha uygun mekânında kalıcı olmalarını umuyor ve diliyorum.
Rüstem İbrahimbekov’u tanıdığım için çok memnunum. Bu vesile
ile Güneş Yanığı’nı seyrettim ve çok beğendim. Şimdi Oyuncular Tiyatro
Grubu’nun yeni oyunlarını merak
ediyorum. Elbette Arkadaş Arıyorum’u yeterince seyirciye ulaştırdıktan sonra sahnelemelerini
dileyerek..
Melih Anık
Rüstem İbrahimbekov’un
Dönence Yayınları’ndan çıkan kitapları:
Aile Çemberi/Aradabir Buluşmak İçin Partner Arıyorum
Aslana Benzer/Yeşil Kapının Arkasındaki Kadın
Fare/Kumsalda Bir Ev
Güneşten Usanmışlar (senaryo)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder