18 Mayıs 2012 Cuma

Eskişehir’de Bir Hafta Sonu-2 (Eskişehir BB Şehir Tiyatroları)


12. sezona yol alan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları bu yıl 7.Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ni düzenliyor, Liselerarası Tiyatro Şenliğine de ev sahipliği yapıyor. Ayrıca tiyatro turneleri ile yarattıklarını Eskişehir dışına götürüyor.  Önümüzdeki yılın projeleri arasında  bunların yanı sıra çocuklara yaratıcı drama ve yetişkinlere tiyatro kursları, Tır Tiyatrosu, Tiyatro Okulları Buluşması  planlanıyor.  

Şu günlerde gelecek yılın repertuvarı üzerinde heyecanla çalışıyorlar.  Gelecek sezonu beklemeden açıklayacaklar.  Ben Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın üzerinde çalıştığı repertuvar hakkında biraz bilgi sahibiyim ama onlar açıklamadan benim söylemem doğru gelmiyor bana. Ama şunu söylemeliyim ki oyunlar gündeme “dokunacak”, ses getirecek. Dilerim yaratılan bir vaha özelleştirme ile yok edilmez.

Esas amacım oyun seyretmekti. Bir süredir oynanan Mehmet Ergen’in yönettiği Bay Kolpert ile Münir Canar’ın yönettiği Kanlı Nigâr’ın prömiyeri, programıma denk düştü. Bu meyanda Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın tiyatro salonlarını gezdim, yöneticilerini, oyuncularını tanıdım, onların tiyatro heyecanına tanık oldum.

Seyrettiğim oyunlara gelince …

Bay Kolpert

Sibel Arslan Yeşilay tarafından çevrilmiş, David Gieselmann’ın yazdığı Bay Kolpert, metin olarak  sağlam bir oyun ama  Mehmet Ergen rejisi ile amacından sapmış gibi geldi bana. Rejiden yansıyan, kişilerin toplumun marjinal kesimlerine ait oldukları.. İçki içiyor, ot çekiyorlar, yani dengesiz tipler. Yaptıkları “saçmalıklar” da o yüzden. Oysa bence(metne göre de) öyle değil.  Oyun kişileri bu dünyaya sıkışmış kişiler, “rutin” kurbanları, salondakilerden farklı değil. Kimse onlara sormuyor, aldırmıyor. Var olduklarını gösterme çabası ya da farkedilme isteği şiddeti doğuruyor; benciller, paylaşmayı bilmiyorlar. Belki de sahnede kurdukları hayâli görüyoruz biz. Hani “bir elime geçirsem gösteririm” deriz, “kesmeli, asmalı” deriz ya, öyle. Sorun sadece kişilerin kendi içlerinde değil, ilişkileri de sorunlu. Önce kendilerini sonra ilişkilerini iyi anlamak gerek ki doğru bir reji yapılabilsin. Onları var eden topluma dikkat çekmek gerek. Mehmet Ergen işi aceleye getirmiş bence. 

Dekor Tasarımı, Barış Dinçel’in. Üstünde çok da düşünülmüş gibi gelmedi bana. Sahnede gözü alan yanılsama panosu, Mehmet Ergen’in rejisi ile bile örtüşmüyor. Parçalı bir dekor, oyunun hangi meselesinin görünüşü bilmiyorum. Soyut- somut karmaşası hâkim dekorda. Kostüm Tasarımı’nı Tülay Kale Yılmaz yapmış. O da kendi anlayışından tutmuş oyunu. O daha somut. Herkes evinde çalışmış sahnede buluşmuşlar gibi bir hal var. Işık Tasarımının  aç-kapadan öte bir katkısı yok.  Mehmet Ergen de geleni kabul etmiş.

Tüm oyunculuklar iyi ama ufak farklarla benim sıralamam şöyle: Sermet Yeşil, Devrim Özder Akın, Yalçın Özen, Ecren Can Serim, Özlem Baykara Danacı. Bay Kolpert’i oynayan  Onur Demirkoparan’ı ismen anıyorum  zira oyunculuğunu ölçebileceğim bir rolü yok. Sermet Yeşil’in tüm varlığıyla canlandırdığı “kafası kıyak” hali ile Yalçın Özen’in yemek yeme sahnesi, Devrim Özder Akın'ın "gelgit"leri övgüye değer incelikte.

Başka bir rejiyle bambaşka olacak bir oyun, yakaladığı şansı heba etmiş. Oyunun hakkı verilmemiş;  oyun, yazarı da anlatmıyor.Oyun başında metnin söylediği “misafirin beklenme” hissi  Ralf ve Sarah’ın oyunundan çıkmıyor.  “Filmdeki en anlamsız hata” repliği ile başlayan sahneyi  Ralf doğru, Sarah yanlış yorumluyor.  “Kaos bir düzene çıkar” metnin ipuçlarından biri ama tüm oyunda hakkı verilmiyor. Ev sahipleri son sahnede “normal” konuşmamalı. Oyunun sonunda üç karakter metne göre “çırılçıplak” kalır -bu metnin bir gereğidir, hatta olmazsa olmazıdır- sahnede gerçekleşmiyor. Oyuncuları çırılçıplak bırakamayacaksanız ya da çok akıllı bir çözüm bulamayacaksınız bu oyunu yapmayacaksınız. “Çıplak kalmaya ihtiyacım var” repliğinin içini dolduramazsanız seyirci güler.(Gülüyor da) Şiddet içeren sahneleri gerekli dozda veremezseniz oyunun duygusu yok olur.  Yazara haksızlık edilmiş. Bay Kolpert’in gelecek sezona kalacağını sanmıyorum, bu rejiye bakarak gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Kanlı Nigâr

Kanlı Nigâr, Sadık Şendil’in Karagöz repertuvarından alıp tiyatro metni haline getirdiği bir oyun, meddah, orta oyunu, Karagöz oyunlarının trükleri üzerine kurulmuş. Sadık Şendil(1913-1986) Türk Sinema ve Tiyatrosu’na izini “kazımış” bir yazar. 200 senaryo yazmış. Halkımız, bıkmadan seyrettiği Süt Kardeşleri filminin onun senaryosu olduğunu bilir mi acaba?  Türk gösteri sanatlarında onun eserleri ile önerdiği yolun takipçisi olan yok. Özellikle film senaryolarında geleneksel tiplerin çağdaş yorumları çok başarılıdır. Onun karakterleri Türk insanının özeti olurken aynı zamanda  o insanı eğitmiş, güldürmüş, avutmuş, güç vermiştir.  Sadık Şendil iyi incelenmelidir. Ben Kanlı Nigâr gibi oyunların ramazan eğlenceliği olmasından çıkarılmasını gönlümden geçiririm. Bu nedenle Kanlı Nigâr, Yedi Kocalı Hürmüz gibi oyunların zamanımıza görsel/metin olarak da “getirilmesi” denenmelidir. Pratik bir çözüm olarak oyun kişilerinin gerçek biri(leri)ne benzetilmesi mesela. Bunu yapmazsanız seyirci “uzaktan/dışardan” bakıyor.  Oysa o tipler halâ aramızda. Oyunculukta bilinen bir jest ya da mimik, kostüm ve dekor tasarımında bir aksesuar eklemek olabilir. Ben "kalın kalın çizmek"ten yanayım ama başlangıç olarak ufak eklentiler zamanla daha da belirginleşen vurgular da olabilir. Giderek tiyatro edebiyatında geleneksel tipler değil, özellikleri taşıyan karakterler çıksa ortaya.  

Eskişehir BB Tiyatroları, Nigâr’ın hikâyesinde sözü edilen, "tecavüzcüsü ile evlendirilen kadın" sorununa  yönelik doğru bir ekleme/düzeltme  yapmış.  14 yaş vurgusunun üzerinde durulmayabilirdi diye düşünüyorum. Oyunu seyredenler keşfetsin, ben dikkat çekmekle yetiniyorum. Ama bu yapılırken sorumlu tiyatro anlayışı çerçevesinde  iyi bir örnek verildiğini düşünüyorum. Öte yandan bu değişiklik, oyunların sahnelenirken günümüz algısına göre yeniden değerlendirilmesi hususunu da tartışmaya açıyor. Kanlı Nigâr, 1968 yılına ait bir eser olarak ülkemizdeki 40 yıllık sürecin bizi nerelerden nerelere getirdiğini de(kişiye kalmış) düşündürtmeli. Toplumsal algılarımızdaki değişikliklere ya da değişmemişliklere, gözü kapalı yaptığımız varsayımlarımıza ışık tutmalı. Kanlı Nigâr gibi oyunlar salt bir tiyatro oyunu olarak değil toplumsal bir araştırma konusu olarak dikkate alınmalı, değer verilmeli. Şunu hemen belirtmeliyim ki salonun fuayesindeki uzun zamandır orada olduğunu öğrendiğim İsmail Dümbüllü tablosu bir vefa örneği olarak beni çok etkiledi. 

Devlet Tiyatroları’nın beğendiğim ve sevdiğim yönetmen ve oyuncularından biri olan Münir Canar, “O yaptıysa bir hikmet vardır” denecek kadar geleneksel tiyatronun önde gelen isimlerinden biri. Yönetmen Münir Canar’in Kanlı Nigâr yorumu, Türk Geleneksel Tiyatrosu’nun bir kolajı gibi. Gölge oyunu, kukla, orta oyunu, Karagöz vb her şey var. Bu anlayış dekor tasarımından(Güven Öktem) başlayarak her ögeye yansımış durumda. Arkada asılmış  Sûrname kitabından çıkmış gibi duran resmin gereğini anlamadım. Evin hayâl perdesi haline getirilmesi iyi bir düşünce. Müzik (Cem İdiz)  eski ile yeni karışımı olmuş. Bir anlamda o da kolaj. Narçın’a yapılan özel şarkı çok güzel.  Orkestranın icrası ve oyuna katılımı çok canlı. (Müzik Direktörü:Ramazan Albayrak) Ancak arkada kalmaları akustik olarak iyi olmamış. Önde olmaları sahne ile iletişimi daha canlı hale getirirdi. Onlar da "seyirci"!  Ben bir sahnede(“merkep” denince) orkestradan sahneye bir şey fırlatmasını bekledim! (Aslında bu tür oyunlarda seyirciye sahneye atabilecekleri renkli, ufak yastıklar, çalabilecekleri düdükler verilse.Çok mu abarttım?) Kör kemancı, rakı tokuşturma yeterince algılanmıyor. Kostüm Tasarımı(Sevgi Türkay) geçmişe bağlılığı tercih etmiş.  Müzikte ve dekorda kolaj varsa kostümde neden olmasın? Ben kostümlere biraz daha güncel ayrıntıların eklenmesini tercih ederdim. Bazı sahnelerdeki spot aydınlatma ile karakteri öne çıkarma, gölge oyunu sahneleri ışığın (Ali Rıza Tekin) rolünü büyütüyor. Ancak kukla sahnesi (Kukla Yapım: Demet Güneş-Turhan Somer) yeterince aydınlık değil. Kuklalar daha büyük yapılıp sahne önünden geçirilebilir miydi bilmem. Kuklalar arkada küçük kalıyor ve onları öndeki ev maskeliyor. Hareket-Dans Düzeni(Cihan Yöntem) bizim oyuncularımızın en iyi yaptığını ortaya çıkarmış, oyuncuları zorlamamış.

Dansçıların (Serhat Yeşil, Gamze Kılıkçı, Emel Alnady, Orçun Tiryaki, Mehmet Yüksel, Nurşah Aykut) oyunun bütününde yeterince sahne ve yer almadığı, sahneleri zenginleştirmediğini düşünüyorum.

Abdi rolünde Emre Basalak göze çarpan bir oyunculuk gösteriyor. Kişiliğinden gelen sempati seyirci ile oyunu bağlıyor. Önceki Abdi’lere yaklaşan bir oyunculuk çıkardı. “Dokundurma”ları önceden plânlanmış gibi. Kendi buluşları mı yoksa ortak mı oluşturulmuş bilmiyorum ama çok “parmağım gözüne” oluyor bazı sahnelerde. Ben çok fazla tv dizilerini hatırlattığını düşünüyorum.(“Çakma Hürrem”, “Sesim seni tahrik ediyor mu?”, “Nasıl !!!?”   ) “Mikemmel” gibi yanlış örneğin kullanılmasını da yadırgadım.  Arap Bacı(Özlem Boyacı) çok alkış alıyor ama  “rol çalıyor”.  Narçın(Mehmet Alp Sunoğlu) yetenekli bir oyuncu. Hem sert hem yumuşak olabilmesi onun rol yelpazesinin geniş olmasını sağlayacaktır. Fazla karikatür bir tip çiziyor, dozajına dikkat etsin derim. İyi şarkı söylüyor. Sanırım onun ismini daha çok duyacağız. Murat Danacı İstinyeli’de, Tolga Tümer Acem’de, Mustafa Kılıkçı Lâz’da (daha önce pek çok versiyonları olması dezavantajına rağmen) kendi yorumlarını aktarabiliyor, “taklit” olmuyorlar. Oyunculuğunu beğendiğim Ercüment Yılmaz’ın Agâh’ı bu kadar karikatürleştirmesine gerek yok sanki. Nigâr’ı oynayan Elif Melda Yılmaz’ın baktıran bir “sahne”si var. İlk gece olmasının rahatsızlığını attığında çok iyi olacağını görüyorum. İşi de zor tabii zira çok iyi bilinen Nigâr’lar var ondan önce. Ben kendi Nigâr’ı ile hatırlanacağına inanıyorum. Nadide(Pınar Bekaroğlu) ve Bedide (Mahide Yumbul Cantürk)  yetenekli ve iyi oyuncular. İçten oyunculukları onları fark etmenizi sağlıyor.

Metne uygun olmasına rağmen  Takdim Konuşması ile 1.Meclis’in bağlanması gerekir diye düşünüyorum. Oyunun iki başlangıcı varmış gibi bir durum ortaya çıkıyor.  Kanlı Nigâr’ın meddah “makamı”na oturmasını yadırgadım. Nâra ile çeşmenin sallanması hoş bir düşünce. Lâz’ın şövalye takdisi gereksiz. Abdi’nin striptizi zorlama. “Ver bakalım bir ay ışığı” bu rejiye uymamış.  Kostümünü çıkaran Lâz’ın her karaktere girmesi iyi bir espri.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın en büyük sermayesi çalışanları ve oyuncularıdır. Her iki oyunda da oyunculuklar şahane. Çok iyi yöneticileri, yönetmenleri, dramaturgları, oyuncuları var Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın, aynı zamanda da çok geniş hayâlleri ve başarma tutkuları. Kuşkuyla, ödenekli tiyatrolara ne olacak  diye beklediğim şu günlerde onların heyecanının daim olmasını, umutlarının kırılmamasını diliyorum. 

Güvenim Prof.Dr.Yılmaz Büyükerşen’in ektiği tohumların gücündedir; umudum o tohumların tüm Türkiye’de çiçeklenmesinde.  Eskişehir  BB  Şehir Tiyatroları örneği özelleştirme tartışmasına yepyeni bir boyut getirebilir. Taraflar (yani bürokrasi ile tiyatro) arasında ortaklık tesis etmek için yönetmelik değil, akıl ve anlayış birlikteliği önemli. Düzeni yönetmelik değil insan korur. Sanatın özgür ve özerk kalabilmesi özgür ve özerk kafaların becerebileceği bir şeydir. Bu nedenle Eskişehir’e (her anlamda) iyi bakılmalı.

Melih Anık   

İlgi:


Bay Kolpert- David Gieselmann- Türkçesi: Sibel Arslan Yeşilay- Mitos Boyut Oyun Dizisi 292
Kanlı Nigâr- Sadık Şendil- Mitos Boyut Oyun Dizisi 404

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder