12. sezona yol alan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatroları bu yıl 7.Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları
Festivali’ni düzenliyor, Liselerarası Tiyatro Şenliğine de ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca tiyatro turneleri ile yarattıklarını Eskişehir dışına götürüyor. Önümüzdeki yılın projeleri arasında bunların yanı sıra çocuklara yaratıcı drama ve
yetişkinlere tiyatro kursları, Tır Tiyatrosu, Tiyatro Okulları Buluşması planlanıyor.
Şu günlerde gelecek yılın repertuvarı üzerinde heyecanla
çalışıyorlar. Gelecek sezonu beklemeden
açıklayacaklar. Ben Eskişehir BB Şehir
Tiyatroları’nın üzerinde çalıştığı repertuvar hakkında biraz bilgi sahibiyim
ama onlar açıklamadan benim söylemem doğru gelmiyor bana. Ama şunu söylemeliyim
ki oyunlar gündeme “dokunacak”, ses getirecek. Dilerim yaratılan bir vaha özelleştirme
ile yok edilmez.
Esas amacım oyun seyretmekti. Bir süredir oynanan Mehmet Ergen’in yönettiği Bay
Kolpert ile Münir Canar’ın yönettiği Kanlı Nigâr’ın prömiyeri, programıma denk düştü. Bu
meyanda Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın tiyatro salonlarını gezdim, yöneticilerini,
oyuncularını tanıdım, onların tiyatro heyecanına tanık oldum.
Seyrettiğim oyunlara gelince …
Sibel Arslan Yeşilay tarafından çevrilmiş, David
Gieselmann’ın yazdığı Bay Kolpert, metin olarak
sağlam bir oyun ama Mehmet Ergen
rejisi ile amacından sapmış gibi geldi bana. Rejiden yansıyan, kişilerin
toplumun marjinal kesimlerine ait oldukları.. İçki içiyor, ot çekiyorlar, yani
dengesiz tipler. Yaptıkları “saçmalıklar” da o yüzden. Oysa bence(metne göre
de) öyle değil. Oyun kişileri bu dünyaya
sıkışmış kişiler, “rutin” kurbanları, salondakilerden farklı değil. Kimse
onlara sormuyor, aldırmıyor. Var olduklarını gösterme çabası ya da farkedilme isteği şiddeti doğuruyor;
benciller, paylaşmayı bilmiyorlar. Belki de sahnede kurdukları hayâli görüyoruz
biz. Hani “bir elime geçirsem gösteririm” deriz, “kesmeli, asmalı” deriz ya,
öyle. Sorun sadece kişilerin kendi içlerinde değil, ilişkileri de sorunlu. Önce
kendilerini sonra ilişkilerini iyi anlamak gerek ki doğru bir reji
yapılabilsin. Onları var eden topluma dikkat çekmek gerek. Mehmet Ergen işi aceleye getirmiş bence.
Dekor Tasarımı, Barış Dinçel’in. Üstünde çok da düşünülmüş
gibi gelmedi bana. Sahnede gözü alan yanılsama panosu, Mehmet Ergen’in
rejisi ile bile örtüşmüyor. Parçalı bir dekor, oyunun hangi meselesinin
görünüşü bilmiyorum. Soyut- somut karmaşası hâkim dekorda. Kostüm Tasarımı’nı
Tülay Kale Yılmaz yapmış. O da kendi anlayışından tutmuş oyunu. O daha somut.
Herkes evinde çalışmış sahnede buluşmuşlar gibi bir hal var. Işık
Tasarımının aç-kapadan öte bir katkısı
yok. Mehmet Ergen de geleni kabul etmiş.
Tüm oyunculuklar iyi ama ufak farklarla benim sıralamam şöyle: Sermet
Yeşil, Devrim Özder Akın, Yalçın Özen, Ecren Can Serim, Özlem Baykara Danacı.
Bay Kolpert’i oynayan Onur Demirkoparan’ı
ismen anıyorum zira oyunculuğunu
ölçebileceğim bir rolü yok. Sermet Yeşil’in tüm varlığıyla canlandırdığı
“kafası kıyak” hali ile Yalçın Özen’in yemek yeme sahnesi, Devrim Özder Akın'ın "gelgit"leri övgüye değer
incelikte.
Başka bir rejiyle bambaşka olacak bir oyun, yakaladığı şansı
heba etmiş. Oyunun hakkı verilmemiş; oyun, yazarı da anlatmıyor.Oyun başında metnin
söylediği “misafirin beklenme” hissi Ralf ve Sarah’ın oyunundan çıkmıyor. “Filmdeki en anlamsız hata” repliği ile
başlayan sahneyi Ralf doğru, Sarah
yanlış yorumluyor. “Kaos bir düzene
çıkar” metnin ipuçlarından biri ama tüm oyunda hakkı verilmiyor. Ev sahipleri
son sahnede “normal” konuşmamalı. Oyunun sonunda üç karakter metne göre “çırılçıplak”
kalır -bu metnin bir gereğidir, hatta olmazsa olmazıdır- sahnede gerçekleşmiyor.
Oyuncuları çırılçıplak bırakamayacaksanız ya da çok akıllı bir çözüm
bulamayacaksınız bu oyunu yapmayacaksınız. “Çıplak kalmaya ihtiyacım var”
repliğinin içini dolduramazsanız seyirci güler.(Gülüyor da) Şiddet içeren
sahneleri gerekli dozda veremezseniz oyunun duygusu yok olur. Yazara haksızlık edilmiş. Bay Kolpert’in
gelecek sezona kalacağını sanmıyorum, bu rejiye bakarak gereksiz olduğunu
düşünüyorum.
Kanlı Nigâr
Kanlı Nigâr, Sadık Şendil’in Karagöz repertuvarından alıp
tiyatro metni haline getirdiği bir oyun, meddah, orta oyunu, Karagöz oyunlarının
trükleri üzerine kurulmuş. Sadık Şendil(1913-1986) Türk Sinema ve Tiyatrosu’na
izini “kazımış” bir yazar. 200 senaryo yazmış. Halkımız, bıkmadan seyrettiği
Süt Kardeşleri filminin onun senaryosu olduğunu bilir mi acaba? Türk gösteri sanatlarında onun eserleri ile
önerdiği yolun takipçisi olan yok. Özellikle film senaryolarında geleneksel
tiplerin çağdaş yorumları çok başarılıdır. Onun karakterleri Türk insanının
özeti olurken aynı zamanda o insanı eğitmiş, güldürmüş, avutmuş, güç vermiştir. Sadık Şendil iyi incelenmelidir. Ben Kanlı
Nigâr gibi oyunların ramazan eğlenceliği olmasından çıkarılmasını gönlümden
geçiririm. Bu nedenle Kanlı Nigâr, Yedi Kocalı Hürmüz gibi oyunların zamanımıza
görsel/metin olarak da “getirilmesi” denenmelidir. Pratik bir çözüm olarak oyun
kişilerinin gerçek biri(leri)ne benzetilmesi mesela. Bunu yapmazsanız seyirci
“uzaktan/dışardan” bakıyor. Oysa o
tipler halâ aramızda. Oyunculukta bilinen bir jest ya da mimik, kostüm ve dekor
tasarımında bir aksesuar eklemek olabilir. Ben "kalın kalın çizmek"ten yanayım ama başlangıç olarak ufak eklentiler zamanla daha da
belirginleşen vurgular da olabilir. Giderek tiyatro edebiyatında geleneksel tipler değil, özellikleri taşıyan karakterler çıksa ortaya.
Eskişehir BB Tiyatroları, Nigâr’ın hikâyesinde sözü edilen, "tecavüzcüsü ile evlendirilen kadın" sorununa
yönelik doğru bir ekleme/düzeltme
yapmış. 14 yaş vurgusunun
üzerinde durulmayabilirdi diye düşünüyorum. Oyunu seyredenler keşfetsin, ben
dikkat çekmekle yetiniyorum. Ama bu yapılırken sorumlu tiyatro anlayışı
çerçevesinde iyi bir örnek verildiğini
düşünüyorum. Öte yandan bu değişiklik, oyunların sahnelenirken günümüz algısına
göre yeniden değerlendirilmesi hususunu da tartışmaya açıyor. Kanlı Nigâr, 1968
yılına ait bir eser olarak ülkemizdeki 40 yıllık sürecin bizi nerelerden
nerelere getirdiğini de(kişiye kalmış) düşündürtmeli. Toplumsal algılarımızdaki
değişikliklere ya da değişmemişliklere, gözü kapalı yaptığımız varsayımlarımıza
ışık tutmalı. Kanlı Nigâr gibi oyunlar salt bir tiyatro oyunu olarak değil
toplumsal bir araştırma konusu olarak dikkate alınmalı, değer verilmeli. Şunu
hemen belirtmeliyim ki salonun fuayesindeki uzun zamandır orada olduğunu öğrendiğim İsmail
Dümbüllü tablosu bir vefa örneği olarak beni çok etkiledi.
Devlet Tiyatroları’nın beğendiğim ve sevdiğim yönetmen ve
oyuncularından biri olan Münir Canar, “O yaptıysa bir hikmet vardır” denecek
kadar geleneksel tiyatronun önde gelen isimlerinden biri. Yönetmen Münir Canar’in
Kanlı Nigâr yorumu, Türk Geleneksel Tiyatrosu’nun bir kolajı gibi. Gölge oyunu,
kukla, orta oyunu, Karagöz vb her şey var. Bu anlayış dekor tasarımından(Güven
Öktem) başlayarak her ögeye yansımış durumda. Arkada asılmış Sûrname kitabından çıkmış gibi duran resmin
gereğini anlamadım. Evin hayâl perdesi haline getirilmesi iyi bir düşünce. Müzik
(Cem İdiz) eski ile yeni karışımı olmuş.
Bir anlamda o da kolaj. Narçın’a yapılan özel şarkı çok güzel. Orkestranın icrası ve oyuna katılımı çok
canlı. (Müzik Direktörü:Ramazan Albayrak) Ancak arkada kalmaları akustik olarak
iyi olmamış. Önde olmaları sahne ile iletişimi daha canlı hale getirirdi. Onlar da "seyirci"! Ben
bir sahnede(“merkep” denince) orkestradan sahneye bir şey fırlatmasını
bekledim! (Aslında bu tür oyunlarda seyirciye sahneye atabilecekleri renkli, ufak yastıklar, çalabilecekleri düdükler verilse.Çok mu abarttım?) Kör kemancı, rakı tokuşturma yeterince algılanmıyor. Kostüm
Tasarımı(Sevgi Türkay) geçmişe bağlılığı tercih etmiş. Müzikte ve dekorda kolaj varsa kostümde neden
olmasın? Ben kostümlere biraz daha güncel ayrıntıların eklenmesini tercih
ederdim. Bazı sahnelerdeki spot aydınlatma ile karakteri öne çıkarma, gölge
oyunu sahneleri ışığın (Ali Rıza Tekin) rolünü büyütüyor. Ancak kukla sahnesi (Kukla
Yapım: Demet Güneş-Turhan Somer) yeterince aydınlık değil. Kuklalar daha büyük
yapılıp sahne önünden geçirilebilir miydi bilmem. Kuklalar arkada küçük kalıyor ve onları öndeki ev maskeliyor. Hareket-Dans Düzeni(Cihan Yöntem) bizim oyuncularımızın
en iyi yaptığını ortaya çıkarmış, oyuncuları zorlamamış.
Dansçıların (Serhat Yeşil, Gamze Kılıkçı, Emel Alnady, Orçun
Tiryaki, Mehmet Yüksel, Nurşah Aykut) oyunun bütününde yeterince sahne ve yer
almadığı, sahneleri zenginleştirmediğini düşünüyorum.
Abdi rolünde Emre Basalak göze çarpan bir oyunculuk
gösteriyor. Kişiliğinden gelen sempati seyirci ile oyunu bağlıyor. Önceki
Abdi’lere yaklaşan bir oyunculuk çıkardı. “Dokundurma”ları önceden plânlanmış
gibi. Kendi buluşları mı yoksa ortak mı oluşturulmuş bilmiyorum ama çok “parmağım
gözüne” oluyor bazı sahnelerde. Ben çok fazla tv dizilerini hatırlattığını
düşünüyorum.(“Çakma Hürrem”, “Sesim seni tahrik ediyor mu?”, “Nasıl !!!?” ) “Mikemmel” gibi yanlış örneğin
kullanılmasını da yadırgadım. Arap
Bacı(Özlem Boyacı) çok alkış alıyor ama “rol
çalıyor”. Narçın(Mehmet Alp Sunoğlu)
yetenekli bir oyuncu. Hem sert hem yumuşak olabilmesi onun rol yelpazesinin geniş
olmasını sağlayacaktır. Fazla karikatür bir tip çiziyor, dozajına dikkat etsin
derim. İyi şarkı söylüyor. Sanırım onun ismini daha çok duyacağız. Murat Danacı
İstinyeli’de, Tolga Tümer Acem’de, Mustafa Kılıkçı Lâz’da (daha önce pek çok
versiyonları olması dezavantajına rağmen) kendi yorumlarını aktarabiliyor, “taklit” olmuyorlar. Oyunculuğunu beğendiğim Ercüment Yılmaz’ın Agâh’ı bu kadar
karikatürleştirmesine gerek yok sanki. Nigâr’ı oynayan Elif Melda Yılmaz’ın
baktıran bir “sahne”si var. İlk gece olmasının rahatsızlığını attığında çok iyi
olacağını görüyorum. İşi de zor tabii zira çok iyi bilinen Nigâr’lar var ondan
önce. Ben kendi Nigâr’ı ile hatırlanacağına inanıyorum. Nadide(Pınar Bekaroğlu)
ve Bedide (Mahide Yumbul Cantürk) yetenekli
ve iyi oyuncular. İçten oyunculukları onları fark etmenizi sağlıyor.
Metne uygun olmasına rağmen
Takdim Konuşması ile 1.Meclis’in bağlanması gerekir diye düşünüyorum.
Oyunun iki başlangıcı varmış gibi bir durum ortaya çıkıyor. Kanlı Nigâr’ın meddah “makamı”na oturmasını
yadırgadım. Nâra ile çeşmenin sallanması hoş bir düşünce. Lâz’ın şövalye
takdisi gereksiz. Abdi’nin striptizi zorlama. “Ver bakalım bir ay ışığı” bu rejiye
uymamış. Kostümünü çıkaran Lâz’ın her
karaktere girmesi iyi bir espri.
Son olarak şunu söyleyebilirim ki Eskişehir BB Şehir
Tiyatroları’nın en büyük sermayesi çalışanları ve oyuncularıdır. Her iki oyunda
da oyunculuklar şahane. Çok iyi yöneticileri, yönetmenleri, dramaturgları, oyuncuları
var Eskişehir BB Şehir Tiyatroları’nın, aynı zamanda da çok geniş hayâlleri ve
başarma tutkuları. Kuşkuyla, ödenekli tiyatrolara ne olacak diye beklediğim şu günlerde onların
heyecanının daim olmasını, umutlarının kırılmamasını diliyorum.
Güvenim
Prof.Dr.Yılmaz Büyükerşen’in ektiği tohumların gücündedir; umudum o tohumların
tüm Türkiye’de çiçeklenmesinde. Eskişehir
BB
Şehir Tiyatroları örneği özelleştirme tartışmasına yepyeni bir boyut
getirebilir. Taraflar (yani bürokrasi ile tiyatro) arasında ortaklık tesis etmek
için yönetmelik değil, akıl ve anlayış birlikteliği önemli. Düzeni yönetmelik
değil insan korur. Sanatın özgür ve özerk kalabilmesi özgür ve özerk kafaların
becerebileceği bir şeydir. Bu nedenle Eskişehir’e (her anlamda) iyi bakılmalı.
Melih Anık
İlgi:
Bay Kolpert- David Gieselmann- Türkçesi: Sibel Arslan
Yeşilay- Mitos Boyut Oyun Dizisi 292
Kanlı Nigâr- Sadık Şendil- Mitos Boyut Oyun Dizisi 404
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder