20 Mayıs 2009 Çarşamba

Öfke –John Osborne- “Danışmanlı Oyun!” - İBB Şehir Tiyatroları 25. Genç Günler

Öfke, Osborne’un 1956 yılında sahnelenmiş bir oyunudur.1958 yılında film olarak da seyirciye sunulmuştur.
İBB Şehir Tiyatroları , 40 yıllık oyunu , 25.Genç Günler kapsamında Başar Sabuncu’nun “Danışman”lığında ve Erarslan Sağlam’ın yönetiminde seyirciye ulaştırıyor(?)
Danışman
Danışman kimin danışmanı ? Yönetmenin mi , Sanat Yönetmeni’nin mi ? Çevirmenin mi ? Yoksa oyuncuların mı ?
Genç Günler’e olan inancını tekrarlayan Orhan Alkaya mı gerek gördü , yoksa yönetmen mi ?
Diğer oyunlarda olmayan Danışman’ın bu oyunda olması tuhaf bir durum ! Gerekçe ne olursa olsun 25.Genç Günler’den aklımızda bu kalacak ister istemez.
John Osborne
1929-1994 yılları arasında yaşamış olan Osborne,bir gurup yazar ve eleştirmen tarafından “Kızgın Genç Adam” olarak isimlendirilmiş.1960 lı yıllarda yazdığı oyunlarında kurulu düzenin boş değerlerine saldırıları ile bu “ünvanı” hak etmiş (!) (O saldırdıktan sonra “boşluk” fark edilmiş olabilir)
Çocuğunun babası olduğunu iddia eden kadını öldüren Galli genç ; uydurduğu dramatik yanılsamalar ile yüzleşmek zorunda kalan başarısız yazar-aktör ; başarıları kuşkularla gölgelendirilen kahraman dedikodu yazarı ; Brecht’in Galilosu gibi örneklenen tarihi dini lider(Luther) ; izolasyon altında kendini ele veren çapkın bir avukat ; hain olmakla tehdit edilen homoseksüel albay; gaddar bir isyancı ; ülkesine dönmeyi reddeden asker ; eğlence dünyasının yetenekleri vb Osborne’un nasıl geniş bir ilgi ile topluma baktığını gösteren oyun karakterlerdir.
Öfke’de ”Uğrunda ölmeye değer bir şey bulunmadığını” haykıran Jimmy Porter ,kendi tatminsiz neslinin bir öncüsü olarak görülebilir.
Öfke ,o dönemde tiyatroda kibarlığın ölümü ve geri dönüşsüz şekilde değiştiğinin göstergesi olarak şok dalgasına neden olur. Osborne, oyunlarında toplumun ve insanların iki yüzlülüğü ile sanki savaş vermektedir. Bu dönemsel olarak “imparatorluğun alacakaranlığı” ile de yakından ilgilidir.
1956 ya doğru İngiliz İmparatorluğu küçülmektedir. Gandi’nin 30 yıldan sonra özgür Hindistan’ı; Afrika sömürgelerinin bir bir elden yitirilişi ; Kanada,Avustralya,Yeni Zellanda’nın bağımsızlık ilanları; Süveyş Kanalında yaşanan yenilgi ; “Koskoca”(!) İngiliz İmparatorluğu için dünyanın yeniden algılanması gerçeği ile yüzleşmek anlamına gelir. İçerde de işçi partisinin iktidarı ele geçirmesi iç ve dış dengeler açısından ülkeyi yeni dengelerin sarsıntısı içine düşürür.Algılar değişmektedir.
Öfke’de orta sınıfın temsilcisi olan entelektüel ama öfkeli genç adam(Jimmy); yüksek sınıfın temsilcisi, Hindistan’daki İngiliz ordunda bulunmuş emekli albayın kızı ,“fütursuz” genç kadın( Alison) onun en iyi kız arkadaşı(Helena) , çiftler arasında dengeyi kuran ılımlı adam(Cliff) ve bu dört “zamane” arasında eski neslin temsilcisi olarak emekli albay görülür.(Seyrettiğimiz oyunda albay ve onun sahnesi budanmıştır.)
Öfke’nin Osborne’nun hayatından izler taşıdığı (mutsuz evlilik , annesinde örneklenen orta sınıf İngilizlerin iki yüzlü hayatı, oyuncu Mary Ure ile evlenmek için eşinden boşanması vb ) vurgulanır.
Osborne’un öfkesinin sahnede ve gerçek hayatta kadınları hedef almasının da bir nedeni olsa gerektir. Osborne homoseksüelleri de hedef almıştır.
Öfke’de Jimmy’nin öfkesini anlamakta güçlük çekeriz. 10 yaşında ihanet ve ölümü tanımış olduğunu söyleyen Jimmy, hayatın kendisine haksız davranmış olduğunu söyler gibidir.Ama bu kişisel bir isyan da değildir.Sanki o davranışları ile , görevlendirilmemiş de olsa bir isyanı dile getirmesi için seçilmiş olduğunu düşünen isyankar genç adamdır.
Alison ,babası ile Jimmy arasındaki farkı(bu belki de nesiller arasındaki farktır) babasına şu sözlerle anlatır: “Sen rahatsızsın .Zira sana göre her şey değişti. Jimmy rahatsız. Çünkü hiçbir şey değişmedi. Ama ikiniz de gerçek ile yüzleşemediniz.”
Jimmy ne yapmak istiyor?
Alison ile arasında sınıf çatışmasının izleri var (Alison’un ütü yapması da sınıfsal bir vurgudur); emekli albay baba kaybedilen sömürgeleri hatırlatıyor ; toplumun kanaat önderi olması gereken medya kendi havasında ; değerler kaygan zeminde anlamlarını yitiriyor ; seks anlayışları değişiyor ;aile kavramı tartışılıyor; kötümser bir nihilizmin açtığı boşluk özellikle gençleri yutuyor.
Jimmy kesinlikle “sarsmak” istiyor .. Ama Jimmy ne yapsın ?
Osborne bir çözüm sunma amacında değil.Salt durumun kötüleştiğine dair öfkesini dillendiriyor.
Bu arada, “Hippie”ler yola çıkmış,sesleri duyulmaya başlamış.…. İsyanın ayak sesleri bunlar. Bu nedenle de Jimmy, tiyatro tarihinde geleni görmesi/haber vermesi açısından önemli bir karakterdir.
1955 de ölen James Dean’in unutulmaz filmi “Asi Gençlik” (Rebel Without a Cause-Nedensiz İsyan)deki atmosfer Avrupa’ya sıçramıştır sanki . Jimmy , Jim Stark’ın bir devamı gibidir.
“Öfke” de bir dönemi yansıtan ve iz bırakmış oyundur.
Oyunun Sahnelenmesi
“Danışman gözetiminde” sahnelenen Genç Günler oyunu, Öfke’de , Alison ile babası arasında geçen sahnenin kaldırılmış olması bizce bir skandal. Hangi akla hizmet “budandığını” anlamak çok zor.
Yönetmenin ve danışmanın, kendilerinde bu yetki ve cüreti nasıl gördüklerini ve Osborne’nun kurduğu dengeyi nasıl bozabildiklerini anlamakta güçlük çekiyoruz.
O sahnenin kaldırılışı Jimmy’nin “kafası kopmuş bir tavuk gibi” sahnede dolaşıp, anlamsız işler yapar gibi görünmesine neden olmuş.
Oysa ki oyuncu Selim Can Yalçın, oyunda ne yaptığını bilen bir oyuncu . Ama çevreyi boşaltarak onu da dolaylı olarak “budamışlar”.
Gamze Kuş’un dekorunun oyunun günümüze getirilmesine engel olduğunu söyleyebiliriz. Bizi “eski”ye düğümlüyor. Biraz aceleye gelmiş ve de daha yönetmen (danışman mı?) oyunu “oturtmadan”(aslında oyun “ ayakta” zaten ama) tamamlanmış bir dekor bu. Yoruma baskı yapar nitelikte. Ama yorum “boşlukta” olunca , çok da önemli değil.
Sahnede elde gezdirildiği sonradan fark edilen ve de “madem koyduk biraz oynayalım” havası ile “işlevselleştirilen” (?) bilgisayarı kullanan anlayış ile oyun, sözde “güncelleştirilmiş”(?)
Ön perdedeki “Çöpleri İran’a postalayalım”; “Öfkeni de Al Git”; “Hatalıysam Ara”; “Çiçekleri Koparmayın Kökünden Sökün”; “Düşünce Suç Olmasın Kalkınca Suç Olsun” “geyikleri” kahvelerdeki gençler bile yapmıyor artık. Sanat yapma iddiasında olan “Genç”lerin bu kadar dar bir ufukta kalmış olmalarını ve de yılların tiyatrocusu Danışman’ın da uyarmamış olmasını açıklayamıyoruz.”Paris 1968” den ne anladıklarını anlatsalar da anlasak. Paris 1968’i düşününce “komik” kalan ön perde sloganlarına ne desek acaba?
İki sahnede, sahne önüne gelerek seyirciye mesaj verme çabası da havada kalmış. Aynen ön oyun ve son oyun eklemelerinin anlamsızlığı gibi.
Oyuncuların bu kadar kakafoni içinde iyi yönlendirilmediği (yönetilmediği) apaçık ortada.Kıyafetler güne ait,dekor eskimiş,sözler anlamını yitirmiş , dudaklarda ezber kalmış,perdede “geyikler” .. Ne yapsın oyuncu? Ödüllü de olsa fark etmez. Ama ödül verdiğimiz oyuncuları “koruyalım” lütfen.
Sahnelemede “sırt gösteren” tercihi de yadırgadık. Sahne gerisine doğru yöneliş, bir özgünlük olmasa gerek. Cliff’in sahneye ters oturtulması da.
Bir söz de Derya Artemel’e.. Dizi oyunculuğunu hemen bırakmalı. Gereksiz bir şekilde “yüzü ve mimikleri” ile oynuyor. Dizi yönetmenlerinin onu bir karaktere “hapsetmekte” olduğunu fark etmiyor mu? O , ufku ve yetenekleri daha geniş bir oyuncu.
Ondan söz açılmışken bir soruyu da soralım : Ajansa bağlı çalışan oyuncular için özel giysi mi tasarlanıyor?
Öfke’den dolayı “öfke”lendik.(!) “İşte budur” deniyorsa devam etsinler.
Melih Anık

Kaynak:
http://en.wikipedia.org/wiki/Look_Back_in_Anger
http://anotherwasteland.blogspot.com/2007/11/john-osborne-look-back-in-anger.html
“Öfke” -Ataç Kitapevi-1967

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder