Daha bir ay önce , Mahir Günşiray, Avrupa Birliği’nin o birliğe aday olan ya da çevresindeki ülkeler ve onların kültürleriyle ilişkiler kurarak, bir tür yakınlaşma sağlayarak , etrafında “kendine benzemeyen kalmasın” diye fonlar ayırdığını belirtiyor ve Türkiye’de “Onların bizi algılamasına uygun işler yapmaya başlıyoruz ki oranın kodlarıyla burada iş yapmaya çalışmak bana sahtekarlık olarak geliyor doğrusu……….. Bazı sanatçılar oradan ilgi ve talep gelmeye başladığı zaman kendilerini ona göre yönlendirmeye başlıyorlar. Böyle olursa inandığım sahici tiyatroda, her sanatçının kendi içinden çıkacak,ona ait,onun dünyasını gösteren hakiki yaklaşımı bulmakta ve tutmakta büyük zorluk çekeceğiz” demişti.
Günşiray, “İçten bir şekilde (tiyatro) yapılırsa ve içeriği ön planda tutan bir yaklaşım benimsenirse o zaman seyircinin ilgisiyle karşılığı alınır. Bu sıcak ilişki doğarsa o “tiyatrodan soğuyan izleyici” de daha çok ilgi gösterir.” demişti.
Günşiray, “İyi tiyatro yaşayan tiyatrodur ve yaşayan tiyatro ile de samimi tiyatro anlayışı sürecektir” demişti.
Günşiray “tiyatro”nun başına “Sahici”, “İyi”, “Yaşayan” ve “Samimi” sıfatlarını koyarak tartışılmaya değer tesbitler yapıyordu. ( Cumhuriyet-28 Mart 2009)
Umutlanmıştık.
Bu umutla Tiyatro Oyunevi’nin Beklerken’ini seyretmek için Eseyan Lisesine gittik. (“Salon yok” diyenlere duyurulur. Lise yönetimine de teşekkür etmek lazım.)
Tiyatro salonunda sahneye ve sahne önüne sandalyeler dizilmişti. Girişin üstündeki balkona teknik kumanda merkezi yerleştirilmişti. Seyirci yeri tamamen boş. Oyun ortada oynanacak.
İlanlardaki resimlerden aldığımız ilham ile umutlu bir oyun bekliyoruz. Hele programı elimize alıp da sahnede 5 “oyuncu, müzisyen, şarkıcı” diye okuyunca daha da heyecanlandık. İşte tam aradığımız oyun. Oyuncular müzik yapabiliyor.. Bakarsınız dans da edebilirler.
İçimizi ve aklımızı yine “iyimser” düşüncelerle doldurduk. İhmal edilebilecek yanlışları “görmeyeceğiz”. Açılmış seyirci defterine bakmadık . Hani “olumsuz tek bir görüş” gözümüze çarpar da etkileniriz(?) diye. Baştan ayağa “olumluyuz” yani.
Kumanda merkezinde Mahir Günşiray…
Oyun Başlıyor
Işıklar karardı.. Canlı bir akerdeon sesi geldi. Oyuncular yavaşça sahneye girdiler. Çok etkileyici. Bu adamlar zaten “Beklemek” üzere yaratılmışlar. Ama üzerlerinde taşıdıklarına bakılırsa içinde “göç” de var. Çağrışımlar yerinde. Aksesuvarlar ilginç. Kuzgun Acar’ı hatırladık bir an..
İlk replikler: Berlin….Paris…Moskova…(İkisi AB içinde biri değil..)
İçinde “Seyirlik Tiyatro”nun izleri olan bir gösteri bu..
Aklımızda içeri girerken okuduğumuz program dergisindeki sözler:
“Bu proje daha çok “beklerken neler yapıyoruz” üzerine kurulu……Beklemek aslında trajik. Yalnızsın,beklediğin şeyler kimi zaman da soyut.”
İşin içine “proje” girdi mi duracaksın.
Beklerken , “Proje” içinde “Proje”.. SEAS “Proje”si içinde doğmuş bir “Proje”.
SEAS nedir?
SEAS’in portalinde kendi tanımları ile:
“Avrupa’nın kıyılarında yaşayan halkların tecrübesinden damıtılan hikaye,müzik ve vizyonu ortaya çıkarma hedefinde olan artistik bir serüven..”
“2500 yıllık tiyatro ve demokrasi ortak yaşamının yeniden hatırlanması üzerine bir deneme.”
“Tiyatronun bir halk forumu olduğunun vurgulanması”
“Çatışma,çözüm ve fikirlerin değiş tokuşunun yapılacağı ortak platformlar yaratılmadan halklar arasında diyalogun yaratılmayacağı gerçeğinin anlatılması”
“SEAS, sanatçıları ,kültür taşıyıcılarını bir araya getirme hedefinde olan bir platform”
“Avrupa’nın gelişen ama sorunlu Kuzey,Güney ekseni üzerine artistik buluşma. Konvensiyonel Doğu-Batı modeli Avrupa Birliği 25 üyeyi kapsadıkça ve çevredeki diğer ülkeleri dışarıda bıraktıkça çok da yararlı olamamıştır.” (AB,2004 de 25 ülkeye ulaştı.Şimdi 27.Türkiye bunların içinde yok)
“Paylaşılmış kimlikler ve ortak hukuk kültürel değişimle başlar. Avupa projesi mutlaka bir kültür projesi olmalıdır.Salt geçmiş miras ve koruma üzerine kurulması değil, Avrupa’yı güzelleştiren farklılıkların sıkıca bağlanması ile gelişen çağdaş kültürlerin ortaya çıkarılmasıdır amaç.”
SEAS’in Tarihçesi
Fikir 2002 yılında 15 ülke ile başlamış.
Bir önceki dönem 2003-2005 yılları arasında Baltık ve Adriatik denizleri çevresinde ve arasında gerçekleştirilmiş.
2006 yılında ayni konseptin Kuzey Denizi ve Karadeniz arasında da yapılması kararlaştırılmış. İki deniz çevresinde oluşmuş kültürü birbirine bağlamak fikri ortaya çıkmış.
2008 yılında Odesa’dan yola çıkan kervan(!) Romanya,Bulgaristan’dan geçmiş.2009 yılında Nordik,İngiliz ve İrlanda şehirlerinde dolaşacak ve 2010 yılı bu iki denizin ortak projelerine ayrılacakmış.
Verilen bilgiye göre aslında Karadeniz kıyılarındaki ülkeler arasında bizim adımızı andıklarını söylemek pek de doğru değil.Zira “onlara göre” “Karadeniz ülkelerindeki devletler birbirlerini görmezden gelen ülkelermiş.Ve komünist devletlerin yıkılışı,soğuk savaşın sonu ile politik,ekonomik ve çevresel yeni dünyalar yaratılmış ama Karadeniz’de hala sosyal,kültürel ve sanatsal olarak birbirlerini nerdeyse hiç tanımayan yurttaşların ülkeleri varmış SEAS bu nedenle, salt Kuzey Avrupa ülkeleri değil,Karadeniz ülkeleri arasında da kültürel iletişim açınımını sağlamayı iş edinmiş.Bu tanıma göre bizi “Komşu” saymışlar. Aslında onlar kendi kendilerine…
Eski sorunlarla dolu belleklerin silkinmesi, yeniden şekillendirilmesi ve sanatsal kaygılarla sanatın yeniden yeşertilmesi amaçlanmış.Yaratıcı rüzgarlar denizlerden limanlara esecekmiş.
Doğudaki Karadeniz ile Batıdaki Kuzey Denizi arasında koca bir kıta yatıyormuş.Bu kenarında iki deniz olan birbirinden kopuk kıtayı ortak bir bağ ile bağlamak; çatışan alışkanlıklar,yaşam stilleri, diller ve anılar ile kültürlerarası iletişimin yeşertilmesi gerekirmiş.
SEAS ilham,yaratıcılık,güven ve iyi komşuluk ilkelerinin bu iki deniz arasında ve tüm Avrupa’da canlandırılması projesiymiş.
Ama yılların miras bıraktığı sürgünler,istila ve savaşlar hala taze ve güçlü iken, Avrupa Birliği’nin Karadeniz kıyılarına ulaşması, barışın garantisi olarak alınamazmış.Zira hala gerginlik noktaları,sorunlu sınırlar,ayrıcalık isteyen talepler ,düşmanlık ve güvensizlik varmış.
Çok açık ki Avrupa Birliği, 2002 yılında genişleme süreci içinde yeni üyeleri dikkate alarak sanatsal bir yaklaşım ile bu projeyi başlatmış.
Geçen zaman içinde Mahir Günşiray, içinde yer aldığı AB tarafından “fonlanan” bu “kültürel buluşma”nın temel dayanağı için , “Avrupa Godot gibi bir şey. Türkiye’nin de Avrupa’yı beklemesi insanlar için bir tür kandırmaca. Trajikomik bir durum” diyecek noktaya gelmiş.
SEAS’ın Sponsorları : Avrupa Birliği Kültür,İntercult,İsveç Enstitüsü,Avrupa Kültür Vakfı,Türkiye’deki İsveç Konsolosluğu,İsveç Sanat konseyi,Bulgaristan,Romanya ve Nordik Ülkeler Kültür Bakanlıkları, Slovenya Exodos.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı,İstanbul Uluslar Arası Tiyatro Festivali,Santral İstanbul ve Bilgi Üniversitesi ve Garaj İstanbul, “Ortak ve Ev Sahibi/Ağırlayan” olarak bu organizasyonun içinde yer alıyorlar.
Anlaşılan bu “Kültürler buluşması” içinde bir görev(!) de Tiyatro Oyunevi’ne düşmüş ve bu buluşmaya katkı olsun diye Türkiye Tiyatrosu’nu ve Kültürünü “örneklemek” için Beklerken’i (yoksa Waiting for Europe mu?)oluşturmuş.
Tiyatro Oyunevi kim?
Tiyatro Oyunevi’nin tanıtımı (muhtemelen)kendi cümleleri ile SEAS’in portalında yer almış:
“Türk ve Avrupa’lı yazarların oyunlarını ve de uyarlamalarını İstanbul ve Türkiye’nin “geri kalanında” sahneleyen ; bir “düzine” yıl boyunca, devletin tiyatro “düzen”i dışında ( “new plays outside the state theatre system” (???) ) yeni oyunların yapımcısı olan bir tiyatro”ymuş.
Beklerken ( SEAS’in portalındaki Waiting for Europe ismi ile ) , şehrin sokaklarını, meydanlarını ve diğer unutulmuş güzelliklerini araştıran, göçmenlerin çevrelerini Avrupalı olmak kimliğini sorgulayan bir oyun”muş.
Bu oyunun ve de Tiyatro Oyunevi’nin yönetmeni de Mahir Günşiray.
Mahir Günşiray kimdir? (Affedersiniz)
Türkiye’nin Avrupa’yı beklemesini kandırmaca olarak yorumlayan, SEAS’ın internet sayfasındaki yazılanlar hakkında hiçbir fikri olmayan , dramaturgiyi bilen , yorumlama, ”yeniden okuma” kavramlarından haberli , defter açarak seyircisini merak eden, Godot’dan yola çıkıp Bekleme’yi ana tema seçen , seyirlik oyun olarak gördüğümüz en tuhaf gösteriyi kotaran , Google aramada hakkında 60 sayfada 40400 sonuç çıkan bir tiyatrocu.
Beklerken Nedir?
Günşiray ,program dergisindeki yazısında , Beklerken oyunu “İsveç’te çalışmalarını yürüten İnterconsult’ın SEAS projesi kapsamında doğdu” diyor.Oyunun başlangıçta ismi Avrupa’yı Beklerken imiş ama provalar sırasında Beklerken’in daha doğru olacağını fark etmişler.(SEAS portalında Waiting for Europe adıyla bir oyun var.)
İstanbul’daki Beklerken Avrupa’da turne yapan oyundan bambaşka bir oyunmuş. (İstanbul’dakini görünce önceki nasıldı diye de merak ettik doğrusu.)
Bir oyuncu hariç bütün oyuncular değişmiş ve müzikler değişmiş. Çalışmalarına bir yazar-dramaturg katılmış. Günlerce yapılan çalışmalar sonucunda “bugünkü metin” doğmuş.
Beklerken, Godot’u beklemek kavramı ile Avrupa’yı bekleyen insanların durumu arasındaki trajkomik bir bağlantı olduğu düşüncesinden ortaya çıkmış.
Tiyatro Oyunevi, Beklerken için “Seyirlik Oyun” demiyor ama oyun seyirlik formatı ile oluşturulmuş.
Seyirlik Oyun
Türk Tiyatrosu’nda “Seyirlik Oyun” diyorsanız İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Metin And, Nurhan Karadağ, Haşmet Zeybek’i hatırlamadan edemezsiniz. Hele de onların yaptıklarını hatırlarsanız Beklerken’in nasıl bir “ele güne karşı seyirlik” olduğunu da anlamış olursunuz.
Ama bu yapılanın mazereti : “Çıkış yolunu bilmekten ve göstermekten çok,bu yolu aramanın yani hep arayış sürecinin yaşamaya değer olduğuna inanmış bir tiyatro olarak,sahnelediğimiz oyunları da çalışma sürecinin birer parçası gibi gördük” olamaz.
Profesyonel tiyatroların “deneme “düzeyleri çok daha yukarılarda olmak zorundadır.Yani “Tenor gırtlağını temizledi diye alkış almaz.”
Seyirlik Tiyatro’nun temeli samimiyettir ve tarihi binlerce yıl öncesine dayanır. Yararlanılsa Türk Tiyatrosu için önemli bir kaynaktır. Ekim-dikim ve hasat zamanlarına ait özel ritüel ve şenlik çağıltısıdır. Gece-gündüz, yaz-kış , ak-kara karşıtlıklarının halk dilince ifadesidir.
Oyuncu seyirci ile birlikte oyuna hazırlanır. Oyun sonunda seyirci arasına karışır. İçinde meddah, kukla, gölge oyunu vardır. Benzetmeci değil göstermecidir , epik tiyatro gibi açık biçemdedir. Aksesuvar kullanımı çok önemlidir.
Seyirlik oyunlar Anadolu kültür zenginliğinin bir sentezidir. Toplumsal ve dinsel kökler taşır.
Anadolu uygarlıkları üzerine oturmuş halkımızın seyirlik oyun geleneği ile şimdi “birleşme, bütünleşme” arayan Avrupa’ya ve de tiyatrosuna öğreteceği çok şey vardır. Seyirlik, modernleştirilemez mi? Elbette..Yeter ki iyi öğretmen elinde olsun.
Oyun 1 saat 10 dakika sürüyor. Giriş çıkış 5 dakika, 16 şarkı 25 dakika , susuşlar 5 dakika , güreş 3 dakika, giyinme soyunma 3 dakika, mendil katlama 3 dakika, ip üzerinde yürüme 3 dakika , ip atlama 3 dakika , denklerin açılması 5 dakika toplanması 5 dakika… Kalanı da söz…
Toplamayın canım..… Ayrı cinsler toplanmaz. Bütün bunlar ŞAKA (gibi)!!!!
Oyuncular
Bu gösterinin oyuncular için zahmetli ve uzun çalışmalardan sonra ortaya çıkmış olduğuna inanıyoruz. Varlarını yoklarını da sahnede ortaya koydular.
Ama bu, bize 100 metreden iğneye iplik geçiren adamın hikayesini hatırlattı. Padişah demiş ya: “Şu adama 100 altın verin ve 100 de sopa vurun.” Adam “Aman padişahım” demiş “altını anladım da sopa neden?” Padişah demiş ki “Yeteneğini daha yararlı bir şeye harcamadığın için.”
Gene de “Oyunu değil , oyuncuların emeğini alkışladık” Oyuncular şimdi açıktan bize veryansın edeceklerdir ama içlerinden de hak verirler. Hele bir de zaman geçsin..
Tiyatromuz..
“Ülkemizde tiyatronun gidişatına bakarak , "Neden Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları her geçen gün daha da tiyatrosuz yaşamaya alışıyor?" sorusuna da yanıtı bulabiliriz belki : Şimdiden bir kaç neden sıralayım : ilgisizlik, cehalet, sığlık, dar kafalılık, muhazafakarlık, ego, zevksizlik…”
Yazının başındaki 4 paragrafı yeniden okuyun. Göreceksiniz ki Mahir Günşiray da ayni fikirde…
Seyrettiğimiz "Beklerken"
Beklerken, seyirlik unsurları kullanmaya kalkan “turistik” bir gösteridir.
Bu gösteri ,yaz aylarında Akdeniz sahillerimizdeki otellerin animasyon programlarında iş yapar.
Orası uzak denirse ikinci önerimiz ise Galata Kulesi’nin çatı katıdır.
Melih Anık
Not:
1-Gösterinin gazete ilanlarında “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın maddi katkıları” görünmüyor. Oysa bu, küçük program kartonunda var. Buna da “makul” yaklaştık. Önce katkı vardı ama sonra kalmadı. Ama karton programcıklar basılmıştı demek ki. Tiyatro Oyunevi’nin Beklerken isimli oyununa 28000 TL yardım verilmiş. (Belki de reddettiler)
Kafamız karıştı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan yardım tahsisi çıkan Beklerken ile SEAS portalindeki Waiting for Europe arasında nasıl bir ilişki var (mı) ?
2-Parkeye su dökülmez. Parke suya dayanmaz şişer. Lise salonunu size verenler de pişman olmasın. Arkanızdan konuşurlar, başka tiyatrolara da salonu vermezler, bizden söylemesi. (Suyu şarap niyetine içtiğinize göre ıslak süngerle silinirmiş gibi yapın. Süngeri ıslatmazsanız ıslama kabınızı parkenin üstüne boca etmek zorunda kalmazsınız ve de parke ıslanmaz. Bu da eksik kalsın bişey olmaz.)
Kaynak:
http://www.seas.se/productions/oyunevi/index.php
http://www.turkceciler.com/koy-seyirlik-oyunlari.html)
Beklerken oyunu program dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder