“Bana Benzemeyen Kalmasın”
Mahir Günşiray, Avrupa Birliği’nin o birliğe aday olan ya da çevresindeki ülkeler ve onların kültürleriyle ilişkiler kurarak, bir tür yakınlaşma sağlayarak , etrafında “kendine benzemeyen kalmasın” diye fonlar ayırdığını belirtiyor ve Türkiye’de “Onların bizi algılamasına uygun işler yapmaya başlıyoruz ki oranın kodlarıyla burada iş yapmaya çalışmak bana sahtekarlık olarak geliyor doğrusu……….. Bazı sanatçılar oradan ilgi ve talep gelmeye başladığı zaman kendilerini ona göre yönlendirmeye başlıyorlar. Böyle olursa inandığım sahici tiyatroda, her sanatçının kendi içinden çıkacak,ona ait,onun dünyasını gösteren hakiki yaklaşımı bulmakta ve tutmakta büyük zorluk çekeceğiz” diyor. ( Cumhuriyet-28 Mart 2009)
“Bazı sanatçı”ların kim olduğunu da söyleseydi keşke..
Günşiray, “İçten bir şekilde (tiyatro) yapılırsa ve içeriği ön planda tutan bir yaklaşım benimsenirse o zaman seyircinin ilgisiyle karşılığı alınır. Bu sıcak ilişki doğarsa o “tiyatrodan soğuyan izleyici” de daha çok ilgi gösterir.” demiş.
Bu sözlerin tiyatro dünyamızın öz eleştiri yapmaya başlamasının göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Günşiray, “İyi tiyatro yaşayan tiyatrodur ve yaşayan tiyatro ile de samimi tiyatro anlayışı sürecektir” demiş.
Günşiray “tiyatro”nun başına “Sahici”, “İyi”, “Yaşayan” ve “Samimi” sıfatlarını koyarak tartışılmaya değer tesbitler yapıyor.
Aylar önce bir yazımda (www.tiyatrodunyasi.com/ “Leonce ile Lena: Entelektüel Atraksiyon - Festivallik Oyun”) ben de bunları anlatmaya çalışmıştım. Öfkelenenler olmuştu. Şimdi benzer tespitleri duyuyor olmak içimi ferahlattı.
Seyirci
Dilek Türker, Kanal Türk’de (13 Nisan 2009-“Ebru Akel”) hesap yapıyor. Her biri 500 seyircili 100 gösteride seyircisini “kucaklıyormuş”. Toplam 50000 seyirci…Sezon için …
Bu hesap doğruysa tiyatroda seyirci sorunu yoktur.
Kerem Alışık ve Hatice Aslan da seyirci sorunu olmadığını söylüyor..(SkyTürk)
Bu açıklamaları tarihe not düşelim diye kaydettim.
Fazıl Say
Fazıl Say yazmış:
“ABD deki ilk yıllarımda, -yarışmayı kazandıktan ve konser hayatımın başlamasından itibaren-, çok sayıda 'okul konseri' vermek zorundaydım. Bu biraz da Amerika'daki sistemdir. Mesela Washington'da Kennedy Center da konser mi var? Oraya konserden üç gün önceden gidilir, bir ilkokul, bir lise ve bir üniversitede konser verilir, öğrencilerle sohbet edilirdi. Amerikan ilkokullarında çocuklar benden en çok 'Star Wars' film müziğini çalmamı isterlerdi. Envai çeşit soruyla karşılaştım. İçlerinde, çalmak isteyen, bana fikir danışan yetenekli ufaklıklar da olurdu... Elimden geleni yapardım. Burada söz konusu olan mantık, genç bir sanatçı adayı, sadece Kennedy Center mertebesine varmakla kalamaz, topluma ve ‘gençlere de örnek olmalıdır' mantığı... Çok da doğru.”(www.fazılsay.org / “Varoşlara kültür niye gitmedi?” )
Benim ilgimi çeken “Sanatçı topluma ve gençlere örnek olmalıdır” cümlesi ve de uygulama..
Bizde durum nasıl , ne yapılıyor ?
Örneğin festival düzenleyenler ve sanatçılarımız böyle bir sorumluluk taşımaları gerektiğini biliyorlar mı?
New York Metropolitan Opera
Metro Politan Opera, programında olan operaları canlı olarak dünyanın pek çok ülkesindeki sinemalarda HD kalitesi ile bir süredir yayımlamakta. Mesela 7 mart’da Madame Butterfly – Puccini ; 21 Mart’da La Sonnambula – Bellini yayımlandı. 9 Mayıs’da La Cenerentola – Rossini yayımlanacak.
Bu yayın alanına Avrupa,Güney Amerika, Afrika ve Avustralya dahil bir çok ülkede pek çok sinema alınmış . İçlerinde Türkiye yok.
Metro Politan Opera’da bilet fiyatları 20 ile 300 dolar arasında değişiyor.Sinemalardaki bilet fiyatları ise 20 dolar civarında.
Amaç operayı yaygınlaştırmak . Özellikle genç seyircilerin ilgisini çekmek. (Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitimli kişiler içinde opera sevenlerin oranı % 10 larda imiş.)
Bu seyirci çekmek için tüm olanakların değerlendirilmesi amacıyla denenen yollardan biri. ABD’de de ekonomik koşullar seyirci sayısını etkiliyor. Ama kimse seyirci gelmiyor diye oturmuyor. Yeni arayışlar içinde…
Bu yolun giderek yaygınlaşması ile tiyatro ve operada canlı gösteri izlemenin nasıl bir mecraya doğru kayacağı tartışılmakta. Salondaki seyircinin nefesi , ya da sahneden salona akan sıcaklığın büyüsü yok mu olacak?
Sanıyorum uzun vadede (getirilerin de global olduğu dikkate alınırsa) yeni 3 boyutlu naklen yayınlara bağlı olarak , salonda yerinden seyrediliyormuş hissini veren yeni teknolojilerin tetikleneceğini düşünmek yanlış olmayacak.
Ayni anda dünyanın onlarca sinemasında seyredilen bir gösteri sonundaki alkışların “gerçek”liği ve de nasıl yerine ulaştırılacağı ise herhalde hayali bile çok zevkli bir rüya olur !
Melih Anık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder