27 Nisan 2009 Pazartesi

“Striptiz” - Kadıköy Sanat Tiyatrosu- “Bir Mehmet Avdan Oyunu”

Geçtiğimiz sezon İBB Şehir Tiyatroları’nda, nedense ödül jürilerinin pek kayda değer bulmadıkları ama kapalı gişe oynayarak seyircilerinden hak edilmiş övgü ve alkışı alan İnek isimli oyunun yönetmeni Mehmet Avdan’ın, İnek’ten sonra ne yapacağını merak ediyorduk. Karşımıza “Striptiz” çıktı.
Kadıköy Sanat Tiyatrosu’nun yeni salonunda , onun rejisi ile , Polonyalı yazar Mrozek’in Striptiz isimli oyununu seyrettik . Sezon sonu yakaladığımız bu buluşmayı iyi bir şans olarak değerlendiriyoruz. İnanıyoruz ki Striptiz’in gelecek sezonun umutlu oyunlarından biri olacağını söylemek için erken değil. Gelecek sezon da üzerinde çok konuşulacağını düşünüyoruz.


Bu arada Kadıköy’e 100 kişilik bir salon kazandıran KAST’a teşekkürlerimizi gönderelim ve yolları açık olsun diyelim. Bir küçük hatırlatma yapmamızı da hoş göreceklerine inanıyoruz. Tiyatro salt heves ile yapılmayan ,özellikle finans ve imaj çalışmaları ile gelişen bir sektör artık. Çok samimi bulduğumuz heves ve heyecanlarını biraz “business” ile buluşturup repertuvar , imaj ve finans konularında kurumsallaşmayı sağlarlarsa, Striptiz gibi bir oyunla birlikte KAST’ı da ulusal ve uluslar arası piyasalarda hakettiği yere getireceklerdir, inanıyoruz.
Striptiz’i anlatmadan önce genel bir çerçeve çizmek yararlı olacaktır.


Absürd Tiyatronun Tarihi
İki dünya Savaşı arasında kalan nesillerin, hayatı yeniden okumalarının tiyatrosu denilebilir Absürd Tiyatro için . Ancak kökleri, bir yüzyıl öncesi yeşermeye başlamış “Varoluşçuluk”a dayanmakta. Kirkegaard ve Nietzsche ile hayat bulan varoluşçuluk, izleyicisi “pataphysics” (A.Jarry) akımı ile birlikte yeni filizler vermeye başlamış. Absürd Tiyatronun öncü isimleri Genet ve İonesco da onun(A.JArry) takipçisi olduklarını söylemişler. ( bkz-“pataphysics- Hayali Çözümlerin Bilimi – abuk sabuk dil”)
Ama bir alt başlık olarak Kirkegaard ve Nietzsche’de etkilerini gördüğümüz Nihilizm’i de bu süreç içinde anmak gerek.
1.Dünya Savaşı sonunda ilk manifestosunu(1918) veren Dadaizm , onu izleyen Sürrealist manifestolar(1924-1929) 1900 lü yılların farklı bir yüzyıl olacağını haber vermektedir zaten.

1900 lü yılların ilk yarısında Artaud’un “The Theatre of Cruelty”(Vahşet Tiyatrosu) , Brecht’in “Epik Tiyatro"su ve Cocteau’nun “İnsan Sesi” denemeleri ; Pirandello’nun “6 Kişi Yazarını Arıyor” ile ortaya çıkan yeni söylemini izleyen ; Kafka, Camus,Heidegger, Sartre çizgisinde birbirlerini bütünleyen eserlere paralel , iki dünya savaşının getirdiği trajediler içinde bunalan insan ruhunun tedirginliği , ifadesini Absürd Tiyatro’da buldu.

Absürd Tiyatro’nun çok bilinen örneklerinden Hizmetçiler(Genet) 1947, Kel Şarkıcı (İonesco) 1950, Godot’u Beklerken (Beckett) 1957 tarihlerini taşıyor. Geçmiş birikimleri de dikkate alırsak hemen savaşın bitimini takip eden yıllarda ortaya çıkmaları rastlantı olmasa gerek.
Mrozek’in Striptiz isimli oyunu da bu süreci takip eden 1961 yılında doğuyor.

Absürd Tiyatro’nun Özellikleri
Sıkışmış insanı anlatan Absürd Tiyatro, ideallerin,saflığın ve hedeflerin anlamını kaybetmesinin tiyatrosudur.
Müzikal anlamda absürd,armoni dışılığı ifade ederken tiyatrodaki karşılığı hedef yokluğudur. Dinsel, metafizik ve transendental köklerden kopuşu anlatır. Duygusuz,yararsız olma durumu.. (Martin Esslin)
Karakterler “Commedia dell'arte”nin düz,numunelik,kilişe tiplerine çok benzer.
Pek çok oyunda oyunun baş kişileri birbirinden bağımsız çiftlerdir.( Godot’yu Beklerken’deki Vladamir ve Estragon ; Pozzo ve Lucky ; Oyunun Sonu’ndaki Hamm ve Clov gibi…) Karakterlerden biri dominant diğeri daha pasiftir. Dominant olanı diğerine eziyet etmektedir.
Dialogların saçmalığı üzerine kalıplaşmış inanca rağmen dikkatle bakılacak olursa dialoglar doğaldır. Günlük hayatın klişeleri, yanlış anlaşmalardan kaynaklanan parodik anlatımlar,rutinin can sıkıcılığı Absürd Tiyatro’nun ana çatısını oluşturur.
Absürd Tiyatro’da,anlaşılmamış metamorfozlar, doğaüstü değişimler,fizik kurallarına aykırılıklar yer alır. Kader, tiyatrallık çok vurgulanır.
Absürd Tiyatro , trajikomiktir. (http://en.wikipedia.org/wiki/Theatre_of_the_Absurd)

Polonya Tiyatrosu ve Mrozek
“Polonyo Tiyatrosu’nun geleneğinin temelinde Mickiewicz’in (1798-1855)adı var. Bu romantik tiyatro geleneği Wyspianski(1869-1907) ve Micinski(1873-1918) ile devam etmiş. Ama aykırı bir sanatçı olan realist ve sembolist tiyatroyu reddederek düşsel ve şiirsel bir tiyatro anlayışını benimsemiş Micinski, politik alegorik ve grotesk yapıtların yaratıcısıdır.
Ama başlangıçta sanat kuramcısı olarak tanınan Witkiewicz (1885-1939), her şeyin dağıtılıp karıştırılmasını sonra da bu kargaşadan yeni bir şey yaratılmasını öneriyordu.Sanatın amacı dünyayı olduğu gibi yansıtmak değil metafizik duyguları harekete geçirmek olmalıydı.( Bu anlamda “pataphysics” anlayışın Polonya’daki devamı gibi görmek de mümkün - ma’nın notu)
Absürd tiyatronun babalarından biri sayılan Witkiewicz adı savaş sonrası tiyatro sahnelerinde pek de görülmüyordu.Bu dönemde Gombrowicz’in (1904-1969) Nikah isimli oyunu geleceğin yazarları Mrozek ve Rosewicz gibi absürd yazarlara yol gösteren bir oyun oldu.
Nikah şu sözlerle başlar:
“İnsan,insanlar arasında olagelen şeylere teslim olmuştur. İnsan için insanlardan doğandan daha büyük bir tanrı yoktur.”
Bu ifadeden anlaşıldığı gibi insanın tanrısal kiliseden insansal kiliseye geçişini gösteren bu önemli absürd oyunun Polonya Tiyatrosu için anlamı çok başkadır.
Kendi topraklarının köklü tiyatro geleneğinden beslenen Mrozek, dünyanın akışından da aldığı etkiler ile 1956-1968 yılları arasındaki kültür ve politikadaki değişime paralel olarak sınırlı da olsa özgürlük rüzgarlarını arkasına alarak büyük bir çıkış yakalamış . ”(Neşe Taluy Yüce-Testosteron ön sözü)
1930 doğumlu yazar Mrozek, önce gazetecilik yapmış. 1950 de yazdığı ilk oyun “Polis” dikkatleri üzerine çekmiş. 1963 de Fransa’ya iltica etmiş. 1996 da Polonya’ya dönüşüne kadar Meksika,İngiltere, İtalya, Yugoslavya ve diğer Avrupa ülkelerinde dolaşmış.
1964 de yazdığı ilk uzun oyunu Tango üzerine “Freudian” incelemeler yapılmış.
Yazdığı eserler ile Absürd Tiyatro türü içinde değerlendirilen Mrozek’in Striptiz isimli oyunu dünyada , genellikle Açık Denizde oyunu ile birlikte sahnelenmiş.

Mehmet Avdan Tiyatrosu
Bazı tiyatro “uzmanları”(?) erken bulabilir ama İnek’de yeşerdiğini gördüğümüz tiyatro anlayışının, Striptiz ile rastlantısal olmadığını görmeye başladık.
Bu tiyatro klişe söylemin peşinde değil ; samimi, geleneksele basıyor ; insanı anlatırken düzene ve topluma göndermeler yapıyor. Bu söyleyişi ile içinde yaşanılan zamanın da farkında olduğunun ipuçlarını veriyor.
Striptiz’deki iki ana karakter, İbiş’in (Şarlo’nun,Arleken’in ) ruhunu taşıyor ve Karagöz-Hacivat ; Kavuklu-Pişekar ; Lorel- Hardy vb çiftlerin köklerini yakalıyor.
Karakterlerin sahneye girişleri, sahne üzerindeki dairesel dolaşımları vb hareketlerde hem ”Orta Oyunu” hem de “Commedia dell'arte”nin izleri var.

Yorum
Oyundaki iki karakter, birden yüzlerce kişi oluyor sahnede. Biz onları her yerde görüyoruz. Onlar belki de içimizde . Avdan, gözümüze “sokmuyor” usulca üstlerindeki örtüleri sıyırıyor ve “Bak,işte onlar” diyor. Ama bir an geliyor ki acaba bunlar ayni kişi mi diye de sorular uçuşuyor kafanızda.Karakterleri kategorize etmemiş olması çok iyi olmuş.
Oyun kimi zaman soyutu somutlaştırıyor,kimi zaman somutu soyutlaştırıyor. Gördükleriniz somut olarak bir mekanda da geçiyor olabilir ; duyularınızla kavrayabileceğiniz ,hatırladığınız hayatın anlarında da.. Bir haber, bir olay, bir toplantı, bir tartışma programı vb lerini çağrıştırıyor da olabilir. İçinizdeki hapishane mi yoksa?
Avdan sahne ile seyirci arasındaki görünmez temas noktasını belli belirsiz veriyor genellikle. Striptiz’de seyirciyi oyuna katmak adına bu nokta bir kez aydınlanıyor(aşılıyor) . (Salon ışıklarının yakıldığı an. Gerekli mi ? )
Oyun sırasında , önceden okuduğumuz bir bilimsel araştırma aklımızda geldi. Bir şişe içine arılarla sinekleri doldurmuşlar. Şişenin dibini güneşe, açık olan ağzını karanlığa vermişler. Daha “akıllı” sayılan arılar kurtuluşun aydınlıktan geleceği varsayımı ile şişenin dibinde toplanmış; “aptal” sinekler ise gelişi güzel hamlelerle şişeden çıkmayı becermişler.

Oyunculuk
Avdan’ın oyuncuları ortak bir anlayışta birleştirmesi de ayrıca övgüye değer. Sahnede uyum içinde yansıtılan bir ortak söylem var. Bu, oyuncuların mimik,jest ve seslerinde, hatta susuş ve tonların seçilişinde ortaya çıkıyor.(İnek’de oyuncuları başka bir söylem ile birbirine bağlamıştı.)
Sanki her kelime,cümle üzerinde uzun uzun düşünülmüş ,ayrı ayrı çalışılmış…
Elbette Avdan’ın yönetim becerisine en büyük katkıyı iki oyuncu (Salih Usta ve Serdar M.Bakioğlu) sağlıyor. Her ikisi de sanki kanlarının son damlasına kadar içten oynuyorlar. Yeteneklerini sergilemekte samimi ve bonkörler. Mimik ve jestlerindeki zenginlik dikkat çekici. Birbirlerine uyumları mükemmel.
Dekor sade ve ne kadar gerekirse o kadar. İyi işliyor ve soyuttan somuta geçişi sağlıyor.
Kostümde, bir örnek çorap, ayakkabı, gömlek , ceket ve pantolon ile titiz bir çalışma yapıldığı çok belli. Yoruma katkısı çok.
Işık ve efektler yerinde ve oyuna katkıları belirgin .
Ödenekleri olmayan bir tiyatronun mevcut olanakları ile yapabildiğinin en iyisini yaptığı çok açık. Mehmet Avdan’ın daha çoğunu hayal etmemiş olabileceğini düşünmüyoruz . Bu haliyle gayet de iyi oynayan (işlev gören ) “dış ellerin” teknolojik birer robot el olmasını ve sahnede dolaşmasını hayal ettik. Bu tiyatronun olanaklarını aşabilir ama oyun öncesi “atmosfer bozan” anonsları kaldırmak sanırız ki ellerinde .
Ödül jürilerine duyurulur . Şimdiden söylüyoruz. Duymadık demeyin. Bu oyun yönetmen ve oyunculukta ödüle aday olur. Siz seyirciyi izleyin.


Melih Anık

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder